الدُّعَاءُ مِنَ الْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ
Kitap ve Sünnetten Dualar
﴿وَلِلَّهِ الأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ﴾
“Allah'ın güzel isimleri vardır. O'na bu isimlerle duâ edin. O'nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları terk edin. Onlar, yapmış olduklarının cezasını çekeceklerdir.” (Araf: 180)
اَﷲ
|
Allah, O'ndan başka yoktur tapılacak
En güzel isimler, O'nundur ancak.
|
اَلْوَكِيلُ - اَلْقَوِىُّ
|
Vekîl'dir, daima kulun vekili.
Kavî'dir, işi pek güçlü, kuvvetli.
|
اَلرَّحْمَنُ – اَلرَّحِيمُ
|
Rahman'dır, esirger, merhametlidir.
Rahim'dir, kuluna pek rahmetlidir.
|
اَلْمَتِينُ - اَلْوَلِىُّ
|
Metîn'dir, sarsılmaz pek metanetli.
Velî'dir, mevlâ'dır, ne güzel velî.
|
اَلْمَلِكُ – اَلْقُدُّوسُ
|
Melik'dir, mülk O'nun varlık O'nundur.
Kuddûs'tür, eşsizlik, birlik O'nundur.
|
اَلْحَمِيدُ – اَلْمُحْصِى
|
Hamîd'dir, her işi yerinde, yüce.
Muhsî'dir, saymıştır, nasıl ve nice.
|
اَلسَّلاَمُ – اَلْمُؤْمِنُ
|
Selâm'dır, selâmet, saadet O'ndan.
Mü'min'dir, hidayet emniyet O'ndan.
|
اَلْمُبْدِئُ – اَلْمُعِيدُ
|
Mübdî'dir, her işin başıdır, başlar.
Muîd'dir, her işi tekrar O işler.
|
اَلْمُهَيْمِنُ – اَلْعَزِيزُ
|
Müheymin, gözeten, denetleyen O.
Aziz'dir, şerefli, şeref veren O.
|
اَلْمُحْيِى - اَلْمُمِيتُ
|
Muhyî'dir diriltir, hayat bahşeder.
Mümît'dir, öldürür ve helak eder.
|
اَلْجَبّاَرُ
|
Cebbâr'dır, her derdin çaresi O'ndan.
Çıkmaya çare yok, buyruklarından.
|
اَلْحَىُّ - اَلْقَيوُّمُ
|
Allah'ım bir Hayy'dir, daim sağ ölmez.
Kayyûm'dur hiç bir şey O'nsuz sağ olmaz.
|
اَلْمُتَكَبِّرُ
|
Büyüklük O'nundur, O mütekebbir.
Bir Allah, en büyük demektir tekbir.
|
اَلْواَجِدُ - اَلْماَجِدُ
|
Vâcid'dir, ezeli, ebedi vardır.
Mâcid'dir, mecidle anlamı birdir.
|
اَلْخاَلِقُ – اَلْباَرِئُ
|
Hâlık'tır, yarattı, yoktan var etti.
Bârî'dir, düpdüzgün yaptı, düzeltti.
|
اَلْواَحِدُ - اَلصَّمَدُ
|
Vâhid'dir, birdir O, başka İlah yok.
Samed'dir, eşsizdir, gayrine âh yok.
|
اَلْمُصَوِّرُ
|
Musavvir, her şeye bir suret vermiş.
Sanatını gözler önüne sermiş.
|
اَلْقاَدِرُ - اَلْمُقْتَدِرُ
|
Kâdir'dir, herşeyin üstüne gider.
Muktedîr, her işi yapar, alteder.
|
اَلْغَفّاَرُ – اَلْقَهّاَرُ
|
Ğaffâr'dır, bağışlar, eksiği kapar.
Kahhâr'dır, kahreder ne yapar, yapar.
|
اَلْمُقَدِّمُ - اَلْمُؤَخِّرُ
|
Mukaddim, isterse öne alır O.
Muahhir, isterse sona alır O.
|
اَلْوَهّاَبُ – اَلرَّزاَّقُ
|
Vehhâb'tır, hep verir, hep karşılıksız.
Razzâk'tır, mahlûku komaz rızıksız.
|
اَلأَوَّلُ – اَلآخِرُ
|
Evvel'dir, ilk O'dur, yoktur öncesi.
Ahir'dir son O'dur, yoktur sonrası.
|
اَلْفَتّاَحُ – اَلْعَلِيمُ
|
Fettâh'tır, yol açar kapılar açar.
Alîm'dir, bilendir sonsuz ilmi var.
|
اَلظّاَهِرُ - اَلْباَطِنُ
|
Zâhir'dir, en üstün O'ndan üste yok.
Bâtın'dır, en gizli O'ndan berî yok.
|
اَلْقاَبِضُ – اَلْباَسِطُ
|
Kâbız'dır, dilerse sıkar, dar eder.
Bâsıt'tır, bol verir, yoğu var eder.
|
اَلْواَلِى - اَلْمُتَعاَلِى
|
Vâlî'dir, üstlenir, destekler kulu.
Müteâlî O'dur, yüksek ve ulu.
|
اَلْخاَفِضُ – اَلرّاَفِعُ
|
Hâfız'dır, indirir, alçaltır aman.
Râfı'dir, bindirir, yüceltir heman.
|
اَلْبَرُّ - اَلتَّوّاَبُ
|
Berr'dir, kaplamıştır lutfu her yeri.
Tevvâb, kabul eder, tüm tevbeleri.
|
اَلْمُعِزُّ – اَلْمُذِلُّ
|
Muîz'dir, yükseltir izzetler verir.
Müzil'dir, alçaltır, zilletler verir.
|
اَلْمُنْتَقِمُ – اَلْعَفُوُّ
|
Müntakîm, intikam alır, bırakmaz.
Afüv'dür, yalvarsan affeder, bakmaz.
|
اَلسَّمِيعُ – اَلْبَصِيرُ
|
Semi'dir, herşeyi duyar, işitir.
Basîr'dir, herşeyi görür, gözetir.
|
اَلرَّؤُوفُ – ماَلِكُ الْمُلْكِ
|
Raûf'dur, şefkati, merhameti çok.
Mâliki'l-Mülk'tür O, mülk de ortağı yok.
|
اَلْحَكَمُ – اَلْعَدْلُ
|
Hakem'dir, söz O'nda, her sözü hikmet.
Adl, işi adalet, sözü adalet.
|
ذُوالْجَلاَلِ وَاْلاِكْراَمِ
|
O'dur zü'l-Celâli ve'l-İkrâm mevlâ.
Yücelik ve İhsan hep O'ndan ola.
|
اَللَّطِيفُ – اَلْخَبِيرُ
|
Latîf'tir, lutfeder, pek ince bilir.
Habîr'dir, her şeyden haberdar olur.
|
اَلْمُقْسِطُ - اَلْجاَمِعُ
|
Muksit'tir, Âdildir, her işi denge.
Câmî'dir, toplayan belli bir güne.
|
اَلْحَلِيمُ – اَلْعَظِيمُ
|
Halîm'dir, hiç ivmez, hep verir mühlet.
Azîm'dir, sadece O'nun azamet.
|
اَلْغَنِىُّ - اَلْمُغْنِى
|
Ğanîy'dir, değildir bir şeye muhtaç.
Muğnî'dir, O'ndandır bütün ihtiyaç.
|
اَلْغَفُورُ – اَلشَّكُورُ
|
Ğafûr'dur, bağışlar, örter, affeder.
Şekûr'dur, hak bilir, azı çok eder.
|
اَلْماَنِعُ
|
Manî'dir, engeller her ne isterse.
Veremez hiç kimse, O bir keserse.
|
اَلْعَلِىُّ – اَلْكَبِيرُ
|
Alîy'dir, en üstün, en yüksek O'dur.
Kebîr'dir, en büyük, en büyük O'dur.
|
اَلضّاَرُّ - اَلنّاَفِعُ
|
Zârr'dır, zararına engel olunmaz.
Nafi'dir, faydasından uzak kalınmaz.
|
اَلْحَفِيظُ – اَلْمُقِيتُ
|
Hafîz'dir, O kollar, O bekler durur.
Mukît'tir, herşeyin hakkını korur.
|
اَلنُّورُ - اَلْهاَدِى
|
Nûr'dur, nasıl nûrdur asla bilinmez.
Hâdî'dir, O'nsuz hiç bir şey bulunmaz.
|
اَلْحَسِيبُ – اَلْجَلِيلُ
|
Hasîb'tir, hesaplar ve hesap sorar.
Celîl'dir en yüce, en yüce O var.
|
اَلْبَدِيعُ - اَلْباَقِى
|
Bedî'dir, herşeyi yoktan var kılan.
Bâkî'dir, ebedi kalacak olan.
|
اَلْكَرِيمُ – اَلرَّقِيبُ
|
Kerîm'dir, pek cömert, ikram edici.
Rakîb'dir, görücü, hem gözetici.
|
اَلْواَرِثُ
|
Vâris'dir, herşeyin mirası O'nun.
Burası O'nundur, orası O'nun.
|
اَلْمُجِيبُ – اَلْواَسِعُ
|
Mücîb'dir, karşılık verir duâya.
Yalvar herşeyi bol, Vâsî Mevlaya.
|
اَلرَّشِيدُ - اَلصَّبوُرُ
|
Reşîd'dir, gösterir ve eriştirir.
Sabûr'dur, sabırlı hep fırsat verir
|
اَلْحَكِيمُ – اَلْوَدُودُ
|
Hakîm'dir, her sözü, her işi doğru.
Vedûd'dur, sevilir, sever kulunu.
|
|
En güzel isimler bir tek Allah'ın.
Var sen de nimeti ve çok günahın.
|
اَلْمَجِيدُ – اَلْباَعِثُ
|
Mecîd'dir, şanlıdır, pek şereflidir.
Bâis'dir, ruh verir, elçi gönderir.
|
|
Nimetiyle günahını temizle.
Bu güzel adları iyi ezberle.
|
اَلشَّهِيدُ – اَلْحَقُّ
|
Şehîd'dir, her şeye şâhidtir Allah.
Ezelî, ebedî tek Hak'dır Allah.
|
|
Sonra hakkın ver gaflete dalma.
Cehenneme girip, Cennet’ten olma.
|
فَضْلُ الدُّعَاءِ
Duanın Fazileti
﴿وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ﴾
“Rabbınız şöyle buyurmuştur: "Bana ibadet edin ki size karşılığını vereyim". Bana ibadet etmekten kibirlenenler, zelil olarak cehenneme gireceklerdir.”
﴿وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ﴾
“(Ey Muhammed!) Kullarım sana benden sorarlarsa, ben, şüphesiz, onlara yakınım. Bana duâ edenin, duâ ettiği zaman, duasını kabul ederim; o halde, onlar da benim davetimi kabul etsinler ve bana inansınlar. Ola ki doğru yolu bulurlar.” (Bakara: 186)
"اَلدُّعَاءُ هُوَ الْعِبَادَةُ قَالَ رَبُّكُمْ: ﴿اُدْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ﴾"
Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dua, ibadetin kendisidir. Rabbiniz: “Bana dua edin, size icabet edeyim” buyurdu.[1]
" إِنَّ رَبَّكُمْ تَبَارَكَ وَتَعَالَى حَيِيٌّ كَرِيمٌ يَسْتَحْيِي مِنْ عَبْدِهِ إِذَا رَفَعَ يَدَيْهِ إِلَيْهِ أَنْ يَرُدَّهُمَا صِفْرًا"
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Muhakkak ki sizin Rabbiniz Hay’dır, Kerim’dir. Bir kulu dua etmek için elini açtığında onu geri çevirmeye hayâ eder.”[2]
"مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَدْعُو اللهَ بِدَعْوَةٍ لَيْسَ فِيهَا إِثْمٌ وَلاَ قَطِيعَةُ رَحِمٍ إِلاَّ أَعْطَاهُ اللهُ بِهَا إِحْدَى ثَلاَثٍ: إِمَّا أَنْ تُعَجَّلُ لَهُ دَعْوَتُهُ، وَإِمَّا أَنْ يَدَّخِرَهَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ، وَإِمَّا أَنْ يَصْرِفَ عَنْهُ مِنَ السُّوءِ مِثْلَهَا" قَالُوا: إِذاً نُكْثِرُ. قَالَ: "اَللَّهُ أَكْثَرُ"
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:“Bir Müslüman Allah’a, içinde günahın olmadığı ve akraba bağlarının kesilmediği bir dua ile dua ederse Allah ona şu üç şeyden birini verir: Ya duasına hemen icabet eder, ya ahrete geciktirir, ya da onun bir misli bir kötülüğü giderir.” Orada bulunanlar: Öyleyse duayı çoğaltalım, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah daha fazlalaştırır” buyurdu.[3]
Dua Etmenin Bazı Edepleri ve Kabul Edilme Sebepleri:
1- Allah için ihlâslı olmak.
2- Duaya Allah’a hamd ve sena ile sonra da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme salât ve selam ile başlamak ve bununla da bitirmek.
3- Duada azimli olma ve kabul edileceğine kesin inanma.
4- Duada ısrarcı olmak ve acele etmeme.
5- Kalpten, içten gelerek dua etmek.
6- Sıkıntı ve şiddet anında dua etmek.
7- Yalnızca bir olan Allah’tan istemek.
8- Aile, mal, çocuk ve kendine beddua etmemek.
9- Normal bir sesle yani kısık ve sesli arasında bir ses ile dua etmek.
10- Günahları itiraf edip ondan bağışlanma dilemek ve nimetleri itiraf edip bundan dolayı Allah’a şükretmek.
11- Duada kafiyeli söz kullanmamak.
12- Duada boyun eğme, huşu, istek ve korkmak.
13- Tövbe ile beraber haksızlığı terk etmek.
14- Duayı üç kere tekrarlamak.
15- Kıbleye yönelmek.
16- Duada elleri kaldırmak.
17- Şayet kolayına gelirse mümkünse duadan önce abdest almak.
18- Duada aşırıya gitmemek.
19- Şayet dua eden kimse başkası için de dua edecekse duaya önce kendisi için başlamalı.[4]
20- Allah Azze ve Celle’ye O’nun en güzel isimleri ve yüce sıfatları ile veya kendisi için yaptığı Salih amel veya da yaşayan ve onun yanında olan Salih bir kimsenin duası ile tevessülde bulunması gerekir.
21- Yiyeceği, içeceği ve giyeceği helal kazançtan olmalı.
22- Günah işlemek veya akrabalık bağlarını kesmek için dua etmemeli.
23- İyiliği emredip kötülükten yasaklaması gerekir.
24- Bütün günahlardan uzak durmak.
Duanın Kabul Edildiği Yerler, Haller ve Vakitler:
1- Kadir Gecesi.
2- Gecenin son üçte biri.
3- Farz namazlardan sonra.
4- Ezan ile kamet arası.
5- Her gece bir saat.
6- Farz namazlar için okunan ezan esnasında.
7- Yağmur yağarken.
8- Allah yolunda (savaşta) saf olmuş bir şekilde ilerlerken.
9- Cuma gününde bir saat.
Bu zaman için tercih edilen görüş, bunun Cuma gününün ikindiden sonra akşama en yakın olan zamandır. Hutbe ve namaz esnası da olabilir.
10- Sadık bir niyet ile beraber Zemzem suyu içerken.
11- Secde anında.
12- Geceleyin uykudan uyanıldığı zaman ve bu konuda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden gelen dua.
13- Abdestli bir şekilde uyumak ve geceleyin uyanıp dua ettiğinde.
14- “Lâ ilâhe illâ ente Subhâneke innî kuntu minez-Zâlimîn” duası esnasında.
15- Bir ölünün arkasından insanların dua etmesi.
16- Namazda selam vermeden önceki son teşehhüd oturuşunda Allah’a senadan ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme salât ve selamdan sonra yapılan dua.
17- Onunla dua edildiğinde icabet edilen ve onunla istenildiği zaman verilen Allah’ın ismi ‘azamı (en yüce ismi ile) duası esnasında.[5]
18- Bir müslümanın, Müslüman kardeşinin arkasından yaptığı dua.
19- Arafat Günü Arafat’ta yapılan dua.
20- Ramazan ayında yapılan dua.
21- Müslümanların Allah’ın anıldığı meclislerde toplanıldığı zaman.
22- Musibet anında: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn Allâhumme’curnî fî musîbetî ve ehliflî hayran minhâ” duası esnasında.
23- Kalbin tamamen Allah’a yöneldiği ve ihlasla dolduğu anda yapılan dua.
24- Zulme uğramış kimsenin zalime yaptığı dua.
25- Babanın çocuğuna yaptığı dua ve beddua.
26- Yolcunun duası.
27- İftar edene kadar oruçlunun duası.
28- Oruçlunun iftar esnasında duası.
29- Zorda kalmışın duası.
30- Adil yöneticinin duası.
31- İtaatkâr çocuğun anne ve babasına duası.
32- Abdestin ardından bu konuda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden gelmiş dua esnasında.
33- Küçük cemreleri taşladıktan sonra dua.
34- Orta cemreleri taşladıktan sonra dua.
35- Kâbe’nin içinde yapılan dua. Her kim Hicri İsmail’in içinde dua ederse o da Kâbe’dendir.
36- Safa tepesi üzerinde yapılan dua.
37- Merve tepesi üzerinde yapılan dua.
38- Müzdelife’de yapılan dua.
Bir mümin, nerede olursa olsun Rabbisine dua eder. “(Ey Muhammed!) Kullarım sana benden sorarlarsa, ben, şüphesiz, onlara yakınım. Bana duâ edenin, duâ ettiği zaman, duasını kabul ederim.” Lâkin bu vakit, durum ve mekânlar duaya daha çok ehemmiyet vermek içindir.
Kitap ve Sünnet’ten Dualar
Hamd, bir olan Allah’adır. Salât ve selam da kendisinden sonra peygamber olmayan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin üzerinedir.
۱-﴿رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ﴾
1- “Rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve illem teğfir lenâ ve terhamnâ lenekûnenne minel-hâsirîn”
"Rabbımız! Kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz." (Araf: 23)
۲-﴿رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ﴾
2- “Rabbi innî e’ûzu bike en es eleke mâ leyse lî bihî ‘ilmun ve illâ teğfir lî ve terhamnî ekum-minel-hâsirîn”
"Rabbım" Ben, hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten yine sana sığınırım. Ve eğer bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum". (Hud: 47)
۳-﴿رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ﴾
3- “Rabbiğ-firlî velivâlideyye ve limen dehale beytiye mu’minen ve lilmu’minîne vel-mu’minât”
"Rabbım! Beni, anamı, babamı, mü'min olarak evime girenleri, mü'min erkekleri ve mü'min kadınları bağışla." (Nuh: 28)
٤-﴿رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ﴾﴿وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ﴾
4- “Rabbenâ tekabbel minnâ inneke entes-Semi’ul-‘Alîm” “Ve tub ‘aleynâ inneke entet-Tevvâbur-Rahîm”
"Rabbimiz! Bizden(duâmızı) kabul buyur; şüphesiz, hakkıyıe işiten, hakkıyle bilen ancak sensin. Tövbemizi kabul et; zira tövbeleri kabul edip bağışlayan ancak sensin". (Bakara: 127, 128)
٥-﴿رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء﴾
5- “Rabbic-‘alnî mukîmes-salâti ve min zurriyyetî Rabbenâ ve tekabbel duâ”
"Rabbım! Beni, namazını dosdoğru kılan bir kimse yap; zürriyetimi de. Ve duamı kabul buyur. " (İbrahim: 40)
٦-﴿رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ﴾
6- “Rabbenâğ-firlî velivâlideyye ve lilmu’minîne yevme yekûmul-hisâb”
"Rabbımız! Hesabın görüleceği gün, beni, anamı babamı ve bütün mü'minleri bağışla." (İbrahim: 41)
٧-﴿رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ، وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الآخِرِينَ، وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ﴾﴿وَلا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ﴾
7- “Rabbi heb lî hukmen ve elhiknî bissâlihîn, vec’al lî lisâne sıdkin fil-âhirîn, vec’alnî min vereseti cennetin-na’îm, velâ tuhzinî yevme yub’asûn”
"Rabbım! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. Benden sonrakiler içinde, beni iyi dille anılanlardan eyle. Beni nimet cennetinin vârislerinden kıl. İnsanların yeniden diriltilecekleri gün beni rezil etme." (Şuara: 83-85, 87)
٨-﴿رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ﴾
8- “Rabbi heb lî mines-sâlihîn”
"Rabbım! Bana iyilerden bir çocuk ihsan eyle" (Saffat: 100)
٩-﴿رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ﴾
9- “Rabbenâ ‘aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel-masîr”
Rabbımız! Sana tevekkül ettik; sana yöneldik. Dönüş sanadır." (Mumtehine: 4)
۱۰-﴿رَبَّنَا لا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ﴾
10- “Rabbenâ lâ tec’alnâ fitnetel-lillezîne keferû veğfir lenâ Rabbenâ inneke entel-‘Azîzul-Hakîm”
"Rabbımız! Bizi, inkâr edenlerle deneme ve bizi bağışla. Şüphesiz dâima gâlib ve hikmet sahibi olan sensin." (Mumtehine: 5)
۱۱-﴿رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ﴾
11- “Rabbi evzi’nî en eşkura ni’metekel-letî en’amte ‘aleyye ve ‘alâ vâlideyye ve en e’mele sâlihan terdâhu ve edhilnî birahmetike fî ‘ibâdikes-sâlihîn”
"Rabbım! Bana ve anama babama verdiğin nimetine şükretmemi ve hoşnut olacağın işi yapmamı bana kolaylaştır ve beni rahmetinle iyi kulların arasına sok." (Neml: 19)
۱۲-﴿رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء﴾
12- “Rabbi heb lî min ledunke zurriyyeten tayyibeten inneke semî’ud-du’â”
"Rabbım! Bana kendi tarafından temiz bir zürriyet ihsan et. Şüphesiz sen, duaları hakkıyla işitensin." (Ali İmran: 38)
۱۳-﴿رَبِّ لا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ﴾
13- “Rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul-vârisîn”
"Rabbım! Beni tek başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın." (Enbiya: 89)
۱٤-﴿لا إِلَهَ إِلا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ﴾
14- “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez-zâlimîn”
"Senden başka ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Ben muhakkak zâlimlerden oldum". (Enbiya: 87)
۱٥-﴿رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي، وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي، وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي، يَفْقَهُوا قَوْلِي﴾
15- “Rabbiş-rah lî sadrî, ve yessir lî emrî, vahlul ‘ukdetem-min-lisânî yefkahû kavlî”
"Rabbım! Göğsümü aç. Bana işimi kolaylaştır. Dilimden şu düğümü çöz. Sözümü anlasınlar." (Taha: 25-28)
۱٦-﴿رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي﴾
16- “Rabbi innî zalemtu nefsî feğfir lî”
"Rabbım! Ben nefsime zulmettim; beni bağışla". (Kasas: 16)
۱٧-﴿رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلَتْ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ﴾
17- “Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte vettebe’nâr-rasûle fektubnâ me’aş-şâhidîn”
'Rabbımız! İndirdiğin Kitab’a iman ettik, (gönderdiğin) peygambere de tâbi olduk. Bizi şahitlerle birlikle yaz.' (Âli İmrân: 53)
۱٨-﴿رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ، وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ﴾
18- “Rabbenâ lâ tec’alnâ fitnetel-lilkavmiz-zâlimîn, ve neccinâ bi rahmetike minel-kavmil-kâfirîn”
"Rabbımız! Bizi, zalim kavme fitne konusu yapma. Ve bizi rahmetinle kâfir kavimden kurtar." (Yunus: 85,86)
۱٩-﴿ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ﴾
19- “Rabbenağ-fir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ ‘alel-kavmil-kâfirîn”
"Rabbimiz! Günâhlarımızı ve işimizdeki aşırılığımızı bağışla; ayaklarımızı (hak yolda) sabit tut ve kâfir milletlere karşı bize yardım et." (Âli İmrân: 147)
۲۰-﴿رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا﴾
20- “Rabbenâ âtinâ mil-ledunke rahmeten ve heyyi’ lenâ min emrinâ raşedâ.”
"Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve şu işimizden bizim için bir kurtuluş yolu hazırla." (Kehf: 10)
۲۱- ﴿رَبِّ زِدْنِي عِلْمَاً﴾
21- “Rabbi zidnî ‘ilmâ”
"Rabbim, ilmimi artır." (Tâhâ: 114)
۲۲- ﴿رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ، وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ﴾
22- “Rabbi e’ûzu bike min hemezâtiş-şeyâtîn, ve e’ûzu bike Rabbi en yehdurûn.”
“Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Onların, yanımda bulunmalarından sana sığınırım, Rabbim!” (Mu’minûn: 97-98)
۲۳- ﴿رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ﴾
23- “Rabbiğ-fir verham ve ente hayrur-râhimîn.”
"Rabbim! Bağışla ve merhamet et. Sen, merhametlilerin en hayırlısısın." (Mu’minûn: 118)
۲٤- ﴿رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ﴾
24- “Rabbenâ âtinâ fid-dunyâ haseneten ve fil-âhirati haseneten ve kinâ ‘azâben-nâr.”
"Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver; âhirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru." (Bakara: 201)
۲٥- ﴿سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ﴾
25- “Semi’nâ ve eta’nâ gufrâneke Rabbenâ ve ileykel-masîr.”
“İşittik ve itaat ettik; Rabbimiz, bağışlamanı dileriz. Dönüş sanadır.” (Bakara: 285)
۲٦- ﴿رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ﴾
26- “Rabbenâ lâ tuêhıznâ in nesînâ ev ehta’nâ Rabbenâ ve lâ tehmil ‘aleynâ isran kemâ hameltehû ‘alel-lezîne min kablinâ Rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgete lenâ bihî ve’fu ‘annâ veğ-fir lenâ verhamnâ ente mevlânâ fensurnâ ‘alel-kavmil-kâfirîn.”
“Rabbimiz! Unutmuş yahut hata yapmışsak, (bu yüzden) bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır bir yük yükleme. Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceğini bize taşıtma. Bizi affet; bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfir milletlere karşı bize yardım et.” (Bakara: 286)
۲٧- ﴿رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ﴾
27- “Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ be’de iz hedeytenâ ve heb lenâ mil-ledunke rahmeten inneke entel-vehhâb.”
“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi (bu yoldan) saptırma ve bize kendi katından bir rahmet bağışla; şüphesiz bağış sahibi olan yalnız sensin.” (Âli İmrân: 
۲٨- ﴿رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ، رَبَّنَا إِنَّكَ مَن تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ، رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلإِيمَانِ أَنْ آمِنُواْ بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الأبْرَارِ، رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ﴾
28- “Rabbenâ mâ halefte hâzâ bâtilen subhâneke fekinâ ‘azâben-nâr. Rabbenâ inneke tudhilin-nâre fekad ehzeytehû vemâ liz-zâlimîne min ensâr. Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil-îmânî en êminû bi Rabbikum feêmennâ Rabbenâ feğfir zunûbenâ ve kefir ‘annâ seyyiêtinâ ve teveffenâ me’al-ebrâr ve êtinâ mâ ve’attenâ ‘alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel-kiyâmeti inneke lâ tuhliful-mî’âd.”
"Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni (her türlü noksan sıfatlardan) tenzih ederiz. Bundan dolayı bizi cehennem azabından koru. Rabbimiz! Sen, kimi ateşe sokarsan onu zelil etmiş olursun. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur. Rabbimiz! Biz, Rabbinize îman edin diye çağıran bir münâdî (Peygamber] yi işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz! Sen de bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve bize iyilerle birlikte ölüm ver. Rabbimiz! Peygamberlerinle bize vaat ettiklerini de bize ver ve kıyamet günü bizi zelil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin.”(Âli İmrân: 191-194)
۲٩- ﴿رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ﴾
29- “Rabbenâ âmennâ feğfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur-râhimîn”
"Rabbimiz! Biz îman ettik; bizi bağışla ve bize merhamet eyle. Sen merhametlilerin en hayırlısısın." (Muminun: 109)
۳۰- ﴿رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا، إِنَّهَا سَاءتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا﴾
30- “Rabbenas-rif ‘annâ azâbe cehenneme inne azabehê kâne ğarâmâ, innehê sâet mustekarrev-vemakâmâ.”
"Rabbimiz! Cehennem azabını bizden çevir. Onun azabı devamlıdır. Orası kalmak için kötü bir yer ve kötü bir makamdır."(Furkan: 65, 66)
۳۱- ﴿رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا﴾
31- “Rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrete e’yunin vec’alnâ lilmuttekîne imâmâ.”
"Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin bebeği iyi insanlar ihsan et. Bizi, Allah'tan sakınanlara önder yap." (Furkan: 74)
۳۲- ﴿رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ﴾
32- “Rabbi evzi’nî en eşkura ni’metekel-letî en’amte ‘aleyyeve ‘alâ vâlideyye ve en e’mele sâlihan terdâhu ve eslih lî fî zurriyyetî innî tubtu ileyke ve innî minel-muslimîn.”
"Rabbim! Bana ve anama babama verdiğin nimetine şükretmeme ve hoşlanacağın amelleri yapmama beni muvaffak eyle; benim için zürriyetimde de iyiliği devam ettir. Ben sana tövbe ettim ve ben sana teslim olanlardanım." (Ahkâf: 15)
۳۳- ﴿رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالإِيمَانِ وَلا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلا لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ﴾
33- “Rabbenağ-fir lenâ ve li ihnâninel-lezîne sebekûnâ bil-îmâni velâ tec’al fî kulûbinâ ğil-lellillezîne âmenû Rabbenâ inneke raûfur-rahîm.”
"Rabbimiz! Bizi ve bizden önce îman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla, îman edenlere karşı kalblerimizde bir hasedlik yaratma. Rabbimiz! Şüphe yoktur ki sen, çok şefkatli, çok merhametlisin.”(Haşr: 10)
۳٤- ﴿رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ﴾
34- “Rabbenâ etmim lenâ nûranâ veğ-fir lenâ inneke ‘alâ kulli şeyin kadîr.”
"Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla. Şüphe yoktur ki, sen her şeye kadirsin." (Tahrîm: 
۳٥- ﴿رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ﴾
35- “Rabbenâ innenâ êmennâ feğfir lenâ zunûbenâ vekinâ azâben-nâr.”
“Rabbimiz, şüphesiz biz îman ettik; öyleyse bizim günâhlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru.”(Âli İmran: 16)
۳٦- ﴿رَبَّنَا آمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ﴾
36- “Rabbenâ êmennâ fektubnâ me’aş-şâhidîn.”
"Rabbimiz! Îman ettik, bizi şâhidlerle birlikte yaz." (Maide: 83)
۳٧- ﴿رَبِّ اجْعَلْ هَـذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَن نَّعْبُدَ الأَصْنَامَ﴾
37- “Rabbic-‘al hâzel-belede êminen vecnubnî ve beniyye en ne’budel-esnâm.”
"Rabbim! Bu beldeyi emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." (İbrahim: 35)
۳٨- ﴿رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ﴾
38- “Rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîrin.”
"Rabbım! Ben, senin bana indireceğin mala muhtacım." (Kasas: 24)
۳٩- ﴿رَبِّ انصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ﴾
39- “Rabbin-surnî ‘alel-kavmil-mufsidîn.”
"Rabbim! Bozgunculuk yapan bu kavme karşı bana yardım et."(Ankebut: 30)
٤۰- ﴿رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ﴾
40- “Rabbenâ lâ tec’alnâ me’al-kavmiz-zâlmîn.”
"Rabbimiz! Bizi zâlim kimselerle beraber bulundurma" (Araf: 47)
٤۱- ﴿حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ﴾
41- “Hasbiyellâhu lâ ilâhe illâ huve ‘aleyhi tevekkeltu ve huve Rabbul-‘Arşil-Azîm.”
"Allah bana yeter. Ondan başka ilâh yoktur. O'na güvenip dayandım. O, büyük Arş'ın Rabbidir."(Tevbe: 129)
٤۲- ﴿عَسَى رَبِّي أَن يَهْدِيَنِي سَوَاء السَّبِيلِ﴾
42- “’Asâ Rabbî en yehdiyenî sevâes-sebîl.”
"Belki Rabbim bana doğru yolu gösterir."(Kasas: 22)
٤۳- ﴿رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ﴾
43- “Rabbi neccinî minel-kavmiz-zâlimîn.”
"Rabbim! Beni zâlim kavimden kurtar." (Kasas: 21)
٤٤- " اللَّهُمَّرَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ"
44- “Allâhumme Rabbenâ âtinâ fid-dunya haseneten ve fil-âhirati haseneten ve kinâ ‘azâben-nâr.”
“Allâhım! Ey Rabbimiz! Bize hem dünyada hem de âhirette iyilik ver ve bizi cehennem ateşinden koru.”[6]
٤٥- "اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ النَّارِ وَعَذَابِ النَّارِ وَفِتْنَةِ الْقَبْرِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ وَشَرِّ فِتْنَةِ الْغِنَى وَشَرِّ فِتْنَةِ الْفَقْرِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ اللَّهُمَّ اغْسِلْ قَلْبِي بِمَاءِ الثَّلْجِ وَالْبَرَدِ وَنَقِّ قَلْبِي مِنْ الْخَطَايَا كَمَا نَقَّيْتَ الثَّوْبَ الْأَبْيَضَ مِنْ الدَّنَسِ وَبَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْكَسَلِ وَالْمَأْثَمِ وَالْمَغْرَمِ"
45- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min fitnetin-nâri ve ‘azâbin-nâri ve fitnetil-kabri ve ‘azâbil-kabri ve şerri fitnetil-ğinâ ve şerri fitnetil-fakri, Allâhumme inni e‘ûzu bike min şerri fitnetil-mesîhid-deccâli, Allâhummeğ-sil kalbî bimâis-selci vel-beradi ne nekki kalbî minel-hatâyâ kemâ nekkaytes-sevbel-ebyeda mined-denesi ve bâ‘id beynî ve beyne hatâyâye kemâ bâ‘adte beynel-meşriki vel-mağribi, Allâumme innî e‘ûzu bike minel-keseli vel-me’semi vel-meğrem”
"Allahım! Cehennem fitnesinden ve cehennem azabından, kabir fitnesinden, kabir azabından, zenginlik fitnesinin şerrinden, fakirlik fitnesinin şerrinden sana sığınırım. Allahım! Mesih Deccal’in fitnesinin şerrinden sana sığınırım. Allahım! Kalbimi su, kar ve dolu ile yıka. Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi hatalardan temizle. Doğu ile batının arasın ayırdığın gibi benimle hatalarımın arasını ayır. Allahım! Tembellikten, günah işlemekten ve borçlanmaktan sana sığınırım."[7]
٤٦- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَالْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَالْهَرَمِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ"
46- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-‘aczi vel-keseli vel-cubni vel-buhli vel-herami ve e‘ûzu bike min ‘azâbil-kabri ve e‘ûzu bike min fitnetil-meyhâ vel-memât.”
“Allâhım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, fazla ihtiyarlayıp elden ayaktan düşmekten Sana sığınırım. Kabir azabından Sana sığınırım.Hayâtın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım.”[8]
٤٧- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَمِنْ جَهْدِ الْبَلَاءِ وَدَرَكِ الشَّقَاءِ وَسُوءِ الْقَضَاءِ وَشَمَاتَةِ الْأَعْدَاءِ"
47- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min cehdil-belâi ve derakiş-şekâi ve sûil-kadâi ve şemâtetil-e‘dâi.”
“Allâhım! Belânın meşakkatinden, helaka ileten sebepten, kazanın kötüsünden, düşmanların sevinmesinden sana sığınırım.”
[9]
٤٨- "اللَّهُمَّ أَصْلِحْ لِي دِينِيَ الَّذِي هُوَ عِصْمَةُ أَمْرِي وَأَصْلِحْ لِي دُنْيَايَ الَّتِي فِيهَا مَعَاشِي وَأَصْلِحْ لِي آخِرَتِيَ الَّتِي فِيهَا مَعَادِي وَاجْعَلِ الْحَيَاةَ زِيَادَةً لِي فِي كُلِّ خَيْرٍ وَاجْعَلِ الْمَوْتَ رَاحَةً لِي مِنْ كُلِّ شَرٍّ"
48- “Allâhumme eslih lî dîniyel-lezî huve ‘ismetu emrî ve eslih lî dunyâyel-letî fîhâ me‘âşî ve eslih lî âhiratiyel-letî fîhâ me‘âdî vec‘alil-hayâte ziyâdeten lî fî kulli hayrin vec‘alil-mevte râhaten lî min kulli şerrin”
“Allahım! Bana işimin ismeti olan dinimi ıslâh et. Yaşantımın içinde olduğu dünyamı ıslah et. Dönüşüm olan âhiretimi ıslâh et. Benim için hayatı her hayır hususunda ziyâde kıl ve bana ölümü her şerden rahat kıl!”[10]
٤٩- "اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعَفَافَ وَالْغِنَى"
49- “Allâhumme innî eselukel-hudâ vet-tukâ vel-‘afâfe vel-ğinâ”
“Allahım! Ben senden hidayet, takva, iffet ve zenginlik dilerim.”[11]
٥۰- "اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَالْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَالْهَرَمِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ اللَّهُمَّ آتِ نَفْسِي تَقْوَاهَا وَزَكِّهَا أَنْتَ خَيْرُ مَنْ زَكَّاهَا أَنْتَ وَلِيُّهَا وَمَوْلَاهَا اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عِلْمٍ لَا يَنْفَعُ وَمِنْ قَلْبٍ لَا يَخْشَعُ وَمِنْ نَفْسٍ لَا تَشْبَعُ وَمِنْ دَعْوَةٍ لَا يُسْتَجَابُ لَهَا"
50- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-‘aczi vel-keseli vel-cubni vel-buhli vel-herami ve ‘azâbil-kabri, Allâhumme êti nefsî tekvâhâ ve zekkihâ ente hayru men zekkâhâ ente veliyyuhâ ve mevlâhâ, Allâhumme innî e‘ûzu bike min ‘ilmin lâ yenfe‘u ve min kalbin lâ yehşe‘u ve min de‘vetin lâ yustecâbu lehâ.”
“Allahım! Ben acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan, cimrilikten, iyice yaşlanıp elden ayaktan kesilmekten ve kabir azabından sana sığınırım. Allahım! Nefsime takvasını ver. Ve onu temizle. Onu temizleyenlerin en hayırlısı sensin! Sen onun sahibi ve mevlasısın. Allahım! Faydası olmayan ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.”
[12]
٥۱- "اللَّهُمَّ اهْدِنِي وَسَدِّدْنِي ، اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى وَالسَّدَادَ "
51- “Allâhummeh-dinî ve seddid-nî, Allâhumme innî eselukel-hudâ ves-sedâd.”
“Allahım! Bana hidayet ver! Beni doğruya muvaffak kıl! Allahım! Ben senden hidayet ve doğruya muvaffak kılmanı dilerim.”[13]
٥۲- "اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ زَوَالِ نِعْمَتِكَ وَتَحَوُّلِ عَافِيَتِكَ وَفُجَاءَةِ نِقْمَتِكَ وَجَمِيعِ سَخَطِكَ"
52- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min zevâli ni‘metik ve tehavvuli ‘âfiyetik ve fucâeti nigmetik ve cemi‘i sehatik”
“Allahım! Ben nimetinin zevalinden, afiyetinin değişmesinden, intikamının aniden gelmesinden ve bütün öfkenden sana sığınırım.”
[14]
٥۳- "اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا عَمِلْتُ وَمِنْ شَرِّ مَا لَمْ أَعْمَلْ "
53- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min şerri mâ ‘amiltu ve min şerri mâ lem e‘mel”
“Allahım! Ben bütün yaptıklarımın ve yapmadıklarımın şerrinden sana sığınırım.”[15]
٥٤- "اللَّهُمَّ أَكْثِرْ مَالِي، وَوَلَدِي، وَبَارِكْ لِي فِيمَا أَعْطَيْتَنِي" [وَأَصْلِحْ حَيَاتِي عَلَى طَاعَتِكَ وَأَحْسِنْ عَمَلِي] وَاغْفِرْ لِي"
54- “Allâhumme eksir mâlî ve veledî ve bârik lî fîmâ e‘teytenî” (ve eslih hayâtî ‘alâ tâ‘atike ve ehsin ‘amelî) veğ-firlî.”
“Allahım! Malımı ve çocuğumu çoğalt. Bana verdiklerini de benim için bereketli kıl!”[16] (Hayatımı itaatin üzere ıslah et ve amelimi güzelleştir) beni bağışla.”[17]
٥٥- "لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْعَظِيمُ الْحَلِيمُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَرَبُّ الْأَرْضِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ"
55- “Lâ ilâhe illal-lâhul-‘azîmul-halîmu lâ ilâhe illal-lâhu Rabbul-‘arşil-‘azîm Lâ ilâhe illal-lâhu Rabbus-semâvâti ve Rabbul-ardi ve Rabbul-‘arşil-kerîm.”
“Halîm ve Azîm olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilmeye layık başka bir ilâh yoktur. Yüce Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilmeye layık başka bir ilâh yoktur. Kerim Arş’ın Rabbi, yerin Rabbi ve göklerin Rabbinden başka hakkıyla ibadet edilmeye layık başka bir ilâh yoktur.”[18]
٥٦- "اللَّهُمَّ رَحْمَتَكَ أَرْجُو فَلَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ وَأَصْلِحْ لِي شَأْنِي كُلَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ "
56- “Allâhumme rahmeteke ercû felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete ‘aynin ve eslih lî şe’nî kullehû lâ ilâhe illâ ente”
“Allahım! Senin rahmetini dilerim. Bir göz yumup açıncaya kadar dahi beni nefsimle baş başa bırakma. İşimin hepsini düzelt. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh yoktur.”[19]
٥٧- "لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنْ الظَّالِمِينَ "
57- “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez-zâlimîn”
“Allahım! Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilâh yoktur. Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Muhakkak ben zalimlerden oldum.”[20]
٥٨- " اللَّهُمَّ إِنِّي عَبْدُكَ وَابْنُ عَبْدِكَ وَابْنُ أَمَتِكَ نَاصِيَتِي بِيَدِكَ مَاضٍ فِيَّ حُكْمُكَ عَدْلٌ فِيَّ قَضَاؤُكَ أَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ أَوْ عَلَّمْتَهُ أَحَدًا مِنْ خَلْقِكَ أَوْ أَنْزَلْتَهُ فِي كِتَابِكَ أَوْ اسْتَأْثَرْتَ بِهِ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ أَنْ تَجْعَلَ الْقُرْآنَ رَبِيعَ قَلْبِي وَنُورَ صَدْرِي وَجِلَاءَ حُزْنِي وَذَهَابَ هَمِّي "
58- “Allâhumme innî ‘abduke vebnu ‘abdike vebnu emetike nâsiyetî biyedik mâdin fiyye hukmuk ‘adlun fiyye kadâuk eseluke bi kulli-smin huve lek semmeyte bihî nefsek ev ‘allemtehu ehaden min halgik ev enzeltehû fî kitâbik eviste’serte bihî fî ‘ilmil-ğaybi ‘indek en tec‘alel-kurâne rabî‘a kalbî ve nûra sadri ve celâe huznî ve ve zehâbe hemmî.”
“Allâhım! Ben senin kulunum. Kulların olan ana ve babanın evlâdıyım. Alnım senin elindedir. Senin emrin adâletlidir. Nefsini isimlendirdiğin veya Kitabında indirdiğin veya kullarından birine öğrettiğin veya da ğaybî ilim olarak katında gizlediğin senin isminle Kurân’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru kılmanı, hüznümün ve kederimin gitmesini dilerim.”[21]
٥٩- "اللَّهُمَّ مُصَرِّفَ الْقُلُوبِ صَرِّفْ قُلُوبَنَا عَلَى طَاعَتِكَ"
59- “Allâhumme musarrifel-kulûb sarrif kulûbenâ ‘alâ tâ‘atik”
“Ey kalpleri evirip çeviren Allahım! Bizim kalplerimizi senin itaatine çevir.”[22]
٦۰- " يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ "
60- “Yâ mukallibel-kulûb sebbit kalbî ‘alâ dînik.”
“Ey kalpleri çeviren (Allahım!) Benim kalbimi dininde sabit kıl!”
٦۱- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ "
61- “Allâhumme innî eselukel-‘âfiyete fid-dunyâ vel-âhirah.”
“Allahım! Senden dünyada ve âhirette selamet isterim.”[23]
٦۲- " اللَّهُمَّ أَحْسِنْ عَاقِبَتَنَا فِي الْأُمُورِ كُلِّهَا وَأَجِرْنَا مِنْ خِزْيِ الدُّنْيَا وَعَذَابِ الْآخِرَةِ"
62- “Allâhumme ehsin ‘âkibetenâ fil-umûri kullihâ ve ecirnâ min hizyid-dunyâ ve ‘azâbel-âhirah.”
“Allahım! İşlerin tamamında sonumuzu güzel eyle! Dünyanın rezaletinden ve ahiretin azâbından bizi koru.”[24]
٦۳- " رَبِّ أَعِنِّي وَلَا تُعِنْ عَلَيَّ وَانْصُرْنِي وَلَا تَنْصُرْ عَلَيَّ وَامْكُرْ لِي وَلَا تَمْكُرْ عَلَيَّ وَاهْدِنِي وَيَسِّرْ هُدَايَ إِلَيَّ وَانْصُرْنِي عَلَى مَنْ بَغَى عَلَيَّ اللَّهُمَّ اجْعَلْنِي لَكَ شَاكِرًا لَكَ ذَاكِرًا لَكَ رَاهِبًا لَكَ مِطْوَاعًا إِلَيْكَ مُخْبِتًا أَوْ مُنِيبًا رَبِّ تَقَبَّلْ تَوْبَتِي وَاغْسِلْ حَوْبَتِي وَأَجِبْ دَعْوَتِي وَثَبِّتْ حُجَّتِي وَاهْدِ قَلْبِي وَسَدِّدْ لِسَانِي وَاسْلُلْ سَخِيمَةَ قَلْبِي"
63- “Rabbi e‘innî ve lâ tu‘in ‘aleyye vensurnî ve lâ tensur ‘aleyye vemkur lî ve lâ temkur ‘aleyye vehdinî ve yessir hudâye ileyye vensurnî ‘alâ men beğâ ‘aleyye Allâhummec-‘alni leke şâkiran leke zâkiran leke râhiben leke mitvâ‘an ileyke muhbiten ev munîben Rabbi tekabbel tevbetî veğsil havbetî ve ecib de‘veti ve sebbit huccetî vehdi kalbî ve seddid lisânî veslul sehîmete kalbî.”
“Rabbim bana yardım et, aleyhimde olacak şeylerde yardım etme. Bana yardım et aleyhime yardımcı olma. Bana zafer ver bana karşı olanlara zafer verme, olayları benim iyiliğime gerçekleştir. Bana zarar olacak şekilde gerçekleştirme. Beni hidayete erdir ve hidayeti bana kolaylaştır. Bana saldırana karşı yardımını benden esirgeme. Ey Rabbim beni sana çok şükreden, seni çok zikreden, senin azabından çok korkan sana pek çok itaat eden, sadece senin için eğilen, sana yönelip yakaran bir kişi kıl. Ey Rabbim tevbemi kabul eyle, günah ve hatalarımı temizle, duâmı kabul et. Delilimi sabit eyle, delilimi doğru kıl. Kalbime hidayet eyle, kalbimden kin ve hasedi çıkar.”[25]
٦٤- " اللَّهُمَّ إِنَّا نَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا سَأَلَكَ مِنْهُ نَبِيُّكَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا اسْتَعَاذَ مِنْهُ نَبِيُّكَ مُحَمَّدٌ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنْتَ الْمُسْتَعَانُ وَعَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ "
64- “Allâhumme innâ neseluke min hayrin mâ seeleke minhu nebiyyuke Muhammedun sallallâhu ‘aleyhi ve sellem ve ne‘ûzu bike min şerri meste‘âze minhu nebiyyuke Muhammedun sallallâhu ‘aleyhi ve sellem ve entel-muste‘ânu ve ‘aleykel-belâğu ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh.”
“Allah’ım! Peygamber’in Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin senden istediği şeyin hayrından biz de istiyoruz ve Peygamber’in Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin sana sığındığı şeyin şerrinden biz de sana sığınıyoruz. Yardımına müracaat edilen tek kapı sensin, eninde sonunda sana ulaşacağız, Allah’tan başkasında güç ve kuvvet yoktur.”[26]
٦٥- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ سَمْعِي وَمِنْ شَرِّ بَصَرِي وَمِنْ شَرِّ لِسَانِي وَمِنْ شَرِّ قَلْبِي وَمِنْ شَرِّ مَنِيِّي "
65- Allâhumme innî e‘ûzu bike min şerri sem‘î ve min şerri besarî ve min şerri lisânî ve min şerri kalbî ve min şerri meniyyî.”
“Allah’ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve cinsel organımın şerrinden sana sığınırım.”[27]
٦٦- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْبَرَصِ وَالْجُنُونِ وَالْجُذَّامِ وَمِنْ سَيِّئِ الْأَسْقَامِ"
66- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-barasi vel-cunûni vel-cuzzâmi ve min seyyiil-egsâmi.”
“Allahım! Abraş hastalığından, delilikten, cüzam hastalığından ve hastalıkların kötülerinden sana sığınırım.”[28]
٦٧- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ مُنْكَرَاتِ الْأَخْلَاقِ وَالْأَعْمَالِ وَالْأَهْوَاءِ"
67- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min munkerâtil-ehlâki vel-e‘mâli vel-ehvâi.”
“Allah’ım! Ahlakın, amellerin ve arzuların kötülerinden sana sığınırım.”[29]
٦٨- " اللَّهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّي"
68- “Allâhumme inneke ‘afuvvun kerîmun tuhibbul-‘afve fe‘fu ‘annî.”
“Allah’ım sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”[30]
٦٩- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَتَرْكَ الْمُنْكَرَاتِ وَحُبَّ الْمَسَاكِينِ وَأَنْ تَغْفِرَ لِي وَتَرْحَمَنِي وَإِذَا أَرَدْتَ فِتْنَةً فِي قَوْمٍ فَتَوَفَّنِي غَيْرَ مَفْتُونٍ وَأَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَحُبَّ عَمَلٍ يُقَرِّبُنِي إِلَى حُبِّكَ"
69- “Allâhumme innî eseluke fi‘lel-hayrâti ve terkel-munkerâti ve hubbel-mesâkîni ve en teğfira lî ve terhamenî ve izâ eradte fitneten fî kavmin feteveffenî ğayra meftûnin ve es eluke hubbeke ve hubbe men yuhibbuke ve hubbe ‘amelin yukarribunî ilâ hubbik.”
“Allah’ım iyilikler yapmayı, kötülüklerden el çekmeyi, yoksulları sevmeyi, beni bağışlayıp esirgemeni ve beni bağışlamanı senden dilerim. Bir topluma bir fitne göndereceksen beni o fitneye düşürmeksizin vefat ettir. Bana seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine yaklaştıran her ameli sevmeyi nasib eyle.”[31]
٧۰- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ مِنَ الْخَيْرِ كُلِّهِ عَاجِلِهِ وَآجِلِهِ مَا عَلِمْتُ مِنْهُ وَمَا لَمْ أَعْلَمْ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الشَّرِّ كُلِّهِ عَاجِلِهِ وَآجِلِهِ مَا عَلِمْتُ مِنْهُ وَمَا لَمْ أَعْلَمْ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا سَأَلَكَ عَبْدُكَ وَنَبِيُّكَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا عَاذَ بِهِ عَبْدُكَ وَنَبِيُّكَ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْجَنَّةَ وَمَا قَرَّبَ إِلَيْهَا مِنْ قَوْلٍ أَوْ عَمَلٍ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ النَّارِ وَمَا قَرَّبَ إِلَيْهَا مِنْ قَوْلٍ أَوْ عَمَلٍ وَأَسْأَلُكَ أَنْ تَجْعَلَ كُلَّ قَضَاءٍ قَضَيْتَهُ لِي خَيْرًا"
70- “Allâhumme innî eseluke minel-hayri kullihî ‘âcilihi ve êcilihî mâ ‘alimtu minhu vemâ lem e‘lem ve e‘ûzu bike mineş-şerri kullihî ‘âcilihi ve êcilihi mâ ‘alimtu minhu ve mâ lem e‘lem Allâhumme innî eseluke min hayrin mâ seeleke ‘abduke ve nebiyyuke ve e‘ûzu bike min şerri mâ ‘âze bihî ‘abduke ve nebiyyuk Allâhumme innî eselukel-cennete ve mâ karrebe ileyhâ min kavlin ev ‘amelin ve e‘ûzu bike minen-nâri ve mâ karrebe ileyhâ min kavlin ev ‘amelin ve eseluke en tec‘ale kulle kadâin kadaytehû lî hayran.”
“Allahım! Şüphesiz ben senden hayrın her çeşidinden isterim, âcil olanı, âcil olmayanı, bilebildiğim hayrı ve bilemediğim hayrı. Âcil olan ve âcil olmayan, bilebildiğim ve bilemediğim şerrin hepsinden sana sığınırım. Allahım! Senin (sevgili) kulun ve Peygamber'inin senden istediği hayır çeşitlerinden şüphesiz senden ben de isterim ve senin (sevgili) kulun ve peygamber'inin sana sığındığı şerlerden sana ben de sığınırım. Allahım! Şüphesiz ben senden cenneti ve beni cennet'e yaklaştırıcı söz ve amelde muvaffak olmayı isterim. Cehennem ateşinden ve beni ona yaklaştıran söz veya amelden de sana sığınırım. Benim için hükmettiğin her kaza ve kader hükmünü hayırlı kılmanı senden dilerim.”[32]
٧۱- " اللَّهُمَّ احْفَظْنِي بالإِسْلاَمِ قائِماً واحْفَظْنِي بالإِسْلاَمِ قاعِداً واحْفَظْنِي بالإِسْلاَمِ راقِداً ولا تُشْمِتْ بِي عَدُوّاً وَلاَ حَاسِداً اللَّهُمَّ إِنِّي أسْألُكَ مِنْ كُلِّ خَيْرٍ خَزَائِنُهُ بِيَدِكَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ كُلِّ شَرٍّ خَزَائِنُهُ بِيَدِكَ"
71- “Allâhummeh-faznî bil-islâmi kâimen vehfaznî bil-islâmi râkiden vehfaznî bil-islâmi râkiden ve lâ tuşmit bî ‘aduvven ve lâ hâsiden Allâhumme innî eseluke min kulli hayrin hazâinuhû biyedik ve e‘ûzu bike min kulli şerrin hazâinuhû biyedik.”
“Allahım! Ayakta iken, oturmakta iken ve uyumakta iken beni İslam ile koru. Beni ne düşmanımın ne de hasetçi birinin diline düşürme! Allahım! Hazineleri senin elinde olan bütün hayırları senden dilerim. Hazineleri senin elinde olan bütün şerlerden de sana sığınırım.”[33]
٧۲- " اللَّهُمَّ اقْسِمْ لَنَا مِنْ خَشْيَتِكَ مَا يَحُولُ بَيْنَنَا وَبَيْنَ مَعَاصِيكَ وَمِنْ طَاعَتِكَ مَا تُبَلِّغُنَا بِهِ جَنَّتَكَ وَمِنْ الْيَقِينِ مَا تُهَوِّنُ بِهِ عَلَيْنَا مُصِيبَاتِ الدُّنْيَا وَمَتِّعْنَا بِأَسْمَاعِنَا وَأَبْصَارِنَا وَقُوَّاتِنَا مَا أَحْيَيْتَنَا وَاجْعَلْهُ الْوَارِثَ مِنَّا وَاجْعَلْ ثَأْرَنَا عَلَى مَنْ ظَلَمَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى مَنْ عَادَانَا وَلَا تَجْعَلْ مُصِيبَتَنَا فِي دِينِنَا وَلَا تَجْعَلِ الدُّنْيَا أَكْبَرَ هَمِّنَا وَلَا مَبْلَغَ عِلْمِنَا وَلَا تُسَلِّطْ عَلَيْنَا مَنْ لَا يَرْحَمُنَا"
72- “Allâhumme-gsim lenâ min haşyetike mâ yehûlu beynenâ ve beyne me‘âsîke ve min tâ‘atike mâ tubelliğunâ bihî cennetek ve minel-yakîni mâ tuhevvinu bihî ‘aleynâ musîbâtid-dunyâ ve metti‘nâ bi esmâ‘inâ ve ebsârinâ ve kuvvâtinâ mâ ehyeytenâ vec‘alhul-vârise minnâ vec‘al se’ranâ ‘alâ men zalemenâ vensurnâ ‘alâ men ‘âdânâ ve lâ tec‘al musîbetenâ fî dîninâ ve lâ tec‘alid-dunyâ ekbera hemminâ ve lâ mebleğâ ‘ilminâ ve lâ tusellit ‘aleynâ men lâ yerhamunâ.”
“Allah’ım sana karşı işlenecek günahlarla aramızda perde olacak korkundan, bizi Cennetine ulaştıracak kulluğundan, dünya musibetlerine karşı tahammülümüzü kolaylaştıracak güçlü bir iman nasib et. Allah’ım bizi yaşattıkça kulaklarımız, gözlerimiz ve gücümüzden bizi faydalandır. Aynı şeyleri soyumuza da nasib et. Bize zulmedenlerden intikamımızı al. Düşmanlarımıza karşı bize yardım et. Bizi dinimizden yaralama. Dünyayı en büyük gayemiz eyleme. Dünyalık bilgilerle de sonumuzu getirme. Bize acımayanları üzerimize güçlü ve kuvvetli kılma.”[34]
٧۳- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْجُبْنِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الْبُخْلِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ أَنْ أُرَدَّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الدُّنْيَا وَعَذَابِ الْقَبْرِ"
73- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-buhli ve e‘ûzu bike min en uradde ilâ erzelil-‘umuri ve e‘ûzu bike min fitnetid-dunyâ ve ‘azâbil-kabri.”
“Allahım! Korkaklıktan sana sığınırım. Cimrilikten sana sığınırım. Bunamaktan sana sığınırım. Dünyâ fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım.”[35]
٧٤- " اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي خَطِيئَتِي وَجَهْلِي وَإِسْرَافِي فِي أَمْرِي وَمَا أَنْتَ أَعْلَمُ بِهِ مِنِّي اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي هَزْلِي وَجِدِّي وَخَطَايَايَ وَعَمْدِي وَكُلُّ ذَلِكَ عِنْدِي"
74- “Allâhummeğ-fir lî hatîetî ve cehlî ve isrâfî fî emrî ve mâ ente e‘lemu minnî Allâhummeğ-fir lî hezlî ve ciddî ve hatâyâye ve ‘amdî ve kullu z’âlike ‘indî.”
“Allahım! Benim günâhımı, bilgisizliğimi, işimdeki israfımı ve benden daha iyi bilmekte olduğun bütün kusurlarımı bağışla! Allahım! Benim latifemi, ciddî hâlimi, hatâmı ve dileyerek işlediğim günâhımı bağışla! Bu kusurların hepsi bende vardır!”[36]
٧٥- " اللَّهُمَّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي ظُلْمًا كَثِيرًا وَلَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ فَاغْفِرْ لِي مَغْفِرَةً مِنْ عِنْدِكَ وَارْحَمْنِي إِنَّك أَنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ"
75- “Allâhumme innî zalemtu nefsî zulmen kesîran ve lâ yeğfiruz-zunûbe illâ ente feğfir lî meğfiraten min ‘indike verhamnî inneke entel-ğafûrur-rahîm.”
“Allahım! Ben nefsime çok zulmettim. Günâhları senden başkası bağışlamaz. Katından bir mağfiretle beni bağışla. Bana merhamet et. Muhakkak ki sen kullarının günâhlarını bağışlayan ve bütün insanlara merhamet edensin.”[37]
٧٦- " اللَّهُمَّ لَكَ أَسْلَمْتُ وَبِكَ آمَنْتُ وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْكَ أَنَبْتُ وَبِكَ خَاصَمْتُ اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِعِزَّتِكَ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ أَنْ تُضِلَّنِي أَنْتَ الْحَيُّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَالْجِنُّ وَالْإِنْسُ يَمُوتُونَ"
76- “Allâhumme leke eslemtu ve bike êmentu ve ‘aleyke tevekkeltu ve ileyke enebtu ve bike hâsemtu Allâhumme innî e‘ûzu bi ‘izzetike lâ ilâhe illâ ente en tudillenî entel-hayyul-lezî lâ yamûtu vel-cinnu vel-insu yemûtûn.”
“Allahım! Sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana yöneldim, bana verdiğin delillerle mücadele ettim. Allahım! Beni doğru yoldan ayırmandan senin izzetine sığınırım. Senden başk ahakkıyl aibadet edilecek başk abir ilah yoktur. Sen ölmeyen dirisin (Hay’sın), insanlar ve cinler ise ölürler.”[38]
٧٧- " اَللَّهُمَّ إنَّا نَسْألُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزائِمَ مَغْفِرَتِكَ والسَّلامَةَ مِنْ كُلِّ إثْمٍ والغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ والفَوْزَ بالجَنَّةِ والنَّجاةَ مِنَ النَّارِ"
77- “Allâhumme innâ neseluke mûcibâti rahmetike ve ‘azâime meğfiratike ves-selâmete min kulli ismin vel-ğanîmete min kulli birin vel-fevze bil-cenneti ven-necâte minen-nâr.”
“Allahım! Bizler senin rahmetinin gereklerini, bağışlamanın azmini, her günahtan selamet, her iyilikten ganimet, cenneti kazanmayı ve cehennemden kurtulmayı dileriz.”[39]
٧٨- " اَللَّهُمَّ اجْعَلْ أوْسَعَ رِزْقِكَ عَلَيَّ عِنْدَ كِبَرِ سِنِّي وَانْقِطَاعِ عُمْرِي "
78- “Allâhummec-‘al evse‘a rizgike ‘aleyye ‘inde kiberi sinnî venkitâe ‘umrî.”
“Allahım! Yaşlandığım ve ömrümün sonunda üzerime en geniş rızkını ver.”[40]
٧٩- "اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي ذَنْبِي، وَوَسِّعْ لِي فِي دَارِي، وَبَارِكْ لِي فِي رِزْقِي"
79- “Allâhummeğ-fir lî zenbî ve vessi‘ lî fî dârî ve bârik lî fî rizkî.”
“Allahım! Benim günahlarımı bağışla! Evimi genişlet ve rızkımı bereketli kıl!”[41]
٨۰- " اللَّهُمَّ إنِّي أَسْأَلُك مِنْ فَضْلِكَ وَرَحْمَتِكَ ، فَإِنَّهُ لاَ يَمْلِكُهُمَا إِلاَّ أَنْتَ "
80- “Allâhumme innî eseluke min fadlike ve rahmetik feinnehû lâ yemlikuhumâ illâ ent.”
“Allahım! Senin fazlından ve rahmetinden isterim. Bunun ikisini ancak sen malik olabilirsin.”[42]
٨۱- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ التَّرَدِّي وَالْهَدْمِ وَالْغَرَقِ وَالْحَرَقِ وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ يَتَخَبَّطَنِيَ الشَّيْطَانُ عِنْدَ الْمَوْتِ وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أَمُوتَ فِي سَبِيلِكَ مُدْبِرًا وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أَمُوتَ لَدِيغًا"
81- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minet-teraddî vel-hedemi vel-ğaraki vel-haragi ve e‘ûzu bike en yatehabbeteniyeş-şeytânu ‘indel-mevti e‘ûzu bike en emûte fî sebîlike mudbiran e‘ûzu bike en emûte ledîğan.”
“Allah’ım! Yüksekten düşmekten, yıkıntı altında kalmaktan, suda boğulmaktan, yangından Sana sığınırım. Son nefesimde şeytanın gelip beni aldatmasından, senin yolunda savaşırken düşmandan kaçarken ölmekten ve zehirli hayvanların sokarak öldürmelerinden Sana sığınırım.”[43]
٨۲- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْجُوعِ فَإِنَّهُ بِئْسَ الضَّجِيعُ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ الْخِيَانَةِ فَإِنَّهَا بِئْسَتِ الْبِطَانَةُ "
82- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-cu‘i fe innehû bi’sed-dacî‘u ve e‘ûzu bike minel-hiyâneti fe innehâ bi’setil-bitânetu.”
“Allah’ım! Açlıktan Sana sığınırım o ne kötü bir durumdur. Hainlikten de Sana sığınırım o da ne kötü bir duygudur.”[44]
٨۳- " اللَّهُمَّ إِنِّي أعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ، وَالْجُبْنِ وَالْبُخْلِ، وَالْهَرَمِ، وَالْقَسْوَةِ، وَالْغَفْلَةِ، وَالْعَيْلَةِ، وَالذِّلَّةِ، وَالْمَسْكَنَةِ. وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الْفَقْرِ وَالْكُفْرِ، وَالْفُسُوقِ وَالشِّقَاقِ وَالنِّفَاقِ، وَالسُّمْعَةِ وَالرِّيَاءِ. وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الصَّمَمِ، وَالْبَكَمِ، وَالْجُنُونِ، وَالْجُذَّامِ، وَالْبَرَصِ، وسَيِّئِ الْأَسْقَامِ"
83- “Allâhumme innî e‘ûzuminel-‘aczi vel-keseli vel-cubni vel-buhli vel-herami vel-kasveti vel-ğafleti vel-‘ayleti vez-zilleti vel-meskeneti ve e‘ûzu bike minel-fakri vel-kufri vel-fusûki veş-şikâki ven-nifâki ves-sum‘ati ver-riyâi ve e‘ûzu bike mines-samemi vel-bekemi vel-cunûni vel-cuzzâmi vel-berasi ve seyyiil-eskâmi.”
“Allahım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, iyice yaşlanıp elden ayaktan kesilmekten, katı kalplilikten, gafletten, fakirlikten, zilletten, miskinlikten sana sığınırım. Fakirliten, küfürden, günahtan, meşakkatten, nifaktan, bir ameli insanlar duysunlar diye yapmaktan ve riyadan sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzam hastalığından, baras hastalığından ve hastalıkların kötülerinden sana sığınırım.”[45]
٨٤- " اللَّهُمَّ إنِّي أعُوذُ بِكَ مِنَ الْفَقْرِ وَالْقِلَّةِ وَالذِّلَّةِ. وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ أَنْ أَظْلِمَ أَوْ أُظْلَمَ "
84- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-fakri vel-killeti vez-zilleti ve e‘ûzu bike min en ezlime ve uzleme.”
“Allah’ım! Fakirlikten sana sığınırım, darlık ve zilletten sana sığınırım, zulüm etmekten ve zulme uğramaktan da sana sığınırım.”[46]
٨٥- " اللَّهُمَّ إنِّي أعُوذُ بِكَ مِنْ جَارِ السُّوءِ فِي دَارِ الْمُقَامَةِ، فَإِنَّ جَارَ الْبَادِيَةِ يَتَحَوَّلُ "
85- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min câris-sûi fî dâril-mukâmeti feinne cârel-bâdiyeti yetehavvelu.”
“Allahım! Yakınımdaki kötü komşudan sana sığınırım. Yolculuktaki ve çöldeki komşuluk devamlı değildir değişkendir.”[47]
٨٦- " اَللَّهُمَّ إنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ قَلْبٍ لاَ يَخْشَعُ، وَمِنْ دُعَاءٍ لاَ يُسْمَعُ، وَمِنْ نَفْسٍ لاَ تَشْبَعُ، وَمِنْ عِلْمٍ لاَ يَنْفَعُ. أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَؤُلاَءِ الْأَرْبَعِ"
86- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min kalbin lâ yehşe‘u ve min du‘âin lâ yusme‘u ve min teşbe‘u ve min ‘ilmin lâ yenfe‘u e‘ûzu bike min hêulâil-erba‘i.”
“Allah’ım! İtaat etmeyen kalbten, kabul olunmayan duadan, doymayan (aç gözlü) nefisten faydasız ilimden sana sığınırım. Bu dört şeyden sana sığınırım.”[48]
٨٧- " اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ يَوْمِ السُّوءِ وَمِنْ لَيْلَةِ السُّوءِ، وَمِنْ سَاعَةِ السُّوءِ، وَمِنْ صَاحِبِ السُّوءِ ، وَمِنْ جَارِ السُّوءِ، فِي دَارِ الْمُقَامَةِ"
87- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min yevmis-sûi ve min leyletis-sûi ve min sâ‘atis-sûi ve min sâhibis-sûi ve min câris-sûi fi dâril-mukâmeti.”
“Allahım! Kötü günden, kötü geceden, kötü saatten, kötü arkadaştan, kötü komşudan sana sığınırım.”[49]
٨٨- " اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْجَنَّةَ وَأَسْتَجِيرُ بِكَ مِنَ النَّارِ"
88- “Allâhumme innî es elukel-cennete ve estecîru bike minen-nâr.” (Üç kere.)
“Allahım! Senden cenneti ister, cehennemden sana sığınırım.” (Üç kere.)[50]
٨٩- " اَللَّهُمَّ فَقِّهْنِي فِي الدِّينِ"
89- “Allâhumme fakkihni fid-dîn.”
“Allahım! Beni dinde anlayışlı kıl!”[51]
٩۰- " اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أُشْرِكَ بِكَ وَأَنَا أَعْلَمُ، وَأَسْتَغْفِرُكَ لِمَا لاَ أَعْلَمُ"
90- “Allâhumme innî e‘ûzu bike en uşrike bike ve ene e‘lemu ve esteğfiru limâ lâ e‘lemu.”
“Allahım! Bildiğim halde sana şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğimden de senden bağışlanma dilerim.”[52]
٩۱- " اَللَّهُمَّ انْفَعْنِي بِمَا عَلَّمْتَنِي وَعَلِّمْنِي مَا يَنْفَعُنِي وَزِدْنِي عِلْمًا"
91- “Allâhummen-fe‘nî bimâ ‘allemtenî ve ‘allimnî mâ yenfe‘unî ve zidnî ‘ilmen.”
“Allahım! Bana öğrettiklerini bana faydalı kıl, bana faydası olanı bana öğret, ilmimi artır.”[53]
٩۲- " اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ عِلْمًا نَافِعًا وَرِزْقًا طَيِّبًا وَعَمَلًا مُتَقَبَّلًا"
92- “Allâhumme innî es eluke ‘ilmen nâfi‘an ve rizkan tayyiben ve ‘amelen mutekabbilen.”
“Allahım! Senden faydalı ilim, güzel rızık ve kabul edilmiş bir amel isterim.”[54]
٩۳- " اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ يَا أَللَّهُ بِأَنَّكَ الْوَاحِدُ الْأَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ أَنْ تَغْفِرَ لِي ذُنُوبِي إِنَّكَ أَنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ"
93- “Allâhumme innî es eluke yâ Allâhu biennekel-vâhidul-ehadus-samedul-lezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehû kufuven ehadun en teğfira lî zunûbî inneke entel-ğafûrur-rahîm.”
“Ey Allah’ım! Ya Allah sadece senden isterim çünkü sen her bakımdan tek ve bir olansın. Herkesin ve her şeyin ihtiyacını karşılayansın, doğmadın ve doğurmadın, hiçbir şey Sana denk olamaz. Günahlarımı bağışlamanı senden istiyorum. Sen çok affedici ve merhametlisin.”[55]
٩٤- " اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنَّ لَكَ الْحَمْدُ ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ [وَحْدَكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ] الْمَنَّانُ [يَا] بَدِيعَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ، يَا ذَا الْجَلاَلِ وَالْإِكْرَامِ، يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ، إِنِّي أَسْأَلُكَ [الْجَنَّةَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ النَّارِ]"
94- “Allâhumme innî es eluke bienne lekel-hamdu lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerîke lekel-mennânu yâ bedî‘assemâvâti vel-ardi yâ zel-celâli vel-ikrâm yâ hayyu yâ kayyûmu inneke es elukel-cennete ve e‘ûzu bike minen-nâr.”
“Allah’ım sadece Senden isterim, hamd Sana mahsustur. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Senin hiçbir ortağın yoktur. Başa kakmadan her şeyi çok çok veren Sensin, gökleri ve yeri eşsiz biçimde yaratan Sensin. Ey büyüklük ve ikram sahibi olan Allah’ım, devamlı diri olan Sensin, bizzat kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettiren Sensin. Senden cenneti ister cehennemden sana sığınırım.”[56]
٩٥- " اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنِّي أَشْهَدُ أَنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ الْأَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ"
95- “Allâhumme innî es eluke biennî eşhedu enneke entallâhu lâ ilâhe illâ entel-ehadus-samedul-lezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehû kufuven ehad.”
"Allahım! Ben şehadet ederim ki sen Allah’sın, Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur, Birsin, doğmamış ve doğrulmamış olan Samed’sin, hiçbir dengi olmayan Allah’tan isterim.”[57]
٩٦- " رَبِّ اغْفِرْ لِي وَتُبْ عَلَيَّ إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الْغَفُورُ"
96- “Rabbiğ-fir lî ve tub ‘leyye inneke entet-tevvâbul-ğafûr.”
“Rabbim! Beni bağışla, tövbemi kabul et, tövbeleri kabul edip bağışlayan sensin.”[58]
٩٧- " اَللَّهُمَّ بِعِلْمِكَ الْغَيْبَ وَقُدْرَتِكَ عَلَى الْخَلْقِ أَحْيِنِي مَا عَلِمْتَ الْحَيَاةَ خَيْرًا لِي وَتَوَفَّنِي إِذَا عَلِمْتَ الْوَفَاةَ خَيْرًا لِي اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ خَشْيَتَكَ فِي الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَأَسْأَلُكَ كَلِمَةَ الْحَقِّ فِي الرِّضَا وَالْغَضَبِ وَأَسْأَلُكَ الْقَصْدَ فِي الْغِنَى وَالْفَقْرِ وَأَسْأَلُكَ نَعِيمًا لَا يَنْفَدُ وَأَسْأَلُكَ قُرَّةَ عَيْنٍ لَا تَنْقَطِعُ وَأَسْأَلُكَ الرِّضَا بَعْدَ الْقَضَاءِ وَأَسْأَلُكَ بَرْدَ الْعَيْشِ بَعْدَ الْمَوْتِ وَأَسْأَلُكَ لَذَّةَ النَّظَرِ إِلَى وَجْهِكَ وَالشَّوْقَ إِلَى لِقَائِكَ فِي غَيْرِ ضَرَّاءَ مُضِرَّةٍ وَلَا فِتْنَةٍ مُضِلَّةٍ اللَّهُمَّ زَيِّنَّا بِزِينَةِ الْإِيمَانِ وَاجْعَلْنَا هُدَاةً مُهْتَدِينَ"
97- “Allâhumme bi‘ilmikel-ğaybi ve kudretike ‘alel-halgi ehyinî mâ ‘alimtel-hayâte hayran lî ve teveffenî izâ ‘alimtel-vefâte hayran lî, Allâhumme innî es eluke haşyeteke fil-ğaybi veş-şehâdeti ve es eluke kelimetel-hakki fir-ridâ vel-ğadabi ve es elukel-kasde fil-ğinâ vel-fakri ve es eluke ne‘îmen lâ yenfezu ve es eluke kurrete ‘aynin lâ tenkati‘u ve es eluker-ridâ ba‘del-kadâi ve es eluke berdel-‘ayşi ba‘del mevti ve es eluke lezzeten-nazari ilâ vechike veş-şevka ilâ likâike fî ğayri darrâe mudirratin ve lâ fitnetin mudilletin, Allâhumme zeyyinnâ bizînetil-îmâni vec-‘alnâ hudâten muhtedîn.”
“Allah’ım! İlminle gaybları bilirsin, gücünle tüm yaratıklarına hâkimsin, yaşamak benim için hayırlı ise beni yaşat, ölüm benim için hayırlı ise beni vefat ettir. Allah’ım açık ve gizli her yerde Senin korkunu isterim, öfkeli ve sakin halimde bile doğru ve hakkı söylemeyi Senden isterim. Zenginlikte ve fakirlikte orta yolu tutmayı isterim, tükenmeyen nimetlerinden isterim, kesintisiz göz aydınlığı isterim, hükmünden sonra rızanı isterim; ölümümden sonra iyi bir hayat sürdürmeyi isterim. Sana şevkle kavuşmayı, cemaline bakma lezzetini, sıkıcı felaketlere uğramaksızın, sapıcı fitnelere düşmeksizin yaşamayı isterim. Allah’ım bizi, iman ziynetiyle süsle, doğru yola kavuşanlara sebep olucu kıl.”
٩٨- " اَللَّهُمَّ ارْزُقْنِي حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يَنْفَعُنِي حُبُّهُ عِنْدَكَ اَللَّهُمَّ مَا رَزَقْتَنِي مِمَّا أُحِبُّ فَاجْعَلْهُ قُوَّةً لِي فِيمَا تُحِبُّ اَللَّهُمَّ وَمَا زَوَيْتَ عَنِّي مِمَّا أُحِبُّ فَاجْعَلْهُ فَرَاغًا لِي فِيمَا تُحِبُّ"
98- “Allâhummer-zuknî hubbeke ve hubbe men yenfa‘unî hubbuhû ‘indeke Allâhumme mâ razektenî mimmâ uhibbu fec‘alhu kuvveten lî fîmâ tuhibbu Allâhumme ve mâ zeveyte ‘annî mimmâ uhibbu fec‘alhu ferâğan lî fî mâ tuhibbu.”
“Allahım! Senin sevgin ve sevgisinin bana senin katında fayda verdiği kimselerin sevgisi ile beni rızıklandır. Allahım! Beni sevdiğim şeylerle rızıklandırdığın zaman onu bana senin sevdiğin şeylerde benim için kuvvet kıl! Allahım! Benim sevdiğim bir şeyi gizlediğin zaman onu senin sevdiğin şeyde benim için boş vakit kıl!”[59]
٩٩- " اَللَّهُمَّ طَهِّرْنِي مِنَ الذُّنُوبِ وَالْخَطَايَا اَللَّهُمَّ نَقِّنِي مِنْهَا كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ الْأَبْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ اَللَّهُمَّ طَهِّرْنِي بِالثَّلْجِ وَالْبَرَدِ وَالْمَاءِ الْبَارِدِ"
99- “Allâhumme tahhirnî minez-zunûbi vel-hatâyâ Allâhumme nekkinî minhâ kemâ yunekkas-sevbul-ebyadu mined-denesi Allâhumme tahhirnî bis-selci vel-beradi vel-mâil-bâridi.”
“Allahım! Beni günah ve hatalarımdan temizle. Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi beni de günahlarımdan temizle. Allahım! Beni günahlarımdan kar, dolu ve soğuk su ile temizle.”[60]
۱۰۰- "اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْبُخْلِ وَالْجُبْنِ وَسُوءِ الْعُمُرِ وَفِتْنَةِ الصَّدْرِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ"
100- “Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-buhli vel-cubni ve sûil-‘umuri ve fitnetis-sadri ve ‘azâbil-kabri.”
“Allahım! Cimrilikten, korkaklıktan, ömrün sonlarında kötü duruma düşmekten, kalbin batıl şeylere kaymasından ve kabir azabından sana sığınırım.”[61]
۱۰۱- " اَللَّهُمَّ رَبَّ جِبْرَائِيلَ وَمِيكَائِيلَ وَرَبَّ إِسْرَافِيلَ أَعُوذُ بِكَ مِنْ حَرِّ النَّارِ وَمِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ"
101- “Allâhumme Rabbe Cibrâîle ve Mîkâîle ve Rabbe İsrâfîle e‘ûzu bike min harrin-nâri ve min ‘azâbil-kabri.”
“Cebrail, Mikail ve İsrafil’in Rabbi olan Allahım! Kızgın ateşten ve kabir azabından sana sığınırım.”[62]
۱۰۲- " اَللَّهُمَّ أَلْهِمْنِي رُشْدِي وَأَعِذْنِي مِنْ شَرِّ نَفْسِي"
102- “Allâhumme elhimnî ruşdî ve e‘iznî min şerri nefsî.”
“Allah’ım bana faydalı olan şeyleri ilham et ve beni benliğimin şerrinden de koru.”[63]
۱۰۳- "اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ عِلْماً نَافِعاً، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ عِلْمٍ لاَ يَنْفَعُ"
103- “Allâhumme innî es esluke ‘ilmen nâfi‘an ve e‘ûzu bike min ‘ilmin lâ yenfe‘u.”
“Allahım! Senden faydalı ilim ister, faydası olmayan ilimden de sana sığınırım.”[64]
۱۰٤- "اللَّهُمَّ رَبَّ السَّمَاوَاتِ [السَّبْعِ] وَرَبَّ الْأَرْضِ وَرَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ رَبَّنَا وَرَبَّ كُلِّ شَيْءٍ فَالِقَ الْحَبِّ وَالنَّوَى وَمُنْزِلَ التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ وَالْفُرْقَانِ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ كُلِّ شَيْءٍ أَنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهِ اَللَّهُمَّ أَنْتَ الْأَوَّلُ فَلَيْسَ قَبْلَكَ شَيْءٌ وَأَنْتَ الْآخِرُ فَلَيْسَ بَعْدَكَ شَيْءٌ وَأَنْتَ الظَّاهِرُ فَلَيْسَ فَوْقَكَ شَيْءٌ وَأَنْتَ الْبَاطِنُ فَلَيْسَ دُونَكَ شَيْءٌ اِقْضِ عَنَّا الدَّيْنَ وَأَغْنِنَا مِنْ الْفَقْرِ"
104- “Allâhumme Rabbes-semâvâtis-seb‘i ve Rabbel-‘arşil-‘azîm Rabbenâ ve Rabbe kulli şey in fâlikel-habbi ven-nevâ ve munzilet-Tevrâti vel-İncîli vel-Furkâni e‘ûzu bike min şerri kulli şey in ente êhizun binâsiyetihi Allâhumme entel-evvelu feleyse kableke şey un ve entel-âhiru feleyse be‘deke şey un ve entez-zâhiru feleyse fevgake şey un ve entel-bâtinu feleyse dûneke şey un igdi ‘annâd-deyne ve eğninâ minel-fakri.”
“Allahım! Ey yedi göğün, yerin ve büyük arşın Rabbi! Ey bizim ve her şeyin Rabbi! Ey taneyi, çekirdeği yaran! Tevrat, İncil ve Türkan'ı indiren! Alnından tuttuğun her şeyin şerrinden sana sığınırım. Aliahsm! Evvel sensin, senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir de sensin! Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir sensin, senin üstünde hiç bir şey yokfur. Batın da sensin, senden gayri hiç bir şey yoktur. Bizim namımıza borcu öde! Ve bizi fakirlikten zengin kıl!”[65]
۱۰٥- " اَللَّهُمَّ أَلِّفْ بَيْنَ قُلُوبِنَا وَأَصْلِحْ ذَاتَ بَيْنِنَا وَاهْدِنَا سُبُلَ السَّلاَمِ وَنَجِّنَا مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَي النُّورِ وَجَنِّبْنَا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَبَارِكْ لَنَا فِي أَسْمَاعِنَا وَأَبْصَارِنَا وَقُلُوبِنَا وَأَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا وَتُبْ عَلَيْنَا إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ وَاجْعَلْنَا شَاكِرِينَ لِنِعْمَتِكَ مُثْنِينَ بِهَا عَلَيْكَ قَابِلِينَلَهَاوَأَتْمِمْهَا عَلَيْنَا"
105- “Allâhumme ellif beyne kulûbinâ ve eslih zâte beyninâ vehdinâ subules-selâmi ve neccinâ minez-zulumâti ilen-nûri ve cennibnel-fevâhişe mâ zahera minhâ ve mâ betane ve bârik lenâ fî esmâ‘inâ ve ebsârinâ ve kulûbinâ ve ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ ve tub ‘aleynâ inneke entet-tevvâbur-rahîm vec-‘alnâ şâkirîne lini‘metike musnîne bihâ ‘aleyke kâbilîne lehâ ve etmimhâ ‘aleynâ.”
“Allahım! Kalplerimizi birleştir. Aramızı düzelt. Selamet yollarına bizi erdir. Bizleri karanlıklardan nura çıkar. Görünen ve görünmeyen her türlü kötülüklerden bizi kurtar. Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalplerimizi, hanımlarımızı, zürriyetimizi mübarek kıl. Tövbemizi kabul et, sen tövbeleri çokça kabul edensin, Rahim’sin. Bizleri senin nimetine şükredenlerden, sana senada bulunanlardan ve kabul edilenlerden eyle, onu bizim üzerimize tamamla!”
۱۰٦- "اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ خَيْرَ الْمَسْأَلَةِ، وَخَيْرَ الدُّعَاءِ، وَخَيْرَ النَّجَاحِ، وَخَيْرَ الْعَمَلِ، وَخَيْرَ الثَّوَابِ، وَخَيْرَ الْحَيَاةِ، وَخَيْرَ الْمَمَاتِ، وَثَبِّتْنِي، وَثَقِّلْ مَوَازِينِي، وَحَقِّقْ إِيمَانِي، وَارْفَعْ دَرَجَاتِي، وَتَقَبَّلْ صَلاَتِي، وَاغْفِرْ خَطِيئَتِي، وَأَسْأَلُكَ الدَّرَجَاتِ الْعُلَى مِنَ الْجَنَّةِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ فَوَاتِحَ الْخَيْرِ، وَخَوَاتِمَهُ، وَجَوَامِعَهُ، وَأَوَّلَهُ، وَظَاهِرَهُ، وَبَاطِنَهُ، وَالدَّرَجَاتِ الْعُلَى مِنَ الْجَنَّةِ آمِينْ. اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ خَيْرَ مَا آتِي، وَخَيْرَ مَا أَفْعَلُ، وَخَيْرَ مَا أَعْمَلُ، وَخَيْرَ مَا بَطَنَ، وَخَيْرَ مَا ظَهَرَ، وَالدَّرَجَاتِ الْعُلَى مِنَ الْجَنَّةِ آمِينْ. اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ أَنْ تَرْفَعَ ذِكْرِي، وَتَضَعَ وِزْرِي، وَتُصْلِحَ أَمْرِي، وَتُطَهِّرَ قَلْبِي، وَتُحَصِّنَ فَرْجِي، وَتُنَوِّرَ قَلْبِي، وَتَغْفِرَ لِي ذَنْبِي، وَأَسْأَلُكَ الدَّرَجَاتِ الْعُلَى مِنَ الْجَنَّةِ آمِينْ. اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ أَنْ تَبَارَكَ فِي نَفْسِي، وَفِي سَمْعِي، وَفِي بَصَرِي، وَفِي رُوحِي، وَفِي خْلْقِي، وَفِي خُلُقِي، وَفِي أَهْلِي، وَفِي مَحْيَايَ، وَفِي مَمَاتِي، وَفِي عَمَلِي، فَتَقَبَّلْ حَسَنَاتِي، وَأَسْأَلُكَ الدَّرَجَاتِ الْعُلَى مِنَ الْجَنَّةِ آمِينْ"
106- “Allâhumme innî es eluke hayral-mes eleti, ve hayrad-du‘âi, ve hayran-necâhi, ve hayral-‘ameli, ve hayras-sevâbi, ve hayral-hayâti, ve hayral-memâti, ve sebbitnî, ve seggil-mevâzînî, ve hakkik îmânî, verfe’ deracâtî, ve tekabbel-salâtî, veğ-fir hatîetî, ve es eluked-deracâtil-‘ulâ minel-cenneti, Allâhumme innî es eluke fevâtihal-hayri, ve havâtimehû, ve cevâmi‘ahû, ve evvelehû, ve zâhirahû, ve bâtinehû, ved-deracâtil-‘ulâ minel-cenneti Âmîn. Allâhumme innî es eluke hayra mâ êtî, ve hayra mâ ef‘alu ve hayra mâ ef‘alu, ve hayra mâ e‘melu, ve hayra mâ betane, ve hayra mâ zahera, ved-deracâtil-‘ulâ minel-cenneti Âmîn. Allâhumme innî es eluke en terfe‘a zikrî, ve teda‘a vizrî, ve tusliha emrî, ve tutahhira kalbî, ve tuhassine fercî, ve tunevvira kalbî, ve teğfira lî zenbî, ve es eluked-deracâtil-‘ulâ minel-cenneti Âmîn. Allâhumme innî es eluke en tubârike lî nefsî, ve fî sem‘î, ve fî besarî, ve fî rûhî, ve fî halkî, ve fî ehlî, ve fî mehyâye, ve fî memâtî, ve fî ‘ameli, fetekabbel hasenâtî, ve es eluked-deracâtil-‘ulâ minel-cenneti Âmîn.”
“Allahım! Gerçekleşen olayın en hayırlısını, duanın en hayırlısını, başarının en hayırlısını, amelin en hayırlısını, sevabın en hayırlısını, hayatın en hayırlısını, ölümün en hayırlısını dilerim. Ayaklarımı sabit kıl. Tartılarımı mizanda ağır eyle. İmanımı doğrula, derecelerimi yükselt, namazımı kabul et, hatamı bağışla. Senden cennetin en yüce derecelerini isterim. Allahım! Senden hayrın girişini, sonunu, genelini, evvelini, zahirini, batınını ve cennetten en yüce derecelerini isterim. Amin. Allahım! Senden getirdiğimin en hayırlısını, yaptığımın en hayırlısını, amelimin en hayırlısını, gizlediğimin en hayırlısını, açığa vurduğumun en hayırlısını ve cennetin en yüce derecelerini isterim. Amin. Allahım! Senden benim zikrimi yüceltmeni, günahımı bırakmayı, işimi ıslah etmeni, kalbimi temizlemeni, namusumu korumanı, kalbimi nurlandırmanı, günahımı bağışlamanı dilerim. Senden en yüce dereceleri isterim. Amin. Allahım! Benim nefsimi, kulağımı, gözümü, ruhumu, yaratılışımı, ahlakımı, ailemi, yaşantımı, ölümümü, amelimi mübarek kıl. İyiliklerimi kabul et. Cennetten yüce dereceleri isterim. Amin.”[66]
۱۰٧- "اَللَّهُمَّ جَنِّبْنِي مُنْكَرَاتِ الْأَخْلاَقِ، وَالْأَهْوَاءِ، وَالْأَعْمَالِ، وَالْأَدْوَاءِ"
107- “Allâhumme cennibnî munkerâtil-ahlâki, vel-ehvâi, vel-‘emâli, vel-edvâi.”
“Allahım! Kötü ahlaktan, kötü hevadan, kötü amellerden ve kötü hastalıklardan beni uzaklaştır.”[67]
۱۰٨- "اَللَّهُمَّ قَنِّعْنِي بِمَا رَزَقْتَنِي، وَبَارِكْ لِي فِيهِ، وَاخْلُفْ عَلَيَّ كُلَّ غَائِبَةٍ لِي بِخَيْرٍ"
108- “Allâhumme kanni‘nî bimâ razektenî, ve bârik lî fîhi, vehluf ‘aleyye kulle ğâibetin lî bihayrin.”
“Allahım! Beni rızıklandırdıklarına karşı beni kanaat sahibi eyle! Onu benim için bereketli kıl!
۱۰٩- "اَللَّهُمَّ حَاسِبْنِي حِسَاباً يَسِيراً"
109- “Allâhumme hâsibnî hisâben yesîran.”
“Allahım! Beni kolay bir hesap ile hesaba çek.”[68]
۱۱۰- "اَللَّهُمَّ أَعِنَّا عَلَى ذِكْرِكَ، وَشُكْرِكَ، وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ"
110- “Allâhumme e‘innâ ‘alâ zikrike ve şukrike ve husni ‘ibâdetik.”
“Allahım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana daha güzel ibadetler yapmak için bize yardım et.”[69]
۱۱۱- "اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ إِيمَاناً لاَ يَرْتَدُّ، وَنَعِيماً لاَ يَنْفَذُ، وَمُرَافَقَةَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي أَعْلَى جَنَّةِ الْخُلْدِ"
111- “Allâhumme innî es eluke îmânen lâ yerteddu, ve ne‘îmen lâ yenfezu, ve murâfekate Muhammedin sallallâhu ‘aleyhi ve selleme fî e‘lâ cennetil-huldi.”
“Allahım! Senden sonunda geri dönme olmayan bir iman, bitmeyen bir nimet, sonsuz cennetin en yükseğinde Muhammed sallallâhu ‘aleyhi ve sellemin murafakatını isterim.”[70]
۱۱۲- "اَللَّهُمَّ قِنِي شَرَّ نَفْسِي، وَاعْزِمْ لِي عَلَى أَرْشَدِ أَمْرِي، اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي مَا أَسْرَرْتُ، وَمَا أَعْلَنْتُ، وَمَا أَخْطَأْتُ، وَمَا عَمَدْتُ، وَمَا عَلِمْتُ، وَمَا جَهِلْتُ"
112- “Allâhumme ginî şerra nefsî, ve‘zim lî ‘alâ erşedi emrî, Allâhummeğ-fir lî mâ esrartu, ve mâ e‘lentu, ve mâ ehta’tu, ve mâ ‘amedtu, ve mâ ‘alimtu, ve mâ cehiltu.”
“Allahım! Nefsimin şerrinden sana sığınırım. İşimin en doğrusunu yapmamda bana azim ver. Allahım! Gizlediğim, açığa vurduğum, hata ettiğim, bilerek, bilmeyerek ve cahilce işlemiş olduğum günahlarımı bağışla!”[71]
۱۱۳- " اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ غَلَبَةِ الدَّيْنِ وَغَلَبَةِ الْعَدُوِّ وَشَمَاتَةِ الْأَعْدَاءِ"
113- “Allâhumme innî e‘ûzu bike min ğalebetid-deyni ve ğalebetil-‘aduvvi ve şemâtetil-e‘dâi.”
“Allahım! Borca batıp gitmekten, düşmanımın bana galebe çalmasından ve düşmanların sevinmesinden sana sığınırım.”[72]
۱۱٤- " اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي وَاهْدِنِي وَارْزُقْنِي وَعَافِنِي أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ ضِيقِ الْمَقَامِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ"
114- “Allâhummeğ-fir lî vehdinî ver-zuknî ve ‘âfinî e‘ûzu billâhi min dîkil-mekâmi yevmel-kıyâmeti.”
“Allahım! Beni bağışla, beni doğru yolunda kıl, beni rızıklandır, bana afiyet ver. Kıyamet günü yerimin dar olmasından Allah’a sığınırım.”[73]
۱۱٥- " اللَّهُمَّ مَتِّعْنِي بِسَمْعِي وَبَصَرِي وَاجْعَلْهُمَا الْوَارِثَ مِنِّي وَانْصُرْنِي عَلَى مَنْ يَظْلِمُنِي وَخُذْ مِنْهُ بِثَأْرِي"
115- “Allâhumme metti‘nî bisem‘î ve besarî vec‘alhumel-vârise minnî vensurnî ‘alâ men yezlimunî ve huz minhu bise’rî.”
“Allahım! Kulağım ve gözüm ile beni faydalandır. O ikisine benden miras sahibi kıl. Bana zulmedene karşı bana yardım et ve ondan intikamımı al.”[74]
۱۱٦- "اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ عِيشَةً نَقِيَّةً، وَمَيْتَةً سَوِيَّةً، وَمَرَدًّا غَيْرَ مُخْزٍ وَلاَ فَاضِحٍ"
116- “Allâhumme innî es eluke ‘îşeten nakiyyeten, ve meyteten seviyyeten, ve meradden ğayra muhzin ve lâ fâdihin.”
“Allahım! Senden tertemiz bir hayat, hak üzere ölmeyi, küçük düşürücü ve utanç verici bir şey olmaksızın sana kavuşmayı dilerim.”[75]
۱۱٧- "اللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ كُلُّهُ اللَّهُمَّ لَا قَابِضَ لِمَا بَسَطْتَ وَلَا بَاسِطَ لِمَا قَبَضْتَ وَلَا هَادِيَ لِمَا أَضْلَلْتَ وَلَا مُضِلَّ لِمَنْ هَدَيْتَ وَلَا مُعْطِيَ لِمَا مَنَعْتَ وَلَا مَانِعَ لِمَا أَعْطَيْتَ وَلَا مُقَرِّبَ لِمَا بَاعَدْتَ وَلَا مُبَاعِدَ لِمَا قَرَّبْتَ اللَّهُمَّ ابْسُطْ عَلَيْنَا مِنْ بَرَكَاتِكَ وَرَحْمَتِكَ وَفَضْلِكَ وَرِزْقِكَ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ النَّعِيمَ الْمُقِيمَ الَّذِي لَا يَحُولُ وَلَا يَزُولُ اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ النَّعِيمَ يَوْمَ الْعَيْلَةِ وَالْأَمْنَ يَوْمَ الْخَوْفِ اللَّهُمَّ إِنِّي عَائِذٌ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا أَعْطَيْتَنَا وَشَرِّ مَا مَنَعْتَ اللَّهُمَّ حَبِّبْ إِلَيْنَا الْإِيمَانَ وَزَيِّنْهُ فِي قُلُوبِنَا وَكَرِّهْ إِلَيْنَا الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ وَاجْعَلْنَا مِنْ الرَّاشِدِينَ اللَّهُمَّ تَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ وَأَحْيِنَا مُسْلِمِينَ وَأَلْحِقْنَا بِالصَّالِحِينَ غَيْرَ خَزَايَا وَلَا مَفْتُونِينَ اللَّهُمَّ قَاتِلْ الْكَفَرَةَ الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ رُسُلَكَ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِكَ وَاجْعَلْ عَلَيْهِمْ رِجْزَكَ وَعَذَابَكَ اللَّهُمَّ قَاتِلْ الْكَفَرَةَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَهَ الْحَقِّ[آمِينْ]"
117- “Allâhumme lekel-hamdu kulluhû, Allâhumme lâ kâbida limâ besatte, ve lâ bâsita limâ kabedte, ve lâ hâdiye limen edlelte ve lâ mudille limen hedeyte, ve lâ mu‘tiye limâ mena‘te ve lâ mâni‘a limâ e‘tayte, ve lâ mukarribe lima ba‘adte, ve lâ mubâ‘ide li mâ karrebte, Allâhummeb-sut ‘aleynâ min berakâtike ve rahmetike ve fadlike ve rizgike, Allâhumme innî es eluken-na‘îmel-mukîmel-lezî lâ yehûlu ve lâ yezûlu, Allâhumme innî es eluken-na‘îme yevmel-‘ayleti, vel-emne yevmel-havfi, Allâhumme innî ‘âizun bike min şerri mâ e‘teynenâ ve şerr, mâ mena‘tenâ, Allâhumme habbib ileynel-îmâne ve zeyyinhu fî kulûbinâ ve kerrih ileynel-kufra vel-fusûka vel-‘isyâne vec-‘alnâ miner-râşidîn, Allâhumme teveffenâ muslimîne, ve elhiknâ bis-sâlihîne ğayra hazâyâ ve lâ meftûnîne, Allâhumme kâtilil-keferatel-lezîne yukez-zibûne rusuleke ve yesuddûne ‘an sebîlike, vec‘al ‘aleyhim riczeke ve ‘azâbeke, Allâhumme kâtilil-keferatel-lezîne ûtul-kitâbe; ilâhel-hakki (Âmîn.)”
“Allahım! Bütün hamdler sanadır. Allahım! Senin yaydığını tutacak, tuttuğunu da yayacak yoktur. Sapıttığına hidayet edecek, hidayet verdiğini de sapıtacak yoktur. Mani olduğunu verecek, verdiğine de mani olacak yoktur. Uzaklaştırdığını yakınlaştıracak, yakınlaştırdığını da uzaklaştıracak yoktur. Allahım! Bereketlerini, rahmetini, fazlını ve rızkını üzerimize genişlet. Allahım! Senden değişmeyen ve sona ermeyen kalıcı nimetini isterim. Allahım! Bize verdiklerinin ve yasakladıklarının şerrinden sana sığınırım. Allahım! İmanı bize sevdir, onu kalplerimizde süsle, küfrü, günahı ve isyanı bize sevdirme. Bizi hak yolda olanlardan eyle. Allahım! Bizleri Müslümanlar olarak öldür, Müslümanlar olarak yaşat, fitneye uğramaksızın ve utanç verici bir şey olmaksızın Salihlere bizleri kat. Allahım! Senin peygamberini yalanlayan ve sana giden yolu kapatan kâfirleri öldür, onlara azabını ve cezanı ver. Allahım! Kendilerine kitap verilen kâfirleri öldür ey hak olan Allahım! (Âmin.) (Allahım kabul et!)”[76]
۱۱٨- " اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي وَارْحَمْنِي وَاهْدِنِي وَعَافِنِي وَارْزُقْنِي"
118- “Allâhummeğ-fir lî ver-hamnî vehdinî ve ‘âfinî verzuknî.” “vec-burnî ver-fa‘nî.”
“Allahım! Beni bağışla, bana merhamet et, beni doğru yolunda kıl, bana afiyet ver ve beni rızıklandır.”[77] “Bana yardımcı ol ve derecemi yükselt.”[78]
۱۱٩- " اللَّهُمَّ زِدْنَا وَلَا تَنْقُصْنَا وَأَكْرِمْنَا وَلَا تُهِنَّا وَأَعْطِنَا وَلَا تَحْرِمْنَا وَآثِرْنَا وَلَا تُؤْثِرْ عَلَيْنَا وَارْضِنَا وَارْضَ عَنَّا "
119- “Allâhumme zidnâ ve lâ tenkusnâ ve ekrimnâ ve lâ tuhinnâ ve e‘tinâ ve lâ tehrimnâ ve êsirnâ ve lâ tu’sir ‘aleynâ verdinâ verdi ‘annâ.”
“Allahım! Biz Müslümanların sayısını artır, eksiltme. Bizi şerefli kıl, alçaltma Bizi. Ver bize, mahrum etme bizi. İyiliklerde bizi gözet, bizim üzerimize başkalarını tercih etme. Bizi memnun et, sen de bizden razı ol.”[79]
۱۲۰- " اللَّهُمَّ أَحْسَنْتَ خَلْقِي فَأَحْسِنْ خُلُقِي"
120- “Allâhumme ehsente halkî feehsin hulugî.”
“Allahım! Yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzel eyle!”[80]
۱۲۱- "اَللَّهُمَّ ثَبِّتْنِي وَاجْعَلْنِي هَادِياً مَهْدِيًّا"
121- “Allâhumme sebbitnî vec‘alnî hêdiyen mehdiyyen.”
“Allahım! Benim ayaklarımı dininde sabit kıl ve beni hidâyet edici, hidâyet edilmiş kıl.”[81]
۱۲۲- "اَللَّهُمَّ آتِنِي الْحِكْمَةَ الَّتِي مَنْ أُوتِيَهَا فَقَدْ أُوتِيَ خَيْراً كَثِيراً" قال سبحانه وتعالى: ﴿يُؤتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا﴾
122- “Allâhumme êtinil-hikmetel-letî men ûtiyehâ fekad ûtiye hayran kesîran.”
“Allahım! Her kime verilir ise birçok hayrın verildiği hikmeti bana ver. Allah Subhânehû ve Teâlâ şöyle buyurdu: «Allah, hikmeti dilediğine verir. Her kime de hikmet verilmişse muhakkak ona birçok hayır verilmiştir.» (Bakara: 269)
اللهم صل وسلم على نبينا محمد وعلى آله وأصحابه أجمعين ومن تبعهم بإحسان إلى يوم الدين.
Allahım! Peygamberimiz Muhammed’e, ailesine, bütün sahabesine ve kıyamet gününe kadar onlara tabi olanlara salat ve selam eyle.
Kitab ve Sünnetten
Rukye ile Tedavi
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Mukaddime
Kurân ve Sünnet ile Tedavinin Önemi
Hamd, ancak Allah içindir. O'na hamdeder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüğünden O'na sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şahadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasülü'dür. Allah’ın salat ve selamı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin, ailesinin, ashabının ve kıyamete kadar onlara güzellikle tabi olanların üzerine olsun.
Hiç şüphe yok ki Kurânı Kerim’de ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden gelen rukye ile tedavide fayda ve tam bir şifa vardır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
﴿قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ﴾
“(Ey Muhammed!) De ki: Bu Kur'an, îman edenler için bir hidayet ve bir şifadır.” (Fussilet: 44)
﴿وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ﴾
“Biz Kur'ândan, mü'minler için şifa ve rahmet olan âyetler indiriyoruz.” (İsra: 82)
Kurân’ın tamamı şifadır. Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi:
﴿يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ﴾
“Ey İnsanlar! Rabbınızdan size bir öğüt, göğüslerdeki (dert ve sıkıntılar) için bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yunus: 57)
Kurân, bütün kalbî, bedenî, dünya ve ahret hastalıkları için tam bir şifadır. Herkes Kurân ile şifa vermeye muvaffak olamaz ve bunu yapmasına imkân tanımaz. Hasta bir kimse onunla tedaviyi güzel kılsa, hastalığını sıdk ve iman ile ve tam bir kabul ile onunla tedavi etse, tam bir itikat, şartlarını yerine getirerek yapsa hastalık asla devam etmez, direnç göstermez. Dağların üzerine inse parçalayan veya da yeryüzüne inse onu yarabilenin Rabbi olan Allah’ın kelâmı karşısında nasıl olurda hastalıklar direnç gösterebilirler? Kalp ve beden ile alakalı hastalıklardan bir hastalık olmasın ki muhakkak Kurân’da onun tedavisine dair bir ilacı, onun sebebi ve ondan korunmaya dair bir yol gözterici bir işaret olmasın. Bu ise ancak Allah’ın, Kitâbı’nı anlayış ile rızıklandırdığı kimsede olur. Allah Azze ve Celle Kurân’da kalplerin ve bedenlerin hastalıklarını, kalplerin ve bedenlerin tıbbi tedavisini zikretmiştir.
Kalp hastalıklarına gelince: Bu iki çeşittir: Şek ve şüphe hastalığı, şehvet ve günah (haddi aşma) hastalığı. Allah Subhânehû ve Teâlâ kalp hastaıklarını tafsilli bir şekilde zikreder. Bunların sebeplerini ve tedavisini de zikreder.[82] Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
﴿أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ﴾
“Kendilerine okunan Kitab'ı sana indirmiş olmamız, onlara yetmedi mi? Bu kitap'ta îman eden bir kavim için, muhakkak ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.” (Ankebut: 51)
İbnul-Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: Kurân’ın kendisine şifa vermediği kimseye Allah şifa vermez. Kurân’ın kendisine yetmediği kimseye Allah kâfi gelmez.[83]
Beden ile alakalı hastalıklara gelince, Kurân onun tedavisinde ve kurallarında irşadda bulunmuştur. Bedenlerin tedavisinin kurallarının tamamı Kurân Azîm’de üç türlüdür: Sıhhatin (sağlığın) korunması, eza veren şeyden korunma, ifsat eden gıdaları terk etme. Diğer şeylerde bunlara uyar.[84] Şayet bir kul, Kurân ile tedaviyi nasıl yapacağını bilse; acil şifa bulmada şaşılacak derecede tesirini görürdü.
İmam İbnul-Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: “Bir zamanlar Mekke’de bulunduğum bir esnada bana bir hastalık isabet etti ve ben hastalığım için ne bir doktor ne de bir ilaç bulabildim. Kendi nefsimi Fatiha Suresi ile tedavi ediyordum. Ve ben onun şaşırtıcı tesirini gördüm. Bir miktar zemzem suyu alıyor ve onun üzerine defalarca Fatiha Suresi’ni okuyor sonra da onu içiyordum. Bununla tam bir iyileşme buldum. Sonra bunun birçok hastalıktan kurtulunduğuna ve büyük bir gaye ile faydalandığıma kanaat getirdim. Bir yerinin ağrımasından dolayı şikâyette bulunanlara bunu onlara tavsiye ediyordum. Birçok kişi de bununla çabukça şifa buluyordu.”[85]
Yine sabit olan Nebevi Rukye (okuyarak tedavi) en faydalı tedavi şeklidir. Dua da manilerden selamette olduğu zaman mekruhun def edilmesinde ve istenilene kavuşmada en önemli sebeplerden bir tanesidir. O, en faydalı ilaçlardan bir tanesidir. Özelliklede ısrarla birlikte olursa. Dua, bela ve musibetin düşmanıdır. Sahibini korur ve tedavi eder. Belanın gelmesini önler veya da geldiği zaman onu hafifletir.[86] Nitekim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bununla alakalı olarak şöyle buyurmuştur:
«الدُّعاءُ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ، فَعَلَيْكُمْ عِبَادَ اللَّهِ بالدُّعاء»
“Dua, başagelen ve gelmeyen bela ve musibetlere karşı fayda verir. Ey Allah’ın kulları! Dua edin! (Dilinizden duayı eksik etmeyin!)”[87]
«لاَ يَرُدُّ القَضَاءَ إلاّ الدُّعاءُ، وَلاَ يَزِيدُ فِي الْعُمُرِ إلاَّ الْبِرُّ»
“Kaza’yı (kaderi) ancak dua geri çevirir. Ömrü de ancak iyilik etmek uzatır.”[88]
Lâkin burada anlaşılması gereken bir şey vardır: Âyetler, zikirler, dualar, kendisiyle şifa istenildiği felak ve nas sureleri ile rukye yapılanlar kendi nefsinde faydalı ve şifa vericidir. Lâkin bunu yapanın tesir ve kabulünün kuvvetine başvurur. Her ne zaman şifa gerçekleşmez ise bu, bunu yapanın tesirinin zayıflığından veya da ilacın onda faydalı olmasına engel olan güçlü bir engelden dolayıdır. Rukye ile tedavi, iki sebepten dolayı gerçekleşir:
Birincisi: Hasta açısından. Hastanın, Kurân’ın bir şifa olduğuna, müminler için bir rahmet olduğuna dair kesin bir iman ile iman etmesi, buna inanması, Allah’a doğru bir şekilde yönelmesi ve nefsinin kuvvetli olması gerekir. Kalbinin ve dilinin birlik olduğu doğru bir sığınma olması gerekir. Bu, bir çeşit muharebedir. Muharebe edenin düşmanına karşı kazanabilmesi için iki şeyi gerçekleştirmesi gerekir: Kullandığı silahın iyi olması, kendisine yardım edenin güçlü olması. Her ne zaman bu ikisinden biri kaybedilirse, işte o zaman çok fayda sağlamaz. Her iki unsurun da yok olduğunu, olmadığını düşünürseniz o zaman durum nasıl olurdu? Tevhidden, tevekkülden, takvadan, Allah’a yönelmekten yoksun bir kalp, silahı olmayan asker gibidir.
İkincisi: Kurân ve sünnet ile tedavi eden kimsenin de kendisinde bu ikisi unsurun bulunması gerekir.[89] Bunun içindir ki İbnut-Tîn -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: “Felak, Nas, İhlâs ve diğer sureleri ve Allah’ın isimleri ile tedavi etmek Rûhani bir tıptır. Bunlar, iyi kimselerin dili ile okunursa Allah Azze ve Celle’nin izni ile şifa hâsıl olur.”[90]
Âlimler, aşağıda zikredilen üç şartın gerçekleşmesi halinde, Rukye yapmanın caiz olduğu hakkında icma etmişlerdir:
Birinci Şart: Bunun Allah Azze ve Celle’nin kelâmı veya O’nun isim ve sıfatları ya da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sözleri ile olması.
İkinci Şart: Arapça olması gerekir. Veya da diğer dillerden manası bilinen şeylerle olmalı.
Üçüncü Şart: Rukye’nin bizatihi kendisinin fayda vermediğini, bunun ancak Allah Azze ve Celle’nin kudreti ile gerçekleştiğine inanmalı. Rukye, sadece sebeplerden bir sebeptir.[91]
Bunun içindir ki “Kitab ve Sünnetten Zikir, Dua ve Rukye ile Tedavi” kitabımdan Rukye kısmını ehemmiyetine binaen ihtisar ettim. Üzerine de inşallah faydalı şeyler ziyade ettim. Allah Azze ve Celle’den en güzel isimleri ve yüce sıfatları ile kendi Vechi Kerimi için hâlis kılmasını, onunla faydalandırmasını, onu okuyanı veya onu basanı, basılmasına sebep olanı ve bütün Müslümanları faydalandırmasını niyaz ederim. Muhakkak ki Allah Subhânehû ve Teâlâ buna gücü yetendir. Allah Azze ve Celle’nin salat ve selamı peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin, ailesinin, ashabının ve Kıyamet gününe kadar onlara güzellikle uyanların üzerine olsun.
Allah’ın fakir kulu:
Sa‘îd b. Ali b. Vehf el-Kahtânî
18.6.1414
1- Sihrin Tedavisi
Sihrin İlâhi Tedavisi İki Kısımdır:
Birinci Kısım: Meydana gelmesinden önce sihirden korunmak. Bu ise şunlarla mümkündür:
1- Üzerimize farz olan bütün farzları yerine getirmek, bütün haramlardan kaçınmak ve bütün günahlardan tövbe etmek.
2- Çokça Kurânı Kerim okumak. Öyle ki kendisi için hergün bunu alışkanlık haline getirmeli.
3- Dualar, İhlas, Felak, Nas sureleri ve dinimizde gelen dualarla Allah’a sığınmak. Bu dulardan bazıları şunlardır:
«بِسْمِ اللهِ الَّذِي لا يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ في الأرْضِ وَلاَ في السَّمَاءِ وَهُوَ السَّمِيعُ العَلِيمُ»
“Bismillâhil-lezî lâ yedurru me‘asmihî şey un fil-erdi ve lâ fis-semâ i ve huves-Semî‘ul-‘Alîm.”
“Semada ve yeryüzünde O’nun ismi ile beraber hiçbir şeyin zarar vermediği Allah’ın adıyla. O, hakkıyla işiten ve bilendir.”
Bu, sabah ve akşam üç defa söylenir.[92]
Her farz namazın ardından, uyumadan önce, sabah ve akşam Âyetl-Kürsi’yi okumak.[93]
Sabah, akşam ve uykudan hemen önce İhlâs, Felak ve Nas surelerini üçer kere okumak.
((لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ، وَلَهُ الْحَمْدُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ»
“Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehul-mulku, velehul-hamdu, ve huve ‘alâ kulli şey in kadîr.”
“Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. O tektir ve O’nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. O, her şeye kadirdir.”
Bu sözü her gün yüz defa söylemek.[94]
Sabah ve akşam zikirlerine, beş vakit namazın arkasından okunan zikirlere, uyumadan önceki zikirlere, eve girme ve çıkma duasına, arabaya binme duasına, mescide girme ve çıkma dualarına, tuvalete girme ve çıkma duasına, bir belaya uğramış kimse görüldüğünde yapılacak duaya ve bunun gibi dualara devam etmek. Bunların bir çoğunu durum, münasebet, mekân ve vakitlere göre “Hısnul-Muslim” adlı kitabımızda zikrettik.[95] Hiç şüphe yok ki, bütün bunlara devam etmek, sihir, göz değmesi (nazar) ve cinlerin musallat olmasını Yüce Allah’ın zini ile engel olan sebeplerdendir. Yine bütün bu dua ve zikirler, bu saydıklarımızın meydana gelmesinden sonra da en büyük tedavilerdendir.[96] Mümkün ise sabah aç karna yedi adet “Acve” hurması yemek. Nitekim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bununla alakalı şöyle buyurmuştur:
«مَنْ اصْطَبَحَ بِسَبْعِ تَمَرَاتٍ عَجْوَةً لَمْ يَضُرَّهُ ذَلِكَ الْيَوْمِ سُمٌّ وَلَا سِحْرٌ»
“Ker kim sabahleyin yedi adet “Acve” hurması yerse, o gün boyunca kendisine zehir ve sihir zarar vermez.”[97]
En güzeli Medine’nin harem sınırları içindeki hurmadan olmasıdır. Sahihi Muslim’de konu ile alakalı hadiste geldiği gibi. Büyük âlimlerimizden olan Abdulaziz b. Baz -Allah ona rahmet etsin- Medine’nin bütün hurmalarında bu özelliğin olduğu görüşündedir. Nitekim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
«مَنْ أَكَلَ سَبْعَ تَمَرَاتٍ مِمَّا بَيْنَ لاَبَتَيْهَا حِينَ يُصْبِحُ... ))
“Her kim Medine sınırları içindeki hurmalardan sabahleyin yedi adet hurma yerse…”[98]
Yine İbnu Baz -Allah ona rahmet etsin- Medine sınırları dışında yetişen hurmalardan da yedi adet yiyen kimsenin aynı hadis kapsamına gireceğini söylemiştir.
İkinci Kısım: Meydana Gelmesinden Sonra Sihrin Tedavisi:
Bunun çeşitlitedavi yöntemleri vardır:
Birincisi: Dinen mübah olan yollarla yeri bilinir ise onun çıkarılıp yok edilmesi. Bu, kendisine sihir yapılmış bir kimse için yapılan en iyi tedavi şeklidir.[99]
İkincisi: Şerî Rukye (Kurân’dan bazı sureler ve sünnetten dualar): Bunlar ise şunlardır:
Birincisi: Yeşil Sidir Ağacı’nın (Arabistan Kirazı) yedi yaprağını alır ve iki taş arasında veya benzeri bir şeyle ezer. Sonra gusletmesine yetecek miktarda üzerine su döker, sonra da içine şu âyetleri olur:
﴿اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ﴾
“Allâhu lâ ilâhe illâ huvel-jayyul-kayyûm lâ te’huzuhû sinetuv-velâ nevm lehû mâ fis-semâvâti ve mâ fil-erd men zellezî yeşfe‘u ‘indehû illâ bi iznih ye‘lemu mâ beyne eydÎhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bi şey im-min ‘ilmihî illâ bimâ şâe ve si‘a kursiyyuhus-semâvâti vel-erda velâ yeûduhû hifzuhumâ ve huvel-‘aliyyul-‘azîm.”
“Allah; O'ndan başka ilâh yoktur; diridir; kendi zâtiyle kâimdir. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan, O'nun yanında kim şefâat edebilir? Onların önünde ve arkasında olan herşeyi bilir. O'nun ilminden kendisinin dilediği dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. O'nun Kursi'si gökleri ve yeri kaplamıştır; onların gözetimi O'na asla ağır gelmez. O, çok yüce ve çok büyüktür.” (Bakara: 255)
﴿وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ * فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ * فَغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانْقَلَبُوا صَاغِرِينَ * وَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ * قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ * رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ﴾
“Ve evhaynâ ilâ Mûsâ en elgi ‘asâke feizâ hiye telkafu mâ ye’fikûn. Feveka‘al-hakku mâ kânû ye‘melûn. Feğulibû hunâlike venkalebû sâğirîn. Ve ulkiyes-seharatu sâcidîn. Kâlû êmennâ bi Rabbil-‘âlemîn. Rabbi Mûsâ ve Hârûn.”
“Bunun üzerine biz de Mûsâ 'ya "asanı at" diye vahyetmiştik. İşte o zaman asâ, (bir yılan olmuş), onların uydurduklarını tutup yutmaktadır." Böylece hak sabit, onların yapmış oldukları şeyler ise, bâtıl olmuştu. Orada mağlûb olup küçük düşmüşlerdi. Sihirbazlar da secdeye kapanmışlardı. Demişlerdi ki: "Âlemlerin flabbına îman ettik. Mûsâ ve Harun'un Rabbına..." (Araf: 117-122)
﴿وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ * فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ * فَلَمَّا أَلْقَوْا قَالَ مُوسَى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُ إِنَّ اللَّهَ سَيُبْطِلُهُ إِنَّ اللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ * وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ﴾
“Ve kâle Fir‘avnu’tûnî bi kulli sâhirin ‘alîm. Felemmâ câes-seharatu kâle lehum Mûsâ elkû mâ entum-mulkûn. Felammâ kâle Mûsâ mâ ci’tum bihis-sihru innallâhe seyubtilihû innallâhe lâ yuslihu ‘amelel-mufsidîn. Ve yuhikkul-lâhul-hakka bikelimâtihî ve lev kerihel-mucrimûn.”
“Firavun ise, "bütün bilgili sihirbazları bana getirin" demişti. Sihirbazlar gelince, Mûsâ onlara şöyle demişti: "Atacağınız şeyleri siz atın". Onlar atınca Mûsâ: "Yaptığınız şey sihirdir; fakat Allah, elbette onu boşa çıkaracaktır. Allah bozguncuların amelini asla düzeltmez. Suçlu olanlar hoşlanmasalar bile, Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirecektir' demişti.” (Yunus: 79-82)
﴿قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى * قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى * فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُوسَى * قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنْتَ الْأَعْلَى * وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى * فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى﴾
“Kâlû yâ Mûsâ immâ en tulkiye ve immâ en nekûne evvele men elkâ. Kâle bel elkû feizâ hibâluhum ve ‘isiyyuhum yuhayyelu ileyhi min sihrihim ennehâ tes‘â. Feevcese fî nefsihî hîfetem-Mûsâ. Kulnâ lâ tehaf inneke entel-e‘lâ. Ve elgi mâ fî yemînike telkaf mâ sana‘û keydu sâhirin ve lâ yuflihus-sâhiru haysu etâ. Fe elgiyes-seharatu succeden kâlû êmennâ bi Rabbi Hârûne ve Mûsâ.”
“Musa'ya da şöyle demişlerdi: Ey Mûsâ! Ya sen at, (marifetini göster) ya da ilk atan biz olalım." Musa'da demişti ki: "Hayır, siz atın." Bunun üzerine (onlar marifetlerini önce göstermişler), ipleri ve bastonları, sihirleri sebebiyle, Musa'ya sanki yürüyormuş gibi görünmüştü. Bu yüzden de Mûsâ, içinde bir korku hissetmişti. Biz de ona şöyle demiştik: "Korkma! Üstün gelecek olan sensin." Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun. Onlar, sadece bir sihirbazın hilesini yaptılar. Sihirbaz ne maksatla gelirse gelsin, iflah olmaz." (Mûsâ elindeki asasını atıp da âsâ yılan olup sihirbazların yaptıklarını yutunca) sihirbazlar secdeye kapanmışlar ve şöyle demişlerdi:"Harûn ve Musa'nın Rabbına îman ettik.”(Taha: 65-70)
ﭽقُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ*لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ * وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ * وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ * وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ * لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِﭼ
“Kul yâ eyyuhel-kâfirûn. Lâ e‘budu mâ te‘budûn. Ve lâ entum ‘âbidune mâ e‘bud. Ve lâ ene ‘âbidum-mâ ‘abettum. Ve lâ entum ‘âbidûne mâ e‘bud. Lekum dînukum ve liyedîn.”
“(Ey Muhammed! O kâfirlere) de ki: "Ey kâfirler! Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz. Ben asla sizin ibadet ettiklerinize ibadet edecek değilim. Siz de benim ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz. Sizin dîniniz size aittir; benim dînim de bana"...
ﭽقُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ * اللَّهُ الصَّمَدُ * لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ * وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌﭼ
“Kul huvel-lâhu ehad, Allâhus-samed, lem yelid ve lem yûled, ve lem yekul-lehû kufuven ehad.”
“(Ey Muhammed! O müşriklere) de ki: "O Allah birdir. Allah Samed'dir (her şeyden müstağni, her şey O'na muhtaçtır). Doğurmamıştır; doğmamıştır. Hiç kimse (ve hiç bir şey) O'na denk değildir.”
ﭽقُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ*مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ* وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ * وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ * وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ ﭼ
“Kul e‘ûzu bi Rabbil-felak, min şerri mâ halak, ve min şerri ğâsigin izâ vekab, ve min şerrin-neffâsâti fil-‘ukad, ve min şerri hâsidin izâ hased.”
“(Ey Muhammed!) De ki; "Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğünde gecenin şerrinden; düğümlere nefes edip büyü yapanların şerrinden ve hased ettiğinde de hasetçinin şerrinden, karanlığı yok eden sabah aydınlığının Rabbına sığınırım.”
ﭽقُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ* مَلِكِ النَّاسِ * إِلَهِ النَّاسِ * مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ * الْخَنَّاسِ * الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ * مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﭼ
“Kul e‘ûzu bi Rabbin-nâs, meikin-nâs, ilâhin-nâs, min şerril-vesvâsil-hannâs, ellezî yuvesvisu fî sudûrin-nâs, minel-cinneti ven-nâs.”
“(Ey Muhammed!) De ki; "Cin ve insanlardan olup, insanların göğüslerine vesvese sokan o şeytan vesvesecinin şerrinden, insanların ilâhı, insanların hükümdarı ve insanların Rabbı olan Allah'a sığınırım.”
Bu söylenilen dualar suya okunduktan sonra bundan üç defa içilir. Kalan su ile de gusledilir. Bununla da inşallah hastalık giderilmiş olur. Hastalık giderilene kadar bu işlemin iki veya üç kere tekrarlanmasında bir sakınca yoktur. Bu tedavi şekli birçok kereler tecrübe edilmiş ve Allah bununla fayda vermiştir. Bu, karısına karşı cinsel isteksiz duyması için yapılan sihirlerin bozulmasında iyi bir tedavi şeklidir.[100]
İkincisi: Fatiha Suresi, Âyetel-Kürsi, Bakara Suresi’nin son iki âyeti (âmener-Rasûlü), İhlas Suresi, Felak ve Nas sureleri üç veya daha fazla okunarak sağele üflenir ve ağrıyan yerin üzerine meshedilir.[101]
Üçüncüsü: Sığınma ve Rukye Yapılacak Bazı Dualar:
“Es elullâhel-‘azîm Rabbel-‘arşil-‘azîm en yeşfiyek.”
1- “Yüce Arşın Rabbi olan Allah’tan sana şifa vermesini dilerim.” Bu, yedi kere söylenir.[102]
2- Hasta olan kişi elini bedeninde ağrıyan yere koyar ve üç kere “Bismillah” der. Sonra da yedi kere şu duayı okur:
أَعُوذُ بِالله وَقُدْرَتِهِ مِنْ شَرِّ مَا أَجِدُ وَأُحَاذِرُ
“E‘ûzu billâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidu ve uhazir.”
“Duyduğum bu rahatsızlığın ve acının şerrinden Allah’a ve O’nun kudretine sığınırım.”[103]
اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، أَذْهِبِ الْبَأْسَ، وَاشْفِ أَنْتَ الشَّافِي، لاَ شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لاَ يُغَادِرُ سَقَمًا
“Allâhumme Rabbin-nâs, ezhibil-be’se, veşfi enteş-Şâfî, lâ şifâe illâ şifâuk, şifâen lâ yuğâdiru sekamen.”
3- “Ey insanların Rabbi olan Allahım! Bu hastanın hastalığını gider, ona şifa ver, Şâfî olan, hastalara şifa veren ancak sensin. Senin şifandan başka ona şifa verecek kimse yoktur. Ona öyle bir şifa ver ki, hastalığından bir eser kalmasın.”[104]
أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ، وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لاَمَّةٍ
“E‘ûzu bi kelimâtillâhit-tâmmeti min kulli şeytânin ve hêmmetin, ve min kulli ‘aynin lâmmetin.”
4- “Her türlü şeytândan, her haşereden, dokunan her kötü gözden Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.”[105]
“E‘ûzu bi kelimâtillâhit-tâmmâti min şerri mâ halag.”
5- “Yarattıklarının şerrinden Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.”[106]
“E‘ûzu bi kelimâtillâhit-tâmmâti min ğadabihî ve ‘ikâbihî ve şerri ‘ibâdihî ve min hemezâtiş-şeyâtîni ve en yehdurûn.”
6- “Allah’ın gadabından, cezalandırmasından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve yanımda bulunmalarından Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım.”[107]
“E‘ûzu bi kelimâtillâhit-tâmmâtil-letî lâ yucâvizuhunne berrun vela fâcirun, min şerri mâ halaga ve berae ve zerae, ve min şerri mâ yenzilu mines-semâi, ve min şerri mâ ye‘rucu fîhâ, ve min şerri mâ zerae fil-erdi, ve min şerri mâ yehrucu minhâ, ve min şerri fienil-leyli ven-nehâri, ve min şerri kulli târikin illâ târikan yetruku bihayrin ya Rahmân.”
7- “Yâ Rahmân! Allah'ın yarattığı, zürriyet hâlinde her tarafa saçtığı ve kusursuz meydana getirdiği şeylerin şerrinden, gökten inen ve oraya yükselen şeylerin şerrinden, Allah'ın yerde yarattığı ve yerden çıkan şeylerin şerrinden, gece ve gündüzün fitnelerinden, ―hayırla gelenler müstesna― meydana gelen hâdiselerin şerrinden, ne bir iyinin ne de bir kötünün kendilerini aşamayacağı, Allah'ın tastamam kelimelerine sığınırım.”[108]
“Allâhumme Rabbes-semâvâtis-seb‘i ve Rabbel-erdi ve Rabbel-‘Arşil-‘Azîm, Rabbenâ ve Rabbe kulli şey in, fâligil-habbi ven-nevâ, ve munzilit-Tevrâti vel-İncîli vel-Kurân, e‘ûzu bike min şerri kulli şey in ente êhizun binâsiyetihî, entel-Evvelu feleyse kableke şey un, ve entel-âhiru feleyse be‘deke şey un, ve entez-zâhiru feleyse favgake şey un, ve entel-bâtinu feleyse dûneke şey un.”
8- “Yedi göğün Rabbi, yerin Rabbi ve yüce Arşın Rabbi olan Allahım! Bizim ve her şeyin Rabbi olan, tohumu ve çekirdeği yaran, Tevrat, İncil ve Kurânı indiren Allahım! Perçeminden tuttuğun her şeyin şerrinden sana sığınırım. Evvel sensin, senden önce hiçbir şey yoktur. Âhir sensin, senden önce hiçbir şey yoktur. Zâhir sensin, senin üstünde hiçbir şey yoktur. Bâtın sensin, senden gayri hiçbir şey yoktur.”[109]
«بِسْمِ الله أَرْقِيكَ، مِنْ كُلِّ شَيْءٍ يُؤْذِيكَ، وَمِنْ شَرِّ كُلِّ نَفْسٍ أَوْ عَيْنِ حَاسِدٍ، اللهُ يَشْفِيكَ، بِسمِ اللهِ أَرقِيكَ»
“Bismillâhi ergîke min kulli şey in yu’zîke ve min şerri kulli nefsin ev ‘aynin hâsidin, Allâhu yeşfîke, bismillâhi ergîke.”
9- “Sana eziyet veren herşeyden, her hasetçinin gözünden ve nefsinin şerrinden dolayı Allah’ın adıyla sana rukye yapıyorum. Allah sana şifa versin. Allah’ın adıyla sana rukye yapıyıorum.”[110]
“Bismillâhi yubrîke, min kulli dâin yeşfîke, ve min şerri hâsidin izâ hasede, ve min şerri kulli zî ‘aynin.”
10- “Seni berî kılan, her hastalıktan sana şifâ veren, hasedliği kabardığı vakit her hasetçinin şerrinden ve her nazarı değenin şerrinden emin eyleyen Allah'ın ismiyle.”[111]
“Bismillâhi ergîke min kulli şey in yu’zîke, min hasedi hâsidin, ve min kulli zî ‘aynin, Allâhu yeşfîke.”
11- “Sana eziyet veren her şeyden, hasetçinin hasedinden ve her türlü nazara karşı sana Allah’n ismi ile rukye yapıyorum. Allah sana şifa versin.”[112]
Bu, sığınma ile ilgili dualar, diğer dualar ve rukyeler, sihir, göz değmesi, cin çarpması gibi hastalıkları tedavi ettiği gibi diğer bütün hastalıkları da tedavi edicidir. Bütün bunlar, kapsamlı ve Yüce Allah’ın izni ile fayda vericidir.
Üçüncü Çeşidi: Şayet mümkün ise sihrin dokunduğu yere veya organa hacamat tedavisi uygulamak.[113] Şayet bu mümkün olmaz ise daha once zikredilen dualar Allah’a ham olsun yeterlidir. [114]
Dördüncü Çeşidi: Doğal ilaçlarla tedavi: Kurânı Kerim’in ve temiz sünnetin işaret ettiği bazı faydalı doğal ilaçlar vardır. İnsan bu ilaçları faydasına inanarak, doğru bir niyet ile ve Allah’a yönelerek ve faydanın sadece Allah tarafından olduğuna inanarak alırsa Yüce Allah’ın izni ile Allah onlarla fayda verir. Tıpkı bazı otlardan hazırlanan ilaçlar ve benzerleri gibi. Bunlar ise tecrübeye dayalı şeylerdir ki bunlar dinimizce haram olmadığı müddetçe bunlardan faydalanmakta bir sakınca yoktur. Yüce Allah’ın izni ile fayda veren bu ilaçlardan bazıları şunlardır: Bal, çörek otu, zemzem suyu, Allah Teala’nın: “Biz gökten mübarek bir su indirdik”[115] ayeti gereğince yağmur suyu, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin: “Zeytin yiyin ve yağı ile de yağlanın, muhakkak ki o mübarek bir ağaçtandır” hadisi gereğince zeytin yağı.[116] Doğal ilaçlardan bazıları da yıkanmak, temizlenmek ve güzel koku sürmektir.
2- Göz Değmesi (Nazar) Tedavisi
Nazardan (göz değmesinden) dolayı tedavi çeşitli kısımlara ayrılır:
Birinci Kısım: Kişiye Nazar Değmemesi İçin Korunma: Bunun ise çeşitliyolları vardır:
1- Birinci kısımda sihir tedavi ölümünde geçtiği gibi nazar değmesi korkuılan kişiye dinimizce meşru olan sığınma duaları duaları, diğer dualar ve zikirlerle korunmak.
2- Kendinde, malında, çocuğunda, kardeşinde veya da hoşuna giden bir şey gördüğünde nazarının değmesinden korkarsa onun için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin: “Sizden birniz kardeşinde hoşuna giden bir şey gördüğünde onun için bereket ile dua etsin” hadisi gereğince şu şekilde bereket duası etmesi gerekir:
((مَا شَاءَ اللَّهُ لاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللَّهِ، اللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَيْهِ))
“Mâşâallâhu lâ kuvvete illâ billâh, Allâhumme bârik ‘aleyhi.”
“Bu, Allah’ın dilediği iledir. Allah’tan başkasında güç yoktur. Allahım! Bunu onun üzerine mübarek (bereketli) kıl.”[117]
3- Göz değmesi istenmeyen şeyin, gözünün değmesinden korkulan kişiden gizlenmesi.[118]
İkinci Kısım: Göz Değmesinden Sonra Uygulanacak Tedavi:
1- Şayet göz değen kimse bilinir ise o kimseye abdest aldırılır ve bu abdest suyu ile nazara uğramış kimse yıkanır.[119]
2- İhlas, Felak, Nas, Âyetel-Kursi, Bakara Suresi’nin son iki âyeti (Âmerrasulü) ve rukye yaparken dinimizden olan duaları çokça okuyup bunları sağ eline hafifç tükürerek ağrıyan yerine meshetmek.
3- Bu dualar suyun içine okunur ve içine üflenerek bu sudan hasta içirilir ve geriye kalanda üzerine dökülür[120] veya da zeytinyağına okunur ve onunla yağlanır.[121] Şayet mümkün olursa zemzem suyuna veya yağmur suyuna okumak.
4- Hasta için Kuran’dan ayetler yazılıp sonra da bu suyla hastanın yıkanmasında ve o sudan içmesinde bir sakınca yoktur.[122] Bu sure ve ayetler: Fatiha Suresi, Âyetel-Kursi, Bakara Suresi’nin son iki âyeti (Âmener-Rasûlü), İhlas, Felak, Nas sureleri ve ikinci kısımda geldiği gibi sihrin tedavisinde okunan rukyeler.
Üçüncü Kısım: Hasetçinin Nazarından Korumaya Sebep Olan Ameller:
1- Onun şerrinden Allah’a sığınmak.
2- Takva sahibi olmak ve O’nun emir ve yasaklarında bunu korumak. Nitekim bir hadiste Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: “Sen Allah’ın haklarını gözet ki Alah da senin haklarını gözetsin” buyurmuştur.[123]
3- Haset eden kimseye karşı sabırlı olmak, onu affetmek, onunla çekişmemek, onu şikâyet etmemek ve onun eziyeti ile zihni meşkul etmemek.
4- Allah’a tevekkül etmek. Kim Allah’a tevekkül ederse O, ona yeter.
5- Haset eden kimseden korkmamak, kalbini onun fikri ile doldurmaması. Bu, tedaviler içinde en faydalı olanıdır.
6-Allah’a yönelmek, ihlaslı olmak ve Allah’ın rızasını istemek.
7- Günahlardan dolayı tövbe etmek. Çünkü günahlar, insanın başına düşmanlarını musallat eder. “Başınıza gelen her musîbet, sizin kendi ellerinizin yaptıkları işler yüzündendir. Böyle olduğu halde Allah çoğunu affeder.”[124]
8- Mümkün olduğu kadarıyla sadaka vermek ve iyilikte bulunmak. Çünkü bunun şaşılacak derecede bela, nazar ve hasetçinin şerrinden uzaklaştırılmasında etkisi vardır.
9- Hasetçinin, zalimin ve eziyet edene iyilikte bulunarak onun ateşini söndürmek. Sana her defasında eziyeti, şerri, zulmü ve hasedi arttıkça sen de ona karşı iyiliği, nasihatı ve şefkati artırırsın. Bu ise, Allah’tan yana hazzı büyük olandan başkası muvaffak olamaz.
10- Dini Allah’a has kılmak (tevhid), O’nun izni olmadan hiçbir şeyin zarar ve fayda vermediği Aziz ve Hâkim olan Allah’a halis kılmak, O, bunların hepsini kapsayan ve bu sebeplerin hepsinin etrafında dönüp dolaştığıdır. Tevhid, giren kimsenin güvende olduğu Allah’ın yüce kalesidir.
Bu on sebep, hasetçinin, nazar değenin ve sihirbazın şerrinden koruyan şeylerdir.[125]
3- Kendisine Cin Musallat Olmuş Kimsenin Tedavisi
Cin çarpmasından dolayı içine cinin girdiği kimsenin tedavisi iki türlüdür:
Birinci Kısım: Cin çarpmasından, cinin içine girmesinden önce yapılması gereken şeyler:
Allah Azze ve Celle’nin farz ve vacib kıldığı bütün ibadetleri yerine getirmek, bütün haram kıldıklarından uzak durmak, bütün günahlardan dolayı tövbe etmek, dinimizde meşru olan sığınma duaları, diğer dualar ve zikirler ile korunma.
İkinci Kısım: Cinin İnsanın İçine Girdikten Sonra Tedavisi
Bu tedav şekli, dili ile kalbi bir olan (kendisinde nifak olmayan ve bildiğini yaşayan) bir kimsenin onu okuması ile mümkündür. Tedavinin en büyüğü de Fatiha Suresi,[126] Âyetel-Kursi, Bakara Suresi’ni son iki âyeti (Âmener-Rasûlü), İhlas, Felak ve Nas surelerini içine cin giren kimsenin üzerine hafif tükürme suretiyle uygulanır. Bunlar üç veya daha fazla uygulanır. Bununla beraber diğer Kurân âyetleri de okunur. Çünkü Kurân’ın tamamı göğüslerde olan (kalp) için bir şifadır. Kurân, müminler için şifa, nur ve rahmettir.[127] Sihrin tedavisi b ve c şıklarında geldiği gibi rukye duaları okunur. Bu tedavi şeklinde muhakkak şu iki şeyin olması gerekir:
Birincisi: Kendisine cin girmiş kimsenin açısındandır. Onun, Allah’a iyi bir niyet ile yönelmesi, nefsinin güçlü olması, kalbi ve lisanı bir olacak şekilde doğru bir şekilde Allah’a sığınmasının olması gerekir.
İkincisi ise; onu tedavi eden açısındandır ki onun da bu özelliklere sahip olması gerekir. Çünkü silah kullanana göredir.[128]
Şayet içine cin girmiş kimsenin kulağına ezan okunabilirse bu güzeldir. Nitekim şeytan bundan kaçar.[129]
4- Nefsi (Psikolojik) Hastalıkların Tedavisi:
Psikolojik hastalıkların ve kalp daralmasının (sıkıntısının) tedavisi özetle şu şekildedir:
1- Hidayet ve tevhid. Nitekim sapıklık ve şirk kalbin daralmasında en büyük etkendir.
2- Salih amel ile beraber Allah’ın kulunun kalbine koyduğu iman nuru.
3- Faydalı ilim. Bir kimsenin ilmi arttıkça göğsü genişler ve rahatlar.
4- Allah’a bağlanma ve O’na yönelme, O’nu bütün kalbiyle sevme, O’na ibadetten dolayı haz duymak.
5- Her durumda ve her yerde Allah’ın zikrine devam etmek. Muhakkak ki zikrin gönüllerin genişleyip huzur bulmasında, üzüntü ve kederin kaybolmasında şaşılacak derecede etkisi vardır.
6- Bütün çeşitleriyle yaratılmışlara iyilikte bulunmak, mümkün olduğunca onlara faydalı olmak. İnsanlara iyilikte bulunan insan, insanlar içinde kalbi en geniş olanı, nefsi en temiz olan ve kalbi en huzurlu olandır.
7- Cesaretli olma. Muhakkak ki cesaret göğsü genişletir ve kalbi ferahlatır.
8- Haset, nefret, kin, düşmanlık ve zulüm gibi azabını ve daralmasını gerektiren yerilmiş sıfatlardan kalbi temizlemek. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme insanların en üstününün kim olduğu soruldu. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her temiz kalpli ve doğru sözlü olandır.” Orada bulunanlar: Doğru sözlü olmayı biliyoruz. Peki temiz kalpli olmak ne demektir, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Takva sahibi, içinde günah, zulüm, nefret, düşmanlık ve haset olmayandır.”[130]
9- Gereksiz bakıştan, boş sözden, hak olmayanı dinlemekten, kadınlarla bir arada olmaktan, gereksiz toplantılardan, çok yemek ve uyumaktan uzak durmak. Çünkü bunları terk etmek göğsün genişlemesinin, kalbin nimetinin, hüzün ve kederinin kaybolmasının sebeplerindendir.
10- Faydalı ilimler veya ameller ile meşkul olma. Çünkü bu kalbe endişe veren şeyden alıkoyar.
11- İçinde bulunduğu günde amel etmeye ihtimam gösterip gelecek için ihtimam göstermeyi kesmek. Geçmişe üzülmemeli, din ve dünya işlerinde kendisine fayda veren şeylerde çalışmalı.Maksadına ulaşmadaRabbisine dua etmeli ve O’ndan yarım dilemeli. Muhakkak ki bu, onu hüzün ve kedere karşı teselli eder.
12- Sağlık ve afiyette, rızıkta kendisinden daha aşağıda olana bakmak. Bu konuda kendinden yüksekte olana bakma.
13- Değiştirme imkânı olmayan geçmişte olan kötü olayları unutmak ve onu asla düşünmemek.
14- Başına bir felaket geldiğinde onu hafifletmeye çalışmalı ve bundan daha kötüsünün de gelebileceğini düşünerek onu gücünün yettiği kadarıyla engellemeye çalışmak.
15- Kuvvetli bir kalp, onun kötü düşünceye davetiye çıkaran hayal ve kuruntulara kendini kaptırmamak. Öfkelenmemek, sevilen bir şeyin yok olmasından ve sevilmeyen bir şeyin meydana gelmesinden korkmamak. Bilakis faydalı sebeplere sarılarak ve Allah’tan af ve mağfiret dileyerek işi Allah’a havale etmek.
16- Kalbin Allah’a güvenmesi, O’na tevekkül etmesi, O’na karşı hüsnü zanda bulunması. Muhakkak ki Allah’a tevekkül eden, O’na dayanıp güvenen kimseye evhamlar, kötü düşüncelere zarar veremez.
17- Akıllı kimse bilir ki doğru bir hayatın mutluluk ve huzur içinde olması gerektiğini, dünya hayatının kısa olduğunu bilir. Bu hayatı üzüntü ve keder ile kısaltmaz, zira bu sıhhatli yaşamanın zıttıdır.
18- Başına bir bela ve musibet gelse kendindeki diğer dini ve dünyevi nimetlerle bunları karşılaştırır. Bu karşılaşmada kendisi üzerindeki nimetlerin ne kadar fazla olduğu ortaya çıkar. Yine başına gelmesinden korktuğu zararlı şeyler ile başına gelebilecek iyilikleri karşılaştırır. Böylelikle zayıf olan ihtimallerin, çok ve kuvvetli olan ihtimallere galip gelmesine izin vermez. Böylelikle kendisinden üzüntü ve korkusu giderilmiş olur.
19- Bilir ki, insanların eziyeti kendisine zarar veremez. Özellikle de kötü olan sözler. Bilakis kötü sözler onların kendilerine zarar verir. Böylelikle o, bu eziyetlere ve düşüncelere kulak asmaz, böylelikle de ona zarar veremez.
20- Düşüncelerini dininde ve dünyasında kendisine faydalı olan şeylerle meşkul eder.
21- Kişi, yaptığı iyiliklere karşı insanlardan teşekkür beklemez. Bunu yalnız Allah rızası için yapar. Bunun Allah’tan olduğunu bilir ve iyilik yaptığı kişinin kendisine teşekkür edip etmediğini umursamaz. “Biz sizleri ancak Allah’ın rızası için yemek ikram ediyoruz. Sizlerden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (İnsan: 9)
22- Kendini faydalı şeylere ve bunları gerçekleştirmeye vermelidir. Zararlı şeylere yönelmemeli ve bununla dane fikrini ne de zihnini meşkul etmeli.
23- İçinde bulunduğu o anın amelleri ile meşkul olmalı ve geleceği bırakmalı ki gelecekte yapacağı amelleri yerine getirmek için fikir ve amel olarak onları yapabilsin.
24- Kendisine daha faydalı olan ilim ve amellerle meşkul olmalı. Bunu ehemmiyet sırasına göre yerine getirmeli. Özellikle deen fazla ulaşılmak istenen, rağbet ettiği şeyde. Bu konuda Allah’tan yardım istemeli, insanlarla istişare etmeli, maslahat gerçekleştirdikten sonra da azmedip Allah’a tevekkül etmeli.
25- Allah’ın görünen ve görünmeyen nimetlerinden bahsetmek. Bunları bilmek konuşmak, Allah’ın onunla sendeki hüznü, kederi gidermesine vesiledir. Allah bununla kulunu şükretmeye teşvik eder.
26- Eşi, akrabası ve aralarında alaka olan herkes ile muamelelerde onda bir kusur/ayıp gördüğü zaman onda daha önceden bildiği iyilikler ile ona davranmalı. Böylelikle onunla arkadaşlığı ve yaşantısı devam eder ve gönlü hep geniş olur. Bunun içindir ki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
((لا يَفْرَكْ مُؤْمِنٌ مُؤْمِنَةً، إِنْ كَرِهَ مِنْهَا خُلُقَاً، رَضِيَ مِنْهَا آخَرَ))
“Mümin bir erkek, mümin bir kadına buğzetmesin. (Çünkü) onun bir huyunu beğenmezse başka bîr huyunu beğenir.”[131]
27- Bütün işlerinin düzgün gitmesi için dua etmek. Bu duaların en güzeli şöyle demektir:
((اَللَّهُمَّ أَصْلِحْ لِي دِينِي اَلَّذِي هُوَ عِصْمَةُ أَمْرِي, وَأَصْلِحْ لِي دُنْيَايَ اَلَّتِي فِيهَا مَعَاشِي, وَأَصْلِحْ لِي آخِرَتِي اَلَّتِي إِلَيْهَا مَعَادِي, وَاجْعَلِ اَلْحَيَاةَ زِيَادَةً لِي فِي كُلِّ خَيْرٍ, وَاجْعَلِ اَلْمَوْتَ رَاحَةً لِي مِنْ كُلِّ شَرٍّ))
“Allâhumme eslih lî dîniyel-lezî huve ‘ismetu emrî, ve eslih lî dunyâyel-letî fîhâ me‘âşî, ve eslih lî âhiratiyel-letî ileyhâ me‘âdî, vec‘alil-hayâte ziyâdeten lî fî kulli hayrin, vec‘alil-mevte râhaten lî min kulli şerrin.”
“Allahım! Beni koruyan dinimi, içinde yaşantım olan hayatımı, kendisine döneceğim ahiretimi ıslah et. Hayatımı bütün hayırlarda ziyade kıl. Ölümü benim için her türlü şerden kurtuluş kıl.”[132]
((اللَّهُمَّ رَحْمَتَكَ أَرْجُو فَلَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ، وَأَصْلِحْ لِي شَأْنِي كُلَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ»
“Allâhumme rahmeteke ercû felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete ‘aynin, ve eslih lî şe’nî kullehû illâ ente.”[133]
“Allahım! Senin rahmetini dilerim. Beni göz açıp kapayıncaya kadarlık bir zamanlık mesafede bile nefsimle başbaşa bırakma. Benim için işlerimin hepsini ıslah et. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka br ilah yoktur.”
28- Allah yolunda cihad etmek. Nitekim Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Allah yolunda cihad edin. Muhakkak ki Allah yolunda cihad, cennet kapılarından bir kapıdır. Allah bununla kişiyi hüzün ve kederden kurtarır.”[134]
Bu sebep ve vesileler, psikolojik hastalıklar için faydalı tedavi şekilleridir. Bunları düşünüp samimi ve ciddiyetle uygulayan, bununla ihlâslı ve sıdk ile amel eden kimse için en büyük tedavidir. Bununla bazı âlimler birçok psikolojik hastalıkları tedavi etmişlerdir. Allah bununla büyük faydalar vermiştir.
5- Yara ve Çıban Tedavisi
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir insanın bir rahatsızlığı varsa, bir yarası veya çıbanı varsa parmağını yere koyar sonra da kaldırarak şöyle derdi:
“Bismillâh, turbetu erdinâ, birîgati be‘dinâ, yuşfâ bihî segîmunâ, biizni Rabbinâ.”
“Allah’ın adıyla. Bazımızın tükrüğü ile ve yerimizin toprağı ile Rabbimizin izni ile hastamıza şifa olur.”[135]
Hadisin manası: Kişi kendi işaret parmağına kendi tükrüğünden alır ve toprağa koyar ve onu karıştırır. Sonra da yara olan yere yada ağrıyan yere koyarak yukarıdaki duayı okur.
6- Başına Bir Musibet Gelen Kimsenin Tedavisi
1- “Gerek yerde ve gerek kendi nefislerinizde başınıza gelen hiçbir musîbet yoktur ki, biz onu yaratmazdan önce, bir kitapta yazılmamış olsun. Bu, şüphesiz Allah'a çok kolaydır. Bunu önceden yazmış olmamız, elinizden kaçana üzülmemeniz, Allah'ın size verdikleriyle de sevinip şımarmamanız içindir. Allah, büyüklenip övünen hiç kimseyi sevmez.”[136]
2- “Hiçbir musibet, Allah'ın izni olmadıkça isabet etmez. Kim Allah'a îman ederse, Allah da onun kalbine hidayet verir. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir.”[137]
3- Bir kimsenin başına bir musibet gelir de şu duayı okursa Allah ona bu musibetinde sevap verir ve ondan daha hayırlısını verir:
- ((إنّا للهِ وَإنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ، اللَّهُمَّ أْجُرْنِي في مُصِيبَتي، وَأخْلِفْ لِي خَيراً مِنْهَا))
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn. Allâhumme’curnî fî musîbetî ve ehlif lî hayran minhâ.”
“Biz Allah’tan geldik yine Allah’a döneceğiz. Allahım! Benim başıma gelen bu musibetten dolayı bana ecir ver ve bana ondan daha hayırlısını ver.”[138]
4- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimsenin oğlu öldüğünde Allah Azze ve Celle meleklerine: ‘Kulumun çocuğunu elinden mi aldınız?’ Melekler: Evet, derler. Allah Azze ve Celle: ‘Kulumun ciğer paresini mi aldınız?’ buyuracak. Melekler: Evet, diyecekler. Allah Azze ve Celle: ‘Kulum ne dedi? buyuracak. Melekler: Sana hamd etti ve İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn (biz Allah’tan geldik yine Allah’a döneceğiz) dedi. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: ‘Kulum için cennette bir ev inşa edin. O evi de Beytul-Hamd (hamd evi) olarak isimlendirin.’[139]
5- "Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
«Mümin bir kulumun, dünyada en sevdiği bir insanın ruhunu kabzettiğimde o sabreder ve sabrının ecrini de benden isterse onun gideceği yer ancak cennettir.»"[140]
6- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem çocuğu ölen bir adama şöyle buyurdu: “Cennet kapılarından birinin kapısına gelipte onun seni orada beklemesini istemez misin?”[141]
- ((يَقُولُ اللَّهُ: إِذَا ابْتَلَيْتُ عَبْدِي بِحَبِيبَتَيْهِ فَصَبَرَ [وَاحْتَسَبَ] عَوَّضْتُهُ مِنْهُمَا الْجَنَّةَ))
7- «Şayet ben kulumu körlükle imtihan eder, o kulumda buna sabrederse, o iki gözünün yerine ona cenneti veririm.»"[142]
((مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُصِيبُهُ أَذًى: مِنْ مَرَضٍ فَمَا سِوَاهُ إِلَّا حَطَّ اللَّهُ بِهِ سَيِّئَاتِهِ كَمَا تَحُطُّ الشَّجَرَةُ وَرَقَهَا»
8- “Müslümâna bir hastalık ve daha küçük bir ezâ isabet ederse Allah muhakkak bu ezaya mukabil, onun kötülüklerini tıpkı ağacın kendi yapraklarını döktüğü gibi dökerek kefaret olur."[143]
9- “Bir müslümanın ayağına bir diken batsa bile bununla kendisine bir derece yazılır ve onunla bir hatası silinir.”[144]
10- “Bir müminin başına gelen rahatsızlık, yorgunluk, hastalık, hüzün, hatta onu kederlendiren bir keder bile gelse bu onun günahlarına kefaret olur.”[145]
11- “Mükâfatın büyüklüğü musibetin büyüklüğüne göredir. Muhakkak ki Allah bir kavmi sevdiği zaman onlara musibet verir. Her kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur. Her kim de bundan razı olmazda Allah da ondan razı olmaz.”[146]
« ...فَمَا يَبْرَحُ الْبَلَاءُ بِالْعَبْدِ حَتَّى يَتْرُكَهُ يَمْشِي عَلَى الْأَرْضِ وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ»
“… Müslüman bir kimse, günahsız olana kadar bela ve musibetlerle beraber yürümeye devam eder.”[147]
7- ÜZÜNTÜ VE KEDERİN TEDAVİSİ
1- Bir müslümana hüzün ve keder isabet eder de şu duayı okursa Allah onun yerine mutluluk verir:
“Allâhumme innî ‘abduke ibnu ‘abdike inu emetic, nâsiyetî biyedik, mâdin fiyye hukmuk, ‘adlun fiyye gadâuk, es eluke bi kullis-min huve lek, semmeyte bihî nefsek, ev enzeltehu fî kitâbik, ev ‘allemtehû ehaden min halgik, ev iste’serte bihî fî ‘ilmil-ğaybi ‘indek, en tec‘alel-Kurâne rabi‘a kalbî, ve nûra sadrî, ve celâe huznî, ve zehâbe hemmî.”
1- “Allahım! Ben senin kulunum. Kulların olan ana ve babanın evladıyım. Alnım, senin elindedir. Senin emrin adaletlidir. Nefsini isimlendirdiğin veya kitabında indirdiğin veya kullarından birine öğrettiğin veya da ğaybi ilim olarak katında gizlediğin senin isminle Kurân’ı kalbimin baharı, göğsümün nuru kılmanı, hüznümün ve kederimin gitmesini dilerim.”[148]
“Allâhumme innî e‘ûzu bike minel-hemmi vel-hazeni vel-‘aczi vel-keseli vel-buhli vel-cubni ve dala‘id-deyni ve ğalebetir-ricâli.
2- “Allahım! Üzüntü ve kederden, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, insanların bana galebe çalmalarından ve borcumun belimi bükmesinden sana sığınırım.”[149]
«لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْعَظِيمُ الْحَلِيمُ، لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ، لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ رَبُّ السَّمَوَاتِ، وَرَبُّ الْأَرْضِ، وَرَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ»
“Lâ ilâhe illallâhul-‘azîmul-kerîm, lâ ilâhe illallâhu rabbul-‘arşil-‘zîm, lâ ilâhe illallâhu rabbusemâvâti ve rabbul-erdi ve rabbul-‘arşil-kerîm.”
3- “Azim ve halim olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Arşın yüce Rabbi olan Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Göklerin ve Arşın Kerim Rabbi Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur.”[150]
«اللهُمَّ رَحْمَتَكَ أَرْجُو، فَلَا تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ، وَأَصْلِحْ لِي شَأْنِي كُلَّهُ، لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ»
“Allâhumme rahmeteke ercû, felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete ‘aynin, ve esl,h lî şe’nî kullehû, lâ ilâhe illâ ente.”
4- “Allahım! Senin rahmetini umarak öz açıp kapayıncaya kadar da olsa beni nefsimle başbaşa bırakma. Bütn işlerimi düzelt. Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur.”[151]
“Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez-zâlimîn.”
5- “Senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederiz. Muhakkak ki ben zalimlerden oldum.”[152]
“Allâhu Allâhu Rabbî lâ uşriku bihî şeyen.”
6- “Allahım! Rabbim olan Allahım! O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.”[153]
9- HASTANIN KENDİSİNİ TEDAVİ ETMESİ
Elini vücudunda ağrıyan yerin üzerine koy ve üç kere “Bismillah” de. Yedi defa da şu duayı oku:
“E‘ûzu billâhi ve kudratihî min şerri mâ ecidu ve uhâziru.”
“Bedenimdeki bu rahasızlıktan ve acıdan dolayı Allah’a ve O’nun kudretine sığınırım.”[154]
10- HASTA ZİYARETİ BULUNULDĞU SIRADA HASTANIN TEDAVİSİ
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Bir Müslüman bir hastayı ziyaret eder ve onun da henüz ölüm vakti gelmemiş ise yedi defa şu duayı okur ise şifa bulur:
“Es elullâhel-‘azîm, Rabbel-‘arşil-azîm, en yeşfiyeke.”
“Yüce olan Allah’tan ve yüce Arşın Rabbinden sana şifa vermesini dilerim.”[155]
11- UYKUSUNDA KORKAN VE KÂBUS GÖRMENİN TEDAVİSİ
«أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ: مِنْ غَضَبِهِ، وَعِقَابِهِ، وَشَرِّ عِبَادِهِ، وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ، وَأَنْ يَحْضُرُونِ»
“E‘ûzu bi kelimâtillâhit-tâmmâti min ğadabihî ve ‘ikâbihî ve şerri ‘ibâdihî ve min hemezâtiş-şeyâtîni ve en yehdurûn.”
Uykuda korkan veya kâbus gören kimse şu duayı okur:
“Allah’ın gadabından, cezalandırmasından, kullarının şerrinden, şeytanın vesvesesinden ve burada hazır bulunmalarından Allah’ın eksiksizolan kelimelerine sığınırım.”[156]
12- HUMMA (ATEŞLİ HASTALIKLARIN) TEDAVİSİ
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Humma, cehennemin kaynamasındandır. Onun hararetini su ile serinletin."[157]
13- BÖCEK VE YILAN SOKMASININ TEDAVİSİ
1- Fatiha Suresi okunur ve tükürük ağızda toplanarak sokulan yere tükürülür.
[158]
2- Kâfirûn, İhlas, Felak ve Nas sureleri okunarak üzerine su ve tuz ile meshedilir.
[159]
14- ÖFKENİN TEDAVİSİ
Öfkenin tedavisi iki şekilde mümkündür:
Birinci Yol: Öfkeden korunma:
Buna ise öfkeye sebebiyet veren şeylerden kaçınmakla mümkün olur. Bu sebeplerden bazıları şunlardır: Büyüklenme, kendini beğenme, yerilen hırs, uygunsuz şaka yapmak, alay etmek ve benzeri şeyler.
İkinci Yol: Öfkelendikten sonra yapılacak tedavi şekli:
Bu dört şekildedir:
1- Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmak. (yani “euzu billahimiş-şeytanir-racim” demek.).
2- Abdest almak.
3- bulunduğu durumu değiştirmesi. Ayakta ise oturması, oturuyor ise yatması, bulunduğu yeri terk etmesi veya da susması gibi.
4- Öfkesine hâkim olduğu takdirde alacağı sevabı düşünmeli ve öfkenin sonuçlarını düşünerek bundan vazgeçmeli.
15- ÇÖREK OTU İLE TEDAVİ
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Çörek otu, ölümden başka her derde şifadır.”
[160] Çörek otunun gerçekten birçok faydası vardır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin “her hastalığa şifadır” hadisi Allah Azze ve Celle’nin: “
Rabbının emriyle her şeyi tahrib eder”[161] kavli gibidir. Yani, yok olmayı kabul eden her şeyi demektir.[162]
16- BAL İLE TEDAVİ
1- Allah Azze ve Celle bal arısı hakkında şöyle buyurmuştur:
﴿يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ﴾
“Karınlarından, kendisinde insanlar için şifa bulunan muhtelif renklerde bal çıkar. Şüphe yoktur ki bunda, düşünen kimseler için mutlaka bir ibret vardır.”[163]
2- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Şifâ üç şeydedir: Hacamat olmakta veya bal şerbeti içmekte veya ateşle dağlamaktadır. Ancak ben ümmetimi ateşle dağlamaktan yasaklıyorum."
[164]
17- ZEMZEM SUYU İLE TEDAVİ
1- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zemzem suyu hakkında şöyle buyurmuştur: “Zemzem suyu mübarek (bereketli) bir sudur. İçeni doyurur ve hasta için şifadır.”
[165]
2- “Zemzem suyu ne için içiliyorsa ona şifadır.”
[166]
3- Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zemzem suyunu kırba ve kovalarda taşır ve bunu hastaların üzerine döker ve onlara içirirdi.
[167] İbnul-Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: Ben ve başkaları zemzem suyu ile şifa bulma konusunda şaşılacak derecede tecrübe yaşamışlardır. Ben zemzem suyu ile birçok hastalıktan şifa buldum ve Allah’ın izni ile tamamen iyileştim.”
[168]
18- KALP HASTALIKLARININ TEDAVİSİ
Kalpler, üç türlüdür:
1- Sağlıklı (selim olan) kalp: Kıyamet günü Allah’ın karşısına ancak bu kalple çıkan kimse kurtulacaktır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
﴿يَوْمَ لا يَنْفَعُ مَالٌ وَلا بَنُونَ * إِلا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ﴾
“O gün ne mal ne de evlatlar fayda verir. Ancak selim bir kalp ile gelen kişi kurtulur.”[169]
Selim olan kalp, Allah’ın emir ve yasaklarına muhalefet eden arzulardan selamette olan kalptir. O’nun haberine zıt olan bütün şüphelerden uzaktır. Allah’tan başkasına ibadet etmekten selamette olan kalptir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemden başkasına muhakeme olmaktan selamette olan bir kalptir. Özetle, sahih ve selim olan kalp, hangi şekilde olursa olsun Allah’a şirk koşmaktan selamette olan bir kalptir. Bilakis iradede, muhabbette, tevekkülde, yönelmede, korkuda, ümit etmede kulluğu Allah’a has kılan kalptir. Ameli, Alalh için has kılar. Sevdiğinde yalnız Allah için sever, öfkelendiğinde Allah için öfkelenir, verdiğinde Allah için verir, yasakladığından Allah için yasaklar, bütün düşüncesi Allah içindir. Sevgisinin tamamı Allah içindir. Kastı, bedeni, amelleri, uykusu, uyanıklığı, konuşması Allah içindir. Allah hakkında konuşmak, her türlü konuşmaların en güzelidir. Fikri, O’nun razı ve hoşnut olduğu şeyler üzerinde yoğunlaşır. Allah Azze ve Celle’den böyle bir niyaz ederiz. Amin.
2- Ölü kalp: Bu, birincinin zıttıdır. O, rabbisini bilmez, emri ile ibadet etmez, O’nu sevmez ve O’ndan razı olmaz. Bilakis o, arzu ve isteklerinin peşine düşer. Böylelikle Allah dışındaki şeylere sevgi, korku, ümit, rıza öfke, saygı ve zillet gibi duygular besleyerek kulluk eder. Öfkelendiğinde kendi istekleri doğrultusunda öfkelenir, sevdiğinde kendi arzuarı doğrultusunda sever, verdiğinde kendi hevası için verir, yasakladığında kendi hevası için yasaklar, hevası (arzu ve istekleri) onun tabi olduğu önderidir, şehveti (aşırı istek ve arzuları) onun komutanı, cehalet ise sürücüsü, gaflet bineğidir. Böyle bir kalpten Allah’a sığınırız.
3- Hasta kalp: Hayatta olan lakin hastalığı bulunan kalptir. İki yöne birden meyli olup bazen birisi bazen de diğeri kendi tarafına çeker. Hangisi baskın gelmişse ona meyleder. Böyle bir kalpte Allah sevgisi, O’na iman, ihlâs, O’na tevekkül etme bulunur. Bu onun hayatının maddesidir. Aynı ayna bu kalpte arzu ve isteklere meyletme, ona ulaşmada hırslı olma, haset, büyüklenme, kendini beğenme, yüksek makam sahibi olmaktan hoşlanma, lider olma tutkusu, nifak, gösteriş, cimrilik gibi felaketine sebep olacak duygular da bulunur.Böyle bir kalpten de Allah’a sığınırız.
Bütün hastalılardan kurtulmanın tedavisini Kurân içermektedir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar! Rabbınızdan size bir öğüt, göğüslerdeki (dert ve sıkıntılar) için bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”[170]
﴿وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا﴾
“Biz Kurân’dan, mü'minler için şifa ve rahmet olan âyetler indiriyoruz. O, zâlimlerin ise, hüsranını artırır.”[171]
Kalp hastalıkları iki çeşittir:
1- Hastalık sahibi bunu o anda hissetmez. Bu, cehalet, şek-şüphe hastalığıdır. Bu, iki çeşitten en büyük olanıdır. Ancak kalbinin fesadından (bozulmasında) dolayı bunu hisstetmez.
2- O anda acı veren hastalık. Hüzün, keder, endişe gibi. Bu tür rahatsızlıklar sebeplerin ortadan kaldırılmasıyla tabi tedavi yöntemiyle giderilebilir.
Kalbin tedavisi şu dört şekilde olur:
Birincisi: Kurânı Kerim ile: Muhakkak ki Kurân, göğüslerde olan şüphelere şifadır. Onda bulunan şirki, küfür kirini, şüphe hastalığını, şehevi duyguları yok eder. O, hakkı bilen ve onunla amel eden kimse için hidayettir. Müminlerin hemen ve daha sonra ulaşacağı rahmettir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
﴿أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا﴾
“Ölü iken dirilttiğimiz, insanlar arasında kendisiyle yürüyeceği bir nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan çıkamayan kimse gibi olur mu?”[172]
İkincisi: Bir kalbin üç şeye ihtiyacı vardır:
1- Kuvvetini koruyacak şeylere. Bu da ancak iman, salih amel ve dua ile mümkün olur.
2- Zararlı şeylerden koruyacak amellere. Bu da bütün günahlardan ve Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmak ile olur.
3- Kendisine eziyet veren herşeyden kurtulmaya. Bu da tövbe ve Allah’tan bağışlanma dilemek ile olur.
Üçüncüsü: Nefsin onu istila etmesinden dolayı kalp hastalığının tedavisi:
Bunun iki tedavisi vardır: Muhasebe ve muhalefet. Muhasebe iki türlüdür:
Birincisi: Amelden önce: Bunun dört makamı vardır:
1- Bunu yapmaya gücü yetecek mi?
2- Bunu yapmak, onu yapmamaktan senin için daha hayırlı mı?
3- Bu yapılan ile Allah’ın rızası mı kastediliyor?
4- Bunu yapacağın işte yardımcıya ihtiyacın var ise sana yardımcı olabilecek kimseler var mı? Şayet bu soruların cevabı var ise hemen başla, aksi takdirde asla bu işi yapmaya kalkışma!
İkincisi: Bir işi yaptıktan sonra: Bu da üç çeşittir:
1- Allah’a karşı görevlerini gereği ile yerine getirmediği ibadetler konusunda kendisini muhasebeye çekmek. Allah’ın kulları üzerindeki haklarında bazıları şunlardır: İhlâs, nasihat, samimiyet ve ibadette süreklilik. Allah’ın üzerimize olan nimetlerinin farkına varmak ve bizim O’na olan kulluğumuzun eksikliğinin farkına varma.
2- Terk etmesi yapmasından daha hayırlı olan her amelde nefsini hesaba çekmesi.
3- Mübah olan emirlerde veya da yapmadığı gündelik işlerde kendini hesaba çekmesi. Bununla Allah’ı ve ahiret yurdunu mu istemiştri? Şayet böyle ise kazananlardan olmuştur. Şayet dünyayı istemiş ise o zaman da hüsrana uğrayanlardan olur.
Bunların toplamında öncelikle üzerine farz olan şeylerde kendini hesaba çekmesi gerekir. Sonra şayet bu farzlar noksan ise onları tamamlaması gerekir. Sonra yasaklanan şeylerde kendisini hesaba çekmesi gerekir. Şayet bu yasaklardan birini çiğnediğini bilir ise bundan dolayı Allah’a tövbe ve istiğfarda bulunmalı. Sonra da organlarının işlediği şeylerde sonra da gaflette olduğu şeylerde kendini hesaba çekmeli.
Dördüncüsü: Şeytanın istilasından dolayı kalp hastalığının tedavisi:
Şeytan, insanın düşmanıdır. Ondan kurtulmanın çaresi de Allah’ın dininde meşru kıldı sığınmadır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem nefsin şerrinden ve şeytanın şerrinden Allah’a sığınmayı bir arada zikretmiştir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Bekir’e -Allah ondan razı olsun- şöyle buyurmuştur: “Akşam yatağına yattığında ve sabahleyin şu duayı oku:
“Allâhumme fâtiras-semâvâti vel-erdi, ‘âlimil-ğaybi veş-şehâdeti Rabbe kulli şey in ve melîkihî, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente, e‘ûzu bike min şerri nefsî, ve şerriş-şeytâni ve şirkihî ve en egterife ‘alâ nefsî sûen ev ecurrahû muslimin.”
“Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, görüneni ve görünmeyeni bilen Allahım! Her şeyin Rabbi ve sahibi olan Allahım! Ben şehadet ederim ki senden başka hakkıyla ibadet edilecek başka bir ilah yoktur. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden, kendi nefsime veya bir müslümana karşı kötülük yapmaktan sana sığınırım.”[173]
Allah’a sığınma, tevekkül ve ihlas, şeytanın insana hakim olmasını, onu ele geçirmesini engeller.
Allah’ın salât ve selamı kulu ve rasûlü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin, ailesinin, ashabının ve onlara kıyamet gününe kadar güzellikle uyanların üzerine olsun.
[1]Ebu Davud: 2/78, Tirmizi: 5/211, İbnu Mace: 2/1258, Sahihu Camius-Sağîr: 3/150, Sahihu İbni Mace: 2/324.
[2]Ebu Davud: 2/78, Tirmizi: 5/557, İbnu Mace: 2/1271, İbnu Hacer senedinin ceyyid olduğun söylemiştir. Sahihu Tirmizi: 3/179.
[3]Tirmizi: 5/566 ve 5/462, Ahmed: 3/18, Bkz: Sahihul-Cami’:5/116, Sahihut-Tirmizi: 3/140.
[4] Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin duaya başlarken kendi nefsi ile başladığı hadiste sabit olmuştur. Yine Enes, İbnu Abbas ve Ummu İsmail ve diğerlerine yaptığı duada olduğu gibi kendi nefsi ile başlamadığı da sabit olmuştur. Bu meselede daha geniş bilgi için İmam Nevevi’nin Sahihu Muslim şerhine bkz. (15/144). Tuhfetul-Ehvazi Şerhu Sunenit-Tirmizi: 9/328, Buhari Fethul-Bari: 1/218.
[5]Allah’ın İsmi Azamı için bu kitapçıktaki 94, 95 ve 96 numaralı hadislere bakın.
[6] Buhari: 7/163, Muslim: 4/2070
[7]Buhari: 7/161, Muslim: 4/2078
[8]Buhari: 7/59, Muslim: 4/2079
[9]Buhari: 7/155, Muslim: 4/2080. Hadisin lafzı şöyledir: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem belânın meşakkatinden, helaka ileten sebepten, kazanın kötüsünden, düşmanların sevinmesinden Allah’a sığınırdı.
[16]Buna Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin Enes’e yaptığı dua delalet etmektedir: “Allahım! O’nun malını ve çocuğunu çoğalt, oan verdiklerini bereketli kıl!” Buhari: 7/154, Muslim: 4/1928.
[17] Buhari: “el-Edebul-Mufred” (653 numara) Elbâni -Allah ona rahmet etsin- “Silsiletul-Ehâdisis-Sahîha” (2241) ve “Sahîhul-Edebil-Mufred” (sy. 244) adlı eserlerinde sahih olduğunu söylemiştir. Parantez içindeki kısma ise şu hadis delalet etmektedir: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: İnsanların en hayırlısı kimdir? Diye sorulduğunda şöyle buyurmuştur: “Ömrü uzun olan ve ameli güzel olandır.” Tirmizi ve Ahmed rivayet etmişlerdir. Elbâni “Sahîhut-Tirmizi” de (2/271) sahihlemiştir. Ben bunu Semâhatuş-Şeyh İbnu Bâz’a -Allah ona rahmet etsin- onunla dua etmek sünnet midir diye sordum, O da: Evet, diye cevap verdi.
[18] Buhari: 7/154, Muslim: 4/2092.
[19] Ebu Davud: 4/324, Ahmed: 5/42, Albâni ve başkası hasenlemiştir.
[20] Tirmizi: 5/295, Hakim bunu sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir 1/505, “Sahihut-Tirmizi” 3/168, Hadisin lafzı şöyledir: “Zun-Nun peygamber büyük balığın karnında iken şu dua ile dua etmiştir: “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez-zâlimîn” Hangi bir Müslüman bununla dua ederse Allah onun duasına icaber eder.”
[21] Ahmed: 1/391, 452, Hâkim: 1/509, “el-Ezkâr” da Hâfiz hasen olduğunu söylemiştir. Elbâni sahihlemiştir. “el-Kelimut-Tayyib” (sy. 73) bkz.
[23]Tirmizi: 5/534 ve diğerleri. Hadisin lafzı şöyledir: “Allah’tan dünyada ve âhirette selamet dileyin.” Hadisin başka bir lafzı ise şöyledir: “Allah’tan af ve afiyet dileyin. Bir kimseye yakînden sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.” Bkz. “Sahîhut-Tirmizi” 3/170, 180, 185. Bu hadisin şahitleri için Ahmed Şakir tertibi ile İmam Ahmed’in Musned’ine bakın 1/156-157.
[24] Ahmed 4/181, Taberâni “el-Kebîr” Hafız el-Heysemi “Mucmeuz-Zevâid” de (10/178) şöyle dedi: Ahmed’in ve Taberani’nin senetlerinden biri sikattır.
[25]Ebu Davud 2/83, Tirmizi 5/554, İbnu Mace 2/1259, Hakim bunu sahihlemiş ve Zehebi de ona muvafakat etmiştir 1/519, Bk. Sahihut-Tirmizi 3/178 Ahmed 1/127.
[26] Tirmizi 5/537, İbnu Mace 2/1264.
[27] Ebu Davud 2/92, Tirmizi 5/523, Nesai 8/271, Bk. Sahihut-Tirmizi 3/166, Sahihun-Nesai 3/1108.
[28] Ebu Davud 2/93, Nesai 8/271, Ahmed 3/192, Bk. Sahihun-Nesai 3/1116, Sahihut-Tirmizi 3/183.
[29] Tirmizi 5/575, İbnu Hibban, Hâkim, Taberani, Bk. Sahihut-Tirmizi 3/184.
[30] Tirmizi 5/534, Bk. Sahihut-Tirmizi 3/170.
[31] Ahmed bu lafızla rivayet etmiştir 5/243, Tirmzi benzerini 5/369, Hâkim 1/521, Tirmizi hadisi hasenlemiş ve şöyle demiştir: Muhammed b. İsmail –yani Buhari’ye- sordum şöyle dedi: Bu, hasen sahih bir hadistir. Hadisin sonunda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bu haktır, bunu alın ve onu öğrenin.”
[32] İbnu Mace 2/1264, Ahmed 6/134, Hakim bunu sahihlemiş ve Zehebi de ona muvafakat etmiştir 1/521, Sahihu İbni Mace 2/327.
[33] Hâkim 1/525, Bu hadisi sahihlemiş ve Zehebi de on amuvafakat etmiştir. Bk. Sahihul-Câmi‘ 2/398, el-Ehâdidus-Sahîha 4/54, 1540 numara.
[34] Tirmizi 5/528, Hâkim 1/258, Bunu sahihlemiş ve Zehebi de ona muvafakat etmiştir. İbnus-Sinnî 446 nolu, Bk. Sahihut-Tirmizi 3/168, Sahihul-Câmi‘ 1/400.
[35]Buhari Fethul-Bari 11/181.
[36] Buhari Fethul-Bari 11/196.
[37] Buhari 1/302, Muslim 4/2078.
[38] Buhari 7/167, Muslim 4/2086.
[39] Hâkim 1/525, Bunu sahihlemiş ve Zehebi O’na muvafakat etmiştir. Bk. Nevevi el-Ezkâr sy. 340, Muhakkik Abdulkâdir Arnavut bunu hasenlemiştir.
[40]Hâkim 1/542, Bk. Sahşhul-Cami‘ 1/396, el-Ehâdisus-Sahîha 1539 nolu.
[41]Ahmed 4/63, 5/375, Bk. Sahihul-Câmi‘ 1/399.
[42] Taberani. Heysemi “Mecme‘uz-Zevâid” de şöyle dedi: Muhammed b. Ziyâd dışında ricâli sahih ricalidir. O, sikadır. Bk. Sahihul-Cami‘ 1/404.
[43] Nesai, Ebu Davud 2/92, Sahihun-Nesai 3/1123.
[44] Ebu Davud 2/91, Nesai 8/263, İbnu Mace, Bk. Sahihun-Nesai 3/1112.
[45] Hâkim, Beyhaki, Bk. Sahihul-Câmi‘ 1/406, İrvâul-Ğalîl 852 numara.
[46] Nesai, Ebu Davud 2/91, Bk. Sahihun-Nesai 3/1111, Sahihul-Câmi‘ 1/407.
[47] Hâkim 1/532, Sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir. Nesai 8/274, Bk. Sahşhul-Câmi‘ 1/408, Sahihun-Nesai 3/1118.
[48]Tirmizi 5/519, Ebu Davud 2/92, Bk. Sahihul-Câmi‘ 10/410, Sahihun-Nesai 3/1113.
[49] Taberani, Mecme‘uz-Zevâid’de (10/144) Heysemi şöyle dedi: Ricali, sahih ricalidir. Bk. Sahihul-Câmi‘ 1/411.
[50]Tirmizi 4/700, İbnu Mace 1453, Nesai, Bk. Sahihut-Tirmizi 2/319, Sahihun-Nesai 3/1121, Hadisin lafzı şöyledir: “Her kim Allah’tan cenneti üç kere isterse cennet şöyle der: Allahım! Onu cennete girdir. Her kim de üç kere cehennemden sığınırsa cehennem şöyle der: Allahım! Onu cehennemden koru.”
[51] Buna Buhari ve Muslim’de Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin İbnu Abbas’a yaptığı dua delalet etmektedir. Bk. Buhari Fethul-Bari 1/44, Muslim 4/1797.
[52]Ahmed 4/403, Bk. Albani “Sahihut-Terğîb vet-Terhîb” 1/19.
[53] İbnu Mace 1/92, Bk. Sahihu İbni Mace 1/47.
[54] İbnu Mace 1/298, Bk. Sahihu İbni Mace 1/152.
[55] Nesai 3/52, Ahmed 4/338, Bk. Sahihun-Nesai 1/279.
[56] Ebu Davud 2/80, İbnu Mace 2/1268, Nesai 3/52, Tirmizi 5/550, Bk. Sahihun-Nesai 1/279.
[57] Ebu Davud 2/79, Tirmizi 5/515, İbnu Mace 2/1267, Ahmed 5/360, Bk. Sahihu Sunenit-Tirmizi 3/163.
[58] Ebu Davud, Tirmizi, Lafız Tirmizi’ye aittir, Nesai, İbnu Mace 2/1353, Bk. Sahihu İbni Mace 2/321, Sahihut-Tirmizi 3/153.
[59] Bunu Tirmizi rivayet etmiş (5/523) ve hasen olduğunu söylemiştir. Şeyh Abdulkadir Arnaût şöyle dedi: Bu rivayet Tirmizi’nin dediği gibidir. Bk. Câmi‘ul-Usul Tahkîki. (4/341).
[60] Nesai 1/198 ve 199, Tirmizi 5/515, Bk. Sahihu Sunenin-Nesai 1/86.
[61] Nesai 8/255. Hadisin lafzı şöyledir: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem beş şeyden Allah’a sığınırdı: “Cimrilik, korkaklık, ömrün sonlarında kötü duruma düşmekten, kalbin batıl şeylere kaymasından ve kabir azabından.” Ebu Davûd 2/9, Bk. Câmi‘ul-Usûl, Şeyh Arnaût tahkiki ile 4/363.
[62]Nesai 8/278, Bk. Sahiun-Nesai 3/1121.
[63]Ahmed 4/444, Tirmizi 5/519, lafız O'na aittir. İsnadı ise Ahmed'e göre ceyyiddir.
[64]İbnu Mace 2/1263, Bk. Sahihu Suneni İbni Mace 2/327, Hadisin lafzı şöyledir: “Allah’tan faydalı ilim isteyin ve faydası olmayan ilimden de Allah’a sığının.”
[65] Muslim 4/2084, Ebu Hureyre’den -Allah ondan razı olsun-
[66] Hâkim, Ummu Seleme’den merfu olarak rivayet etmiştir. Hakim bunu sahih olduğunu söylemiş Zehebi de O’na muvafakat etmiştir.
[67] Hâkim rivayet etmiş ve: Muslim’in şartı üzere sahihtir, demiştir. Zehebi de O’na muvafakat etmiştir 1/532.
[68] Ahmed 6/48, Hakim, Muslim’in şartı üzere sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de O’na muvafakat etmiştir 1/255, Aişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Ben Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme: Kolay hesap nedir? Diye sordum. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Onun kitabına bakılır ve o bırakılır ise, o gün her kimin hesabı münakaşa edilir ise ey Aişe o kimse helak olur. Bir müminin dünyada iken başına gelen her bir musibet günahlarına kefaret olur, hatta ayağına batan bir diken bile.”
[69]Hâkim 1/499, Sahihlemiş ve Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Hadis, o ikisinin dediği gibidir. Ebu Davud 2/86, Nesai “es-Sehv” 3/53. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz’a her namazın ardından böyle demesini tavsiye etmiştir.
[70] İbnu Hibban (el-Mevârid), s. 604, no 2436, İbnu Mesud’dan -Allah ondan razı olsun- mevkuf olarak. Ahmed başka bir tarikten rivayet etmiştir 1/386, 400, Nesai “ ‘Amelul-Yevmi vel-Leyle” no 869.
[71] Hâkim 1/510, Hadisi sahihlemiş ve Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ahmed 4/444. Hafız el-İsabe’de isnadının sahih olduğunu söylemiştir.
[72]Nesai 8/265, Sahihu Nesai 3/1113.
[73]Nesai 3/209, İbnu Mace İbnu Mace 1/431, Sahihu Suneni Nesai 1/356, Sahihu İbni Mace 1/226.
[74]Tirmizi, Bk. Sahihu Tirmizi 3/188, Hâkim, bunu sahihlemiş ve ona muvafakat etmiştir 1/523.
[75] Zevâidu Musnedil-Bezzâr 2/442, no 2177, Taberani, Bk. Mucme‘uz-Zevâid 10/179, Taberani’nin isnadının ceyyid olduğunu söylemiştir.
[76]Ahmed bu lafız ile rivayet etmiştir 3/424. Parentez içindeki kısmı Hâkim rivayet etmiştir 1/507, 3/23-24, Buhari “el-Edebul-Mufred” no 699, Albani Fıkhus-Sîre s. 284 adlı kitabın tahricinde sahihlemiştir. Buhari, Sahihul-Edebil-Mufred no 538 s. 259.
[77] Muslim 4/2072,-2073, 4/2078, Muslim’in rivayeti şöyledir: “Bunlar senin için dünya ve ahreti bir araya getirir.” Suneni Ebi Davud’da şöyle gelmiştir: “Arabi gittiğinde Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki onun elleri hayır ile dolmuştur.” 1/220.
[78]Bk. Sahihu İbni Mace 1/148, Sahihu Tirmizi 1/90.
[79] Tirmizi 5/326, no 3173, Hâkim 2/98, Sahihlemiştir. Abdulkadir Arnaût, Cami‘ul-Usûl adlı kitabın tahkikinde hasenlemiştir 11/282 no 8847.
[80] Ahmed 6/68, 155, 1/403, Albani “İrvâul-Ğalîl” 1/155 sahihlemiştir, no 74.
[81] Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin Cerir için yaptığı dua buna delalet etmektedir. Buhari 3020.
[82] İbnul-Kayyim “Zâdul-Me‘âd” (4/6, 4/352).
[83] İbnul-Kayyim “Zâdul-Me‘âd” (4/352).
[84] İbnul-Kayyim “Zâdul-Me‘âd” (4/352, 4/6)
[85]“Zâdul-Me‘âd” 4/178, “el-Cevâbul-Kâfî” sy. 21.
[86] “el-Cevâbul-Kâfî” sy. 22-25.
[87]Tirmizi: (3548), Hâkim ve Ahmed. Şeyh Albani hadisi hasenlemiştir. Bk. Sahîhul-Câmi’ 3/151 (3403)
[88] Hâkim: (1/670), Tirmizi: (2139), Şeyh Albani -Allah ona rahmet etsin- “es-Silsiletus-Sahiha”da hasenlemiştir: 1/76 (154).
[89] “Zâdul-Me‘âd” 4/68, “el-Cevâbul-Kâfî” sy. 21.
[90] İbnu Hacer “Fethul-Bârî” 10/196.
[91] Bk. “Fethul-Bârî” 10/195, “Fetâval-‘Allâme İbni Bâz” 2/384.
[92] Tirmizi: (3388), Ebu Davud: (5088), İbnu Mace: (3869), Şeyh Elbâni -Allah ona rahmet etsin- “Sahihu İbni Mace”de sahihlemiştir. (2/332).
[93] Hâkim, bunu sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir. (1/562), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-TerğÎb vet-Terhîb”de sahihlemiştir. (1/273), no: 658.
[94] Buhari: (4/95), no: 3293. Muslim: (4/2071) no: 2691.
[95] Bu kitab, yani “Hısnul-Muslim”, hacminin küçük olmasına rağmen faydası büyüktür. Birçok dünya dillerine tercemesi yapılmış ve Ümmeti Muhammed arasında güzel bir kabul görmüştür. Kitap, elinizdeki kitabın mütercimi tarafından tercüme edilmiş ve yayınevimiz tarafından da basılmıştır. Bize, dinine hizmet etme imkânı veren Allah’a hamd olsun. (Mercan Kitap)
[96] Bk. “Zâdul-Me‘âd” (4/126), “Mecmû‘u Fetâval-‘Allâme İbni Bâz” (3/277), Bk. Bu kitaptan “Hasetçinin ve büyücünün şerrinden korunmayı sağlayan on sebep” adlı bölüm.
[97] Buhari: (5445), Muslim: (2047).
[99] Bk. “Zâdul-Me‘âd” (4/124), Buhari: (5765), Muslim: (2189), “Mecmû‘u Fetâvâ İbni Bâz” (3/228).
[100]Bk. “Fetâvâ İbni Bâz” (3/279), “Fethul-Mecîd” (sy. 346), Vahîd Abdusselâm “Es-Sârimul-Bettâr fit-Tesaddî lis-seharati vel-eşrâr” (sy. 109-117), Bu kitapta Allah’ın izniyle faydalı ve uzun rukyeler zikredilmiştir. “Musannef Abdurrezak” (11/13), İbnu Hacer “Fethul-Bârî” (10/233).
[101]Bk. “Sahihu Buhari” (5016), Muslim: (2192)
[102]Ebu Davud: (3106), Tirmizi: (2083), Albâni “Sahîhul-Câmi‘ de sahihlemiştir. (180 ve 322), “Sahîhu Suneni Ebî Davûd” (2/276).
[104]Buhari: (5750), Muslim: (2191).
[107] Ebu Davud: (3893), Tirmizi: (3528), Albani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de hasen olduğunu söylemiştir. (3/171).
[108]“Musnedi Ahmed” (15461), Sahih bir isnad ile. İbnus-Sunnî (637), Bk. “Mecmeuz-Zevâid” (10/127), Albani: “Silsiletul-Ehadisis-Sahiha” da sahih olduğunu söylemiştir. (7/196).
[110]Muslim: Ebu Said -radıyallahu anhu- dan (2186).
[111]Muslim: Aişe’den -radıyallahu anha- (2185).
[112] Sunenu İbni Mace: (3527) Ubade b. Samit’ten -radıyallahu anhu- Albani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihu İbni Mace” de sahih olduğunu söylemiştir. (2/268).
[113] Hacamat: Halk arasında şişe vurmak olarak bilinen tedavidir ki bunun farkı şişe vurulduktan sonra jilet veya neşter ile o bölgeye hafifçe kan akıtacak şekilde çizikler atılır. Sonra tekrar şişe aynı yere vurulur ve böylelikle de oradaki kanın bu yolla dışarıya atılması sağlanır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisi hacamat olmuş ve ümmetine de bunu tavsiye etmiştir. (Mütercim).
[114] “Zâdul-Me‘âd” (4/125).
[116] Ahmed “Musned” (16055), Tirmizi (1851), İbnu Mace (3319), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de sahihlemiştir. (2/166).
[117] Malik “Muvatta” (2/938), İbnu Mace (3509), Ahmed (15700), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihu İbni Mace”de sahihlemiştir. (2/265), “Zâdul-Me‘âd” (4/170).
[118] Beğavi “Şerhus-Sunne” (13/116), “Zâdul-Me‘âd” (4/173).
[119] Sunenu Ebi Davud (5056), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Silsiletul-Ehadisis-Sahiha” da sahihlemiştir: (6/61), “Zâdul-Me‘âd” (4/163).
[120]Sunenu Ebi Davud (3885), Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunu Sâbit b. Kays’a yapmıştır. Şeyh Elbani “Daifu Ebi Davud” da sayıf olduğunu söylemiştir. (836).
[121]Musnedi Ahmed (16055), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Silsiletul-Ehadisis-Sahiha” da sahihlemiştir (379).
[122] İbnul-Kayyim “Zâdul-Me‘âd” (4/170), “Fetâvâ İbni Teymiyye” (19/64).
[123]Tirmizi: (2516), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de sahihlemiştir. (2/309).
[125] İbnul-Kayyim “Bedâi‘ul-Fevâid” (2/238-245).
[126]Sunenu Ebi Davud: (3896), Ahmed: (21835), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Silsiletul-Ehâdisis-Sahiha” da sahihlemiştir. (2028).
[127]Musnedul-İmam Ahmed tertibinde Fethur-Rabbânî (17/183).
[128] Zâdul-Mead: (66-69), Fetâvâ İbni Teymiyye: (19/9-65, 24/276)
[130] İbnu Mace: (4216), Şeyh Elbâni -Allah ona rahmet etsin- “Sahihu İbni Mace” de sahih olduğunu söylemiştir: (2/411).
[133] Ebu Davud: (5090), Ahmed: (20430), Elbâni -Allah ona rahmet etsin- “Sahihul-Cami” de sahihlemiştir: (3388), “Sahihu Suneni Ebi Davud” da isnadını hasenlemiştir. (3/251).
[134]Ahmed: (22732, 22680, 21624). Hâkim bunu sahihlemiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Elbâni “Silsiletul-Ehadisis-Sahiha” da sahihlemiştir: (2/274).
[135]Buhari: (5745), Muslim: (2194).
[139] Tirmizi: (1021), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de hasenlemiştir. (1/298).
[141] Ahmed: (15595), Nesai: (1870), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Terğîb vet-Terhib” de sahihlemiştir. (2007).
[143]Buhari: (5648), Muslim: (2571).
[146] Tirmizi: (2396), İbnu mace: (4031), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de hasenlemiştir. (2/286).
[147] Tirmizi: (2698), İbnu Mace: (4023), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de hasenlemiştir. (2/286).
[148] Ahmed: (3712), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Terğib vet-Terib” de sahihlemiştir. (182).
[149] Buhari: (2893) Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu duayı çokça okurdu.
[150] Buhari: (6346), Muslim: (2730).
[151] Ebu Davud: (5092), Ahmed: (20430), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “İrvâul-Ğalîl” de hasenlemiştir. (3/357).
[152] Tirmizi: (3505), Hakim bunu sahihlemiş ve Zehebi de O’na muvafakat etmiştir. (1/505), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de sahihlemiştir. (3/168).
[153] Ebu Davud: (1525), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihu İbni Mace” de sahihlemiştir. (2/335), “Sahihut-Tirmizi” (4/196).
[155] Tirmizi: (2083), Ebu Davud: (3893), Elbani “Sahihut-Tirmizi” de sahihlemiştir. (2/210), “Sahihul-Cami” (5/180).
[156] Ebu Davud: (3893), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de hasenlemiştir. (3/171).
[157] Buhari: (3264), Muslim: (2210).
[158] Buhari Tıp Kitabı. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin Rukyesi Babı.
[159] Taberani "Mucemus-Sağir” (2/830), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Silsiletul-Ehadisis-Sahiha” da sahihlemiştir. (548).
[160] Buhari: (5688), Muslim: (2215).
[162] Zadul-Mead: (4/297).
[166] İbnu Mace: (3062), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihu İbni Mace” de sahihlemiştir. (2/183), “İrvaul-Ğalil” (4/320).
[167] Tirmizi: (963), Beyhaki: (5/202), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de sahihlemiştir. (1/284), “Silseiltul-Ehadisis-Sahiha” (883), “Zadul-Mead” (4/392).
[168]“Zadul-Mead” (4/178 ve 393).
[173] Tirmizi: (3392), Ebu Davud: (5058), Elbani -Allah ona rahmet etsin- “Sahihut-Tirmizi” de sahihlemiştir. (3/142).