HARUN EBU HUSEYIN - YILDIRIM
  Örnek Muallim
 
Örnek Muallim 
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in muallim olarak incelenmeye değer oluşu, evvela onun toplum üzerindeki tesirinin başlamasından sonraki devrenin, öncekine göre çok değişik ve zengin bir eğitim faaliyeti ile dikkati çekmesindendir. Gerçekten iptidaî bir kültürün babalardan çocuklara daha çok taklitle intikal ettiği bir toplumda, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in aldığı ilk vahiyle birdenbire yeni değer ve kuralların benimsetilmesinin ve öğretilmesinin önemli bir konu olarak ortaya çıktığı görülür.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu yeni kültür ve manevî değerlerin tebliğ ve benimsetilmesi işindeki rolünü açıkça “muallimlik” olarak belirlemiş, yeni dünya görüşü içinde, önceden önemsiz birçok kelime canlılık kazanarak, insan ve eğitim kavramları etrafında manalı ve tutarlı bir sistem oluşturmuştur. Böylece okuma, yazma, kalem, kâtib, muallim, mektep, öğretim, kalb, inanç, davranış vb. kelimelerin önem kazandığı canlı ve yepyeni bir zihniyet ve anlayış gündeme gelmiştir.
Muallim kavramının temelini teşkil eden ilim sözlükte bilmek anlamına gelip, genellikle bilgi ve bilim karşılığında kullanılır. Klasik sözlüklerde bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen kesin inanç, bir nesnenin şeklinin zihinde oluşması, nesneyi olduğu gibi bilmek, nesnedeki gizliliğin ortadan kalkması gibi farklı şekillerde tarif edilmiştir. İlim, aynı zamanda bilgisizlik demek olan cehlin karşıtı olarak da tanımlanır. Bu kelimeden türeyen âlim, alîm, allâm ve allâme, ma'Iûm, malûmat, muallim, müteallim, muallem kelimeleri bilgi anlamıyla bağlantılı olarak kullanılmaktadır.
 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin Allah tarafından bir muallim olarak gönderildiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla tebliği boyunca Allah Rasûlü’nün uygulamalarının neredeyse tamamını bir eğitim ve öğretim faaliyeti olarak değerlendirmek mümkündür..
Kur'ân-ı Kerîm'de ilim kökünden türeyen pek çok kelime bulunduğu görülür. Burada ulaşılan sayı ise bilginin ve bilme faaliyetinin Kur’ân mesajı ve İslâm dünya görüşü anlamındaki önemini açıkça ortaya koyar. Kur’ân’ı Kerim’in nazil olan ilk âyetleri de ilim merkezli olmuştur. Nitekim Alâk sûresinin ilk âyetlerinde “okumak”, “öğretmek” ve “kalem” tabirleri geçmektedir ki, bunlar okuma ve ilmin temel unsurlarını teşkil ederler.
Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerim ilmin her çeşidini övmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını, iman ve ilme nail olanların derecelerinin Allah tarafından yükseltileceğini, ifade etmiş ve kullar içinde Allah’tan ancak ilim sahiplerinin korkacağını bildirmiştir. İlmi ve ilim sahiplerini öven yüce kitabımız, “sakın cahillerden olma”[ En’am, 6/35] “cahillerden yüz çevir”[ A’raf, 7/199] uyarılarıyla ilimsizlik ve bilgisizlik demek olan cahilliği yermiştir. Yüce kitaba göre göre, her türlü kötülüğün, batıl ve sapık düşüncelerin, nihâyette küfrün ve şirkin gerçek sebebi cehalettir. Bundan dolayı insanlar, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayırabilmek için bir rehbere muhtaçtırlar. Bu rehber de şüphesiz ilimdir.
İlmin anlamı, önemi ve işlevi Allah Rasûlü’nün hadislerde de açıkça vurgulanmıştır. Nitekim temel hadis kaynaklarından “Kitabu’l-İlim” başlıklı bâblar bulunmaktadır. İslâm ümmetinin benimsediği değerler sisteminin devamlılığı ilme bağlı olduğu için Peygamber ilmi yüceltmiş ve teşvik etmiş, meselâ ilmin nafile ibadetten daha üstün olduğunu söylemiştir.[ Tirmîzî, İlim 19]
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ilmin taşıcısı ve yayıcısı olan âlimleri peygamberlerin vârisleri olarak nitelemiştir. Âlimler, bildiklerini hem kendileri hem de insanlar için İslâmî ölçüler içinde yararlı kıldıkları oranda ilim onlar için bir üstünlük kabul edilir. Nitekim ilim zeval bulmaz bir mevcudiyettir, ancak ulemâ zeval bulur.[ Müslim, İlim 14] Dolayısıyla ulemanın zeval bulması bilginlerin azalması veya yok olmasının İslâm ümmetinin istikamet ve akıbeti için son derece kötü sonuçlar doğuracaktır.
Allah Rasûlü peygamberlik görevini üstlendiği andan itibaren bir bütün olarak eğitim ve öğretim faaliyeti başlatmıştır.
İslâm dini özelde tebliğin ilk muhatapları olan Araplarda, genelde de diğer insan topluluklarında sosyokültürel dönüşümü gerçekleştirmek için bir eğitim ve öğretim sistemini hedeflemiştir. Bu sistemin kurucusu olan Peygamber kendisinin Allah tarafından bir muallim olarak gönderildiğini ifade etmiştir.[ İbn Mâce, Mukaddime17] Dolayısıyla tebliği boyunca Allah Rasûlü’nün uygulamalarının neredeyse tamamını bir eğitim ve öğretim faaliyeti olarak değerlendirmek mümkündür. Esasen Kur’ân’da da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in ilâhî tebliğ görevinin bir eğitim-öğretim işi olduğu da açıkça vurgulanmaktadır.[ Bakara, 2/129]
İslâmî tebliğin başlangıcı aşamasın da Peygamber’in de dediği gibi Araplar “Ne okuyup yazmayı ve ne de hesap yapmayı bilen bir ümmü topluluğu” idi.[ Buhârî, Savm 13] Dolayısıyla bu topluluğun bir bütün olarak eğitim ve öğretime tabi tutulması gerekiyordu. Bu sebeple Allah Rasûlü peygamberlik görevini üstlendiği andan itibaren bu faaliyeti başlatmıştır. Zira kendisine ilk nâzil olan âyetler oku emri ile başlamış ve aynı âyetler içinde kaleme övgüde bulunulmuştur.[ Alak, 96/1-5]
Her ne kadar Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in yoğun eğitim ve öğretim faaliyetleri Medine döneminde gerçekleşmişse de ilmin önemine dair âyetlerin önemli bir kısmının Mekke döneminde nazil olduğu unutulmamalıdır. Bu da İslâmî öğretinin ilme ve eğitime verdiği önemin en bariz işareti kabul edilebilir. Örnek vermek gerekirse, “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[ Zümer, 39/9.] “… Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”[ İsrâ, 17/85.]; “… ve şöyle de: Rabbim! Benim ilmimi artır!”[ Tâhâ, 20/114.]; “Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah’ın sözleri (yazmakla) bitmez. Kuşkusuz Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.”[ Lokman, 31/27.] ; “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.”[ Nahl, 16/ 43.]; “Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına and olsun ki!” Kalem, 68/1.gibi âyetlerin tamamı Mekke döneminde nazil olmuştur.
İlimle meşgul olmayı ve âlimi her zaman takdir eden Allah Rasûlü “Âlim kimsenin abid kimseye karşı üstünlüğü benim sizin en aşağı mertebede olanınıza karşı üstünlüğüm gibidir. Allah ve Melekleri, göklerin ve yerlerin halkı, hatta yuvasındaki karıncalar hatta balıklar, insanlara hayır ve faydalı şeyler öğreten kimseye dua ederler.” Dârimî, Mukaddime 17.
 Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem erkeklerin yanı sıra kadınların eğitilmesi konusuna da ehemmiyet vermiştir. Nitekim haftanın bir gününü tamamen onlara ayırmış ve o gün sadece onlara hitap edip sorularına cevap vermiştir. Buhârî, İlim 36, 45.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kadınlara da ilim öğretilmesini ashâba tavsiye etmiş, onlardan evlerinden bulunan eş ve cariyelerini eğitmelerini istemiştir: “Kimin bir cariyesi varsa onu en güzel bir şekilde eğitsin, sonra kendisiyle hür bir kadın olarak evlenebilmek için onu azât etsin. Böyle yapan bir insan, Allah tarafından iki katıyla ödüllendirilecektir”. Buhârî, İlim 41
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın aslında kendisini güzel ahlâkın gerçekleştirilmesi için bir muallim olarak gönderildiğini belirtmektedir. Müslüman alimlerinde, Peygamberlerin ortak özellikleri olarak gösterdikleri bu hususları kendine örnek alması gerekir.
Kısaca doğruluk, güvenirlik, günah işlememe, zekilik ve bildiklerini başkalarına duyurma diye belirtilen bu nitelikleri-bulunduğu kimsede öğretim gücünü büyük ölçüde artıracağı şüphesizdir. 
Âlim, çok kitap okuyana, çok bilene, diploma sahibi olana değil; dinini doğru bilene, hakkı bâtıldan ayırabilene denir. Unutmayalım ki Fiten hadislerine baktığımızda;
Kıyamet yaklaştıkça ilim azalır, din adamlarına güvenilemez. (Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace] diyerek bizler uyarılmıştır.
Her ilim sahibine âlim denir mi?
Her ilim sahibine âlim denmez. Mal ve mevki sahibi olmak için ilim öğrenen ve ilmi ile amel etmeyen, İslam âlimi değildir.
Buyuruluyor ki:

 
Âlimler hariç, insanlar helak olmuştur. İlmiyle amel edenler hariç, âlimler de helak olmuştur. İhlaslı olanlar hariç, amel eden âlimler de aldanmıştır. O halde gerçek âlim, ilim, amel ve ihlas sahibi salih kimsedir.
 
Şimdi gelelim bu konuda fiil ve fail ilişkisine. Yani Alim kimdir kime denir nasıl tanırız bu mevzuya. Tevhid. Akide. İman, Kuran, Sünnet hadis ahlak kardeşlik deyipte hayatında yaşantısında olmayan ve kendilerini alim muallim zannedenlerin çokça olduğu ama işin aslının hiçde öyle olmadığı o meselelerede bir kısaca göz atalım.
 
Alim nedir
İlim sahibi, bilen, bilgin, bilgili, belli düzeyde bir bilgi birikimine sahip olan kimse. Âlim kelimesi Arapça’daki “bilmek” anlamında olan “A-lime” kökünden türetilmiştir.
 
İslâm’da âlim; Allah (c.c.)’ın kitabı Kur’an-ı Kerîm başta olmak üzere Resulullah’ın hadîslerini ve bütün sünnetini bilen, diğer İslâmî ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış kimseye denir. Bu kâbiliyetli kimseler temel İslâmî bilgileri aldıktan sonra, belli bir ilim dalında daha çok ilerleyip özel bir ihtisas alanına sahip olurlar. Âlim; bilgisi artıp ilerledikçe görüş açısı genişleyen ve bilgisi ile ihtisası dışındaki alanlarda hüküm vermekten çekinen, bildiklerinin doğruluğunu sürekli olarak araştıran kimsedir.
 
İslâm âliminin farz-ı ayn veya farz-ı kifâye olan ilimlerden birinde ilerlemesi mümkün olduğu gibi her mümin için farz-ı ayn olan belli seviyedeki ilimleri elde ettikten sonra, daha dar çerçevede bir ilim alanında söz sahibi olacak kadar ayrı bir sahada ilerlemesi mümkündür. İslâmî bir toplumda tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi ilimlerde gerçek otorite sahibi âlimlerin varlığı zarurettir.
İslâm toplumunda âlimin en önemli görevlerinden biri ‘emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker’dir. Âlimin toplumda Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklarının tam anlamıyla uygulanıp uygulanmadığını, yöneticilerin Allah (c.c.)’ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp davranmadıklarını kontrol edip bu hususta yöneticileri uyarması gerektiği gibi; bu konuda halkın da dikkatini çekmesi gerekir. Âlim, ümmetin ileri gelen şahsiyeti demektir. Âlim, her hususta İslâm’ın izzetini koruyan, İslâm’ın hâkimiyeti için gayret sarfeden, Allah (c.c.)’ın ahkâmını uygulama hususunda ihmalkâr davrananları her zaman hak yola çekmeye çalışan kimse demektir. Âlim; yöneticiler zulüm ve adaletsizliğe sapınca onlardan ayrılan ve onlara karşı İslâmî bir tavır takınan kimsedir. İslâm âliminin, Allah (c.c.)’ın emirlerini çiğneyen yöneticilere yaltaklık eden İsrailoğulları âlimlerinden ayrı bir özellik taşıması, İslâmî izzetin gereğidir. Bu tavır İslâm âliminin takınması gereken bir tavırdır. Ebû Hanîfe, imam Ahmed İbn Hanbel gibi vb. âlimlerin tavrı ve hassasiyeti bu idi.
 
İslâm âlimi hevâ ve hevesine uymayıp kendi arzuları istikametinde dîne ilâvelerde bulunan kimse değildir. İslâm bu çerçevedeki âlime büyük değer vermiştir. İslâm, âlimin izzet ve haysiyetini korumuş ve ona gereken mevkîi vermiştir. “…Allah (c.c.)’ın kulları arasında ondan en çok korkan âlimlerdir. ” (Fâtır, 35/28). “Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz. ” (en-Nahl, 16/43). Ayetleriyle, Kur’an’ın âlimler hakkındaki hükmü en açık bir şekilde belirtilmiştir.
 
Peygamber (s.a.s.), âlimleri birçok hadislerinde övmüştür. En çok övdüğü âlimler ise ilimleriyle amel edenler olmuştur. (Dârimî, Mukaddime, 27). İnsanları ilimleriyle irşâd edip, onlara ilmini duyuran kimseyi Allah (c.c.) toplum içinde sözü dinlenir kimse kılar. (İbn Hanbel, II, 162, 223-224). Buna karşılık ilmiyle dünyaya talip olan âlimler de yine Resulullah tarafından yerilmiştir. (Tirmizî, İlim, 6). Müslüman daima Peygamber’in dua buyurduğu gibi, Allah (c.c.)’tan dünya ve ahiretine yararlı bir ilim ister (Müslim, Zikir, 73; Ebû Dâvud, Vitir, 32; İbn Mâce, Mukaddime, 23). İnsanların en hayırlıları âlimlerin en hayırlılarıdır (Dârimî, Mukaddime, 34, 55)
 
“Âlimler peygamberlerin vârisleridir” (Buhârî, ilim, 10; Ebû Dâvud, İlim, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 17) buyuran Resulullah âlimlerin toplumu yönlendirme hususunda peygamberlere vekil ve halef olduklarını beyan etmiştir.
 
İbn Mes’ud’dan rivayet edilen bir hadiste, “Allah (c.c.)’u Teâlâ kıyamet gününde âlimleri toplayarak buyuracak ki: ‘Ben size sırf hayır murad ettim. Bunun için de kalblerinize hikmeti koydum. Haydi girin Cennetime. İşlediğiniz kusurlarınızı mağfiret ettim.” buyrulur.
 
Ebü’d-Derda’dan rivayet edilen bir hadiste Resulullah (s.a.s.) âlimleri şu şekilde övmüş ve müjdelemiştir: “Her kim bu ilim yoluna girer ve ondan bir ilim talep ederse; Allah (c.c.) onu Cennet yollarından bir yola koyar ve ilim isteyene melekler kanatlarını gererler. Bunu o âlimin uğraşısından hoşlandıkları için yaparlar. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmadılar. Onlar yalnız ilmi miras bıraktılar. Şu halde onu alan çok büyük bir nasip almış olur.” (Buhârî, İlim, 10; Müslim, Zikir, 37; Ebû Dâvud, İlim, 1; Tirmizî, ilim, 19; ibn Mâce, Mukaddime, 17).
 
İlmi bir seviyeye sahip olan âlime, Allah (c.c.) katındaki değerinden dolayı itaat, Allah (c.c.)’ın emrine itaattir. Hak yolda ve hayra götüren bir hususta âlimin yaptığı tavsiyeye uymak müminler için farzdır. Bu farziyet ancak âlim, Allah (c.c.)’ın razı olduğu bir hususu tavsiye ederse söz konusudur. Allah (c.c.)’ın razı olmadığı ve Allah (c.c.)’ın emretmediği, dinde olmayan bir bid’atı tavsiye eden âlimin tavsiyesine uyulmaz. Böyle bir bid’ate çağrıldığında reddetmek ise mümin için farzdır. İslâm’da olmayan bir hususu dine sokmak ve kendinden bir hüküm koymak iddiasında bulunmak demektir. Allah (c.c.)’ın emir ve yasakları dışına çıkıp İslâm dışı tağutî nizamlara yapışmak nasıl küfür ise, âlimlerin hevâ ve heveslerine uyarak koydukları hüküm ve gösterdikleri gayri İslâmî yol ve ibadetlere yönelmek ve bu ibadetleri dinden kabul etmek de küfürdür.
 
Bu duruma göre İslâm âlimi, toplumu yönlendiren ve Allah (c.c.)’ın hükümlerinin uygulanmasında titizlik gösteren bir rehberdir. Âlimler ilimlerinin gereği olarak toplum içindeki görev ve fonksiyonlarını daima hatırlamak zorundadırlar. Ümmetler, âlimlerinin doğru yolu izledikleri ve doğru yolda oldukları müddetçe ayakta kalırlar.
 
Toplumları ayakta tutan, iman ve ilimdir. İlimleri ayakta tutan ise âlimlerdir. Âlimler, toplumların temel direkleridir. Âlimleri olmayan toplumlar, karanlıkta ya da boşlukta kalan insanlar gibidir. Âlimler, toplumlar için ışık kaynağıdırlar. Bunun için "Âlimin ölümü, âlemin ölümüdür" denilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır: "Âlimin ölümü, İslâm'da (açılmış) bir gediktir. Gece ve gündüz birbiri ardınca geldiği sürece onu hiçbir şey kapatamaz." (Darimi, Mukaddime, 32; Heysemi, Mecmauz-Zevaid 1-201)
 
Her âlim, Cennetlik demek değildir
Her âlim, Cennetlik demek değildir. Onlardan da Cehenneme giden olacaktır. Kuranı kerimde, kötü âlimler, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe, kitap yüklü merkebe benzetilmiştir. (Cuma 5, Araf 176)
Kötü âlimler hakkında hadis-i şeriflerden bazıları da şöyledir:
(Âlimlerin iyisi, insanların en iyisi, kötüsü de, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]
(Yazıklar olsun kötü âlimlere ki, ilmi ticarete alet ederler.) [Hakim]
(Amelsiz âlim, mum gibidir, kendini yakar, insanları aydınlatır.) [Bezzar]
(Ümmetim, kötü âlimler, cahil abidler yüzünden helak olur.) [Darimi]
(Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen âlime olur.) [Beyheki]
(İlmini, insanlara öğretmeyen âlime, kıyamette ateşten yular bağlanır.) [Tirmizi]
 (Kıyamette bir alim Cehenneme atılır. Tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?" derler. O da, "İnsanlara, günahtır, yapmayın" der, kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum" der.) [Buhari]
 (Öyle bir zaman gelir ki, âlimler fitne unsuru olur.) [Ebu Nuaym]
Demek ki âlimlerin iyisi de, kötüsü de oluyor.
Hakiki İslam âlimleri elbette çok kıymetlidir.
İslamiyetin temeli üçtür:
1-İlim,
2- Amel
3- İhlas.
1- İlim, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenilir.
2- İlme uygun olan ameldir. İlmi ile amel etmeyen hakiki âlim olamaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Âlim, ilmi ile amel edendir.) [Ebuşşeyh]
3- İlimde ve amelde ihlas sahibi olmaktır. İhlas, ilmin ve amelin Allah rızası, Allah sevgisi ile olmasıdır. İhlas yoksa ilim de amel de makbul değildir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, ancak ihlasla yapılan ameli kabul eder.) [Dâre Kutni]
İlim, amel ve ihlas sahibi olana ancak İslâm âlimi denir. Hakiki âlim, Kur'an-ı kerimi, hadis-i şerifleri açıklayan salahiyetli, yüksek insandır. Sünneti, bid'ati bilir. Hakkı bâtıldan ayırır. İlmi çok olduğu halde, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir.
72 sapık fırkanın önderleri de unutmayalım ki âlim idi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları, Ehl-i sünnetten ayrıldıkları için dalalete düşmüşlerdir. Yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip yanılan kimseye felsefeci denir. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yanıldığı yerlerde, İslam ışığı altında akla doğruyu gösteren büyüklere İslam âlimi denir.
 
Alim ile alakalı gelen sözlerede kısaca bakacak olursak 
Alim, haramı, helali bilen değildir; alim, bildiği ile amel edendir. Süfyan bin Uyeyne
Alim ol ki ölmeyesin, çünkü insanlar ölür, fakat alimler diridir. Ali r.a.
Bir alimin, devlet adamlarının kapısına gitmesi, Allah'ın en kızdığı şeydir. İmam Evzai
Bir cemaatin ölümü, bir alimin ölümünden daha hafiftir. Hadis-i Şerif
Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, fakat onlara ancak alimler akıl erdirir. Ankebut, 43
Cahiller içinde bir alim, ölüler içinde bir diri gibidir.Hadis-i Şerif
De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Zümer,10
Kişi, bulunduğu ülkede kendisinden alim birisinin mevcudiyetini kabul ettiği müddetçe, hakikaten alimdir. Kendisini bütün alimlerden üstün gördüğü takdirde, cahilliğini ortaya koymuş olur. Abdullah bin Mubarek
Kıyamet gününde insanların en çok pişman olanı, ilmi ile büyüklük taslayan alim olacaktır. İbrahim bin Utbe
Kıyamet gününde alimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılır. Hadis-i Şerif
Kişi bildiği ile amel etmedikçe alim olmaz. Hadis-i Şerif
Nice alimler vardır ki, sultanın yanına dini ile birlikte girer de, çıkarken dininden hiçbir şey kalmaz. Fudayl bin İyaz
Şu ümmet için en çok korktuğum şey, dili ve sözleri ile alim, kalb ile cahil olan kimselerdir. Ömer r.a.
 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol