HARUN EBU HUSEYIN - YILDIRIM
  Tevhid 3
 
 
 
Hamd, ancak Allah (c.c.) içindir. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amel­lerimizin kötülüğünden O'na sığınırız. Allah (c.c.) kimi hi­dayete erdirirse onu saptıracak, kimi de saptırırsa onu hida­yete erdirecek yoktur.
Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına şahadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şahadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve Resulü’dür.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'tan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak müslümanlar olarak ölün." [1]
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadın­lar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akra­balık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Al­lah sizin üzerinizde gözetleyicidir. " [2]
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur. " [3]
Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah'ın Kelamı, yol­ların en hayırlısı Muhammed'in (s.a.v.) yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup di­ne sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapık­lık da ateştedir. [4]
 
 
Muhakkak ki hamd Allah'adır (c.c). O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O'na sığınırız.
Allah (c.c.) kime hidayet ederse onu kimse saptıramaz, kimi de saptırırsa ona da kimse hidayet edemez. Şahadet ede­rim ki Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O, şeriksiz olarak birdir (ve yine) Şahadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve Resulü’dür. Selam O'nun ehline, ashabına ve Kıyamete kadar O'nun Sünnetine sarılıp tabi olanların üzerine olsun.
İbadetlerden sonra Allah Sübhanehu ve Teala bize ken­disini zikretmemizi emretmiş ve zikredenleri övmüştür. Bunun karşılığı olarak büyük sevap vaat etmiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Artık namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otu­rurken ve yanlarınız üzereyken Allah'ı anın." [5]
"Hac ibadetinizi bitirince Allah'ı atalarınızı andığı­nız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla anın (zikredin)..." [6]
"(Hac esnasında) Rabbinizden rızık istemenizde her­hangi bir günah yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman, Meşairi’l-Haram'da Allah'ı zikredin.." [7] 
"...Belirli günlerde kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını zikretsin­ler." [8]                                                        
"Sayılı günlerde Allah'ı zikredin." [9] 
"Beni anmak için namaz kıl." [10]
"Ey insanlar! Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah akşam tesbih edin." [11]
Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyurdu:
"Teşrik günleri (bayramlarda tekbirlerin getirildiği gün­ler) yemek, içmek, Allah'ı zikretmektir." [12]
"Duaların en hayırlısı Arafat gününün duasıdır. Be­nim söylediğim ve benden önceki peygamberlerin söyle­dikleri en hayırlı şey şudur: 'Allah'tan başka ibadete la­yık ilah yoktur, birdir, ortağı yoktur. Mülk yalnız O'nundur. Hamd yalnız O'nadır ve O her şeye kadirdir. " [13]
"La ilahe illallah" zikirlerin en faziletlisidir. Bu kelimenin zikir çeşitleri arasındaki yeri çok büyük olduğundan mana­sı ve şartları bilinip gereklerinin yerine getirilmesi gerekir. Bu kelimeyi sadece dille söylemek yeterli değildir.
Allah'tan (c.c), bizi ve sizi La ilahe illallah'ın manası­nı bilenlerden, gizli ve açık bütün hükümlerini yerine getirenlerden ve O'na bağlananlardan kılmasını dileriz.[14]
 
 
Müslümanlar her gün 'La ilahe illallah' kelimesini ezan­larında, kametlerinde, hutbelerinde konuşmalarında defalarca söylerler. Şahadet kelimesi; yer ve göklerin kendisi ile kaim olduğu, bütün mahlukatın onun için yaratıldığı, Al­lah'ın (c.c.) nebi ve resullerini kendisiyle gönderdiği, kitap­larını onun için indirdiği, şeriatını onun için koyduğu bir ke­limedir.
Bu kelime gereğince yaratıklar, mümin ve kafir, iyi ve kötü diye iki sınıfa ayrılırlar. Bu kelime; yaratılışın gayesi, emir ve yasakların, sevap ve cezanın kaynağı, mahlukatın kendisi için var edildiği, sorgu ve yargılamanın kendisi hakkında yapıldığı kelimedir. Sevap ve ceza onun üzerine kurulur. Kıble onun üzerine temellendirilmiştir. Din o ke­lime üzerine tesis edilmiş, cihat kılıçları onun için sıyrılmış­tır. Bu Allah'ın (c.c.) bütün kullar üzerindeki hakkı olan ke­limedir. O İslam'a giriş kelimesi, selamet yurdu olan Cen­netin anahtarıdır.
Bütün amellerin "La ilahe illallah" kelimesi üzerine bi­na edilmesi sebebiyle, bu kelimenin İslam'daki yeri ve öneminin bilinmesi tüm kullar üzerine farzdır.
Önceki ümmetler ve gelecek milletler o kelimeden he­saba çekileceklerdir. Allah (c.c.) huzurunda kulun ayağı iki meseleden sorulmadıkça yerinden oynamayacaktır:
1- Neye ibadet ediyordunuz?
2- Nebi ve resullerin davetine ne cevap verdiniz?
Birinci sorunun cevabı:
"Bilerek ve şuurlu olarak ken­disinden başka ibadete layık ilah olmayan Allah'a (c.c.) ibadet ediyorduk."
İkincinin cevabı:
"Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın (c.c.) elçisi olduğunu kabul edip ona teslim olduk ve itaat ettik." [15]
olmalıdır.
İbrahim'in (a.s.) tutunmuş olduğu sağlam kulp olan 'La ilahe illallah' kelimesi, İslam ve küfür ayrımıdır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"İbrahim bu sözü ardından geleceklere devamlı ka­lacak bir miras olarak bıraktı ki insanlar (dine) dönsün­ler." [16]                                                      
Allah (c.c), ilim ehli ve melekler bu kelimeye şahitlik et­mişlerdir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah, melekler ve ilim sahipleri adaleti ayakta tuta­rak, Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahit­lik etmişlerdir. O'ndan başka ibadete layık ilah yok­tur. O Aziz'dir, Hakim'dir." [17]
Bu kelime, bütün mahlukatın kendisi için yaratıldığı takvadır, ihlastır, hakka Şahadet ve şirkten uzaklaşmaktır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." [18]
Allah (c.c.) resullerini bu kelimeyle göndermiş, kitapla­rını onun için indirmiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona 'Ben­den başka ibadete layık ilah yoktur. Bana ibadet edin' di­ye vahyetmiş olmayalım." [19]
"Allah, melekleri, kullarından dilediği kimseye ken­dinden bir vahiy ile, 'Benden başka ibadete layık ilah olmadığına dair (kullarımı) uyarın' diye gönderir." [20]
İbni Uyeyne dedi ki:
Allah (c.c.) La ilahe illallah' ı hakkıyla bilen kullarını büyük nimetlerle nimetlendirmiştir.
Dünya ehli için soğuk su neyse, Cennet ehli için de La ilahe illallah odur. [21]
Kim 'La ilahe illallah' derse, malı ve kanı korunmuştur. Kim de inkar eder yalanlarlarsa, malı ve kanı helal olur.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Her kim 'Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur' der ve Allah'tan başka ibadet edilen şeyleri reddederse malı ve canı haram (dokunulmaz) olur. Hesabı da Allah'a aittir. [22]
İnsanlar İslam'a ilk önce davet edilerek kendilerinden bu kelimeyi söylemeleri istenir. Nebi (s.a.v.) Muaz İbn Cebel'i (r.a.) Yemen'e gönderirken ona şöyle dedi:
"Sen kitap ehli bir kavme gidiyorsun, onları ilk ola­rak Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına davet et…"  [23]
 
 
La İlahe İllallah'ın Allah (c.c.) katındaki yeri ve fazile­ti çok büyüktür. Kim sadık olarak bu kelimeyi söyler (ve ge­reklerini yerine getirir)se Cennete girer.
Kim ki bu kelimeyi yalandan söylerse hapsedilir ve ma­lına da el konulur. Hesabı ise Allah'a (c.c.) aittir.
Az harflerle, kısa lafızlarla söylenen ve dile hafif gelen bu kelime mizanda (ölçüde) ağır gelecektir.
Ebu Said el-Hudri'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Musa (a.s.) dedi ki, 'Ya Rabbi! Bana seni hatırlayıp dua edebileceğim bir şey öğret.'
Allah (c.c.) şöyle buyur­du:
'Ey Musa! 'La İlahe İllallah' de.
Musa (a.s.) dedi ki:
'Ey Rabbim! Bütün kulların bunu diyorlar.'
Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
"Ey Musa! Yedi gökler ve içinde bulunanlar ile yedi yerler bir kefeye konsa, La İlahe İllallah ağır gelir. " [24]
Bu hadisten de anlaşıldığı gibi La İlahe İllallah zikirlerin en faziletlisidir.
Abdullah b. Ömer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Duaların en hayırlısı Arafat günü duasıdır. Benim söylediğim ve benden önceki resullerin söyledikleri en hayırlı şey şudur: Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur, birdir, ortağı yoktur, mülk yalnız O'nundur. Hamd yalnız O'nadır ve O her şeye kadirdir." [25]
Abdullah b. Amr b. el-As'dan (a.s.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah ümmetimden bir kişiyi Kıyamet Gününde herkesin önünde ayıracak. Onun aleyhinde doksan dokuz sicil (dosya) açacak. Her bir dosyanın boyu gözün uzanabildiği mesafe kadar olacak. Sonra:
'Bunlardan bir şey reddediyor musun?' diyecek. Adam:
'Hayır Ya Rabbi' diye cevap verecektir. Sonra:
'Herhangi bir özrün var mı?' buyuracak ve o kimse:
'Hayır Ya Rabbi' diye cevap verecektir.
Bunun üzerine Allah (c.c):
'Yanımızda senin bir hasenen (makbul olan amelin) vardır ve bugün sana haksızlık yapılmayacaktır.' Sonra içinde 'Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına Şahadet ederim ve Muhammed'in O'nun kulu ve resulü olduğuna Şahadet ederim' yazılı bir kağıt parçası çıka­rılacak Cenab-ı Hak:
'Kendi tarafından hazır bulun!' buyuracak.
'Yarabbi! Bu ufacık kağıt parçası, (kocaman) dosya­lar nedir?' diyecek. Cenabı Hak:
'Sana zulüm yapılmayacaktır." buyuracak.
Müteakiben siciller bir kefeye kağıt parçası bir kefeye konacak, siciller havaya kalkacak ve kağıt parçası (yani La ilahe illallah’ın konulduğu kefe) ağır gelecektir." [26]
Bu kelimenin fazilet ve büyüklüğünü Hafız İbni Receb 'Kelimetü'l-İhlas' ismini verdiği risalesinde şöyle delillendirmektedir:
La İlahe İllallah, Cennetin karşılığıdır. Kim bu kelime­yi söyleyerek ölürse Cennete girer. Bu kelime ateşten kurtuluştur ve en güzel hasenedir. Günah sayfalarını silerek kalpteki imanı yeniler, varlığını ortaya çıkarır, Hicapları ortadan kaldırır. Bu, söyleyeni Allah'ın (c.c.) doğruladığı ve nebilerin söylediği faziletli bir söz, en güzel ve en faziletli zikirdir. Amellerin en faziletlisi ve sevabı en çok olanıdır. Bu kelime köle azat etmeye eşdeğer bir sevap kazandırır. Şeytandan Allah'a (c.c.) sığınmadır. Haşr'ın korkusundan ve kabrin vahşetinden güvenli olmaktır. Kabirlerinden kalktık­larında (La ilahe illallah) müminlerin bir şiarı (işareti)dir.
O'nu söyleyene Cennetin sekiz kapısı açılır ve hangisin­den dilerse oradan girer. O'nun hakkını vermediklerinden do­layı ateşe giren günahkar müminler, günahları nispetinde yandıktan sonra ateşten çıkarılırlar.
İbni Receb bunların her birini delillendirmiştir. [27]
 
 
Alimler La ilahe illallah'ın i'rabının anlaşılmasına çok önem vermişlerdir.
Bu kelimenin başındaki 'la' harfi olumsuzluk edatı olup bir şeyi reddetmek için kullanılır.
'İlah' isminin harekesi fetha üzerinde sabittir. Haberi ise gizlidir. Onun takdiri ise "hak" yani (La ilahe Hak) hak ilah yoktur demektir.
'İllallah' kendisine ibadet edilen, zararı defeden, fayda sağlayan ve kalpleri ibadete yönelten tek ilah vardır demektir.
Kim bu kelimenin haberini 'mevcudun veya mabudun' kelimeleri üzerinde takdir ederse büyük bir hata yapar. Çün­kü; türbelerden ve putlardan tapınacak ilahlar vardır, fakat asıl ibadet edilmeye layık olan sadece Allah'tır (c.c).
O’nun hiçbir ortağı yoktur. Eğer ibadet edilen bir şey var­sa o da, ona yapılan ibadet de batıldır. Bunun böyle olduğu­na inanmak, La ilahe illallah'ın gereğidir.[28]
 
 
La ilahe illallah’ın iki rüknü vardır:
1- Red: Allah'ın (c.c.) dışındakilerin ilahlık iddiasının or­tadan kaldırılmasıdır.
2- İspat: Allah-u Teala'nın hak ilah olduğunun ispatı. Çünkü müşriklerin O'nun dışında edinmiş oldukları bütün ilah­lar batıldır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Keza bu da böyledir; Allah, hak olandır. O'nun dı­şında ilah olarak yalvardıkları ise batıldır." [29]
İmam İbn Kayyım: "La ilahe illallah’ın manası, Allah'ın (c.c.) gerçek ilah olduğunu ispatlamaktır. La ilahe illallah sö­zü, 'Allah (c.c.) ilahtır' sözünün delaletinden daha büyük bir mana ifade eder. Çünkü 'Allah (c.c.) ilahtır' sözü, Allah'ın (c.c.) dışındaki sahte ilahları reddetmez. Halbuki La ilahe illallah’ın gereği ilahlığı sadece Allah'a (c.c.) has kılmak, Allah'ın (c.c.) dışındaki sahte ilahları ise reddetmektir."
Şeyh Süleyman b. Abdullah 'ilah' kelimesini kadir, yaratıcı vb. biçimde açıklayanlara iki şekilde cevap verir:
Birincisi: Bu selefin tefsiri olmayıp müteahhirin (son­radan gelenlerin) tefsiridir. Selef alimleri ve lügat alimleri bunu bizim gibi açıklamışlardır. Bunlardan başkalarının açıklamalarına itibar edilmez.
İkincisi: Hak olan ilah için gerekli olan tefsir, bizim açıkladığımızdır.
Onlar ilah kelimesini bu şekilde tefsir ederek 'Allah'tan (c.c.) başka yaratıcı yoktur, O'ndan başka kimsenin her şeye gücü yetmez.' diyen herkesi müslüman saymakla çok büyük bir hataya düşmektedirler. [30]
 
 
Aşağıdaki yedi şart yerine getirilmediği taktirde La ila­he illallah kelimesi söyleyen kişiye fayda vermez.
1- İlim: La ilahe illallah’ın manasını bilmektir. Bu ke­limenin başlangıcı inkar, devamı ise tasdiktir. 'La ilahe' inkar, 'illa' istisna edatı, 'illallah' ise istisna edatıyla be­raber ispattır. Bu söz, Allah'ın (c.c.) dışındaki bütün ilahları ortadan kaldırmaktadır.
Bu kelimeyi manasını bilmeden söylemek, kişiye fay­da vermez. Çünkü bu kimse bu kelimenin neye delalet ettiğini bilip buna inanamaz. Bunun durumu yabancı bir di­li konuşup bir şey anlamayan kimse gibidir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bil ki Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur." [31]
"Ancak bilerek hak için Şahadette bulunanlar bun­dan müstesnadır." [32]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim 'La ilahe illallah’ın manasını bilerek ölürse Cennete girer." [33]
'La ilahe illallah’ın manası; 'Allah'tan başka kendisi­ne kulluk edilecek hiç kimse yok' demektir.
İbadet; Allah'ın (c.c.) sevdiği ve razı olduğu bütün gi­zli ve açık ameller ve sözlerdir.
2- Yakin: La ilahe illallah’ın kemalidir. Yakin, şek ve şüpheyi giderir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Müminler ancak, Allah'a ve Resulü’ne iman edip, sonra da imanlarında şüpheye düşmeden Allah yolun­da malları ve canları ile cihat eden kimselerdir. İşte sa­dıklar onlardır."  [34]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a Şahadet ederim, Allah'ın huzuruna bu ikisinde şek etmeden çı­kan kimse Cennete girer." [35]
3- İhlas: Şirki reddetmektir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Halis din ancak Allah'ındır." [36]
"Onlar dini Allah'a halis kılarak ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar." [37]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kıyamet Günü insanlar arasında benim şefaatime erecek olan en mutlu kişi, kalbinden ihlaslı bir şekilde 'La ilahe illallah' diyendir."  [38]
4- Sıdk: Nifağa engeldir. Münafıklar dilleriyle hakkı söylemekte, fakat kalben inkar etmektedirler.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah elbette sadıkları bilecek, yalancıları da bilecek­tir." [39]
"Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte on­lar sadıklardır." [40]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kim Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna kalbi ile tasdik ederek ölürse, Cennete girer."  [41]
5- Muhabbet: Bu kelime münafıkların yaptıklarının ak­sine Allah'ı (c.c.) ve Allah'ın sevdiklerini sevmektir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a eşler tutar, onları Allah'ı sevdikleri gibi severler. İman edenler ise en çok Allah'ı severler." [42]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Üç haslet vardır ki, kimde bulunursa, imanın tadı­nı almıştır. Allah ve Resulünü herkesten daha çok sev­mek, kişiyi ancak Allah için sevmek. Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten, Cehennem ateşine atılacakmış gibi korkmak." [43]
6- Bu kelimenin gerekleriyle amel etmek: Bunlar, Allah'ın (c.c.) rızasını kazanmak amacıyla, ihlasla yapılan amellerdir. Bu davranış, tam bir teslimiyetin gereğidir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun." [44]
"Kim ihsan sahibi olarak özünü Allah'a teslim eder­se, o kopmayan bir kulpa (La İlahe İllallah’a) yapışmış­tır." [45]                                                     
7-İnkarı yok edici kabul: Allah'ın (c.c.) emirlerine bağlılık göstermek, emrettiklerini yaparak yasakladıklarından kaçınmak. [46]
 
 
La ilahe illallah’ın manası: Tek ilah'tan başka kulluk edilecek başka bir ilah yoktur. O tek olan ilah da, şeriki olmayan yüce Allah'tır. Çünkü ibadete layık olan, ancak O'dur. Bu kelimenin gereği, Allah'ın (c.c.) dışındaki bütün sahte ilahları reddetmektir. Zira Allah (c.c.) dışındaki mabut­ların ilahlık iddiası batıldır. Çünkü O'ndan başka bir şey iba­dete (dua edilmeye, emir ve yasak koymaya, nizam tespit et­meye) layık değildir. Uluhiyetin başkaları için reddedilme­si, ilahlığı sadece ortağı olmayan Allah'a (c.c.) ait kılmayı ve O'nun yanında ikinci bir ilah edinmemeyi gerektirir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın." [47]
"Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, mu­hakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa (La İlahe İllallah'a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilen­dir." [48]
"...Biz her ümmete, yalnız Allah'a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için resul gönderdik." [49]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim La İlahe İllallah der ve Allah'tan başka tapınılan­ları reddetse malı ve kanı haram olur." [50]
Bütün resullerin kavimlerini davet ettikleri söz şudur:
"...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur." [51]
İbn-i Receb (Allah ona rahmet eylesin) şöyle demiştir: "İlah, yüceliğiyle, aşk ve muhabbetiyle korku ve ümidiyle kendisine güvenilen, tevekkül edilip dayanılarak kendisinden istenilen, kendisine dua ve yakarışta bulunulan, itaat edilip isyan edilmeyendir. Tüm bunlar ancak aziz ve celil olan yüce Allah'a yaraşır. "
İşte bu sebeple;
Rasulullah (s.a.v.) Kureyş müşrikle­rine;
"La ilahe illallah" deyiniz, dediğinde müşriklerin cevabı;
"İlahları tek bir ilah mı kıldı? Gerçekten bu çok acayip bir şey" [52] demek olmuştur.
Kelime-i Şahadet'in genel manası Allah'ın (c.c.) dışın­da ibadet edilenleri reddeder ve batıl kılar. Yani tağutu red ve Allah'a (c.c.) iman etmeyi gerektirir.
Tağutu reddetmek, Allah'ın (c.c.) emir ve yasağına ters düşen emirlerde bulunan kişi ve kurumları, hevayı ve şey­tanı reddetmektir. La ilahe illallah’ın manasıyla birlikte gereğini de yerine getirmek, ibadette Allah'ı (c.c.) birleyerek O'na benzer tutulanları terk etmektir.
Kul, La ilahe illallah dediğinde; ibadette Allah'ı (c.c.) bir­lediğini, Allah'tan (c.c.) başkalarına, putlara, kabirlere, evli­yalara ve salihlere ibadet etmenin batıl olduğunu ilan eder.
La ilahe illallah’ın gereği, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığını, yaratıcı, kudret sahibi ve her şeye ka­dir olanın Allah (c.c.) olduğunu kabul etmek, Allah'tan (c.c.) başka hiç kimsenin hakimiyet hakkı olmadığına inan­maktır. Çünkü hakimiyet yalnız Allah'a (c.c.) aittir. Kim, ‘La ilahe illallah' ı bu şekilde inanarak açıklarsa mutlak olarak tevhidin hakkını vermiş olur.
Allah'a (c.c.) yaklaşmak için ölülere kurban kesen, tür­belere yardımda bulunan, kabirlerin etrafını tavaf eden ve adak adayanlar, Allah'ın (c.c.) yaratıcı ve her şeyin sahibi olduğuna inansalar bile, ilk Arap müşrikleri gibi Allah'a (c.c.) şirk koşmuş olurlar. Mekke müşrikleri, kabirlere ve putlara tapmadıklarını söylüyor fakat uygulamada aksini yapıyorlardı. Onlar yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanmadıkları halde, sırf kendilerini Allah'a (c.c.) daha çok yaklaştırsınlar diye salih olduğuna inandıkları bazı kişilere ibadet ediyorlardı.
Hakimiyet, La ilahe illallah’ın gerçek manasının tamamını değil sadece bir cüzünü oluşturur. Çünkü ibadet­te şirk koşan bir kimsenin, şeriatın hükmünü kabul etmesinin bir faydası yoktur. Şayet La ilahe illallah’ın manası onların zannettiği gibi olsaydı, Rasulullah (s.a.v.) ile müşrikler arasında herhangi bir mücadele olmaz, onlar da Rasulullah' a (s.a.v.) bağlanırlardı.
Böyle bir durumda, Rasulullah (s.a.v.) onlara:
"Allah'ın varlığını ve her şeye kadir olduğunu tasdik edin. Hukuki meselelerde şeriatın hükmüne tabi olun" der ve onları iba­detlerinde serbest bırakırdı. O zaman Allah Resulü’ne tabi olurlardı.
Bunlar, Arap lisanının ehli olan bir kavim oldukları için La ilahe illallah’ın putlara tapmayı reddettiğini ve sadece lafzı bir mana taşımadığını anlıyorlardı. Bundan dolayıdır ki bu kelimeden nefret ederek uzaklaştılar ve şöyle dediler:
"...İlahları tek bir ilah mı kıldı? Şüphesiz bu çok acayip bir şey." [53]
Allah (c.c.) onları şöyle vasfediyor:
"Onlara La ilahe illallah denildiği zaman kibirlenirlerdi ve "mecnun bir şair için ilahlarımızı mı terk ede­ceğiz." derlerdi." [54]
Onlar, La ilahe illallah’ın Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilen her şeyi reddetmek, ibadette sadece Allah'ı (c.c.) birleme manasına geldiğini çok iyi biliyorlardı.
Şayet müşrikler La ilahe illallah dedikleri halde putlara ibadet etmeye devam etselerdi, kendi içlerinde çelişkiye düşerek bundan rahatsız olurlardı.
Günümüzde kabirlere ibadet edenler, bu şiddetli çelişki­den hiç rahatsız olmuyor, onlar "La ilahe illallah" demelerine rağmen bir çok ibadeti ölülere yapmaya devam ediyorlar. Ebu Cehil ve Ebu Leheb, bu kelimenin manasını günü­müzde kabirlere ibadet edenlerden çok daha iyi biliyorlar­dı. Onların bile eli kurudu!
Sonuç olarak; kim bu kelimeyi, manasını bilerek söyler, gereğiyle amel edip açık ve gizli şirkten kaçınırsa, ibadeti tam bir itikatla yalnız Allah'a (c.c.) has kılıp bununla amel ederse, işte o gerçek bir mümindir. Kim La ilahe illallah de­yip inanmadığı halde zahiren amel ederse, o da münafıktır. Kim bu kelimeyi diliyle söyler fakat onu bozacak ameller­den birini işler ve Allah'a (c.c.) şirk koşarsa o da müşriktir.
La ilahe illallah kelimesinden kastedilen; manasını bilip bu mananın gerektirdiği şekilde Allah'a (c.c.) ibadet etmektir.
İbadet, muamelat ve bütün meselelerde Allah'ın (c.c.) hükümlerini kabul edip, beşeri kanunları reddetmek; insan ve cin şeytanlarının revaca çıkardığı bütün hurafeleri ve bidatleri ortadan kaldırmak bu kelimenin ameli gereklerindendir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Yoksa onların elinden Allah'ın izin vermediği bir şeyi kendileri için din gösteren ortakları mı vardır?" [55]
"...Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak ki müş­rikler olursunuz." [56]
"...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler." [57]
Nebi (s.a.v.) bu ayeti kerimeyi okudu.
Bunun üzerine Adiyy b. Hatem Rasuhıllah'a (s.a.v.) dedi ki:
"Muhakkak onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki."
Rasulullah (s.a.v.):
"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmi­yorlar mı?" dedi. Adiyy b. Hatim:
"Evet" deyince, Rasulullah (s.a.v.):
"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar." [58] buyurdu.
Şeyh Abdurrahman b. Hasan dedi ki:
"Allah'tan başkalarına itaat etmekle alimlerini rabler edindiler. Aynı olaylar bu ümmetin içinde de vuku bulmaktadır. Bu ise en bü­yük şirk olup, La ilahe illallah’ın manasını ortadan kaldırır."
Bu kelimeyi söyleyen bir kimsenin, beşeri kanunlarla muhakeme olmayı da reddetmesi gerekir. Çünkü sadece Allah'ın kitabıyla hükmolunmak, onun dışında kalan beşe­ri sistemleri terk etmek vaciptir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Eğer bir şeyde ihtilafa düşerseniz onu Allah'a ve Resulü’ne götürün." [59]
"Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek hakkı Allah'ındır. İşte be­nim Rabbim olan Allah O'dur." [60]
Allah (c.c.) kendi indirdiği şeriatla hükmetmeyenler hakkında kafir, fasık, zalim diye hüküm vermiştir. Allah'ın (c.c.) indirdiğinin dışında hüküm veren kişide iman yoktur.
La ilahe illallah müslümanların yaşamlarının her yönüne hakim olması gereken bir hayat nizamıdır.
Bazılarının zannettikleri gibi, sadece manasını anlama­dan gereğiyle amel etmeden, sabah ve akşam virdlerinde be­reket için tekrar edilen bir söyleyişten ibaret değildir.
La ilahe illallah’ın gereklerine bağlılık, Allahu Teala'nın isim ve sıfatlarına Allah (c.c.) ve Resulünün (s.a.v.) bildirdiği şekilde iman etmeyi gerektirir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlar­la dua edin. Onun isimlerinde ilhad etmeyin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir." [61]
Abdurrahman b. Hasan dedi ki: "Arap dilinde ilhad ke­limesinin manası, Allah Teala'nın isim ve sıfatları hakkında sapmaya meyletmek ve yalana yönelmektir.
Bilerek veya bilmeyerek birtakım tevillerle Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarının hak olan manasını inkar etmek ve O'nu mahlukata benzetmektir."
Her kim Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını bozar, tevil eder veya kabul etmez, Celil olan manalarına delalet eden manasını ortadan kaldırırsa, Cehmiyye, Mutezile, Eş'ariler gibi La ilahe illallah’ın delaletine muhalefet etmiş olur. Çünkü ilah, isim ve sıfatlarıyla dua edilen ve vesile olunan­dır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...En güzel isimler Allah'ındır. Onunla O'na dua edin."  [62]
"İsim ve sıfatları olmayan nasıl ilah olur? Kendisine ne ile ve nasıl dua edilir?"[63]
İmam İbn-i Kayyım dedi ki; "İnsanlar ahkam ayet­lerinin tefsirinde ihtilafa düştüler. Fakat Allah'ın (c.c.) sıfatlarıyla ilgili ayet ve hadislerin herhangi birinde ihtilafa düşmediler, bilakis sahabe ve tabiin bu ayetlerin manasını anladılar ve gereğiyle amel ettiler."
Kur'an'da bulunan ahkam ayetlerinin manasını ilim eh­linden başkası anlayamaz, fakat sıfat ile ilgili ayetlerin manasını bütün insanlar anlayabilirler. Bundan kastettiğim mananın kefiyetinin değil de aslının anlaşılmasıdır. [64]
"Bu konu selim fıtrat ve semavi kitaplarla bilinen bir konudur. Kemal sıfatlarını yitiren ilah, müdebbir ve rab olamaz. Bilakis eksikliği sebebiyle kendisiyle alay edilir.
Hamd, ezelde ve ebedde celal ve kemal sıfatlara sahip olana aittir. Çünkü hamd'a layık olan sadece O'dur. [65]
Allah'ın (c.c.) kemal sıfatlara sahip olduğuna ve bütün noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak olduğu­na mutlaka inanmak gerekir. [66]
 
 
La ilahe illallah’ın fayda verebilmesi için söyleyen kim­senin bu kelimenin manasını bilip, bu mana gereğince amel etmesi gerekir.
Bazı insanlar birtakım naslardan delil getirerek 'La ilahe illallah’ın sadece telaffuz edilen bir sözden ibaret olduğunu iddia ediyorlar.
Şeyh Süleyman b. Abdullah bu iddiaya şu şekilde ce­vap veriyor:
İtban'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi;
"Allah kendi rızasını kazanmak için 'La ilahe illallah' diyen kimseye Cehennemi haram kıldı." [67]
Muaz b. Cebel (r.a.) binek üzerinde yolculukta Allah Rasulü'ne (s.a.v.) arkadaşlık ettiğinde Nebi (s.a.v.) ona;
"Ya Muaz!" diye nida etti. Muaz b. Cebel:
"Buyur Ya Rasulallah! Hazırım" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Allah, Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığı­na ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet eden her kula muhakkak ateşi (Cehennemi) haram kılmıştır." [68]
Ubade b. Samit'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Her kim La ilahe illallah ve enne Muhammedun Rasulullah Şahadetini getirirse Allah ona ateşi (Cehenne­mi) haram eder."  [69]
Ebu Hureyre Rasulullah' tan (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve benim de Allah'ın rasulü olduğuma Şahadet ederim. Her kim hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın bu iki kelimeyle Allah'ın huzuruna çıkarsa Cennet'e girer." [70]
Rasulullah' ın (s.a.v.)
"La ilahe illallah diyen kimse ateşe (Cehenneme) girmez" [71]
hadisi ve benzeri hadisler, bir çokları tarafından yanlış yorumlanmış, bazıları ise hadisler karşısında zorlanmış, hatta bunlara mensuh diyenler bile ol­muştur.
Çünkü Tevhid (La ilahe illallah) kelimesi; Allah'tan (c.c.) başka tapınılan ve saygı gösterilenleri reddetmeyi, Allah (c.c.) sevgisini, Allah'ın (c.c.) tüm emirlerine boyun eğmeyi ve teslimiyeti, Allah'a (c.c.) kamil manada itaati, samimi ve ihlaslı olarak şirkten uzak bir şekilde ibadet etmeyi, ya­sakladığını yasaklamayı, ver dediğini vermeyi, onun için sevmeyi, O'nun için buğzetmeyi gerektirir.
La ilahe illallah kelimesini dille söyleyen bir kimsenin bütün amellerini şirkten temizlemesi gerekir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim 'La ilahe illallah' der ve Allah'tan başka ibadet edilenleri inkar ederse, malı, kanı haram kılınmış olur. Hesabı ise Allah'a bırakılmıştır." [72]
Muhammed b. Abdu'l Vehhab en-Necdi bu hadisle il­gili olarak şöyle diyor:
"İşte Allah Rasulü bu kelimenin manasını en açık şekil­de izah etmiştir. Dikkat edilirse hadis, bu kelimeyi sadece dil ile söyleyen kimsenin malının ve canının haram olmay­acağını, sadece bu kelimenin manasını bilmekle imanın ge­reğinin yerine getirilmiş olmayacağını bildiriyor.
Evet, bu kelimeyi sadece ikrar etmek, Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığını, O'nun eşi ve ortağı bulunmadığını söylemek kişinin can ve mal emniyetini sağlamak için yeterli olmuyor.
Kişinin can ve mal emniyetine sahip olabilmesi için yu­karıda sıralanan şartlarla amel edip, tüm küfür çeşitleri ve düzenlerini reddetmesi, üzerine düşen yükümlülükleri yeri­ne getirmesi gerekir. Bu kelimenin gereklerini yerine ge­tirmediği, bunlardan biraz olsun uzaklaştığı ya da şüphe ettiği taktirde can ve mal güvenliği söz konusu olmaz." [73]
Şunu kesinlikle bilmemiz gerekecektir ki: Amaç, sade­ce bu kelimenin (La ilahe illallah’ın) lafızlarını saymak veya ezberlemek değildir.
Nitekim Vehb b. Münebbih kendisine "La ilahe illallah Cennetin anahtarı değil midir?" diye soran bir kimseye şu ce­vabı vermiştir:
"Elbette öyledir, ancak açacak olan anahtarın dişleri varsa! Bilindiği gibi hiçbir anahtar dişsiz değildir. Ancak diş­leri olan bir anahtar getirirsen senin için Cennetin kapısı açı­lır, aksi takdirde açılmaz."
İşte bu anahtarın dişleri, "La ilahe illallah" kelimesinin manasını bilip, şartlarını yerine getirerek amel etmektir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1- La ilahe illallah kelimesinin red ve ispat anlamında ta­şıdığı tüm manaları gereğince bilmek.
2- Şüpheye yer bırakmayan gerçek anlamda iman. Bu ke­limeyi söyleyen kimse, şek ve şüphe bulunmaksızın keli­menin neye delalet ettiğini ve içeriğinin ne olduğunu bilme­lidir. Çünkü iman denilince, onda zannın yeri yoktur, onda kesin bilgi şarttır.
3- Bu kelimenin gerektirdiği tüm şartları, diliyle ve kal­biyle kabullenip teslim olmak.
4- Bu kelimenin gerektirdiği şeylere boyun eğmek ve bu­na aykırı olan her şeyi terk etmek.
5- Doğruluk. Amellerin kalbin söylediği ve dilin ifade ettiğiyle uyumlu olması.
6- İhlas. Şirk şaibelerinden ve kötülüklerinden arınarak halis bir niyetle amel etmek.
7- La ilahe illallah kelimesini söyleyip gereğince amel edenleri sevmek, yerine getirmeyip çelişki içinde olanlardan da nefret etmek.
8- Müminleri dost edinmek, kafirlerden uzak durmak ve tağutu reddetmek.
İbn-i Teymiyye ve bazılarının şu sözü, bu konu hakkın­da söylenecek sözlerin en güzelidir. "Tüm bu hadisler, şahadet kelimesini söyleyen ve bu hal üzere ölen kimseler hak­kındadır."
Bu hadisler, diğer rivayetlerde "doğrulamak, manasını bilmek hiçbir şekilde şüphe etmemek, kalbinden halisane bir yakinle söylemek" gibi kayıtlarda da görülmektedir.
Şüphesiz tevhidin hakikati, ruhu tümden Allah'a (c.c.) yö­nelterek Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığı­na şahadet etmektir. Böyle bir kimse sözünde doğru olduğu takdirde Cennete girecektir. Çünkü ihlas, tüm günahlardan gerçekten tevbe ederek kalbi Allah'a (c.c.) yöneltmektir. Kul bu hal üzere öldüğü takdirde Cennete nail olacaktır.
Mütevatir hadislerde kalbinde bir arpa veya hardal tane­si yada toz zerresi kadar da olsa imandan eser bulunan kimsenin, ateşte ebedi olarak kalmayacağı, 'La ilahe illal­lah' üzere ölenin, cezasını çektikten sonra Cehennemden çı­kacağı ve ateşin Allah (c.c.) için namaz kılıp secde eden ademoğlunun secde izlerini yakmayacağı bildirilmiştir.
Bütün bu açıklamalardan, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın (c.c.) kulu ve elçisi okluğuna şahadet eden kimse için Ce­hennemin haram kılındığı anlaşılmaktadır. Ancak önemli ka­yıtlarda bunun şartlan da belirtilmiştir. Dolayısıyla ihlastan, yakinden uzak olan ve manasını idrak etmeksizin bilmeden kelime-i şahadeti söyleyen kimsenin, ölümü sırasında bunun­la imtihan olacağından korkulur; bu durumda şahadetten ay­rılarak, şahadet üzere ölmeyebilir.
Çoğu kimse La ilahe illallah kelimesini sadece bir örf ve gelenek olarak söylemekte, iman kalplerinin derinliklerine girmemektedir. Bu kimseler çoğunlukla, hadislerde açıklan­dığı gibi ölüm anında fitneye uğramaktadırlar.
O zaman sorulduğunda hadiste belirtildiği üzere;
"İnsanları bir şey söylerken işittim, ben de söyle­dim" [74] şeklinde cevap verirler. Bu gibi kimselerin amelle­ri de çoğunlukla kendileri gibi olanları kuru bir taklitten öte­ye gitmez. Onların hali şu ayette belirtilene oldukça yakındır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Biz atalarımızı bir din üzere bulduk; şimdi biz de onların izine uyuyoruz" [75] derlerdi.  
O halde kişinin bu kelimeyi; ihlasla ve tam bir yakinle, ayrıca günah işlemeden, günahta ısrarlı olmadan gerçek bir kavrayışla söylemesi konusunda, hadisler arasında bir çeliş­ki yoktur. Burada ihlas ve yakinin tam olması için Allah'ı (c.c.) her şeyden daha fazla sevme zorunluluğu da vardır. Bu durumda kişi Allah'ın (c.c.) yasakladığı şeylere karşı kalbin­de herhangi bir meyil veya sevgi hissetmeyecektir.
Şüphesiz, bu iman, tevbe, ihlas, sevgi ve yakin, gecenin gündüzü giderdiği gibi ondaki günahları giderecektir.
Muhammed b. Abdulvehhab hadisler için şöyle bir açıklama getirmiştir;
Bunların, bir başka şüphesi şudur; "Rasulullah (s.a.v.) "La ilahe illallah" diyen bir adamı öldürmesi üzerine, Üsame'yi (r.a.) azarlayarak;
"Sen, o adamı 'La ilahe illallah' dedikten sonra mı öldürdün?"  [76] demiş ayrıca;
"İnsanlarla, 'La ilahe illallah' deyinceye kadar savaş­makla emrolundum" [77] buyurmuştur.
La ilahe illallah diyenlere dokunulmayacağına dair da­ha başka hadisler de vardır. Cahillerin bu hadisleri delil olarak getirmedeki amaçları; La ilahe illallah'ı, amellerinde göstermeseler bile sırf dille söyleyenlerin tekfir edile­meyecekleri, öldürülemeyecekleri, hatta ne yaparlarsa yap­sınlar, haklarında bir şey yapılamayacağı şeklindeki görüş­lerini ispatlamaktır.
Bu cahil müşriklere denir ki: "Rasulullah (s.a.v.) "La ila­he illallah" diyen Yahudilerle savaştı ve onları esir aldı. Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabı da, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) de Allah'ın Rasulü olduğuna şahadette bulunmalarına, namaz kılıp, müslüman olduklarını ileri sürmelerine rağmen, Beni Hanife ile savaştı. Ali b. Ebu Talib tarafından yakılanların durumları da böyleydi. Bu cahiller de, öldükten sonra dirilmeyi inkar edenlerin kafir olduklarını ikrar ediyor ve öldürülmeleri gerektiğini belirtiyorlardı. Bu kimseler: "La ilahe illallah" dedikleri halde bu bir şey değiştirmedi. Tıp­kı; İslamın rükünlerinden herhangi birisini inkar eden bir kimsenin Tevhid kelimesini söylemesinin, tekfir olunması ve öldürülmesi açısından bir şeyi değiştirmediği gibi. Rükünlerden birini inkar durumunda kişi tekfir ediliyorsa, fer'i meselelerle ilgili herhangi bir şeyi inkar halinde neden tek­fir edilmesin?
Usame (r.a.), "La ilahe illallah" diyen bir kişiyi, can ve mal korkusuyla müslüman olduğu zannıyla öldürmüş, Rasulullah (s.a.v.) da yanlış bir uygulama da bulunduğunu belirterek onu azarlamıştı. Eğer bir kişi, müslüman olduğunu açıklarsa, bu kişiden aksi bir durum sabit olmadıkça malı­na ve canına dokunulmaz. Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, "Sen mümin değilsin" demeyin." [78]
İşte bu ayete göre; Tevhid kelimesini söyleyen, fakat du­rumunu bilemediğimiz bir kişiyle karşılaşmamız halinde, iyi­ce araştırıp durumunu belirleyinceye kadar, onun malına ve canına dokunmamamız gerekir. Eğer İslama aykırı bir du­rum sergilerse öldürülür. Çünkü: "İyi anlayıp dinleyin, tespit edip ortaya çıkarın" ifadesi buna işaret etmektedir. Bu kelimeyi söylen kişi, buna uygun amel etmediği görüldüğü takdirde, eğer öldürülmeyecekse araştırıp soruşturmanın bir manası yoktur. Nitekim bu konuda, manası bizim yap­tığımız yoruma uygun bir çok hadis vardır. Yani bir kişi Tevhid kelimesini söyleyip müslüman olduğunu açığa vu­rursa, ona dokunmamak vaciptir. Ancak söyledikleriyle çelişen bir durum tespit edildiği takdirde gereken yapılır.
Bunun delili ise şu hadistir: Rasulullah (s.a.v.) Usame' ye (r.a.) şöyle buyurmuştu:
"Sen, o adamı 'La ilahe illallah' dedikten sonra mı öldürdün?" Yine şöyle buyurmuştur:
"İnsanlarla "La ilahe illallah" deyinceye kadar savaş­makla emrolundum"
Haricilerle ilgili olarak da şöyle buyurmuştur:
"Onlarla nerede karşılaşırsanız, hemen öldürün. Eğer ben onlara erişebilseydim (onları görebilseydim), onları tıpkı Ad kavminin öldürülmesi gibi, öldürürdüm. " [79]
Hariciler, çok ibadet eden ve çok tehlil getiren (La ilahe illallah diyen) kimselerdi. Hatta, sahabeler, onları gördük­lerinde kendi ibadetlerini küçümserlerdi. Bunlar ilmi sa­habelerden öğreniyorlardı. Bütün bunlara rağmen, "La ila­he illallah" demeleri, fazla ibadet etmeleri ve müslüman olduklarını söylemeleri onlara bir yarar getirmedi. Çünkü bunlar şeriata aykırı bir durum sergilemişlerdi. Daha önce anlattığımız, Yahudilerle ve Beni Hanife ile savaş durumu da böyleydi.
Hafız İbn-i Receb Kelimetü'l-İhlas ismiyle isimlendir­diği risalesinde konuyu şöyle açıklamıştır. [80]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"La ilahe illallah, Muhammedun Rasulullah' a Şahadet edinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum."  [81]
Ömer (r.a.) ve sahabeden bir grup, bu hadisi şeriften yalnızca bu iki şahadeti getiren herkesin dünya cezasından (onlarla savaştan) kurtulacağını anlamışlardı. Ancak La ila­he illallah'a şahadet etmesine rağmen zekatı vermeyen kim­seyle savaş etme hususunda tereddüde düşmüşlerdi. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) bu hadis-i şeriften kendisiyle savaşılma­yacak olanın, ancak La ilahe illallah'ı söyleyip, bunun ma­na ve gereğince hareket eden kişi olduğunu anlamış ve bu gö­rüşüne Rasulullah'ın (s.a.v.) şu hadisi şerifini delil getirmiştir.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"La ilahe illallah'ı diliyle ikrar edip, bu sözün gereğin­ce hareket ettikleri vakit, onlar benden mallarını ve canlarını korumuş olurlar. İnsanların (gizli işlerinden dola­yı olan) hesapları da Allah'a aittir." [82]
Ebu Bekir Sıddık (r.a.): "Zekat malın hakkıdır" demiştir. Ebu Bekir'in (r.a.) anladığı bu mana İbni Ömer, Enes ve
diğer bir çok sahabe tarafından Rasulullah'tan (s.a.v.) aşağı­daki gibi rivayet edilmiştir:
"La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah deyip namazı gereği gibi kılıp, zekatı verinceye kadar insanlar­la muharebe etmekle emrolundum." [83]
Bu hadisin içerdiği manaya, şu ayetler de delil oluş­turmaktadır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın." [84]
"Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse si­zin kardeşiniz olurlar." [85]
Bu dindeki kardeşlik, ancak Tevhidle beraber diğer farz­ların da edasıyla gerçekleşir. Şirkten tevbe ise, ancak Tevhidle mümkün olabilmektedir.
Ebu Bekir Sıddık (r.a.) bu hadisten çıkardığı manayı sahabeye açıklayınca, onu doğrulayarak bu görüşünü kabul et­tiler. Sadece La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah di­yen kimseden, dünya cezasının kaldırılmayacağını, (muaf tu­tulmayacağını) aksine İslam'ın şartlarından birini ihlal et­tiğinden dolayı muhakkak cezalandırılacağını bundan dola­yı ahirette de ceza göreceğini bildirmişlerdir.
Alimlerden bir grup şöyle demiştir:
Bu hadislerde geçen "La ilahe illallah"ı söyleyip ona şahadet etmek, Cehennemden kurtulmayı ve Cennete girme­yi gerektirir. Bu gereklilik ise, söylenen sözün şartlarının hepsinin bir arada bulunması ve onu ortadan kaldıracak bir durumun olmaması halinde geçerli olur. Tevhid kelimesinin şartlarından biri eksik olduğunda veya onu ortadan kaldıra­cak bir söz ve amel bulunduğunda bu kelime, söyleyenin Ce­hennemden kurtulmasını ve Cennete girmesini sağlayamaz. Bu, Hasan ve Vehb İbn-i Münebbihe'nin açık görüşüdür.
Firuzdak'ın hanımı öldüğünde, defnedilirken Hasan (r.a.) Firuzdak'a şöyle sordu:
"Bu günün için sen ne hazırladın" Firuzdak:
"Yetmiş yıldan beri söyleye geldiğim 'La ilahe illallah' diye cevap verdi. Bunun üzerine Hasan (r.a.):
"Bu ne güzel hazırlık! Fakat La ilahe illallah için bilin­mesi ve uyulması gereken birtakım şartlar vardır. Ayrıca if­fetli kadınlara iftira etmekten sakın" dedi.
Hasan'a (r.a.) denildi ki: "İnsanlar La ilahe illallah diyen kimsenin Cennete gireceğini söylüyorlar. Ne dersin?" Ha­san (r.a.):
"Kim La ilahe illallah der ve onun hakkını verir yani ge­rekleriyle amel eder, onu bozucu şeylerden kaçınıp şartla­rını hakkıyla eda ederse Cennete girer."
Vehb bin Münebbih'e "La ilahe illallah Cennetin anah­tarı değil midir?" diye soran kimseye o şöyle cevap verir:
"Evet. Fakat, her anahtarın dişleri vardır. Eğer dişli anahtar getirirsen kapı sana açılır. Anahtarın dişleri yoksa açılmaz." [86]
İlim ehlinden nakletmiş olduğum bu sözler, bence bu zan ve şüphelere reddiye olarak yeterlidir.
La ilahe illallah diyen salih bir kimse, sihir yapmak ve si­hir ehlini doğrulamak, Allah'tan (c.c.) başkasının gaybı bildiğini iddia etmek, kafir ve müşrikleri dost edinmek, din ehliyle alay etmek, din adamlarını Rab edinmek, Allah'tan (c.c.) başkasına kurban kesmek, hakimiyeti Allah'tan (c.c.) başkasına vermek, Allah'tan (c.c.) başkasına dua etmek ve Allah'la (c.c.) kendisi arasında vasıtalar edinmek v.b. şey­leri yaparsa La ilahe illallah sözü ona hiçbir şekilde fayda vermez.
Cahiller kendilerine delil olarak mücmel (kapalı) nasları alır, bunun yanında tamamen açıklanmış nasları terk ederler. Bunların hali kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını in­kar edenlerin haline benzer.
Allah Teala bu çeşit insanlar hakkında şöyle buyuruyor:
"Kitab' ı sana indiren O'dur. O kitabın bir kısmı muhkem ayetlerdir; bunlar Kitab' ın aslıdır. Diğerleri ise müteşabih ayetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunan kim­seler, fitne çıkarmak ve (heveslerine uygun) tevilini yapmak için müteşabih olan ayetlere tabi olurlar. Oysa müteşabihin tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde yük­sek dereceye erişmiş olanlar ise: 'Biz ona inandık, hep­si de Rabbimiz katındadır.' derler. Bunu, akıl sahiplerinden başkası düşünmez."
"Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalp­lerimizi (bu yoldan) saptırma ve bize kendi katından bir rahmet bağışla; şüphesiz bağış sahibi olan yalnız Sensin."
"Rabbimiz! Geleceğinde şüphe olmayan Kıyamet Gününde insanları toplayacak olan muhakkak Sensin. Allah, elbette vaadinden dönmez." [87]
Ey Allah’ım! Bizi hakkı hak bilip, ona tabi olan ve batılı batıl bilip ondan sakınanlardan eyle.[88]
 
 
La ilahe illallah kelimesinin ihlas ile, doğru bir şekilde, açık ve gizli olarak söylenip, gerekleriyle amel edilmesi halinde fert ve toplum üzerinde büyük etkiye sahip olduğu görülür:
1- "La ilahe illallah" kelimesi, müslümanları bir din ve bir akide sahibi kılıp, düşmanlarına karşı birleştirici olur ve bir kuvvet meydana getirip zafere ulaşmalarını sağlar. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:                            
"Toplu bir şekilde Allah'ın ipine sımsıkı yapışın ve bölünüp parçalanmayın." [89]
"(Ey Peygamber!) Eğer sana hile yapmak isterlerse, Al­lah elbette sana yeter, zira yardımıyla bütün müminler­le seni destekleyen ve kalplerini birleştiren O'dur. Sen yeryüzünde bulunan şeylerin hepsini birden verseydin, kalplerini yine de birleştiremezdin; fakat Allah onları birleştirmiştir. Şüphesiz O Aziz'dir (otorite sahibi, güç ve kuvveti elinde bulunduran), Hakim’dir (Hüküm sadece kendisine ait olandır.)" [90]
Akidedeki ihtilaf parçalanmaya, çekişmeye ve düşman­lığa sebep olur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Dinlerini parça parça edip, fırka fırka ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur." [91]
"Ama insanlar (din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Bu sebeple her hizip (hak üzere olduğunu sanarak) kendi yanındakiyle sevinmektedir." [92]
La ilahe illallah’ın manası dışında, insanları tevhid akidesi üzerinde toplayacak hiçbir şey yoktur.
2- La ilahe illallah kelimesinin manasına bağlı olan bir toplumda, huzur ve emniyet çoğalır. Çünkü bu toplumdaki her bir fert, bu akidenin vermiş olduğu zorunluluktan dolayı Allah'ın helal kıldığını alır, haram kıldığını terk eder.
Bu akideyi yaşamanın gerekli olduğuna inandığından dolayı müslümanlara karşı düşmanlığı, zulmü, haddi aşmayı bırakıp, bunun yerine Allah Teala'nın; "Ancak müminler kardeştir." [93] ayetiyle amel ederek, onlara Allah (c.c.) için dostluk ve sevgi gösterir ve onlarla yardımlaşır.
Arapların "La ilahe illallah"ın gereğine bağlı oldukları zamanki halleriyle, bu bağı terk ettikleri zamanki durumları or­tadadır. Bu akideden önce; düşmanlık, hırsızlık, intihar, kibir­lenmek, zorla gasp etmek, zina v.b. durumlarla iç içeydiler.
Ne zamanki La ilahe illallah’ın manasına bağlı olarak yaşamaya başladılar, o zaman birbirlerini seven kardeşler ol­dular.Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Muhammed Allah'ın Rasulü'dür. Onunla beraberin­de bulunanlar, kafirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler." [94]
"...Hani (bir zamanlar birbirinize) düşman idiniz, kalp­lerinizi birleştirmişti de O'nun bu nimetiyle kardeş oluvermiştiniz." [95]
3- Müslümanlar "La ilahe illallah’ın" gereğine bağlı kal­dıkları zaman, Allah (c.c.) onları yeryüzünde hükmünün uy­gulayıcısı yapar. Tevhid dinini de çeşitli fikirlerin önünde sabit kılar.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah içinizden iman edip salih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzünde hükümran kılacağını, kendileri için hoşnut olduğu dinlerini, yine onlar için iyice yerleştireceğini ve korkulu hallerini güvene çevireceğini vaad etmiştir. Çün­kü onlar, yalnız bana ibadet eder ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar."  [96]
İbadette eşi ve benzeri olmayan Allah Sübhanehu ve Teala bu büyük isteğin meydana gelmesini, La ilahe illallah’ın manasına bağlamaktadır.
4- Kim La ilahe illallah’ın gereğine bağlı olarak amel ederse aklı istikrarlı, nefsi de huzurlu olur. Çünkü o bir olan Rabbin razı olduğu şeyleri yapıp, helak edici şeylerden uzaklaşarak Allah'a (c.c.) kulluk eder.
Bunun aksine her kim çeşitli ilahlara kulluk ederse, bu ilahlardan her birisinin ayrı ayrı istekleri ve ayrı ayrı tedbir­leri olacağından dünyada huzursuz, mutsuz olacağı gibi ahirette de hüsrana uğrayanlardan olur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Ey hapis arkadaşlarım! Birbirinden ayrı Rabler mi daha hayırlıdır; yoksa her şeye hakim ve galip olan Allah mı?" [97]
"Allah, üzerinde ihtilaflı ortakları bulunan bir adam­la yalnız bir kişiye bağlı bir adamı misal olarak verir, hiç bu iki adam bir olurlar mı? Hamd Allah'a mahsustur, fakat çoğu bilmezler."  [98]
İmam İbn Kayyım şöyle diyor:
"Allah Sübhanehu ve Teala bu ayette, muvahhid ile müşriği birbirinden ayırmak için örnek vermiştir.
Müşrik, ahlakı bozuk, birbirine düşman olan, ayrılığa düş­müş bir cemaate sahip bir kul durumunda olup, çeşitli ilah­lara ibadet eder. Bu ilahların istekleri de birbirinden farklı olduğu için hiç birisini memnun edemez,
Muvahhid ise, bir tek olan Allah'a (c.c.) kulluk eder ki onun durumu; Allah'a (c.c.) bütün şirklerden arınarak teslim olan, hedefini ve rızasına götürecek yolu bilen ve bütün ihtilaflardan uzak olarak huzur içinde olan kimse gibidir.
Bu kul, rabbine şirk koşmadan ve ihtilaflardan temizlen­miş olarak teslim olur. Onun üzerinde Rabbinin rahmeti, acı­ması, şefkati ve ihsanı vardır. Bu iki kul hiç bir olur mu" [99]
5- La ilahe illallah’ın gereğiyle amel eden kul, dünya ve ahirette yükselir ve şeref kazanır.
Allah'ın (c.c): "(Bütün bunları) Allah'ı birleyerek ve O'na şirk koş­madan yapın. Kim Allah'a şirk koşarsa sanki o gökten düşmüş de kuş kapmış, yahut rüzgar kendisini uzak bir yere sürüklemiş gibi olur." [100] ayetinde işaret ettiği gibi tevhid, yüksekliğe, şirk ise, aşağılığa delalet eder.
Allame İbn Kayyım dedi ki: "İman ve tevhid kendisine yükselinen ve kendisinden inilen sema gibidir. İman ve tevhid üzere olunduğunda yeryüzünden semaya yükselinir. İmam ve tevhidi terk durumunda ise, semadan aşağılara inilir. Şiddetli zorluk, üst üste gelen acı ve ızdıraplar, musibetler bu durumlar sonucudur.
Allah (c.c.) iman ve tevhidden uzaklaşanın gönderdiği şeytanlarla azalarını paramparça ederek, onu sıkıntıya sokar, giderek bu eziyet, onu rahatsız edip ağırlaştırır ve helak çemberine düşürür. [101]
6- La ilahe illallah kelimesini söyleyenin kanı ve malı korunmuş olur.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına, şahadet edinceye kadar insanlara savaşmakla emrolundum. Onlar bunları yapınca, kanları ve malları benden korunmuş olur. Ancak İslam'ın hakkı müstesna."  [102]
İslam'ın hakkı; La ilahe illallah’ın şartlarını yerine getirip şirkten uzaklaşarak tevhidin bütün içeriğini eda etmektir. Sadece La ilahe illallah sözünü söylemek malı ve kanı haram kılmaz.
Başarı Allah'tandır (c.c). Selam, Nebinin (s.a.v.) ve as­habının üzerine olsun.[103]


[1] Al-i İmran: 3/102.
[2] Nisa: 4/1.
[3] Ahzab: 33/70-71.
[4] Müslim; Cuma: 13, Nesai: Cuma: 24.
Not: Rasulullah (s.a.v.), "Hutbetü"l-Hace" ismiyle meşhur olan bu du­ayı, cuma hutbelerinde ve diğer konuşmalarında okumuş, sahabelerine de öğretmiştir. Salih bin Fevzan, Tevhid, : 12/3.
[5] Nisa: 4/103.
[6] Bakara: 2/200.
[7] Bakara: 2/198.
[8] Hac: 22/28.
[9] Bakara: 2/203.
[10] Ta-Ha: 20/14.
[11] Ahzab: 33/41-42.
[12] Müslim Oruç: 23.
[13] Tirmizi; De'avat: 133, Muvatta; Kur'an: 32.
[14] Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/4-5.
[15] Zadü'l-Mead: İbn-i Kayyım: 2/1.
[16] Zuhruf: 43/28.
[17] Al-i İmran: 3/18.
[18] Zariyat: 51/56.
[19] Enbiya: 21/25.
[20] Nahl: 16/2.
[21] Kelimet-ül İhlas Hafız İbn-i Receb: 52-53.
[22] Müslim; İman : 8.
[23] Buharı; Meğazi: 62, Müslim; İman: 7. Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/6-8.
[24] Hakim 1/528, İbn-i Hibban; 2324; Mevaridu'z-Zaman: 19.
[25] Tirmizi; De'avat: 133, Muvatta; Kur'an: 32.
[26] Tirmizi; İman: 17, İbn Mace; Zühd: 35, Ahmed: 2/213, 222.
[27] Kelimet-ül İhlas Hafız İbn-i Receb: 54-66. Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/9-11.
[28] Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/12.
[29] Hac: 22/62.
[30] Teysiriü'l Azizü'l-Hamiyd: 80. Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/13.
[31] Muhammed: 47/19.
[32] Zuhruf: 43/86.
[33] Müslim; İman: 10.
[34] Hucurat: 49/15.
[35] Müslim; İman: 10.
[36] Zümer: 39/3.
[37] Beyyine: 98/5.
[38] Buhari İlim: 33, Rikak: 51, Ahmed: 1/173-174.
[39] Ankebut: 29/3.
[40] Zümer: 39/33.
[41] Ahmed.
[42] Bakara: 2/165.
[43] Buhari; İman: 8, 13, Müslim; İman: 67,Tirmizi; İman: 10, Nesai; İman: 3, İbni Mace; Fiten: 23
[44] Zümer: 39/54.
[45] Lokman: 31/22.
[46] Fethü'I-Mecid: 91. Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/14-16.
[47] Nisa: 4/36.
[48] Bakara: 2/256.
[49] Nahl: 16/36.
[50] Müslim; İman: 8.
[51] A'raf: 7/59.
[52] Sa'd: 38/5.
[53] Sa'd: 38/5.
[54] Saffat: 37/35-36.
[55] Şura: 42/21.
[56] En'am: 6/121.
[57] Tevbe: 9/31.
[58] Tirmizi, Tefsir: 10, Taberi: 14/210 (61632-61634) Suyuti, Durru'l-Mensur: 3/230, Beyhaki Sünenü'I-Kübra.
[59] Nisa: 4/59.
[60] Şura: 26/10.
[61] A'raf: 7/180.
[62] A'raf: 7/180.
[63] Fethu'I-Mecid: 237-238.
[64] Medaricu's-Salikiyn, İbn Kayyım: 1/29-30.
[65] Muhtasar Savaıkı’l-Mürsel: 1/10.
[66] Medaricıı's-Salikin: 1/26. Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/17-23.
[67] Buhari, Rikaak: 6, İstitabe: 9; Müslim, İman: 47, Tirmizi, İman: 17, Ahmed: 4/44.
[68] Buharı, Cihad: 46, Rikaak: 36, Müslim, İman: 49.
[69] Buharı, Enbiya: 47, Tefsir: 5/17, Müslim, İman: 46, Tirmizi, Kıyame: 10, Ahmed: 2/436, 5/292.
[70] Müslim; İman: 10.
[71] Buhari; İlim: 105, Müslim; İman: 10.
[72] Müslim, İman: 23, Ahmed: 3/472.
[73] Kitabu't-Tevhid: 115.
[74] Buhari; Cenaiz: 68, 87, Müslim; Cennet: 70, Ebu Davud; Cenaiz: 78, Nesai;Cenaiz: 110, Tirmizi; Cenaiz:70.
[75] Zuhruf: 43/23.
[76] Buhari; Diyet: 2, Müslim; İman: 96, 158, 159.
[77] Buhari; İman: 17, Müslim; İman: 22, 41, Tirmizi; îman: 1-2
[78] Nisa: 4/94.
[79] Bu iki hadisin birleşmesinden meydana gelen bir hadistir. Bun­lardan ilki: "Onları nerede bulursanız, hemen öldürün" Buharı, Salat: 28, İstitabe: 3, Müslim, Zekat: 1066. İkincisi: "Ad kavminin öldürülmesi gibi onları öldürürdüm." Buhari, İ'tisam: 2, 28, Müslim, Zekat: 1064.
[80] Kelimetü'l İhlas, Hafız Receb: 13-14.
[81] Buhari; İman: 16.
[82] Müslim; İman: 8.
[83] Buhari, İman: 16, Müslim; İman: 8.
[84] Tevbe: 9/5.
[85] Tevbe: 9/11.
[86] Buhari, Cenaiz: 1.
[87] Al-i İmran: 3/7-9.
[88] Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/24-34.
[89] Al-i İmran: 3/103.
[90] Enfal: 8/62-63.
[91] En'am: 6/159.
[92] Mü'minun: 23/53.
[93] Hucurat: 49/10.
[94] Feth: 48/29.
[95] Al-i İmran: 3/103.
[96] Nur: 24/55.
[97] Yusuf: 12/39.
[98] Zümer: 39/29.
[99] İ'lamü'l-Muvakkin: 1/187.
[100] Hac: 22/31
[101] î'lamıü'l-Muvakkın: 180.
[102] Buhari, İman:17, Müslim, İman: 36, Tirmizi, İman: 1.
[103] Salih bin Fevzan, Tevhid , : 12/35-39.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol