L Û T (A. S.) V E H O M O S E K S Ü E L K A V M İ
“Lût’u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: ‘Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?(80)
Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz, haddi aşan (azgın) bir kavimsiniz. (81)
Kavminin cevabı: ‘Onları (Lût’u ve ona inanan taraftarlarını) memleketinizden çıkarın, çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış!’ demelerinden başka bir şey olmadı. (82)
Biz de onu ve karısından başka âile efrâdını (iman edenleri) kurtardık. Çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. (83)
Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak günahkârların sonu nasıl oldu!” (84) (7/A’râf, 80-84)
Lût (a.s.); Hayâtı; Tevhid ve Ahlâk Mücâdelesi
Lût (a.s.), Kur'ân-ı Kerim'de geçen peygamberlerden biridir. Lût (a.s.), İbrâhim'in kardeşi Hârân'ın oğludur. (İslâmî kaynaklarda soy kütüğü Tarah oğlu Hârân oğlu Lût şeklinde geçmektedir.) Lût (a.s.), İbrâhim (a.s.) ile birlikte Harran'dan Filistin'e göç etti. Burada kıtlık baş gösterince Lût ve İbrâhim (a.s.) beraberce Mısır'a gittiler. Bir süre sonra Mısır kralının verdiği mal ve sürüleri yanlarına alarak birlikte tekrar Filistin'e döndüler. Zamanla yerleştikleri bölge, sürülerini almaz oldu. Lût bunun üzerine, amcası İbrâhim (a.s.)'ın bölgesinden ayrılıp Sedom şehrine yerleşti. Daha sonra bu şehre peygamber olarak gönderildi. Sedomlular bozuk ahlâklı, kötü niyetli insanlar idi. Yol keserler, yolcuların elinde avucunda ne varsa alırlardı.
Sedom halkı dünyada daha önce kimsenin yapmadığı sapık işleri, ahlâksızlıkları yapıyor, eşcinsel davranışlarda bulunuyor, azgınlıkta birbirleriyle yarış ediyorlardı. Lût, kavmini doğru yola dâvet ettiyse de aldırmadılar. Yaptıkları kötü işleri devam ettirdiler. Karısı da Lût (a.s.)’a inanmayanlardandı.
Lût, "âlemlerden hiç kimsenin sizden önce yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz, doğrusu çok aşırı giden bir milletsiniz" (7/A'râf, 80-81); "Evet, siz câhil bir milletsiniz" (27/Neml, 55); "yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" (29/Ankebût, 29) diyerek onları doğru yola dâvet etti, içinde bulundukları dalâlet ve cehâletten kurtarmaya çalıştı.
Lût'un yaptığı ikazlara aldırmayan Lût kavmi de peygamberi yalanladı. Kardeşleri Lût onlara; "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak âlemlerin rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz!" dedi (26/Şuarâ, 160-166). Bunun üzerine kavmi de ona cevâben. "Ey Lût! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın!" (26/Şuarâ, 167). “Doğru sözlü isen bize Allah'ın azâbını getir!” (29/Ankebût, 29) diyerek Lût ve kendisine inananlarla alay ettiler ve şehirden çıkarmak istediler (7/A'râf, 82). Lût Peygamber, kavminin azgınlıklarına karşı Allah'tan yardım istedi: "Rabbim şu bozguncu kavme karşı bana yardım et" (29/Ankebût, 30); "Rabbim, beni ve âilemi bunların yaptıklarından kurtar" (26/Şuarâ, 169) diye duâ etti.
Bunun üzerine Allah Teâlâ, Lût'un öğütlerine ve dâvetine uymayan kavmini yok etmek üzere "elçiler" (melekler) görevlendirdi. Melekler, önce İbrâhim (a.s.)'a uğradılar ve orada Lût'un kavmini cezâlandırmak üzere geldiklerini söylediler. "Biz şüphesiz suçlu bir millete gönderildik. Lût'un ailesi ( Lût'a inananlar) bunun dışındadır. Karısı hâriç hepsini kurtaracağız. Karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk" (15/Hicr, 58-60). "Biz bu kasaba halkını yok edeceğiz, çünkü oranın halkı zâlim kimselerdir. İbrâhim: ‘Ama Lût oradadır’ dedi. Elçiler (melekler): ‘Biz orada olanları daha iyi biliriz, onu ve geride kalanlardan olacak karısı dışında âilesini kurtaracağız’ dediler" (29/Ankebût, 31-32).
Melekler, İbrâhim'den ayrıldıktan sonra Lût'un bulunduğu Sedom şehrine geldiler. Melekler gelince, Lût onları tanıyamadı. Melekler ona: "Biz sadece şüphe edip durdukları azâbı getirdik, sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz" (15/Hicr, 63-64) diyerek kendilerini tanıttılar. Melekler geldiğinde Lût çok sıkıldı. "Bu çetin bir gündür!" (11/Hûd, 77) dedi. Sıkılma sebebi, melekleri insan zannetmesi idi. Çünkü melekler genç ve yakışıklı erkekler sûretinde gelmişlerdi. Lût, kavminin yaptığı ahlâksız hareketleri ve kötü huylarını biliyordu. Korkusu bundandı. Misafirlerin geldiğini duyan "şehir halkı sevinerek geldiler" (15/Hicr, 67).
"Lût'un konukları olan melekleri elde etmeye (onlara tecâvüz etmeye) kalkıştılar" (54/Kamer, 37). " Lût onlara: ‘Bunlar benim konuklarımdır; onlara karşı beni rüsvay etmeyin. Allah'tan korkun, beni utandırmayın’ dedi" (15/Hicr, 68-69). Misafirlere dokunulmaması için, “Ey kavmim, işte bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir (size nikâhlayabilirim). Konuklarımın önünde beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında kimse yok mudur?’ dedi” (11/Hûd, 78). Sedom halkı sapıklıktan başka bir şey düşünmüyordu. "Andolsun ki senin kızlarınla bir işimiz olmadığını biliyorsun. Doğrusu ne istediğimizin farkındasın" (11/Hûd, 79) diyerek bunu reddettiler. Lût, bu defa: "Keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam" dedi (11/Hûd, 80). Lût iyice sıkılmıştı. Bunun üzerine melekler; "Ey Lût! Biz rabbinin elçileriyiz, onlar sana ilişemeyecekler" (11/Hûd, 81) diyerek kimliklerini açıkladılar ve onu teselli ettiler.
Artık Allah Teâlâ'nın Lût kavmine takdir ettiği azâbın vakti gelmişti. Melekler, Lût’a: "Geceleyin bir ara, âilenle beraber yola çık. Karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına gelenler onun başına da gelecektir. Vâdeleri gün doğana kadardır. Gün doğması yakın değil mi?" (11/Hûd, 81). "Bu kasaba halkının yaptıkları yolsuzluklardan ötürü gökten elbette bir azap indireceğiz" (29/Ankebût, 34) dediler. Sabahleyin Sedom müthiş bir zelzele ile sarsıldı. Halkın üzerine kime isâbet edeceği yazılı taşlar yağdırıldı. Böylece ahlâksızlıklarının cezâsını görmüş oldular.
Bundan sonrası da Kur'ân-ı Kerim'de şöyle anlatılır:
“Buyurduğumuz gelince oraların altını üstüne getirdik; üzerine de Rabbinin katından işaretli olarak yığın yığın sert taş yağdırdık. Bunlar zâlimlerden hiç bir zaman uzak olmayacaktır.” (11/Hûd, 82-83)
“Tanyeri ağarırken çığlık onları yakalayıverdi. Memleketlerini alt üst ettik; üzerlerine sert taş yağdırdık. Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardır. O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hâlâ durmaktadır. Bunda iman edenler için ibret vardır.” (15/Hicr, 73-77)
“Bunun üzerine onu (Lût'u) ve âilesini kurtardık. Yalnız karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk. Geride kalanların üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılan, fakat yola gelmeyenlerin (azap) yağmuru ne kötü idi!” (27/Neml, 57-59).
“Andolsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi. Azâbımı ve uyarılarımı dinlememenin sonucunu tadın!’ dedik.” (54/Kamer, 38-39)
Görüldüğü gibi, Lût'un kıssasındaki en büyük özellik onun eşcinsellikle yaptığı mücâdeledir. Eşcinsellik İslâm'da en büyük günahlar arasındadır. Eşcinselliğe livâta denmesi, bu çirkin fiili ilk olarak bu kavmin işlemesinden dolayıdır. Yine görüldüğü gibi Kur'ân-ı Kerim, bu iğrenç fiili yapanları kınamakta ve fâillerinin dünya ve âhirette büyük azap göreceklerini ifâde etmektedir.
Bazıları Lût kavminin yaptığı çirkin fiil olan homoseksüelliğe “Lûtîlik” demektedirler. Bu ifâde, maalesef bazı tefsir ve meallere bile girmiş, genel kabul görmüştür. Halbuki Lûtîlik, Lût (a.s.)’a âit olan, onun yaptığı şey anlamına gelir. Dolayısıyla bu pis işle en büyük mücâdeleyi veren bir peygambere, farkında ve bilincinde olunmasa da büyük bir iftirâ atılmış olunur. Bir müslüman bu fiile kesinlikle lûtîlik dememeli, Lût kavmine nisbetle livâta veya homoseksüellik, eşcinsellik, oğlancılık gibi ifâdeleri tercih etmelidir.
Lût (a.s.)'un kavminin yaşadığı ve sonra helâk oldukları topraklar Kur'ân-ı Kerim’de alt-üst olan memleket mânâsına gelen ''El-mü'tefikât'' şeklinde zikredilmiştir. Sedum beldesi alt-üst olduktan sonra kaynarsular fışkırıp göl hâline geldi. Bu gün bu bölge, Lût Gölü adıyla anılmaktadır. Yahûdi kaynaklarında ise bu belde (Sodom) ismiyle geçmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'de İbrâhim (a.s.) anlatılırken, İbrâhim'e iman edenlerden biri olarak Lût'un ismi geçer. "Bunun üzerine Lût ona inandı." (29/Ankebût, 26). Bu âyetten İbrâhim ile Lût'un aynı kavimde yaşadığı ve Lût'un İbrâhim'e tâbi olduğu anlaşılıyor. Ayrıca Lût kavmini helâk için gelen meleklerin İbrâhim'e de uğraması her ikisinin de yakın coğrafyalarda rasullükle vazifeli olduklarını gösteriyor.
Kur’an, Lût (a.s.)'un yaşadığı yerin câhiliyye Arapları tarafından gerçekleştirilen ticaret kervanlarının yolu üzerinde olduğunu şu ayette anlatır: "Siz sabah akşam, onlann yaşadıkları yerlerden geçmektesiniz. Düşünmeyecek misiniz?" (37/Sâffât, 137-138); “O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hâlâ durmaktadır. Bunda iman edenler için ibret vardır.” (15/Hicr, 76-77)
Tevrat'ta Lût'un yaşadığı yerler olarak Sodom ve Gomorra kentlerinin isimleri verilir. Sodom ve Gomorra diye belirtilen yerler bugünkü Ürdün'ün sınırları içindedir.
İbrâhim'in bunca yıl tevhid uğruna verdiği mücâdelenin sonunda iman edenlerden sadece Lût (a.s.)'ı görmekteyiz. Lût (a.s.) aynı zamanda İbrâhim (a.s.)'in yeğeni (kardeşinin oğlu) idi. Lût, İbrâhim (a.s.) ile birlikte Irak'tan çıkıp, bir süre Suriye, Filistin ve Mısırda kalmıştı. Vaaz ve tebliğin inceliklerini öğrenmesinin yanı sıra hakka dâvetin zorluklarından da haberdar oldu. Sonra Cenâb-ı Allah tarafından peygamberlik makamına getirilince 'Lût kavmi' ismiyle meşhur olan, en bozuk ahlâka sahip ve adâletsizliğin son haddine ulaşmış bir milletin ıslahına memur edildi
Lût (a.s.), âdeta İbrâhim (a.s.)'a yardımcı olmak için bu göreve getirilmişti. İbrâhim ile yeğeni Lût hicret ettikleri zaman Lût, Şam ve Ürdün civarına yerleştirildi. Kur'an'ın ifâdesine göre Lût'un mensup olduğu millet onu yalanlayıp karşı çıktığı için o millete 'Mü'tefikât (yalancılar, altı üstüne getirilmiş toplum) adı verilmişti. Bu toplum öyle bir iş yapmaya kalkışmıştı ki beşeriyet tarihinde asla benzeri görülmemişti.
Tarihî süreç içerisinde her toplum çeşitli şekillerde yaşam standartlarına sahip olmuş ve peygamberlerini yalanlamaya kalkışmışlardı. Ama Lût kavminin sapıklığı ve kompleksi daha başkaydı. Bu azgın kavim, ilk defa yeryüzüne tüm toplum olarak eşcinsellik ve homoseksüellik cinâyetini getirmekteydi. Bu beyinsiz herifler, üstelik bu çirkin fiili gizli-saklı da yapmıyorlardı. Alenen ve herkese açık bir şekilde icrâ etmekteydiler. Mevdûdi onların bu çirkefliğini şöyle izah ediyor:
Aslında Lût kavminin yakalandığı illet, çok eski çağlardan beri insanlar arasında süregelmektedir. Homoseksüellik veya eşcinsellik gibi kötü bir fiil, Lût kavminde çok yaygınlaşmış, Yunan felsefesinde de yüceltilmiştir. Bu hususta bir eksiklik kalmışsa bunu da bugünkü Avrupa ve Amerika tamamlamıştır. Çağımızda ileri ve gelişmiş olarak bilinen batı medeniyetsizliğinde olabildiğine yaygınlaşmıştır. Bunun yasallaşması için büyük çabalar harcandı. Lût kavmi, toplantılarda birbirlerinden çekinmeyerek (utanmayarak) oralarını buralarını rahatlıkla açabiliyorlardı. Edep ve hayâ denen duygudan eser kalmamıştı (Tıpkı günümüzün medenî(!) toplumlarında olduğu gibi). Lût (a.s.) bu kavme “gelin bu çirkin davranışlardan vazgeçin, Allah'ı birleyin, müslaman olun. Yoksa Allah size yakında azâbını gönderir” dedi, onlar, “eğer doğru söylüyorsan, o dediğin azâbı getir de görelim!” diyorlardı.
Bu derece şehvetperesliğe mübtelâ olmuş bu azgın toplum, Lût (a.s.)'a gelen melekleri güzel delikanlı kılığında görerek onun evine hücum ederek evini kuşatmışlardı (11/Hûd, 77-79. Bu derece vahşileşmiş, nasihat ve öğüt dinlemekten uzak ve peygamberlerini tekzib etmekte kararlı olan bu kavme artık hak edecekleri cezâyı vermenin zamanı gelmişti. "Üzerlerine bir azap yağmuru yağdırdık. İşte bak, peygamberi inkâr eden mücrimlerin sonu nasıl oldu?" (7/A’râf, 84)
Tarihî kalıntılara bakıldığında görülecektir ki Allah'a isyan bayrağını çeken ve defalarca elçiler ve vârisleri tarafından hatırlatıldığı halde zulüm ve isyankârlıklarına devam eden bir toplumu Yüce Allah topyekün helâk etmiştir. Allah'ın azâbı hiç bir zaman zâlimlerden ve müstekbirlerden uzak değildir, her an için onların başına yağabilir. (2)
Lût kavminin kıssası, bize fıtratın rayından çıkmasının onlara has bir örneğini göstermekte ve öteki kıssaların mihverini teşkil eden ulûhiyet ve tevhid meselesinden başka yeni bir meseleden bahsetmektedir. Gerçi, hakikatte söz konusu mesele, ulûhiyet ve tevhid konusundan uzak değildir. Zira tek Allah'a inanmak, O’nun nizam ve kanunlarına teslim olmaya götürür. İlâhî âdet, beşeriyetin erkek ve kadından meydana gelmesini gerektirmiş, tek nefsi biribiriyle tamamlamak üzere iki parçaya ayırmış, beşer cinsinin doğum yoluyla varlığını sürdürmesini dilemiş, doğumu da erkekle kadının birleşmesi sonucu vuku bulacak şekilde irâde eylemişti... İşte onları, bu irâde gereğince birleşmeye ve bu yoldan üremeye elverişli durumda yarattı. Rûhen ve bedenen birleşme yeteneğine bağladı
Fakat, Allah Teâlâ kadın ve erkeğin vücutlarını, cinsî arzularını tatmin ve insan neslinin üremesi için gerekli olan tabîî fonksiyonu yerine gelirebilmelerine müsâit bir şekilde ve yek diğerini tamamlayıcı bir yapıda yarattığı halde, Lût kavmi kadınları bırakarak şehvetle erkeklere yönelme gibi çirkin bir fiili işlemiş, bununla da kalmayarak bu tiksinti verici fiili ahlâkî bir seçkinlik derecesine çıkarmış ve bu iğrenç eyleme yasal bir statü vermeyi başarmıştır. Oysa onların Allah'ın koyduğu İlâhî nizama uymaları ve gereğince amel etmeleri gerekirdi. Allah Teâlâ'nın koyduğu İlâhî nizamı anlamak ve gereğince amel etmek, Allah Teâla’ya, hikmetine, tedbir ve takdirindeki güzelliğe inanmaya bağlıdır. Bu noktadan hareket edilince Lût kavminin fıtratındaki sapıklığın inanç buhrânından ileri geldiği görülür.
Demek oluyor ki Lût (a.s.) da kendinden önce geçen peygamberlerin izinden giderek öncelikle kavminin inanç noktasındaki sapıklıklarını düzeltmek, yani onları tevhid dinine dâvet etmek İçin çaba sarfetmiştir. Buna bağlı olarak da onları Allah'ın koyduğu prensiplere uymaya dâvet etmiştir.
Kaynaklarda. Lût'un yaşadığı yer ve çevresinin altının üstüne getirilmesi sebebiyle "mü'tefikât” diye adlandırıldığı belirtilmektedir.
Livâta/Homoseksüellik
Livâta: Erkek erkeğe cinsel ilişkide bulunma demektir. İslâm dininde zinâ ve fâhişelik gibi bir hayâsızlık örneğini teşkil eden livâta da, kesinlikle yasaklanmıştır. Livâtaya, oğlancılık, eşcinsellik veya homoseksüellik de denir. Livâta, insan şahsiyetine ve haysiyetine hiç bir şekilde yaraşmayan ahlâkî suçlardan biridir.
Lût (a.s.), sapıklığın, ahlâksızlığın, edepsizliğin en âdîsi olan livâtanın yaygın olduğu Sedum (Sodom) halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Sedum halkı, daha önceki toplumlarda görülmeyen bu ahlâksızlık suçunda çok ileri gitmişti. İffet, nâmus ve hayânın unutulduğu bu toplumda Lût (a.s.) ve onunla birlikte olanlar, onların bu tür ahlâksızlıklarına engel olmak istemişler, ancak susturulmuş ve etkisiz hale getirilmişlerdi. Ancak, bütün uyarılara aldırış etmeyen Lût kavminin yaptığı kötülükler cezâsız kalmamış, acı bir azap ile yerle bir edilmişlerdir.
Livâtanın veya başka bir deyişle homoseksüelliğin İslâm hukukundaki cezâsı, bu kötü durumdan insanları alıkoymak için, livâta işini yapan ve yapılanın öldürülmesi gerektiğidir.
Livâta kelimesi, sözlükte "havuzu çamur vb. ile sıvamak sûretiyle onarmak" anlamına gelir. Livâta kelimesi örfte erkekler arasındaki eşcinsel ilişkiyi ifâde eder. Arapça'da bu mânâda aynı kökten türeyen livât, mülâvata ve televvut kelimeleri de kullanılmaktadır. Kelime, anlamını erkekler arası eşcinsel ilişkinin yaygın olduğu Lût kavminden almaktadır. Kesin bir ayrım yapılması güç olmakla birlikte livâta fiilinde aktif olan taraf lûtî (bu ifâde çok hatâlıdır, kullanılmamalıdır), lâit, mülâvit; pasif taraf me'bûn ve übne (Türkçede ipne) kelimeleriyle ifâde edilir. Türkçe'de livâta karşılığı olarak oğlancılık kelimesinin yanı sıra eşcinsellik (ve homoseksüellik) de kullanılmaktadır. Bununla birlikte aynı cinse mensup kişiler arasındaki cinsel ilişkileri ifâde etmesi sebebiyle eşcinsellik, lezbiyenlik/sevicilik (sihâk) olarak adlandırılan kadınlar arası eşcinsel ilişkileri de kapsamaktadır. Türkçe'de livâta fiilini işleyen kimselere eşcinsel adı verilir. Batı dillerinde livâta karşılığı olarak Lût kavminin yaşadığı Sodom şehrinden türetilen sodomy/sodomie kelimesi de kullanılır.
Livâtanın cezâsı:
Sünen sahipleri, İkrime yoluyla İbn Abbas'tan: "Lût kavminin işini yapanlara rastlarsanız, fâil ve mef’ûlü öldürünüz" (Ebû Dâvûd, Hudûd 28; Tirmizî, Hudûd 24; İbn Mâce, Hudûd 12; Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/269) sözünü rivâyet etmişlerdir,
Livâta Eylemini Yapanların Toptan Cezâlandırılması;
7/A'râf, 80-84; 11/Hûd, 69-70, 74-83; 26/Şuarâ, 165-173; 27/Neml, 54-55; 29/Ankebût, 28-35'nci âyetlerde livâta eylemine düşkün olan Lût kavminin başlarına yağdırılan kükürt, lav yağmuru ile helâk edildikleri belirtilmiştir. Çok çirkin işler yapan bu kavmin helâk nedenlerinin başında livâta iptilâsı gelir. Livâtacılık, erkeklerin kendi aralarında ilişkiye girmesi biçimindeki homoseksüelliktir ki bu iğrenç eyleme, Lût kavminin adıyla ilişkili olarak livâtadenmiştir. Lût (a.s.), kavmini bu kötü ahlâktan uzaklaştırmaya çalışmış, fakat bu işe müptelâ olan kavmi, Lût'un sözlerini dinlememişler, keyiflerini kaçırmaması için bu işe bulaşmayan Lût'u ve taraftarlarını ülkelerinden çıkarmak istemişlerdir. Sonuçta Allah Taâlâ, Lût'u ve iman edenleri kurtarıp, Lût'un karısı da dâhil, bütün suçluları helâk etmiştir.
Lût'un karısının da öteki suçlularla beraber helâk olması, peygamber karısı dahi olsa, suçlunun cezâsını çekeceğini; Allah'a isyan eden insanı hiç kimsenin kurtaramayacağını gösterir. İyilik, insanın kendi şahsında olmalıdır. Böyle olmadıktan sonra iyilere akraba olmak, sâlihlerin soyundan gelmek insana bir yarar sağlamaz.
7/A'râf, 80'de Lût'un, kavmine, dünyalarda kimsenin yapmadığı iğrenç bir işi yaptıklarını söylediği belirtilmektedir. Livâta, muhakkak ki Lût kavminin icadı değildir. Onlardan önce de bu işi yapanlar olmuştur. Öyle ise neden Lût kavmi, kendilerinden önce dünyada kimsenin yapmadığı işi yapmakla suçlanmıştır?
Kur'ân-ı Kerîm, bu işi yapanları israfçı olarak nitelendirmektedir. İsraf, bir işi gereksiz yapmak, Allah'ın nimetini boşa harcamaktır. Cinsel birleşmenin asıl amacı, neslin üremesidir. Kadınla erkeğin birleşme arzularının altında Allah'ın bu hikmeti yatmaktadır. İnsanın, çocuk olmayacak tarzda sadece şehvetini defetmesi, milyonlarca insan tohumunun boşa dökülüp ölmesine neden olur. Her biri bir insan olma istidadında bulunan milyonlarca tohumun tuvalete dökülmesi, israftır; cinsel birleşmeyi amacından saptırmaktır. Allah, birleşme isteğini sırf zevki tatmin için vermemiştir. Aslında o zevk, önemli bir amacın gerçekleşmesi için bir araçtır. Bu amaç, çocuk olmasıdır. Çocuk olmasını engellemek, insan tohumlarını boşa akıtmak israftır. Yaratılış yasasına aykırı olarak erkeklerle sapık ilişki kurmak haram olduğu gibi, kadını çocuk olmayacak tarzda kısırlaştırmak, onu sadece bir şehvet aracı haline getirmek olur ki bu da Allah'ın yaratma yasasına aykırıdır.
Kur’ân-ı Kerim’de Lût (a.s.) ve Homoseksüel Kavmi
Lût (a.s.) ve Lût Kavmi, Kur’ân-ı Kerim’de toplam 27 yerde zikredilir. Lût (a.s.)’un kavmiyle olan mücâdelesi, Kur'ân-ı Kerîm'de 7/A'râf, 80-84; 11/Hûd, 77-83; 15/Hicr, 61-77; 27/Neml, 54-58; 29/Ankebût, 26-30; 37/Sâffât, 133-138. âyetlerinde anlatılır. Kur'ân-ı Kerîm'de yirmi yedi yerde ismen zikredilen Lût'un İbrâhim'in tebliğini kabul ettiği (29/Ankebût, 26), onunla birlikte bereketli ülkeye ulaştırıldığı (21/Enbiyâ, 71), peygamberlerden olduğu (37/Sâffât, 133), diğer peygamberler gibi âlemlere üstün kılındığı (6/En’âm, 86), kendisine hüküm ve ilim verildiği, sâlihlerden olduğu ve İlâhî rahmete kabul edildiği (21/Enbiyâ, 74-75) bildirilmektedir. Tevratta iddia edildiği gibi Lût, amcası İbrâhim'in çobanlarıyla kendi çobanları arasında çıkan bir anlaşmazlık üzerine ve münbit toprakları tercih ettiği için değil, peygamber olarak görevlendirilip gönderildiği için (37/Sâffât, 133) Sodom'a gitmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de livâta kelimesi geçmemekle birlikte "aşırı derecede çirkin davranış, açık hayâsızlık ve sapkınlık" anlamındaki fâhişe (çoğulu fevâhiş) ve fahşâ kelimeleri livâta fiilini de kapsayan geniş bir içerikle yirmi dört yerde geçer ve zina, livâta, sevicilik gibi iffetsizlikler şiddetle kınanır, yol açacağı dinî ve hukukî sorumluluklara işaret edilir. Cinsî ihtiyaçların tabiî/doğal ve meşrû çerçevede karşılanması, fıtrat ve iffetin korunması, insanlık onurunu zedeleyen her türlü cinsî azgınlık ve sapıklıktan uzak durulması Kur'an'ın temel mesajlarından biridir. Kur'an'da, Lût kavminin livâtanın yaygınlık kazandığı ilk toplum olduğuna atıfla onların, bu çirkin fiili işlemeleri ve peygamberleri Lût'un kendilerini bu işten alıkoymaya yönelik uyarı ve öğütlerine kulak vermeyişleri sebebiyle helâk edildiği anlatılır (7/A'râf, 80-84; 11/Hûd, 78-83; 21/Enbiyâ, 74; 26/Şuarâ, 161-175; 27/Neml, 54; 29/Ankebût, 28-35).
Hadis-i Şeriflerde Livâta ve Erkeğin Kadına Benzemesi
Peygamber'in hadislerinde livâta kınanmış ve bu fiili işleyen kimseye Allah'ın rahmet nazarıyla bakmayacağı bildirilerek (Tirmizî, Radâ 12) livâta yapanların lânetlendiği ifâde edilmiştir (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I/317). Rasûl-i Ekrem, ümmeti hakkında en çok korktuğu şey olarak, Lût kavminin bu çirkin davranışı olduğunu belirtmiş (İbn Mâce, Hudûd 12; Tirmizî, Hudûd 24) ve erkeğin eşiyle anal (arka yoldan) ilişkide bulunmasını da "küçük livâta" şeklinde nitelendirerek yasaklamıştır (İbn Mâce, Nikâh 29; Ebû Dâvud, Nikâh 45; Tirmizî, Tahâret 102). Bir başka hadiste de hemcinsleriyle ilişkide bulunan kadınlar ve erkekler zinâ yapan kişiler olarak ifâde edilmiştir.
Hadislerde Lût'un Hûd sûresinde yer alan temennisiyle (11/Hûd, 80), Lût kavminin yaptığı kötülüğü işleyenlere Allah'ın lânet edeceği ve onların öldürülmesi gerektiği de bildirilmektedir (Buhârî, Enbiyâ 11, 15, 19; Müslim, Fezâ'il, 152, 153; Ahmed bin Hanbel, Müsned, I/217, 300, 309). Lût (a.s.) ve kavmiyle İlgili olarak Kur'an ve hadis dışındaki İslâmî kaynaklarda yer alan çeşitli rivâyetler çoğunlukla yahûdi kaynaklarındaki bilgilere dayanır.
“Allah Lût (a.s.)’a rahmetini bol kılsın; aslında o, çok muhkem bir kaleye (Allah’a) sığınmıştı.” (Buhârî, Enbiyâ 11, 15, 19, Tefsir Yûsuf 5, Ta’bîr 9; Müslim, İman 238, h. no. 151, Fedâil 152, h. no: 151; Tirmizî, Tefsir, Yusuf 12, h. no: 3115)
"Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey Lût kavminin davranışıdır."(İbn Mâce, Hudûd 12, h. no: 2563; Tirmizî, Hudûd 24, h. no: 1457;)
İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) buyurdu ki: "Kimin Lût kavminin sapık işini yaptığını görürseniz, fâili de mef'ûlü de öldürün." (Tirmizî, Hudûd 24, h. no: 1456; Ebû Dâvud, Hudûd 29, h. no: 4462, 4463; İbn Mâce, Hudûd 12; Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/269). Tirmizî, Ebû Hüreyre'nin de böyle bir rivâyette bulunduğunu belirtir. Ebû Dâvud'da İbn Abbâs (r.a.)'tan yapılan bir rivâyette: "Livâta yaparken yakalanan bekâr (yani muhsan olmayan kişi) de recmedilir" denmiştir.
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: "Lût kavminin iğrenç fiilini işleyen kimse mel'ûndur." (Rezin ilâvesidir -Münzir'de kaydedilen uzunca bir hadisin parçasıdır-). (Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 6, s. 254)
"Kadına dübüründen temas eden mel'undur"(Ebû Dâvud, Nikâh 46, h. no: 2162)
Bu hadis, kadınlara arka uzvundan temas etmenin haram olduğuna delâlet eder. Esâsen Kur'ân-ı Kerim, "Kadınlarınız tarlalarınızdır, tarlalarınıza (ön tarafa) nasıl isterseniz öyle varın!" (2/Bakara, 223) meâlindeki âyeti ile ekine elverişli cinsî uzva teması irşad etmiştir. Birçok hadiste Rasûlullah açık bir ifâde ile arka uzuvdan teması şiddetle yasaklamıştır. Tirmizî hadisi de şöyledir: "Hayızlı kadına arka uzvundan temas eden, kâhine giden, Muhammed'e ineni inkâr etmiştir."
"Allah Teâlâ, erkeğe temas eden veya kadınlara arka uzvundan temas eden erkeğe (kıyâmet günü rahmet nazarıyla) bakmaz."(Tirmizî, Radâ 12, h. no: 1165)
İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.): "Kim bir hayvana temas ederse onu öldürün, hayvanı da beraber öldürün" buyurdu."
"Bir insan diğer bir insana: ‘Ey Yahudi!’ diye hitab edecek olursa ona yirmi sopa vurun. ‘Ey muhannes (kadınlaşmış, homoseksüel)!’ diyecek olursa yine o kadar cezâ verin. Nikâhı haram olan birine, bunu bilerek muvakaa (aşk-ı memnû) yaparsa öldürün."(Tirmizî, Hudûd 28, h. no: 1462)
Ümmü Seleme (r. anhâ) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) yanımda idi. Evde bir muhannes vardı. Bu muhannes, Ümmü Seleme'nin kardeşi Abdullah İbn Ebî Ümeyye'ye: "Ey Abdullah, şâyet yarın Allah Tâif'in fethini müyesser kılarsa, ben sana Gaylân'ın kızını göstereceğim. Çünkü o, gelirken dört, giderken sekizdir" der. Bu söz üzerine Rasûlullah (s.a.s.): "Böyleleri bir daha yanınıza girmesin!" buyurdu. Bu sözüyle muhannesleri kasdetmişti. Bundan sonra onu, (evlerine girmekten) men ettiler." (Buhârî, Meğâzî 56, Nikâh 113, Libâs 62; Müslim, Selâm 32, h. no: 2180; Muvattâ, Vasiyyet 5, h. no: 2, 767; Ebû Dâvud, Edeb 61, h. no: 4929)
Açıklama: Muhannes kadınlaşmış erkek demektir. Ahlâkında, davranışlarında, konuşma tarzında ve bütün davranışlarında kadına benzeyen kimsedir. Bu hal, bazen yaratılıştandır. Böyleleri levm edilmezler; ancak kendilerini buna zorlayan (isteğiyle kadın gibi tavırlar takınan) kişilere de rastlanır. İşte bu mezmumdur ve müdâhale edilmesi gerekir. Sesi ve bazı halleriyle yaratılıştan kadına benzeyenlere hünsâ denir. Zikri geçen zâtı Rasûlullah'ın hünsâ bilmesi, ilk gördüğünde yasaklamayışının sebebini izah eder. Bâzı rivâyetler, herkesçe onun cimâya ihtiyaç duymayan biri olduğunun bilindiğini belirtir.
Peygamberimiz Medine'den bazı muhannesleri sürmüştür. Ebû Dâvud'da, ellerini ve ayaklarını kınalayan bir muhannesin Medine'den iki gece uzaklıktaki Nakî adlı mevkiye sürüldüğü belirtilir. Öldürülmesini teklif edenlere Rasûlullah, "Ben musallî olanları öldürmekten nehyolundum" cevabını verir. Bu sürülen kimsenin Hit adını taşıdığı belirtilir. Hind diyen de olmuştur, başka isimler de var. Sürüldüğü yerin adı da farklıdır. Bundan, birden fazla kimsenin sürüldüğü hükmüne varılabilir. Nitekim Âmirî, bunların dört kişi olduğunu kaydeder.
Rasûlullah birçok hadislerinde erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere benzemesini yasaklamıştır. Bir hadisleri şöyledir: "Allah'ın yaratışından nefret ederek kadınlara benzeyenlere Allah'ın öfkesi şiddetlidir." Bir başka hadis de şöyledir: "Kadınlardan kendisini erkeklere benzetenlerle, erkeklerden kendilerini kadınları benzetenlere Allah lânet etsin!"
Rasûlullah'ın Hît'i sürgün edişinde başlıca üç sebep gösterilmiştir. Kadınlara ihtiyaç duyan biri olduğu halde bunu gizleyerek, kendinin herkesçe kadınlara ihtiyacı olmayan biri bilinmesine sebep olması. Kadınların güzelliklerini ve avret yerlerini erkeklere alenî şekilde anlatmasıdır. Bu, dinimizin yasakladığı bir edebsizliktir. Kadının erkeğini, erkeğin hanımını tasvir etmesi memnûdur. Bir rivâyette Hît, vasfettiği kız hakkında daha müstehcen tâbirler kullanmıştır: "Ağzı papatya çiçeği gibi, oturduğu zaman iki olur, konuşursa renk saçar gibi..." Kadınların en mahrem yerlerine muttalî olmuştur, bunları başka kadınlar bile kolay kolay öğrenmez. İşte bu sebeplerle Rasûlullah (s.a.s.) bunu sürmüştür.
İbn Abbâs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) erkeklerden kadınlaşanlara, kadınlardan da erkekleşenlere lânet etti ve: "Onları evlerinizden çıkarın!" şeklinde ferman buyurdu." (Buhârî, Libas 62, Hudûd 33; Ebû Dâvud, Edeb 61, h. no: 4930; Tirmizî, Edeb 34, h. no: 2785, 2786)
Livâta, Lût kavminin içine düştüğü cinsî sapıklıktır; homoseksüalite de denir. Bu, erkeğin erkekle, kadının kadınla cinsî temasta bulunmasıdır. Dinimiz bu işi zinâdan da çirkin bir ahlâksızlık kabul etmiş, şiddetle yasaklamıştır. Hadis, sadece fâili, yani, erkeğe temas eden erkeği değil, mef'ûlü de yani kendisine cinsî temas yaptırtan erkeği de mahkûm etmekte, ikisinin de öldürülmesini emretmektedir.
Münzirî'nin et-Terğîb ve't-Terhîb'de yazdığına göre, halifelerden dört tanesi livâta yapanı yakmıştır: Ebû Bekir, Ali, Abdullah İbnu'z-Zübeyr ve Hişâm İbn Abdilmelik. İbn Ebî'd-Dünya ve Beyhakî'nin rivâyetlerine göre, Hâlid İbnu'l-Velîd, Ebû Bekir'e yazar ki, bir Arap karyesinde kadın gibi nikâhlanan bir erkeğe rastlamıştır. Ebû Bekir, bu haber üzerine Rasûlullah (s.a.s.)'ın ashâbını toplayıp ne yapmak gerektiği hususunda fikirlerini alır. Ali (r.a.): "Bu günahı tarihte tek bir ümmet işlemiştir. Bildiğiniz gibi Allah da o kavmi helâk etmiştir, ben bu adamın yakılmasını uygun görüyorum" der. Bunun üzerine bütün ashâbın re'yi onun yakılması hususunda icmâ etti. Ebû Bekir de (Halid İbn Velid'e yazarak) adamın yakılmasını emretti." Yine, İbn Abbâs (r.a.)'ın rivâyetine göre, Ali, livâta yapan çifti yaktırmıştır. Ebû Bekir (r.a.), üzerlerine bir duvarı yıktırmıştır." (Rezîn ilâvesidir.)
Cinsellik Bunalımı ve Lût
Toplumun fuhuş girdâbına kapıldığı, cinsel bunalımların had safhayâ ulaştığı; cinsel ilişkilerin bırakınız gizli olmasını, açık açık, üstelik milyonlara hitap eden basın-yayın organlarınca ballandınla ballandınla anlatılıp gösterildiği bir ortamda yaşıyoruz. Bu sapkın ortamda ister istemez bulunan müslümanların, karşılaştıkları bu gibi olaylar karşısında alacakları tavır ne olmalıdır?
Bin dört yüz yıldır insanlara hidâyet kaynağı olan Kur'ân-ı Kerim; insanın yirmi dört saatinde, hayatının her safhası için insanlara yol gösterir. Cinsel konularda da helâl-haram sınırlarını çizer, insan hayatının tabii bir parçası ve aynı zamanda neslin devamı için gerekli olan cinsel ihtiyaçlarda da; yapmalarını istediği işleri emreder. Düştükleri yanlışları gösterir. Toplumu ifsâd edecek davranışlardan kaçınmalarını ister. Böylece toplumu refah ve mutluluğa götürecek yöne sevkeder.
Bütün bunları anlatırken geçmiş kavimlerden cinsel konularda sapmalar gösteren; hatta bu sebepten azâba uğrayan Lût kavmini örnek vererek; gerek indiği dönem içerisindeki câhiliyye Araplarına ve gerekse kıyâmete kadar İlâhî vahye muhâtap diğer toplumlara da bu kıssa örnekliğinde kendilerinin bu hal ve tavırlarını düzeltmelerini ister. "...Sen bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler." (7/A'râf, 176)
Lût Kavminin Durumu: Lût kavmi, insanların çoğalması için zarûri olan cinsel ihtiyacı, Allah'ın çizdiği sınırların dışına taşırarak; toplumu ifsâda götüren haram bir fiile meyletmiştir. "Lût da, kavmine şöyle demişti: 'Doğrusu siz, daha önce hiç bir kavmin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz. Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?"' (29/Ankebût, 28-29). "Kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Evet siz câhil bir kavimsiniz!" (27/Neml, 55). "...Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz!?" (26/Şuarâ, 166)
Oysa Allah: "...Onlar (kadınlar) sizin örtünüz/giysiniz, siz (erkekler) de onların örtülerisiniz." (2/Bakara, 187) diyerek kadın ve erkeği birbirlerinin örtüleri olarak tavsif etmiştir. Helâl bir cinsel birleşmenin ancak nikâh yolu ile bu iki cins tarafından yapılacağını emretmesine rağmen; Lût kavmi harama meyletmiştir. Dolayısıyla helâl birleşmeyi terkederek; toplumu batağa sürükleyecek erkek-erkeğe yapılan haram birleşmeyi tercih etmişlerdir.
"Doğrusu siz âlemlerde hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyosunuz." (29/Ankebût, 28) âyetinde belirtilen "sizden önce hiç kimsenin yapmadığı" ifâdesi Lût kavminin yapmış olduğu homoseksüelliğin; daha önce hiç yapılmadığı şeklinde değil, böyle toplumsal olarak büyük boyutlarda daha önce yapılmadığı şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü tarihin her devrinde şu veya bu şekilde bir haram fiili ferdî olarak işleyenler bulunmuş olabilir. Lâkin, "kavmi ona koşarak geldi" ve "Toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" âyetlerinden anlaşılacağı üzere, fuhşun bireysel değil; toplumsal boyutlarda seyrettiği anlaşılıyor. Bundan dolayı Allah, bu kötü fiilin daha önce bu boyutlarda olmadığını bildiriyor. Lût (a.s.), kavminin Allah'ın emirlerini çiğnemesini sürdürecekleri durumda, artık geriye dönüşü olmayan bir mecrâya sürükleneceklerini, azâbın yaklaşmakta olduğunu haber veriyor.
Konuyla ilgili âyetlerin câhiliyye Araplarına indiği dönemde homoseksüellik, Lût kavminin yaptığı boyutlarda değildi. Buna rağmen Allah; bu kötü fiilin toplumu helâke sevkeden bir iş olduğunu, böyle bir fiile yönelenlerin bunu terketmelerinin en doğru yol olacağını Lût kıssasıyla anlatır.
Lût'un Tutumu: Lût (a.s.), kavmini sürekli olarak uyarır. Yaptıkları fiilin Allah nezdinde büyük bir suç olduğunu hatırlatır (26/Şuarâ, 161-166). Bütün bu uyarılara rağmen Lût kavmi sapıklıkta ısrar eder. İşledikleri günahlar kalp ve gözlerini öylesine köreltmiştir ki, kendilerini helâk etmeye gelen insan kılığındaki meleklere bile yeltendiler. Buna karşılık Lût (a.s.) onlara şöyle der: "Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır; sizin için onlar(ı nikâhlamak) daha temizdir. Allah'tan korkun, misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu?" (11/Hûd, 78)
Lût (a.s.) evine konuk olarak gelen Meleklere yeltenenlere "işte şunlar kızlarımdır; sizin için onlar daha temizdir" diyerek, yaptıkları sapıklığa karşı helâl bir alternatif teklif eder. Buradaki teklif husûsunda müfessirlerin bir kısmı "hakiki kızlarıdır" bir kısmı ise "kavminin kızlarıdır" demişlerdir.
"İşte şunlar kızlarımdır" ifâdesi ister Lût'un kızlarını, isterse kavminin kızlarını kapsasın farketmez. Bu teklif, Lût kavminin yaptığı işin kötü olduğunu, temiz olanın kadın-erkek arasındaki ilişki olduğunu göstermek içindir. Lût'un bütün çabalarına karşın kavmi tepki gösterir. "Dediler ki: ‘Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Sen bizim ne istediğimizi bilirsin." (11/Hûd, 79); "Onlar şöyle dediler: ‘Ey Lût, (bizim yaptığımıza karşı gelmekten) vazgeçmezsen, iyi bil ki sürgün edileceksin!" (26/Şuarâ, 167); "Doğru sözlü isen bize Allah'ın azâbını getir." (29/Ankebût, 29)
Artık Lût (a.s.), kavminin doğru yola geleceğine dair tüm inancını tüketir. "Keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam!" (11/Hûd, 80). Yapacağı iş, Allah'a sığınmaktı. Bütün gücüyle Allah'a sığınarak O’ndan yardım ister: "Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et." (29/Ankebût, 30); "Rabbim! Beni ve âilemi, onların yapageldikleri kötülüklerden kurtar." (26/Şuarâ, 169)
Allah Lût'un duâsını kabul eder; kâfir karısı dışındaki âilesini kurtarır. "Bunun üzerine geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve âilesini, hepsini kurtardık." (26/Şuarâ, 170-171). Kur'an bize Lût'un karısının suçunu belirtmez (onun kâfir olduğunu ve kocasına ihânet ettiğini belirtir -66/Tahrîm, 10-). Müfessirler birtakım suçlamalarda bulunmuşlarsa da gaybî bir konu olan bu durum karşısında Kur'an'ın bize verdiği kadarla yetiniyor ve orada duruyoruz. Kur'an-ı Kerim'de Nûh (a.s.)’un oğlunun, Nûh'un duâsına rağmen helâk edilmesi olayından sonra anlatılan bu olayda da Lût'un âilesinin kurtulması duâsına mukabil karısı helâk edilenler arasında yer alır. Bu olay bize gösterir ki Allah'ın emirlerine karşı gelmiş olan bir kimse, Allah nezdinde peygamber âilesinden de, onun soyundan da olsa gerekli cezâyı görecektir. Allah nezdinde geçerli olan soy-sop, mevki, makam değil; takvâdır.
Kendilerini ziyârete gelen misâfirlerin, Lût kavmini helâk için görevli melekler olduğunu anlayan İbrâhim (a.s.) (11/Hûd, 74/76), kâfir de olsa Lût kavminin helâk edilmemesi için meleklerle tartışır. İbrâhim’in bu hareketi o anlık şoktan dolayıdır, yoksa meleklerin söylediği gibi Allah'ın azâbı geldikten sonra onu kimsenin durduramayacağını en iyi bilenlerden birisi de İbrahim'dir.
Melekler daha sonra Lût (a.s.)'a gelirler. Lût (a.s.) da İbrâhim'in üzüldüğü gibi kavminin helâkinden dolayı üzülür. İbrâhim ve Lût’da görülen bu latif tutum, peygamberleri kana susamış insanlar gibi göstermek isteyen kâfirlere karşı en güzel ibrettir. "Elçilerimiz Lut'a gelince, (Lût) onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı içi daraldı da; 'Bu çetin bir gündür' dedi." (11/Hûd, 77) "Dediler ki: 'Ey Lût! Biz Rabbinin eçileriyiz. Onlar asla sana dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle yürü. Karından başka sizden hiç biri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan şüphesiz ona da isâbet edecektir. Onlara vaad olunan helâk zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?" (11/Hûd, 81)
Lût (a.s.)'a meleklerin bildirdiği hicret emri, Mûsâ (a.s.)'nın Firavun'un adamlarından inananları kaçırdığı zaman da Allah tarafından aynı şekilde bildirilmişti. "Biz Mûsâ'ya: 'Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz' diye vahyettik." (26/Şuarâ, 52)
Baskı altında yaşayan Mûsâ ve Lût gibi peygamberler toplumlarının helâk edilmesi kararlarının akabinde, inananlarla birlikte geceleyin kâfirlere fark ettirmeden hicret etmeleri istenir. Kâfirlere fark ettirmeden kaçmanın en uygun olduğu zaman gecedir. Lût (a.s.) da ailesinden karısı hâriç, diğer iman edenlerle beraber geceleyin kavmini terk ederek yola koyulur.
Bu kıssadan alınması gereken ders ve ibretleri şöyle sıralayabiliriz:
a) Allah'ın bize Lût kıssasını anlatmasının ilk amacı muharref Tevrat vâsıtası ile Mekke insanlarının edindikleri yalan-yanlış bilgileri düzeltmektir.
b) Kıssanın anlatılması ile yeryüzündeki bütün câhiliye toplumlarında olduğu gibi Mekke câhiliye toplumunda da görülen sapık bir münâsebet şekli, erkek erkeğe yapılan cinsî ilişki mahkûm edilir.
c) Dahası, ferdî olmaktan ziyâde, yani yapanların var olduğu halde bilinmediği bir yapıdan çok, alenî ve üstelik toplumsal olarak yapılan bir fiil haline gelen cinsel suçların azâba müstehak olduğu anlatılır.
d) Günümüzde yapılan bu çirkin fiillerin boyutu Lût kavminin yaptığı toplumsal pisliğin çok ilerisindedir. Erkek erkeğe, kadın kadına evlenmenin normal görüldüğü, homoseksüel olimpiyatları gibi tertiplerle global pisliklerin bir araya getirildiği, ameliyatlarla erkeklerin kadın, kadınların erkek olarak yaşamak istedikleri bir dünyanın sapıklıkta Lût kavminden çok ileri olduğunu söylemek yanlış bir tespit olmasa gerektir.
Lût Kavmi ve Almamız Gereken Dersler, Mesajlar
Âyetlerden Tesbitler
1. Sığınacak Bir Kale: “(Lût) Keşke benim size karşı (savunacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim!” dedi. (11/Hûd, 80); “Lût, doğrusu dedi, ben sizin bu işinize buğzedenlerdenim.” (26/Şuarâ, 168); “(Ey Lût) ‘Biz seni halkın işine karışmaktan men etmemiş miydik’ dediler.” (15/Hıcr, 70); "...Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın, çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış’ dediler.” (7/A’râf, 82); “Onlar şöyle dediler: Ey Lût, bu dâvâdan vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürülenlerden olacaksın.” (26/Şuarâ, 167)
İyiliğin emri ve kötülüğün nehyinde aslolan; bunlara karşı olunduğunun belirtilmesi ve kalple, dille ve imkân/güç varsa elle bu karşı koyuşun gösterilmesidir. Her şartta bir mü’min bu karşı duruşunu belirtmek durumundadır. Zira bunun ötesinde bir hardal tanesi kadar bile iman olmadığı Rasûlullah tarafından bildirilmiştir. Bizlerden münkeri mutlaka ortadan kaldırmamız değil, öncelikle ona karşı mücâdele etmemiz, kulluk borcu olarak istenmiştir. Zira münkerin ortadan kaldırılmasında bizim dışımızdaki faktörlerin de etkileri vardır. Ve onu engelleyemediğimiz zamanlar da olacaktır. Ancak aslolan ona karşı koyuşumuzdur. Bu alanda sonuçla değil; duruş ve tavır geliştirmekle sorumluyuz.
Ancak her mü’min gibi rasullerin kalbinden de, münkeri tamamen ortadan kaldırmak arzusu geçer. Ve elde imkânların bulunmasını arzular. Bu açıdan iyiliğin emri ve kötülüğün yasaklanmasında sonuç açısından ideal noktaya "güç" ile ulaşılabilmektedir. Adâletin, güçle desteklenmesinden daha güzel ne olabilir? "Biz, Kitap (adâletin teorik malzemesi) ile mîzânı/ölçüyü indirdik. Biz demiri (onun uygulanmasında gerekli olan gücü) de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır." (57/Hadîd, 25). Ve güç kullanarak kötülüğün yasaklanmasının mümkün olduğu zeminlerde bunun hemen uygulanması, hem aklın hem de vahyin gereğidir.
Farz olan bir şeyin yerine getirilmesi için gerekli olan şeyler de farzdır. Bu yüzden kötünün önüne set çekmek için günün gereklerini tedârik etmek da farzdır. Kalbinde küfre ve menhiyyâta buğz dahi kalmayan kişilerin dinî durumlarını tekrar kontrol etmeleri öncelikli bir görevdir.
“Allah Lût (a.s.)’a rahmetini bol kılsın; aslında o, çok muhkem bir kaleye (Allah’a) sığınmıştı.”(Buhârî, Enbiyâ 11, 15, 19; Müslim, İman 238)
“(Lût şöyle duâ etti:) ‘Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et." (29/Ankebût, 30); "Rabbim! Beni ve âilemi, onların yapageldikleri kötülüklerden kurtar." (26/Şuarâ, 169)
"Bunun üzerine geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve âilesini, hepsini kurtardık." (26/Şuarâ, 170-171)
2. “Arkanıza Bakmayın!”: "Gecenin bir bölümünde âile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü. Sizden hiç kimse, sakın dönüp de arkasına bakmasın, gitmeniz istenen yere gidin!" (15/Hıcr, 65)
Hayr da şer de, önemli karar ve faâliyetlerin icrâ ânı olarak geceleri kullanır. O geceler hem nûrun hem de zulmün en kesif icraatlarına şâhit olmuşlardır. Gecenin bereketi ve farklılığından nasibini alamamış kişi ve hareketler berekete ulaşamazlar.
“Şüphesiz gece nâşiesi (kalkışı, neşesi), tam bir âhenge/uyuma ve sağlam bir söze/kırâate daha elverişlidir.” (73/Müzzemmil, 6)
Arkana bakma! Nûh gibi fıtratının sıcaklığıyla bataklıkta bıraktığın yakınlarına meyledebilirsin. Bu seni bilgin olmayan konuda duâ etmeye ve câhilî davranışa itebilir (11/Hûd, 45-47). Ya da Allah'ın azâbı o denli şiddetlidir ki, değil onu yaşamak, onu bir başka obje üzerinde izlemek bile insanın ruh halini etkileyip bozabilir. Mü’min bir gözün ve gönlün ona şâhit olması bile istenmemektedir. (15)
3. Peygamber Karısı veya Akrabası Olmak İnsanı Kurtarmaz: “Allah inkâr edenler hakkında Nûh'un karısı ile Lût'un karısını misâl verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kulun (nikâhı) altında idiler, onlara hiyânet ettiler. Kocaları Allah'tan (gelen) hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara): ‘Haydi, girenlerle beraber siz de ateşe girin!’ denildi.” (66/Tahrîm, 10)
Bu âyette iki peygamber karısının, kocalarına inanmamakla kalmayıp ayrıca onları son derece üzdükleri anlatılmaktadır. Bu kadınların hiyânetleri küfürleri idi. Dinde ihânetlerinden dolayı peygamber kocaları, onları Allah'ın azâbından kurtaramamıştı ve onlar da öteki suçlular gibi ateşe atılmışlardı.
Kişiyi kurtaran, kendi imanı ve amelidir. Kişinin kendi imanı ve sâlih ameli, yani takvâsı olmadıktan sonra, herhangi bir sâlih insana, âlime veya peygambere akraba olmanın bir yararı olmaz. Bu husus, Kur'ân'ın birçok yerinde yinelenir. Meselâ Hûd Sûresinde anlatıldığı üzere peygamber oğlu olmak, Nuh'un kâfir oğlunu azaptan kurtaramamıştı. "Nûh Rabbine seslendi: 'Rabbim, dedi, oğlum benim âilemdendir. Senin sözün elbette haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin!' (Allah Teâlâ): 'Ey Nûh, dedi, o senin ailenden değildir. O, yaramaz iş yaptı. Bilmediğin bir şeyi Benden isteme. Sana câhillerden olmamanı öğütlerim!" (11/Hûd, 45-46)
Peygamber karısı olmak, Nûh'un ve Lût'un karılarına yarar sağlamadığı gibi, kâfir karısı olmak da Firavun'un karısına zarar vermemiş; tam tersine, o şartlar içinde inanması, kendisini Allah katında daha da yüceltmiştir. "Allah iman edenler hakkında da Firavun'un karısını misâl verdi. O: 'Rabbim, bana katında, cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden kurtar ve beni o zâlimler topluluğundan kurtar!' demişti.” (66/Tahrîm, 11)
4- Livâta Fiilinin Çirkinliği
a- Lût kavminin işlediği livata fiili, çok çirkin bir ameldir. Bu fiili işleyenler, hem dünyada hem de âhirette azâbı hak ederler. Çünkü bu ameli işleyenler, hasta/mikroplu kişilerdir, her toplumu bozarlar. Toplumu böyle kişilerden temizlemek gerekir. Bunlar hayvanlardan daha beterdirler. Onun için, Allah (c.c) böyle yapan kişileri hem dünyada hem âhirette büyük azapla tehdit etmiştir.
b- Lût kavminin yaptığı çirkin fiilin hem yapana hem yapılana sağlık yönünden büyük zararı vardır. Ayrıca yapan ve yapılan için büyük bir utanç kaynağıdır ve ikisinin arasında düşmanlık meydanan getirir.
c- Bu çirkin amelin işlenmesiyle kadın, erkek tarafından terkedildiği için kadınlar büyük zarar görür ve toplum bozulur.
d- Lût (a.s.) kavminin yaptığı çirkin fiil, neslin azalmasına sebep olur. Onun için Allah (c.c.), bu fiili yapan kavmi cezâ olarak helâk etmiş ve dünyadan tamamen kaldırmıştır. Ayrıca kıyâmet gününde de onlara büyük bir azap vardır.
5- Misâfire İkram: Bu kıssa, misafirin güzel bir şekilde ağırlanması, ikramda kusur edilmemesi ve her türlü eziyetlerden korunması gerektiğini gösterir. Lût (a.s.), evindeki misafirleri livata yapmak için götürmek isteyen kimselere, kızlarını onların liderleriyle evlendirme teklifinde bulunarak misafir olan melekleri korumak istemiştir.
Lût (a.s.), sakalsız ve bıyıksız güzel gençler sûretinde gelen melekler kapısını çaldıklarında, kavminin fuhuş yapmak için onları almaya geleceğini, onların yüzünden başına büyük bir problem geleceğini bildiği halde, misafirleri geri çevirmedi ve onları korumak için elinden geleni yaptı.
Lût (a.s.)’un bu davranışı, bizim için büyük bir örnektir. Eve gelen misafire ikram etmek ve onu korumak için elden geleni yapmak gerekir. Rasûlullah (s.a.s.), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim Allah (c.c.)’a ve âhiret gününe iman ediyorsa misafirine ikram etsin!” (Buhârî; Müslim)
Burada ve daha başka yerlerde Kur’an, tek başına sadece Sodomî (eşcinsellik) hastalığının Allah’ın gazâbını insanların üzerine çekmeye yetecek iğrenç bir günah olduğunu belirtmektedir. Bu yüzden, bu tür suçların kökünü kazıyıp ortadan kaldırmanın, Peygamberin örnekliğindeki İslâm devletinin bir görevi olduğunun ve bu suçu işleyen kimselerin cezâlandırılması gerektiğini öğreniyoruz.
Buna işaret eden bazı hadisler de vardır: a) "Eşcinselin failini de, mefûlünü de öldürün" b) "Her ikisi ister evli olsun ister bekâr olsun", c) "Livata suçunun failini ve mefulünü recm ediniz." Fakat, hayatı boyunca Peygambere hiçbir livata suçlusu getirilmemesi nedeniyle, bu tip suçlular için açık ve kati bir cezâ şekli tarif edilmemiştir.
Erkeğin, (Lût kavminin yaptığı gibi) sapık ilişkilerde bulunmasının kesin haram olduğu husûsuna da dikkat edilmelidir. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Böyle bir fiili işleyen erkek lânetlenmiş bir kimsedir" (Ebû Dâvud) ve "Allah hanımıyla böyle bir suçu (karısına arka yoldan yaklaşma) işleyen insanın yüzüne nazar etmeyecektir." (İbn Mace; Ahmed bin Hanbel, Müsned). Başka bir hadisinde "Âdet günlerinde hanımıyla cinsel ilişkide bulunan, onunla livata yapan (karısına arka yoldan yaklaşan) veya fal bakmaya devam eden kimse, Muhammed’e gönderilene inanmamış bir kâfirdir" (Tirmizi) diyerek şiddetle ikazda bulunmuştur.
Lût Kavmi ve Günümüz
Toplumun, eşcinselliği genel olarak tiksinti verici bir davranış olarak görmesi, bu tür eğilimlerin ne oranda yaygın olduğunu gizlemektedir. Ama Batı tarzında aşırı özgürlüğün benimsenmesiyle hayvanların bile yapmadıkları bu çirkinlik giderek yaygınlaşmaktadır. Bu yaygınlığın boyutunu umumi tuvaletlerin kapılarındaki Tosun edebiyatı denilen yazılardan tahmin etmek mümkündür. Kendi aralarında tanışmak için (kulağa küpe gibi) özel aksesuarlar kullandıkları, hatta birleşerek siyasi parti kurdukları da bilinmektedir. Özellikle kot denen vücuda yapışan blue jeans (blucin)lerin ve vücut hatlarını belirtecek şekilde çok dar pantolonların kadın veya erkekler tarafından giyilmesinin livâta denilen insan fıtratıyla bağdaşmayacak fâhişeliğe dâvetiye çıkartması ve bu fiilin yaygınlaşmasına sebep olduğu göz ardı edilmemelidir. Yine metroseksüellik denilen erkeklerin fazlaca bakımlı olması, giderek bayanlar gibi süslenip makyaj vs. yapması bu anormal cinselliği teşvik etmektedir. Ayrıca kimi televizyon programlarında kadınımsı tavırlar ve konuşmalarla program sunan bazı yumuşak tiplerin de toplumda kötü örnek teşkil ettiğini belirtelim.
Dizi filmlerde, pembe dizilerde, sinema filmlerinde cinsellik ve gayr-ı meşrû ilişkiler, ahlâksız bir hayat alabildiğine normalleştirilir ve hatta özendirilir. Bâtıl Batı zihniyeti, homoseksüellere, "gay" ve "travesti"lere verdiği hak ve özgürlüğün onda birini başörtüsüne niye vermiyor, anlamak zor değildir.