HARUN EBU HUSEYIN - YILDIRIM
  Cennet
 
KURANI-I KERİM`DE CENNET İLE  iLGİLİ AYETLER
 
        İnsan, dünya hayatında nefsindeki kötülükleri yenip ömrünü Allah'ın razı olacağı şekilde geçirmekle sorumludur. Bunun içinse kendisine ortalama altmış yetmiş yıl gibi çok az bir süre verilmiştir. Allah, rızasını kazanan kulları için, dünyadaki bu kısa yaşamın ardından, sonsuz ve eşsiz bir hayat yaratmıştır. Dünya hayatındaki bu ömür göz açıp kapayıncaya kadar, hızla tükenip geçmektedir. Bu süre içerisinde sabır gösteren, güzel ahlakta kararlı davranan, Allah'a samimi bir kul olan kimseler ahirette çok büyük bir mükafatla; sonsuz cennet hayatıyla karşılaşacaklardır.
      İman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu onlara (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır. (2/25)
        De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin katında içinde temelli kalacakları altından ırmaklar akan cennetler tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah kulları hakkıyla görendir." (3/15)
        Yüzleri ağaranlar ise artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler içinde de temelli kalacaklardır. (3/107)
        İşte bunların karşılığı Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var.) (3/136)
        Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için Allah'ın katında olanlar daha hayırlıdır. (3/198)
        İman edip salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları ‘ne sıcak-ne soğuk tam kararında gölgeliğe' sokacağız. (4/57)
        İman edip salih amellerde bulunanlar biz onları altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu Allah'ın gerçek olan va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? (4/122)
        Eğer Kitap Ehli iman edip sakınsalardı elbette onların kötülüklerini örter ve onları ‘nimetlerle donatılmış' cennetlere sokardık. (5/65)
        Böylelikle Allah dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu iyilik yapanların karşılığıdır. (5/85)
        Allah dedi ki: "Bu doğrulara doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk' budur." (5/119)
        İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır. (7/42)
        Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun Rabbimizin elçileri hak ile geldiler." Onlara: "İşte bu yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye seslenilecek. (7/43)
        Cennet halkı ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimizin vadettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." (7/44)
        İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A'raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size" derler ki bunlar henüz girmeyen fakat (girmeyi) ‘şiddetle arzu edip umanlardır.' (7/46)
        Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: "Rabbimiz bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma" derler. (7/47)
        "Kendilerine Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız." (7/49)
        Ateşin halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın." Derler ki: "Doğrusu Allah bunları inkâr edenlere haram (yasak) kılmıştır." (7/50)
        İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (8/4)
        Rableri onlara katından bir rahmeti bir hoşnutluğu ve onlar için kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. (9/21)
        Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah büyük mükafaat katında olandır. (9/22)
        Allah mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (9/72)
        Allah onlar için süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk' budur. (9/89)
        Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk' budur. (9/100)
        İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder). (10/9)
        Oradaki duaları: "Allah'ım Sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır; dualarının sonu da: "Gerçekten hamd alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (10/10)
        İman edip salih amellerde bulunanlar ve ‘Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar' işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. (11/23)
        Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır. (11/108)
        Onlar Adn cennetlerine girerler. Babalarından eşlerinden ve soylarından ‘salih davranışlarda' bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) (13/23)
        Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel. (13/24)
        İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır). (13/29)
        Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur inkâr edenlerin sonu ise ateştir. (13/35)
        İman edip salih amellerde bulunanlar Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orada birbirlerine olan dirlik temennileri: "Selam"dır. (14/23)
        Gerçekten takva sahibi olanlar cennetlerde ve pınar başlarındadır. (15/45)
        Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. (15/46)
        Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (15/47)
        Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler. (15/48)
        Adn cennetleri; ona girerler onun altından ırmaklar akar içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (16/31)
        Ki melekler güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (16/32)
        Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır orada altın bileziklerle süslenirler hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (18/31)
        İman edip salih amellerde bulunanlar... Firdevs cennetleri onlar için bir ‘konaklama yeridir.' (18/107)
        Onda ebedi olarak kalıcıdırlar ondan ayrılmak istemezler. (18/108)
        Ancak tevbe eden iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar. (19/60)
        Adn cennetleri (onlarındır) ki Rahman (olan Allah onu) kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O'nun va'di yerine gelecektir. (19/61)
        Onda ‘boş bir söz' işitmezler; sadece selam (ı işitirler). Sabah akşam onların rızıkları orda (bulunmakta)dır. (19/62)
        O cennet; biz kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) varisçi kılacağız. (19/63)
        İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu arınmış olanın karşılığıdır. (20/76)
        Bunun üzerine dedik ki: "Ey Adem bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın sonra mutsuz olursun." (20/117)
        Böylece ikisi ondan yediler hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. (20/121)
        Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar. (21/102)
        Onları o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür size va'dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır. (21/103)
        Hiç şüphesiz Allah iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; ordaki elbiseleri ipek(ten)tir. (22/23)
        Onlar sözün en güzeline iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir. (22/24)
        İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır. (23/10)
        Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır. (23/11)
        Dilediği takdirde sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir. (25/10)
        De ki: "Bu mu daha hayırlı yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır." (25/15)
        İçinde ebedi kalıcılar olarak orada her istedikleri onlarındır; bu Rabbinin üzerine aldığı istenen bir vaaddir. (25/16)
        O gün cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı dinlenecekleri yer çok daha güzeldir. (25/24)
        İşte onlar sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (25/75)
        Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir. (25/76)
        (O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. (26/90)
        İman edip salih amellerde bulunanlar; onları içinde ebedi kalıcılar olarak altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (29/58)
        Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar ‘bir cennet bahçesinde' ‘sevinç içinde ağırlanırlar'. (30/15)
Kim inkâr ederse artık onun inkârı kendi aleyhinedir; kim salih bir amelde bulunursa artık onlar kendi lehlerine olarak (cennetteki yerlerini) döşeyip hazırlamaktadırlar. (30/44)
        (Ancak) Gerçekten iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için nimetlerle-donatılmış cennetler vardır. (31/8)
        Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah'ın va'di haktır. O üstün ve güçlü olandır hüküm ve hikmet sahibidir. (31/9)
İman eden ve salih amellerde bulunanlar ise artık onlar için yaptıklarınıza karşılık olmak üzere bir ağırlanma konağı olarak barınma cennetleri vardır. (32/19)
        Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. (35/33)
        Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz gerçekten bağışlayandır şükrü kabul edendir." (35/34)
        Ki O bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz. (35/35)
        Gerçek şu ki bugün cennet halkı ‘sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler. (36/55)
        Kendileri ve eşleri gölgeliklerde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. (36/56)
        Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır. (36/57)
        Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır). (36/58)
        İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır. (37/41)
        Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir. (37/42)
        Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. (37/43)
        Birbirlerine karşı tahtlar üzerinde (otururlar). (37/44)
        Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. (37/45)
        Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). (37/46)
        Onda ne bir gaile vardır ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (37/47)
        Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır. (37/48)
        Sanki onlar saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). (37/49)
        Böyleyken kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar: (37/50)
        Bir sözcü der ki: "Benim bir yakınım vardı." (37/51)
        Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın? (37/52)
        Bizler öldüğümüz toprak ve kemikler olduğumuzda mı gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz? (37/53)
        (Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?" (37/54)
        Derken bakıverdi onu ‘çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü. (37/55)
        Dedi ki: "Andolsun Allah'a neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin." (37/56)
        Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım. (37/57)
        Şüphesiz bu, asıl büyük ‘kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir. (37/60)
        Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır. (37/61)
        Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır. (38/50)
        İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler. (38/51)
        Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır. (38/52)
        İşte hesap günü size va'dedilen budur. (38/53)
        Şüphesiz bu, bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok (38/54)
        Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların
        altında ırmaklar akmaktadır. (Bu) Allah'ın va'didir. Allah va'dinden dönmez. (39/20)
        Rablerinden korkup-sakınanlar da cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: "Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin." (39/73)
        (Onlar da) Dediler ki: "Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir." (39/74)
        Rabbimiz onları Adn cennetlerine sok ki onlara (bunu) va'dettin; babalarından eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Gerçekten Sen üstün ve güçlü olansın hüküm ve hikmet sahibisin. (40/8)
        Kim bir kötülük işlerse kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa işte onlar içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler. (40/40)
        Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın size vadolunan cennetle sevinin." (41/30)
        (O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur. (42/22)
        Siz ve eşleriniz cennete girin; ‘sevinç içinde ağırlanacaksınız. (43/70)
        Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. (43/71)
        İşte yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur. (43/72)
        Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz. (43/73)
        Muttakilere gelince; muhakkak onlar güvenli bir makamdadırlar. (44/51)
        Cennetlerde ve pınarlarda (44/52)
        Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler karşılıklı (otururlar). (44/53)
        İşte böyle; ve biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir. (44/54)
        Orda güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar; (44/55)
        Orda ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. (44/56)
        Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar tadı değişmeyen sütten ırmaklar içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi) ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (47/15)
        Cennet de muttakiler için uzakta değildir (o gün) yakınlaştırılmıştır. (50/31)
        Ona ‘esenlik ve barış (selam)la' girin. Bu ebedilik günüdür. (50/34)
        Orda diledikleri herşey onlarındır; katımızda daha fazlası da var. (50/35)
        Şüphesiz muttaki olanlar cennetlerde ve pınarlardadırlar; (51/15)
        Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı. (51/16)
        Hiç şüphesiz muttakiler cennetlerde ve nimet içindedirler; (52/17)
        Rablerinin verdikleriyle ‘sevinçli ve mutludurlar'. Rableri kendilerini ‘çılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur. (52/18)
        Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için. (52/19)
        Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz. (52/20)
        Onlara istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik. (52/22)
        Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki onda ne ‘boş ve saçma bir söz' ne günaha sokma yoktur. (52/23)
        Kendileri için (hizmet eden) civanlar etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) ‘sedefte saklı inci gibi tertemiz pırıl pırıl.' (52/24)
        Kimi kimine dönüp sorarlar; (52/25)
        Dediler ki: "Biz doğrusu daha önce ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık." (52/26)
        "Şimdi Allah bize lütufta bulundu ve ‘hücrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu." (52/27)
        Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır. (53/15)
        Rabbin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır. (55/46)
        Çeşit çeşit ‘inceliklere ve güzelliklere' (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler. (55/48)
        İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır. (55/50)
        İkisinde de her meyveden iki çift vardır. (55/52)
        Astarları ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde yaslanırlar. İki cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay)dır. (55/54)
        Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki bunlardan önce kendilerine ne bir insan ne bir cin dokunmuştur. (55/56)
        Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler. (55/58)
        İhsanın karşılığı ihsandan başkası mıdır? (55/60)
        Bu-ikisinin ötesinde iki cennet daha var. (55/62)
        Alabildiğine yemyeşildirler. (55/64)
        İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır. (55/66)
        İçlerinde (her türden) meyve eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (55/68)
        Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır. (55/70)
        Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar. (55/72)
        Bunlardan önce kendilerine ne bir insan ne bir cin dokunmuştur. (55/74)
        Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar. (55/76)
        Yarışıp öne geçenler de öne geçmiş öncülerdir. (56/10)
        İşte onlar yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. (56/11)
        Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; (56/12)
        Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden (56/13)
        Birazı da sonrakilerden. (56/14)
        ‘Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. (56/15)
        Karşılıklı yaslanmışlardır. (56/16)
        Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır; (56/17)
        Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler (56/18)
        Ki, bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (56/19)
        Arzulayıp-seçecekleri meyveler (56/20)
        Canlarının çektiği kuş eti. (56/21)
        Ve iri gözlü huriler (56/22)
        Sanki saklı inciler gibi; (56/23)
        Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); (56/24)
        Orada ne ‘saçma ve boş bir söz' işitirler ne günaha sokma. (56/25)
        Yalnızca bir söz (işitirler:) Selam selam. (56/26)
        Ashab-ı Yemin ne (kutludur o) Ashab-ı Yemin. (56/27)
        Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları) (56/28)
        Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları (56/29)
        Yayılıp-uzanmış gölgeler, (56/30)
        Durmaksızın akan su(lar); (56/31)
        Ve (daha) birçok meyveler arasında (56/32)
        Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler). (56/33)
        Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler). (56/34)
        Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. (56/35)
        Onları hep bakireler olarak kıldık (56/36)
        Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt (56/37)
        Ashab-ı Yemin olanlar için. (56/38)
        (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden (56/39)
        Birçoğu da sonrakilerdendir. (56/40)
        Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise (56/88)
        Bu durumda rahatlık ,güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur). (56/89)
        Ve eğer, Ashab-ı Yeminden ise (56/90)
        Artık, Ashab-ı Yeminden selam sana. (56/91)
        O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bugün sizin müjdeniz içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz) altından ırmaklar akan cennetlerdir. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (57/12)
        Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar ister babaları ister çocukları ister kardeşleri isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar öyle kimselerdir ki (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. (58/22)
        Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı ‘umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.' (59/20)
        O da sizin günahlarınızı bağışlar sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş' budur. (61/12)
        Sizi, toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük ‘mutluluk ve kurtuluş (fevz)' budur. (64/9)
        İman edip salih amellerde bulunanları, karanlıklardan nura çıkarması için Allah'ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir. (65/11)
        Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (66/11)
        Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler. (83/23)
        Onları gördükleri zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" derlerdi. (83/32)
        Şüphesiz, iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk' budur. (85/11)
        O gün öyle yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde)dirler. (88/8)
        Harcadığı-çabadan dolayı hoşnuttur. (88/9)
        Yüksek bir cennettedir. (88/10)
        Orda anlamsız bir söz işitmez. (88/11)
        Orda ‘durmaksızın akan' bir kaynak vardır. (88/12)
        Orda ‘yükseklerde kurulmuş tahtlar da vardır; (88/13)
        Konulmuş (içecek dolu) kaplar, (88/14)
        Dizi dizi yastıklar, (88/15)
        Ve serilmiş yaygılar. (88/16)
        Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis (89/27)
        Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. (89/28)
        Artık, kullarımın arasına gir. (89/29)
        Cennetime gir. (89/30)
        İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da yaratılmışların en hayırlılarıdır. (98/7)
        Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut memnun) kalmışlardır. İşte bu Rabbinden ‘içi titreyerek korku duyan kimse' içindir. (98/8)
 
       
        CENNET, CENNET NİMETLERİ VE CENNET EHLİNİN ÖZELLİKLERİYLE İLGİLİ HADİSLER
 
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Allah azze ve celle: Ben iyi kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyurdu. Allah'ın kitabında bunu tasdik eden delil şu âyettir:'Artık yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne sevinçler saklandığını hiç kimse bilemez." [1]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Şüphesiz ki cennette öyle bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürür." [2]
Sehl b. Sa'd'dan-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki cennette bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene yürüse bile onun gölgesini bitiremez." [3]
        Ebu Saîd el-Hudrî'nin-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Şüphesiz ki cennette öyle bir ağaç vardır ki, bir süvari, süratli, talimli, iyi cins bir at ile yüz sene yürüse de onu bitiremez." [4]
        Ebu Saîd el-Hudrî'nin-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olundu-ğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Allah Teâlâ, cennet ehline: Ey cennet ehli!diye hitap buyurur.Onlar: Ey Rabbimiz!Sana iki defa icâbet ederiz ve kullukta dâimiz.Hayır senin iki elindedir, derler.Allah Teâlâ onlara:Râzı oldunuz mu? buyurur. Onlar:Ya Rab! Nasıl râzı olmayalım? Sen bize mahlûkatından hiç kimseye verme-diğini ihsan buyurdun! derler. Allah Teâlâ: Bundan daha kıymetlisini vereyim mi? buyurur. Onlar: Ey Rabbimiz! Bundan daha kıymetli ne olabilir ki? derler. Bunun üzerine Allah: Ben size rızâmı helâl kılıyorum ve artık bundan sonra sizlere ebediyen kızmam! buyurur." [5]
        Sehl b. Sa'd'dan-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Şüphesiz ki cennet ehli, cennetteki köşkü, sizin gökte yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir." [6]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Ebu'l-Kasım (Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Cennete ilk girecek zümre, ayın on dördüncü gecesindeki sûretinde gireceklerdir.Bunların ardından girenler de semâdaki parlak yıldız sûretinde gireceklerdir.Her birine iki zevce vardır. Bunların bacağının iliği, etinin üstünden görünür. Cennette bekâr yoktur." [7]
        Ebu Musa el-Eş'ari'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Şüphesiz ki mü'min için cennette içi boş bir tek inciden bir çadır vardır. Boyu altmış mildir. Mü'mine âit âileler vardır ki mü'min onları dolaşıp ziyâret eder, fakat onlar birbirlerini görmezler." [8]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Allah azze ve celle, Âdem'i kendi sûretinde yarattı. Onun boyu altmış arşındır.Âdem'i yaratınca: Haydi git de şu cemaate selâm ver.Onlar, oturan bir gurup melekti. Sana ne cevap vereceklerini iyi dinle. Çünkü bu, hem senin,hem de zürriyetinin selâmı olacaktır, buyurdu.Bunun üzerine Âdem gitti ve melekler topluluğuna: Esselâmu Aleyküm dedi.Onlar da:Esselamu Aleyke ve Rahmetullah diye karşıladılar. Ve selamlarına "Ve Rahmetullah" cümlesini eklediler.Cennete giren herkes, Âdem'in sûretinde ve altmış arşın uzunluğunda olacaktır.Lakin insanlar Âdem'den sonra şimdiye kadar kısalmaya devam etmiştir." [9]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Âdemoğlunun yakmakta olduğu şu ateşiniz, cehennem ateşinin sıcaklığının yetmiş kısmından bir parçadır, buyurdu.Sahâbe: Ey Allah'ın Rasûlü! Vallahi bu bile yetecekmiş, dediler. Rasûlullah-sallallahu aleyhi  ve sellem-: "Cehennem ateşi,her biri dünya ateşi sıcaklığı derecesinde olmak üzere üzerine altmış dokuz kat daha fazla kılındı." [10]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Cehennemle cennet münâkaşa ettiler. Cehennem: Bana zâlimler ve mütekebbirler girer, dedi. Cennet: Bana zayıflar ve miskinler girer, dedi.Allah azze ve celle cehenneme:'Sen benim azabımsın. Dilediğim kimseye seninle azap ederim, buyurdu.(Belki de:Dilediğime seninle isâbet ederim demiştir). Cennete de:Sen benim rahmetimsin.Dilediğim kimseye seninle merhamet ederim.İkinizi de dolduracak olan vardır, buyurdu." [11]
        Enes b. Malik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Cehennem durmadan: Daha var mı? diyecektir. Nihâyet izzetin Rabbi pak ve yüce Allah ona ayağını üzerine koyar.Bunun üzerine cehennem: İzzetine yemin ederim ki yeter, yeter! der ve parçaları birbirine dürülür." [12]
        Ebu Saîd el-Hudrî'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olundu-ğuna göre,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Kıyâmet günü ölüm,alaca bir koç sûretinde getirilir. (Ebu Kureyb şunu ziyâde etti): Cennet ile cehennem arasında durdurulur.(Hadisin kalan kısmında ittifak etmiş-lerdir). Ardından: Ey cennet ehli! Bunu tanıyor musunuz? denilir. Cennet ehli hemen başlarını kaldırıp bakarlar ve: Evet, bu ölümdür, derler. Sonra: Ey cehennem ehli!Bunu tanıyor musunuz? denilir. Onlar başlarını kaldırıp bakarlar ve:Evet, bu ölümdür derler.Ardından koçun kesilmesi emrolunur ve derhal boğazlanır. Bundan sonra: Ey cennet ehli! Sizler cennette ebedî yaşayacaksınız, artık ölüm yoktur.Ve ey cehennem ehli! Sizler de cehennemde ebedî yaşayacaksınız, artık ölüm yoktur denilir.Bundan sonra Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-  şu âyeti okudu: 'Onları, pişmanlık günü ile korkut. Çünkü onlar hâlâ gaflet içinde ve hâlâ îmân etmemişken iş bitmiş olur.Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- bu âyeti okurken eliyle dünyaya işâret etti." [13]
        İbn-i Ömer'den-Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Allah Teâlâ, cennet ehlini cennete, cehennem ehlini de cehenneme koyar. Sonra aralarında bir tellal kalkıp:Ey cennet ehli! Artık ölüm yoktur, ve: Ey cehennem ehli! Artık ölüm yoktur. Herkes bulunduğu yerde ebedîdir! diyecektir." [14]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Kâfirin avurt dişi (yahut azı dişi) Uhud (dağı) kadar, derisinin kalınlığı ise üç günlük yol mesafesi kadardır." [15]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Cehennemde kâfirin iki omzunun arası, hızlı giden bir süvarinin üç günlük yol mesafesi kadardır." [16]
Harise b. Vehb el-Huzâî'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim demiştir:
        "Size cennet ehlini haber vereyim mi? Sahâbe: Evet, dediler.Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-: Zayıf olan ve halk tarafından zayıf görülen her mümin (cennetlik)dir. Allah'a yemin etse, muhakkak ki Allah onu yemininde doğru çıkarır, buyurdu. Sonra da: Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Sahâbe: Evet, dediler. Rasûlullah-sallallahu aleyh' ve sellem-: Her katı yürekli, düşman ve kibirli kimsedir." [17]
        Abdullah b. Zem'a-Allah ondan râzı olsun- şöyle anlatır: "Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- hutbe okudu da deveyi ve onu boğazlayanı anarak şöyle buyurdu:Semud kavminin en aşağılığı fırladığı zaman..."Buna, Ebu Zem'a gibi kuvvetli, şirret bir adam kalkıştı" dedi. Sonra, kadınlardan bahsederek onlar hakkında öğütler verdi ve: Sizden biriniz karısını ne zamana kadar dövecek? buyurdu." [18]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Ben, Ka'b oğullarının atası Amr b. Luhay b. Kam'a b.Hındif'i [19], cehennemde bağırsaklarını sürüklerken gördüm." [20]
        Âişe-Allah ondan râzı olsun- Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim demiştir:
        "İnsanlar kıyâmet günü yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolunurlar.Ben de: Ey Allah'ın Rasûlü! Kadınlarla erkekler hepsi birarada olduklarında birbirlerine bakmazlar mı? dedim. Bunun üzerine Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:Ey Âişe! Durum, kadınlarla erkeklerin birbirlerine bakacak olmalarından çok daha vahîmdir." [21]
        Abdullah b. Abbas-Allah ondan ve babasından râzı olsun- Peygamber       -sallallahu aleyhi ve sellem-'i hutbede şöyle buyururken işitmiştir:
         "Şüphesiz ki sizler Allah'a yürüyerek, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak kavuşacaksınız!" [22]
Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "İnsanlar üç fırka olarak haşredilecekler: Birinci fırka, istekliler, korkanlar.İkinci fırka, iki kişi bir deve üzerinde, üçü bir deve üzerinde, dördü bir deve üzerinde ve on kişi bir deve üzerinde olanlar.Geri kalanlarını da ateş toplayacak; nerede geceyi geçirirlerse, o ateş de onlarla beraber geceler.Onlar nerede istirahat ederlerse, ateş de onlarla beraber istirahat eder.Sabahladıkları yerde onlarla beraber sabahlar. Akşamladıkları yerde, onlarla beraber akşamlar." [23]
        Abdullah b. Ömer'den-Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-'in:
        "İnsanlar, Âlemlerin Rabbi için kıyama duracağı gün" âyeti hakkında şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "İnsanlardan her biri kulaklarının yarılarına kadar tere batmış olarak kıyâma duracaklardır." [24]
        Ebu Hureyre'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Şüphesiz ki kıyâmet günü ter, yerin içine yetmiş kulaç işleyecek ve insanların ağızlarına veya kulaklarına kadar ulaşacaktır." Râvi Sevr,bunların hangisini söylediğin-de tereddüt etmiştir. [25]
        Abdullah b. Ömer'den-Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Sizden biriniz vefât ettiğinde, sabah ve akşam ona oturacağı makamı gösterilir.O kimse cennet ehlinden ise, cennetlik; ateş ehlinden ise cehennemlik olacaktır. Ve ona: Kıyâmet günü Allah seni oraya gönderinceye kadar işte senin yerin budur, denilir." [26]
        Ebu Eyyûb'dan-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, birgün güneş battıktan sonra Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- dışarı çıktı ve bir ses işitti,bunun üzerine şöyle buyurdu:
        "Yahudiler kabirlerinde azap görüyorlar." [27]
         Enes b. Malik'ten-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Şüphesiz ki kul, kabrine konduğu ve arkadaşları geri dönüp gittiklerinde onların ayakkabılarının seslerini işitir.Buyurdu ki: İki melek gelip onu oturtarak: Şu adam hakkında ne derdin? diye sorarlar.Mü'min: Onun, Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim,diye cevap verir. Bunun üzerine ona: Cehennemdeki yerine bak! Allah onun yerine sana cennetten bir yer verdi, denilir. Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: O iki makamını birden görür." [28]
        Bera b. Âzib'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
        "Allah, îmân edenleri sâbit sözle yerlerinde tutar, âyeti, kabir azabı hakkında indi. Kabirde ölüye: Rabbin kimdir? diye sorulur.O da: Allah ve Nebim Muhammed der.İşte Allah azze ve celle'nin: Allah, îmân edenleri dünya hayatında da, âhirette de sözleriyle sâbit tutar, âyeti budur, buyurmuştur." [29]
        Âişe'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
"Kıyâmet günü kim hesaba çekilirse azap görecek-tir, buyurdu. Bunun üzerine ben: Allah azze ve celle, 'İşte kolayca bir hesaba çekilir' buyurmamış mı? dedim. Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: O hesap değildir. Bu dediğin ancak arzdır.Kıyâmet gününde hesapta tartışılan kimse azap görecektir." [30]
        Abdullah b.Ömer-Allah ondan ve babasından râzı olsun- Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken işittim demiştir:
        "Allah Teâlâ bir kavme azap etmek isterse, o kavim içinde bulunan her ferde azap isâbet eder. Sonra herkes ameline göre diriltilirler." [31]
        Ubade İbnu's-Samit (r.a.)'den Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin."  Tirmizi, Cennet 4, (2533)
        Ebu Hureyre (r.a.)'den Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennette, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır." [Tirmizi, Enes'ten şu ziyadede bulunmuştur: "Sizden birinizin yayı kadar veya kamçısı kadar cennetteki bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın, arz ehline görünecek olsa, dünya ve içindekileri aydınlatır, arzla sema arasını güzel koku ile doldururdu, onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."]  Buhari, Bed'ül-Halk 8, Tefsir, Vakı'a 1; Müslim, Cennet 6, (2826); Tirmizi, Cennet 1, (2525)
        Sa'd İbnu Ebi Vakkas (r.a.)'den rivayetle Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennette olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar, semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer cennet ehlinden bir adam dünya ehline zuhur etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı) güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması gibi."  Tirmizi, Cennet 7, (2541)
        Enes (r.a.)'den rivayetle Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sidretü'l-Münteha'ya çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zahirdi, iki nehir de batın. Zahir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Batın olanlarda cennetin iki nehri idi." Buhari, Eşribe 12; Müslim, İman 264, (164)
 
        Büreyde (r.a.)'den rivayetle
        Bir adam Resulullah (sav)'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da: "Allah Teala hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yakuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de: "Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular: "Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır."  Tirmizi, Cennet 11, (2546)
        Ali (r.a.)'den rivayetle Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennette siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır. Orada, benzerini mahlukatın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle söylerler: "Bizler ebedileriz, hiç ölmeyiz! Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz! Rabbimizdan razıyız, mükedder olmayız! Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!"  Tirmizi, Cennet 24, (2567)
        Enes (r.a.)'den rivayetle Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgarı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları: "Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!" derler. Erkekler de: "Sizler de, Allah'a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!" derler." Müslim, Cennet 13, (2833)
        Ali (r.a.)'den rivayetle Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın suretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o surete girer." Tirmizi, Cennet 15, (2553)

[1] Müslim, hadis no: 5050
[2] Müslim, hadis no: 5054
[3] Müslim, hadis no: 5055
[4] Müslim, hadis no: 5056
[5] Müslim, hadis no: 5057
[6] Müslim, hadis no: 5058
[7] Müslim, hadis no: 5062
[8] Müslim, hadis no: 5070
[9] Müslim, hadis no: 5075
[10] Müslim, hadis no: 5077
[11] Müslim, hadis no: 5081
[12] Müslim, hadis no: 5084
[13] Müslim, hadis no: 5087
[14] Müslim,hadis no: 5088
[15] Müslim,hadis no: 5088
[16] Müslim, hadis no: 5091 
[17] Müslim, hadis no: 5092
[18] Müslim, hadis no: 5095
[19] Amr b.Luhay,Şam diyârından put getirip ilk defa Kâbe'ye sokan ve orada ilk defa Allah'a ortak koşulmasına sebep olan kimsedir.(Mütercim)
[20] Müslim, hadis no: 5096
[21] Müslim, hadis no: 5102
[22] Müslim, hadis no: 5103
[23] Müslim, hadis no: 5105
[24] Müslim, hadis no: 5106
[25] Müslim, hadis no: 5107
[26] Müslim, hadis no: 5110
[27] Müslim, hadis no: 5114
[28] Müslim, hadis no: 5115
[29] Müslim, hadis no: 5117
[30] Müslim, hadis no: 5122
[31] Müslim, hadis no: 5127
 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol