HARUN EBU HUSEYIN - YILDIRIM
  Allah İçin Sevme
 
 
 
KİTAP VE SÜNNET IŞIĞINDA
ALLAH İÇİN SEVMEK VE BUĞZETMEK
 
Te’lif; Ebu Üsame Süleym Bin Iyd el Hilali
 
بســـــــــــــــــم الله الرحمن الرحيم
 
 
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamdeder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.
         Bundan sonra; şüphesiz Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek, Ahiret’te hayır kapılarından büyük bir kapıdır. Dünyada ise iman halavetiyle şuurlu olma sebebidir.
         Bazı insanlar, sevmenin ve nefret etmenin kalbin özelliklerinden olduğunu, insanın bunda hükmetmeye güç yetiremeyeceğini zannetmişlerdir. Öyleyse birini sevmeye, diğerinden nefret etmeye nasıl mecbur olabilir?!
         İslam’da bilinmesi gereken bir şeydir ki; şüphesiz kalp, akideye ve imana tabidir. Kim Rabb olarak Allah’a, din olarak İslam’a, Peygamber olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e iman etmişse, Allah’ın sevdiğini sevmek zorundadır. Bu yüzden, Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek Müslüman’a vaciptir.
         Allah Teala bizleri bu iki işte tefritten sakındırmıştır ki, Enfal suresinin son ayetlerinde geçtiği gibi yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat çıkmasın; “Kâfirler de aslında birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar.”(Enfal 73)
         Allah Azze ve Celle ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem bizlere, ona tabi olduğumuzda bizi çeşitli vahalara ulaştıracak, iman ve emniyet gölgelerinde dinlendirecek olan; Allah için sevme ve nefret etme yolunu göstermişlerdir.
         Ey iman kardeşim! Bu hasletin özelliklerinin Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet ışığında açıklamasına dikkat et ki, Allah için birbirlerini sevenlere, O’nun Celali için ziyaretleşenlere, O’nun için fedakarlık edenlere bu alametler tan vakti gibi açıkça görünsün ve sevgi bağlarını kuvvetlendirsinler, davetlerinin bağlarını sağlamlaştırsınlar, Allah için kardeşler olsunlar, Allah yolunda yardımcılar olarak bir araya gelsinler ve Kur’an ile sünnete azı dişleriyle sımsıkı sarılsınlar.
         Allah’tan, kendisine olan sevgim için, Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem için ve onların sevdikleri için, Müslümanların kalplerini hak din üzere birleştirmesini, bu kitabı benden güzel bir kabul ile kabul buyurmasını, Allah’ın celali için birbirlerini sevenleri doğruya ve güzele hidayet eden bir rehber kılmasını dilerim.
         Bütün gayretli, nasihatçi, güvenilir kardeşlerden, hayır bulurlarsa Allah’a hamd etmelerini, bizi de Salih dualarından unutmamalarını, şayet hayır dışında bir şey bulurlarsa bana nasihat zahmetinden çekinmemelerini rica ediyorum. Zira ben, dikkatli bir kulağım.
         Hakka ulaşacak olan yolu gösteren ancak Allah’tır.
                                         
 
                                 Ebu Üsame Süleym Bin Iyd el Hilali
Hicri: 28 Ramazan 1408 Pazartesi
 
 
 
         Hubb; dostluk ve sevgi, buğz ise bunun zıddıdır. Kişi, bir kimseyi, ya malı, ya güzelliği, ya asaleti, ya soyu, ya şahsi bir menfaati, ya dünyevi bir isteği veya geçici bir değer için sever.
 
         Bütün bunlar, sevgi ve nefret sebeplerini sınırlandıran bir din olan İslam’da istenilmeyen şeylerdir.
 
         Bu yüzden Müslüman, bir kimseyi ancak hak dine mensup olduğu için sever, veya batıl bir dine mensup olduğu için buğz (nefret) eder.
 
         Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Şu üç şey kimde bulunursa, imanın tadını alır; Allah’ı ve Rasulünü, bu ikisi (Allah ve Rasulü) dışında her şeyden daha fazla sevmek, bir kimseyi yalnızca Allah için sevmek ve ateşe atılmaktan tiksindiği gibi küfre düşmekten tiksinmek.” [1]
 
         Bunun için Müslüman, peygamberleri, velileri, sıddıkları, şehitleri ve Salihleri sever. Zira onlar, Allah’ın sevdiklerini yapmışlar ve bu sebeple Allah için sevilmişlerdir. Bu da sevileni (Allah’ı) sevmenin kemalindendir.
 
         Kafirleri, münafıkları, bidat ve isyan ehlini ise sevmez, nefret eder. Zira onlar Allah’ın sevmediği şeyler yapmışlar ve onlara Allah için buğz edilmiştir.
 
         Kim böyle yaparsa Allah için sevmiş ve Allah için buğz etmiştir. Allah ona yeter ve O ne güzel Vekildir.
 
         Bil ki, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek, birkaç açıdan “Vela (mü’minlere dostluk) ve bera (müşriklerden uzaklaşmak)” ile farklıdır;
 
1-     Vela(dostluk) ve Bera(uzaklaşma) temeldir, sevgi ve buğz ise bunları kemale erdirici hasletlerdir.
2-     Sevgi ve buğz, “vela ve bera”nın gereklerindendir. Ama vela ve bera, sevgi ve buğzun gereklerinden değildir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         1-2- Allah’ın sevdiklerini sevmek, kulun Rabbini ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i sevmesinin kemalindendir. Böylelikle bir kimseyi başka bir şey için değil, yalnız Allah için sever. Kim peygamberleri ve Salihleri, başka bir şey için değil, sırf Hakk’ın sevdiklerini uyguladıkları için severse, onları başkası için değil, Allah için sevmiş olur.
 
         İnsanların çoğu, dost ve yardımcı olarak yalnız Allah’tan razı olmuyor, bilakis O’nun dışında dostlar ediniyorlar, onları, kendilerini Allah’a yaklaştıracak zannıyla, Allah’ı sever gibi seviyorlar. Şayet onların yakınlığı, özel otoritesine yakınlığı gibi tutuluyorsa, bu şirkin ta kendisidir.
 
         Şüphesiz halis tevhid; Allah dışında dostlar edinilmesini kabul etmez.
 
         Kur’an ve Sünnet, müşriklerin O’nun dışında dostlar edinmelerini çokça anlatmaktadır.
 
         Bu, peygamberlerine, rasullerine ve mü’min kullarına dostluk ve onları Allah için sevmek değildir.  Allah’ın dostlarına dost olmak, bir renk, O’nun dışında dost edinmek başka bir renktir. Bu ikisi arasındaki farkları ayırt etmemiş olanın, tevhidi yeniden öğrenmesi gerekir. Zira şüphesiz bu makam tevhidin kökü ve İslam çarkının eksenidir.
 
         2-2- Şüphesiz Allah Sübhanehu ve Teala, rahmetiyle mü’minlerin kalplerini kendisine itaat üzere toplamış, kendi yolu üzerinde aralarını birleştirmiştir. Bu nimete, Allah için severek ve O’nun sağlam ipine sarılınarak, şükredilmesine layıktır.
 
         Allah Teala buyuruyor ki; “Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak ki sana Allah yeter. Seni yardımıyla ve müminlerle güçlendirecek olan O'dur. Müminlerin kalplerini birbirlerine O ısındırdı. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O Azizdir, Hakimdir. Ey Peygamber! Sana da, arkandan gelen müminlere de Allah yeter.”(Enfal 62-64)
 
         Nitekim yalnız Allah’ın güç yetirebileceği mucize, ancak bu akide ile gerçekleşmiştir. Bu birbirinden nefret eden kalpler, inatçı tabiatlar, bu sıkı, birbirine uyumlu, birbirini seven, birbirlerine ülfet eden kardeşlik taifesine dönüşmüştür. Bunun benzerini tarih tanımamıştır ve yeryüzü bunun benzerini de tanımayacaktır.
 
         Şüphesiz bu akide gerçekten harikadır. Zira kalplerin karıştığı anda mizacı; sevgiye, ülfete, kalplerin dostluğuna, sertleşip ölmüşken, yumuşaklığa, kapalılığı inceliğe, kurumuşken hassaslığa, aralarında bağlılığa, sağlam, derin arkadaşlığa, bir bakışla ve bir dokunuşla, bir kalp ürpermesiyle gerçek şefkate, tanışmaya, dostluğa, yardımlaşmaya, hoş görüye ve yumuşaklığa dönüşmüştür. Bunun sırrını ancak rahmetiyle bu kalpleri birleştiren bilir ve onun zevkini ancak bu kalpler tadar.
 
         Bu Rabbani akide, insanlığa Allah için sevme nidasıyla seslenmeye devam edecektir. Ona icabet edildiğinde ilhamıyla, sırrını Allah’tan başkasının bilmediği ve ona Allah’tan başkasının güç yetiremeyeceği mucize ortaya çıkacaktır.
 
         Allah Azze ve Celle Buyuruyor ki; “Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.”(Al-i İmran 103)
 
         Allah Sübhanehu, iki esas zikretmiştir;
 
         Birincisi; İslam,
 
         İkincisi; Allah için, Allah yolunda, Allah’ın yolunu tahkik için kardeşlik.
        
         Öyleyse, kardeşlik; takvadan ve İslam’dan kaynaklanan ilk temeldir. Onun esası da, başka bir düşünce, başka bir hedef veya pek çok çeşitli vesilelerden biri için değil, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak için bir araya gelmektir.
 
         Birbirinden nefret eden bu kalpleri yalnızca İslam bir araya getirmiş, yalnızca Allah’ın ipine toptan sarılmışlar, Allah’ın nimetiyle kardeşler haline gelmişlerdir. Aksi halde kalplerin yalnız Allah için sevgide birleşmesi, bütün tarihi kinlerin, kalbi kızgınlıkların, şahsi hırsların ve cahiliye unsurlarının sancaklarının kaybolması, yücelik sahibi Hakkın büyük sancağı altında saf oluşturmaları, Allah’ın canlandırmasıyla birbirlerine muhabbet eden bir kavmin görülmesi, aralarında bir akrabalık olmamasına veya aralarında bir ticaret olmamasına rağmen birbirlerine mal bağışlamaları mümkün değildi.
 
         Böylece zaman, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, meylettiren mücerred kelimeler veya ferdi  çalışmalardan örneği olmayan, kalpleri birleştiren sabit esaslar üzere; Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek hasletleri üzerine bina ettiği Rabbani ümmete, büyük dirilişe şahit oluyordu.
 
         3-2- Şüphesiz Allah Subhanehu’nun dini, tek başına ayakları sabitleştirecek, kalpleri bağlayacak ve tevhid kelimesinde toplayacak güce sahiptir. Zira onun  yolu, kelimenin tevhididir.
 
         Geçici uzaklaşmalar, şahsi hırslar, dünyevi çıkarlar ve dünyevi kıymetlere gelince; şüphesiz bunlar bir araya gelmeye engeldir, ihtilaflar çıkmasına, ayrılığa, uyumsuzluğa sebep olur.
 
         Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.”(En’am 153)
 
         İşte o, Allah’ın sıratı ve yoludur…onun dışında apaçık yoldan ayrılmayı, bölünmeyi seçmişlerin yolları vardır.
 
         İşte o, sakınsınlar diye insanlara Rabbani tavsiyedir. Bu sakındırma; kalplerle apaçık yola yönelmeleri, aralarında sevgi, birlik ve dostluk bağlarıyla bağlanmaları, dostluğu düşmanlığa, sevgiyi nefrete dönüştürmemeleri içindir.
 
         Allah Teala buyuruyor ki; “O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.”(Zuhruf 67)
 
         Evet, şüphesiz düşmanların dostlukları, şer üzerine toplanmış bulundukları dünyevi sevgiden kaynaklanıyor, birbirlerini sapıklığa sürüklüyorlardı. O günde ise birbirlerini kınayacaklar, birbirlerinin sapıklığına uydukları için kötü neticeyi, yine birbirlerine ısmarlayacaklardır. Birbirlerini seven kimseler iken, kurtulmak için birbirlerine söven düşmanlara dönüşeceklerdir. İşte o gün, sevgiyi layığı olmayan yere koyan zalim, kendi eliyle hasret, pişmanlık, esef yiyecektir. Ama o gün; pişmanlık için artık çok geç…
         “O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!" "Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim.Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.”(Furkan 27-29)
         Bütün dostlar, yanındakileri susturacak, sesini hüsran ile yükseltip, üzüntüsünden uzaklaşmaya çalışacak fakat kimse ona cevap vermeyecektir.
         Bütün sevdikleri, yakın dostları ondan ayrılmış, o da pişmanlık ve üzüntüden elini ısırmaya başlamıştır…ısırmak için bir eli de yetmez, bir o elini, bir bu elini, yada pişmanlığının şiddetinden dolayı her ikisini birden ısırır.
         Dostları, düşmanlıklarıyla ve kederleriyle meşguldürler. Güven, itminan ve huzur ile çırpınanlar ise; Allah için birbirlerini sevenler, Allah’ın celali için birbirini ziyaret edenler ve Allah’ın celali için birbirlerine nasihat edenlerdir.
         “Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip Müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.”(Zuhruf 68-69)
         Allah’ım! Kalplerimizi Senin yolunda birleştir. Bizleri sevdiklerinden ve Senin sevdiklerini sevenlerden kıl! Biliyoruz ki kişi, sevdiği kimseler ile beraber haşir olunacaktır.
         Enes Bin Malik r.a. rivayet ediyor; “Birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e;
         “Kıyamet ne zaman?” diye sordu. Buyurdu ki;       
         “Onun için ne hazırladın?” dedi ki;
         “Onun için çok namazım, orucum ve sadakam yoktur. Lakin ben Allah’ı ve Rasulünü seviyorum” bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
         “Sen sevdiğiyle berabersin.” [2]
 
 
 
 
 
         Bil ki ey hidayet kardeşi! Allah, izniyle seni hakka irşad etsin. Zira O, dilediğini dosdoğru yoluna hidayet edendir. Allah için sevmenin ve buğz etmenin kaidesi; bunu, O’na ortak koşmadan, yalnız O’na has kılmaktır. Dostluğu; mü’min kul için yalnız iman sıfatını taşıması sebebiyle sınırlamaktır.
 
         Gerçekten Allah’a kul olan, Allah’ın ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in razı olduğundan razı olur ve Allah ile Rasulü’nün öfkelendiği şeylere öfkelenir.
 
         Allah’ın sevdiklerini önemser ve Allah’ın nefret ettiklerinden uzaklaşır. Allah’ın dostlarıyla dost olur ve Allah’ın düşmanlarına düşman olur.
 
         Bunlar kalbini imanla doldurur ve onda bir halavet, yumuşaklık ve hassaslık hisseder.
 
         İslam yolunun yayılması için verimsizliğe veya geri dönüşe ne mecal, ne de fırsat vardır. Mesele, samimiyettedir ki, o da akidedir. Onun verimsizliği; Allah’a, Rasulüne ve müminlere dostluk için, Allah Azze ve Celle’nin yoluna katılmak, sonra da ondan ayrılmaktır.
 
         Allah Teala buyuruyor ki; “Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? Allah'ın, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan, Resulü'nden, müminlerden başka kimseye sığınmayan ve başkaca sığınacak bir yer aramayanları görmediğini mi (zannediyorsunuz)? Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”(Tevbe 16)
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Şu yedi kişi, Allah’ın gölgesinden başka gölge olmayan günde, Allah’ın gölgesinde olacaktır;
         adil yönetici,
         Rabbine ibadete genç yaşta başlayan kişi,
         kalbi mescitlere bağlı kişi,
         birbirini Allah için seven ve Allah için bir araya gelip ayrılan iki kişi,
         zenginlik ve güzellik sahibi bir kadının teklifini; “Ben Allah’tan korkarım” diyerek geri çeviren kişi,
          sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde sadaka veren kişi ve
         tenhada Allah’ı zikredip gözleri dolan kişi.”[3]
 
         Şüphesiz daima, Allah’ın koyduğu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaşantısıyla en güzel şekilde sunduğu örneği ölçü alarak, sahih İslam yolu üzerinde olmak gerekir. Kabileleri, şahısları, cemaatleri, grupları, mezhepleri, fırkaları, hükümetleri veya şubeleri örnek alarak değil!
 
         Bu ölçüden ayrılık ve sapmalar sebebiyle İslami hayata çatlaklar ve hastalıklar sızmakta veya bu  ölçü, Müslüman kul eliyle sinsice değiştirilmektedir… bundan sonra kutsallık elbisesine büründürülmüş şahıslara sahte masumluk giydiriyorlar, onları kusursuz ve tenkid edilemez makamda tutuyorlar ve tasarruflarını ona bırakarak, işin başında, üzücü alay konusu olmaya tahammül etmek zorunda kalıyorlar. Hataları, en başında esasa aykırı düşmekle beraber, Allah’ın sevmediği ve razı olmadığı şeylerdir. Bu sebeplerle sahih İslam yolundan uzaklaşıyorlar.
 
         Doğru İslami hedefler ve Rabbani değerler için hizmet çalışmalarının başlayacağı bu noktadan itibaren düşüş dönemi başlıyor.
 
         Şair ne güzel söylemiş;
 
         Şüphesiz  genişleteceğim;
         Yasakları  uygulayan grubu,
         Yazık ümmetimize, musibetlerden yana
         İslam, ıslah etmeye çağırır.
 
         O zaman yazılı eserleri olana kadar hükümler şahıslara ayrıntılı şekilde açıklanmaya başlar ve güçlerini birleştirirler.
 
         Allah için sevip, Allah için nefret eden, Allah için verip, Allah için mani olan, Allah için bağlanan ve Allah için ayrılan kula, sahih İslam yolunun dostluk, sevgi ve nefret etme gereklerine davetten, “bu gereklere uyan şahıslar, işaretler, yaftalar, hizipler, fırkalar, cemaatler olmayacak” zannıyla fırkaya geri dönmesi, çabalarında tökezlemesi yakışmaz.
 
         Şüphesiz Müslümanların bağlarını birbirine bağlayan bu esas, tercihiyle olan işlerden değildir. Zira o ancak, Müslümanların bir araya gelme hareketini tashih ve Müslümanların hayatındaki beşeri kopuklukları kaldırmaktır. Alemlerin Rabbinin bizler için din olarak razı olduğu ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in açıklayarak tamamladığı İslam’ın gerektirdiklerinden biridir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Allah için sevmek ve buğz etmek, iman akdinde sağlam bir kulptur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “İmanın en sağlam kulpu Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.”[4]
 
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Biriniz bir kardeşini sevdiği zaman ona sevdiğini bildirsin.”[5]
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bu beyanıyla kalıcı ülfetin meydana geleceğini ve  sevginin artmaya devam edeceğini haber veriyor. Buyuruyor ki;
 
         “Biriniz bir kardeşini Allah için sevmişse, bunu ona bildirsin. Zira bu, ülfette kalıcılık ve sevgide sebattır.”[6]
         El Begavi rahimehullah, Şerhus Sünne(13/67)’de der ki; “Bu hadisteki “sevgiyi bildirmenin” manası; sevgi ve ülfete teşviktir. Böylece onu haber verince, kalbine bununla yer edecek ve onun sevgisini çekecektir.”
 
         Ey Allah’ın kulu! Bil ki, selam vahşeti izale eder ve dehşeti giderir. O zaman kalpler Allah için buluşur.
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Dikkat edin! Sizlere uyguladığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz şeyi haber veriyorum; Aranızda selamı yayınız.”[7]
 
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Hediyeleşin, birbirinizi sevin.”[8]
 
 
         4-5- Ziyaretleşmek.
 
         Bil ki ey sevgili kardeş! Ziyareti çok yapmak usandırır, sürekli ziyarete devam etmek zayıflık getirir, sıklaştırıldığı ölçüde önem kaybettirir, dostluğu azaltır, kalpleri kasvetlendirir. Bunun için kardeşini ara sıra ziyaret et.
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Seyrek ziyaretleşin ki, muhabbetiniz artsın.”[9]
 
         Şu şiiri söyleyen ne güzel söylemiş;
 
         Ziyareti seyreltmen gerekir, zira;
         Artırırsan mesleğin ayrılık olur,
         Ben sürekli yağmur görürsem bıkarım
         Ellerimi açar, dinmesini isterim.
 
         Bir başkası da şöyle dedi;
 
         Azalt arkadaşını ziyareti
         Bulmak istediği elbise gibi ol,
         Bir şeyden usandırırsan kişiyi
         Seni yanında görünce kaybolur
 
 
 
 
 
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki; “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, zira bir gün ondan nefret edebilirsin. Nefret ettiğinde de ölçülü ol, zira bir gün onu sevebilirsin.”[10]
 
         Bu vasati artış, İslam’ın bütün davranışlarına, şuura, şefkatlere ve vicdana şamildir. Bunun için Ömer r.a. demiştir ki;
 
         “Ey Eslem! Sevginde kendini zorlama ve sevmediğinde aşırı gitme!” Eslem;
 
         “O nasıl olur?” deyince dedi ki;
 
         “Sevdiğin zaman; çocuğun sevdiği şey için kendini zora soktuğu gibi zorlama ve nefret ettiğin zaman arkadaşının helak olmasını istercesine nefret etme”[11]
 
         Hidbe Bin Haşrem dedi ki;
 
         Nefret ettiğinde orta yolu tut
         Zira ne zaman döneceğini bilemezsin.
         Hayrın kaynağı ol, ezayı bağışla
         Zira sen yaptığının ve duyduğunun gözcüsüsün
         Sevdiğinde de orta yollu sev
         Zira ne zaman ayrılacağını bilemezsin.
 
         En Nemr bin Tevelleb şöyle der;
 
         Sevdiğini severken yavaş ol,
         Ayrılmayacağından emin olamazsın.
         Buğz ederken de buğzunda yavaş ol,
         Hükmünden dönüş yapabilirsin.
 
         Ey iman kardeşim! Bil ki, iman ve Salih amel, Allah’ın kulunu sevmesi için bir sebeptir. O severse, kulları arasında o kulu için güzel kabul yazar;
 
         Allah Teala buyuruyor ki; “İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.”(Meryem 96)
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de buyurur ki; “Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril’e;
 
         “Şüphesiz Allah falanı sever, onu sen de sev” diye nida eder. Cibril a.s. da onu sever ve sema ehline şöyle nida eder;
 
        “Şüphesiz Allah falanı sever, sizler de onu sevin” bunun üzerine sema ehli onu severler. Sonra o kul için yer ehline kabul konulur.[12]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Kudsi hadiste Allah Teala buyuruyor ki; “Benim için birbirlerini sevenler, muhabbetimi hak ettiler.”[13]
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Kardeşini ziyaret için diğer bir diyara giden kimsenin yoluna Allah bir melek gönderir ve oraya geldiğinde;
 
         “Nereye gidiyorsun?” diye sorar.
 
         “Şu diyarda bulunan kardeşime gidiyorum” der.
 
         “Onda bir menfaatin mi var?” der. O da;
 
         “Hayır. Lakin ben onu Allah için sevmekteyim” der. Melek de ona der ki;
 
         “Ben Allah’ın sana gönderdiği bir elçiyim. Allah için sevmen sebebiyle Allah da seni sevmiştir.”[14]
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şüphesiz Allah kıyamet günü şöyle buyurur;
 
         “Benim Celalim için birbirlerini sevenler nerede? Benim gölgemden başka gölge bulunmayan bu günde onları gölgemde bulunduracağım.”[15]
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Allah Azze ve Celle buyurdu ki;
 
         “Celalim için birbirlerini sevenlere peygamberlerin ve şehitlerin imreneceği nurdan minberler vardır.”[16]
 
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Allah’ın kulları içinde öyle kullar vardır ki, peygamber olmadıkları halde peygamberler ve şehitler onlara gıpta ederler.” Denildi ki,
 
         “Onlar kimdir, onları sevmek isteriz.” Buyurdu ki;
 
         “Onlar Allah’ın nuruyla, aralarında bir akrabalık veya soy bağı olmadığı halde birbirlerini sevenlerdir. Yüzleri nurdur ve nurdan minberler üzerindedirler. İnsanlar korktukları zaman onlara bir korku yoktur, insanlar mahzun olduğu zaman, onlar mahzun olmazlar.” Sonra şu ayeti okudu;
 
         “Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.”(Yunus 62)[17]
 
 
 
 
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kim imanın tadını bulmaktan mesrur olursa, bir kimseyi ancak Allah için sevsin.”[18]
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için engellerse imanını kemale erdirmiştir.”[19]
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Dikkat edin! Size, uyguladığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz şeyi haber veriyorum; aranızda selamı yayınız.”[20]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Bil ki ey kardeş! Allah seni kendisinden bir ruh ile teyid etsin, bir Müslüman, kardeşini Allah için sevdiği zaman, onun evine gidip, onu Allah için sevdiğini bildirmelidir.
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Biriniz arkadaşını sevdiği zaman, onun bulunduğu yere gitsin ve onu Allah Azze ve Celle için sevdiğini bildirsin.”[21]
 
         Begavi Şerhus Sünne(13/67)’de diyor ki; “Bunda şöyle bir mana vardır; kişi sevdiği kişiye, onu sevdiğini, irşad edecek bir nasihatten önce bildirirse, onu davet ettiği iyilik, içine yer eder ve sözünü kabul eder.”
 
 
 
 
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Birbirini Allah Tebarek ve Teala için seven iki kişiden en faziletlisi, arkadaşına muhabbeti daha şiddetli olandır.”[22]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Ey seven kul! Bil ki, Allah için sevmek, Allah’ın nuruyla kalpleri düzenleyen bir bağdır. Onu muhafaza eden, sevgi, merhamet, şefkat, ziyaretleşme ve Allah’ın celali için buluşmadır. Eğer kul veya kardeşi bir günah işlerse, kalbinde gaflet olur ve diğer bir kalp ile arasındaki bağı keser. Bunun sonucu da ayrılık olur.
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Birbirini Allah için veya İslam için seven, sonra da ayrılan iki kimse ancak birinin işlediği günah sebebiyle ayrılmışlardır.”[23]
 
         Bunun için kul, kardeşinden uzaklık hissederse, önce kendisini araştırsın, bir kötülük işlemişse, derhal tevbe etsin ve kardeşiyle arasındaki sevgiyi düzeltsin.
 
 
 
 
 
         Müslüman kul, kardeşine onu Allah için sevdiğini haber verince, o da şöyle der; “Beni kendisi için sevdiğin (Allah) için ben de seni seviyorum”
 
         Enes Bin Malik r.a.’den; “Birisi, yanında insanlar varken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına uğradı. Yanındakilerden biri;
 
         “Şüphesiz ben bunu Allah için seviyorum” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
 
         “Onu tanıyor musun?” o da;
 
         “Hayır” dedi.
 
         “Kalk ve onunla tanış” buyurdu. Bunun üzerine adam kalktı ve onunla tanıştı. Dedi ki;
 
         “Beni sevdiğin kimse (Allah) için ben de seni seviyorum” sonra döndü, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e onun söylediğini haber verdi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
 
         “Sen sevdiğinle berabersin ve sana umduğun şey vardır.”[24]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Ey Allah için seven kul! Bil ki, Allah için sevmenin en düşük derecesi, dünya ve ahiret iyiliklerinden kendin için sevdiğin bir şeyi, kardeşin için de sevmendir.
 
         Bu ancak, kardeşini Allah için sevdiğinde mümkün olur. Zira sen, sevmediğin kimse için iyilik istemezsin ve sadece sevdiğin kimse için iyilik düşünürsün.
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Biriniz, kendisi için sevdiği şeyi, kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”[25]
 
 
         Kim kardeşini Allah için severse, kardeşini Allah’ın sevmediği bir durumda görmekten hoşlanmaz. Böyle bir durumda görürse de, derhal ona samimiyetle nasihat eder, ona Allah’ı hatırlatır ki, Allah’tan af talep etsin.
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Din nasihattir” “Kime?” dediler. Buyurdu ki;
 
         “Allah’a, Kitabına, Rasulüne, Müslümanların imamlarına ve umumuna.”[26]
 
 
         Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Ara sıra ziyaret et, sevgiyi artır.” Ve yine buyurdu ki;
 
         “Diğer bir beldedeki kardeşini ziyaret edince, Allah onun yolu üzerine bir melek gönderir ve melek;
 
         “Nereye gidiyorsun?” der. O da;
 
         “Şu beldede bir kardeşim var, onun yanına.” Der.
 
         “Onda bir menfaatin mi var?” der. O da;
 
         “Hayır, yalnız ben onu Allah için seviyorum.” Der. Melek;
 
         “Ben, Allah’ın sana gönderdiği bir elçiyim. Allah için sevmen sebebiyle Allah da seni seviyor.”[27]
 
         Bu iki hadisi şeriften öğrenildi ki; ziyaret, muhabbetin gereklerindendir. Ancak ifrat ve tefritten uzak, orta yollu olmalıdır. Aşırılık usanç, tefrit ise uzaklık getirir. Sonra da bağ kesilir, kopukluk olur. Allah’tan af ve afiyet dileriz.
 
        
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         1-11- Küfür.
 
         Allah Teala buyuruyor ki; “İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir misal vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir."(Mümtehine 4)
 
         “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz.”(Mücadele 22)
 
         Bu, iman için nefislerde hassas bir terazidir. Müminlerin ayrılmış safı için taraf olmanın sonu, bütün engellerden ayrılma, Allah’ın ipiyle sağlam kulpa bağlanmadır.
 
         Allah bir kimsenin göğüs boşluğuna iki kalp koymamıştır. Bir insanın kalbinde iki sevgi; Allah, Rasulü ve müminler için sevgi ile Allah’ın, Rasulünün ve müminlerin düşmanlarının sevgisi bir araya gelemez. İster sevgi, ister nefret olsun, iki sevgi veya iki nefret bir kalpte toplanmaz.
 
         Bu iş, bidat değildir. Bu tek ümmetin öncekileri; Tevhid ümmeti olmuştu. Tek bir kafileye; iman kafilesine bağlı idi. Bu kafile zamana yayılmış, iman ile temeyyüz etmiş, akide bağlarına aykırı olan her bağdan uzaklaşmıştır.
 
         Müslüman baktığında ne görsün; bunun kökleri, zaman periyoduna yayılmış örneği vardır; ilk Haniflik dininin sahibi olan İbrahim aleyhisselam’a, arada kopukluk olmadan ulaşmaktadır. Böylece en büyük şahsi sermayesinin ve asrında yaşayan topluluğun da en büyük sermayesinin farkına varır.
 
         2-11- Nifak.
 
         Allah Teala buyuruyor ki; “Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar?”(Münafıkun 4)
 
         Allah Azze ve Celle, münafıkların müminler için ilk düşman olduğunu, Allah için onlara buğz etmenin vacip olduğunu belirtiyor. Şüphesiz mümin, kendi düşmanını ve Allah’ın düşmanlarını sevemez!
 
         Bu buğz ve nefreti, Allah’ın onların aleyhinde lanet etmesi destekliyor. Artık bu, infaz edilmiş bir hükümdür, geri çevrilemez, eleştirilemez.
 
 
 
 
         Bu meseleyi, “el Bid’a ve Eseruhas Seyyie Fil Ümme” adlı kitabımda geniş olarak izah ettim. Oraya bakınız.
 
         Kim bu günah pisliklerinden birini işlerse, Allah için buğz edilen bir kapıya gelmiştir. Mümin kula, onu işleyene buğz etmek, ona nasihat etmek, onun aleyhinde şeytana yardımcı olmamak gerekir.
 
         El Münavi Feyzul Kadir(3/69)’da diyor ki; “Bizim zamanımızda kendini ilme nisbet eden, münafık suretinde görünen, hayır ehline buğz eden çoğu kimseye buğz etmek, Allah için nefret etmek kapsamındadır. Kalbi hastalıklardan selamette olana, onlara kibirleri, kabalıkları ve insanlara eziyet vermeleri sebebiyle Allah için buğz etmek gereklidir.”
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Ey iman kardeşim! Bil ki, Allah için nefret etme işini, istisnaları bilmeden mutlak olarak alanlar hataya düşüyorlar.
 
         Dikkat et! Allah için nefret etme ile çelişmeyen, ona muhalif olmayan istisnaları bil ve bunları Allah için sevmekten sayma.
 
 
         Allah için nefret etmek, İslami daveti ve nasihati başkalarından perdelemek, onları isyanda bırakmak, sakındırma ve hatırlatma yapmamak demek değildir. Bu yüzden, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, sapmışları doğru yola getirmek için çalışmak, onlara şefkat, taat ve hidayet kapılarından girmeleri için teşvik etmek kaçınılmazdır.
 
         Böyle olduğu için bu, nefislere kapılarından girmedikçe tamam olmaz. Şüphesiz Allah Teala, kendi yoluna davet için alamet kıldığı şeyi zikretmiştir; Hikmet, güzel nasihat, en güzel şekilde tartışma;
 
         Allah Teala buyuruyor ki; “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.”(Nahl 125)
 
         Bil ki ey Müslüman! Şüphesiz nefisler kaçıcı, kalpler katıdır. Ancak şefkat göstermekle yumuşar. Bu yüzden Musa ve Harun a.s., Mısır’ın tağutu ve Firavununa gönderilirken Rabbani yönlendirme şöyle olmuştur;
         “Sen kardeşinle birlikte mucizelerimle git. İkiniz de beni anmakta gevşeklik etmeyin. Firavun'a gidin, çünkü o gerçekten azdı. Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar.”(Taha 42-44)
         Bu tavır, Kur’an ayetlerindendir ve Allah’ın şu kavli ile çelişmez; “Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir.”(Tevbe 73)
         Sertlikle emrolunan iki makam vardır;
         Birincisi; savaş hali. Bu şiddete ve sertliğe ihtiyaç olan bir makamdır. Allah Teala’nın buyurduğu gibi; “Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir.”(Tevbe 123)
         İkincisi; Kafirlerin etkileyici sözlerle yaptıkları davetlerini reddetmek ve onlarla rekabet etmek, yine, bidat ehlinin hak yoldan saptırmak için ortaya attığı şüpheleri reddetmek.
         Allah Teala buyuruyor ki; “Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar. Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle!”(Nisa 61-63)
 
         Bunun için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hassan Bin Sabit r.a.’e müşrikleri hicvetmesi için minber yaptırmıştı. Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kisra’yı Allah’a davet için gönderdiği mektubu yırtması üzerine, ona beddua etmiştir. Bu konuda deliller çoktur.
 
         Böylece, davetin başından sonuna kadar yumuşaklıkla olacağını, sertliğin savaşla sınırlı olduğunu iddia eden bazı ilim ehlinin sözlerinin hata olduğu tespit edilmiş oluyor. İyi düşün.
 
         Şayet iş böyle olsaydı, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müşriklere yaptığı gibi, münafıklarla da savaşması gerekirdi. Lakin böyle bir şey olmamıştır. Yine ortaya çıktı ki, onların batıl açıklamalarını reddetmek, şüphelerini kırmak ve bidatlerini engellemek için sertlik gerekir. Bu Salih selefin de yapmış oldukları şeydir.
         Ey iman kardeşim, bil ki; bu hassas makam, iyi düşünme gerektirir ve sağlam bir rükün olması için sabra muhtaçtır.
         Rabbinin taatine ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uyan bilsin ki, davette yumuşaklık, mudahane(dinden taviz) demek değildir! Dinden bir şeyi indirmek, heva ve şehvetlerine uyanlara uymak için İslam’dan gevşemek, bunun için kolay ruhsat delili aramak değildir!
         Bunun gibi, etkileyici sözle ve ispatlayıcı delil ile sertlik demek; sövmek, hakaret ve sefihlik demek değildir!
         Allah Teala buyuruyor ki; “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.”(Mümtehine
 
 
         Allah bizleri güzellik ve ziyadesi ile rızıklandırsın.
 
         Bil ki ey Allah için kardeşim! Şüphesiz Allah için sevmek ve nefret etmek, imanın kemalinde yüksek bir zirvedir. Allah ve Rasulü için sevgide yarışanların gözleri o zirvededir. Yarışanlar, gerginleştiren dünyevi alakaların sıcağından sonra, Allah’ın gölgesinden başka gölge olmayan günde, o gölgede olmayı gönülden arzu ederler.
 
         Bunun için ey iman kardeşim, Allah için birbirlerini sevenlerin, Allah için buluşanların, Allah için fedakarlık edenlerin – ki onlara peygamberler ve şehidler gıpta edecektir – işte onların akdini düzenlemeye gayret et.
 
         Allah’ım! Seni hamdin ile noksanlardan tenzih ederim. Şehadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Senden bağışlanma diler ve Sana yönelirim.
 


[1] Buhari(1/60-Fethul Bari) Müslim(2/13-14- Nevevi şerhi) Enes Bin Malik r.a’den.
[2] Buhari(10/557-Fethul Bari) Müslim(2639)
[3] Buhari(2/143-Fethul Bari) lafız Buhari’nindir. Müslim(7/121,123-Nevevi şerhi) Ebu Hureyre r.a.’dan.
[4] Sahih ligayrihi; Ahmed(4/286) İbni Ebi Şeybe İman(110) Tayalisi(2/48-Minhatul Ma’bud)
         derim ki; isnadı zayıftır. İsnadında Leys bin Ebi Süleym vardır. Lakin şahidlerle ve mütabaat ile bu isnatda beis yoktur.
         Hadisin, İbni Mes’ud, Muaz, Ebu Zerr ve Amr Bin Cemuh r.a rivayetlerinden şahitleri vardır;
         1- İbni Mesud r.a.’den iki tarik ile; Sauk Bin Hazen – Ukayl el Ca’di – Ebu İshak es Sebii – Süveyd Bin Gafele – İbni Mesud r.a. – merfuan tarikiyle;
         “Ey Abdullah! İslam’ın en sağlam kulpu nedir bilir misin? Allah için dostluk, Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.” Bunu Tayalisi(1/23) Taberani Evsat(11-12) Sağir(1/223) Hakim(2/180) Taberi Tefsiri(27/239) İbni Abdilberr Cami(2/43) Hakim sahih demiş, Zehebi onu eleştirmiştir.
         İkincisi; Bükeyr Bin Maruf – Mukatil Bin Hayyan – Kasım Bin Abdurrahman – babası – İbni Mesud r.a. senediyle; Taberani(10357) İbni Kesir İbni Ebi Hatem’den(4/338) zayıftır. Bükeyr saduktur. Onda gevşeklik vardır. Bilcümle tarikleri hasendir.
         2- Muaz r.a.’den; Ahmed(5/247,248)
         3- Ebu Zerr r.a.’den; Ahmed(5/146)
         4- Amr Bin Cemuh’tan; Ahmed(3/430),
         5- Mücahid r.a’ın sözü olarak; İbni Ebi Şeybe İman(111) İsnadı sahihtir. 
         6- İbni Abbas r.a’dan; Taberani(11537) Begavi Şerhus Süne(13/53) isnadı cidden zayıftır. Metruk ravi Haneş el Huseyn Bin Kays er Rahabi vardır.
         Hadis şahitleriyle sabit olmuştur. Vallahu a’lem.
[5] Sahihtir. Buhari Edebul Müfred(542) Ebu Davud(5214) Tirmizi(Tuhfetul Ahvezi-2502) ve başkaları Yahya Bin Said – Sevr Bin Yezid – Hubeyb Bin Ubeyd – Mikdam Bin Madikerb – merfuan tarikiyle rivayet ettiler. Tirmizi’nin dediği gibi sahihtir.
[6] Hasen ligayrihi. Veki Zühd(337)’de Ali Bin Huseyn’den mürsel olarak rivayet etti. Bunun şahidi; Buhari’nin Edebul Müfred(191)’de mürsel rivayetidir. Diğer bir şahidi; Yezid Bin Niame ed Dabbi’den gelmiş olup üstadım Silsiletus Sahiha’da(1199) tariklerin toplamına hasen hükmü verdi.
[7] Müslim(2/35-Nevevi) ve başkaları Ebu Hureyre r.a.’den
[8] hasendir. Buhari Edebul Müfred(594) Dulabi Kuna(1/105,2/7) Beyhaki(6/169); Dımam Bin İsmail – Musa Bin Verdan – Ebu Hureyre – merfuan tarikiyle. İsnadı hasendir.
[9] Sahihul Camiüs Sağir ve Ziyadetih(3562)
[10] Sahihul Camiis Sağir(176) şeyhimiz hafazahullah, Gayetul Meram(472)’de sıhhatini beyan etmiştir. Nefis izahlar için oraya bkz.
[11] Sahihtir. Buhari Edebul Müfred(1322) Abdurrazzak(20269) Begavi Şerhussünne(13/65); Ma’mer – Zeyd Bin Eslem – Eslem –Ömer r.a. senediyle.  
[12] Buhari(6/303,10/461-Fethul Bari) Müslim(16/183-184-nevevi şerhi) Ebu Hureyre r.a.’den.
[13] Ahmed(5/229) Hakim(4/169) Ubade Bin Samit r.a.’den sahihtir.
[14] Müslim(16/123-124) Ebu Hureyre r.a.’den.
[15] Müslim(16/123-Nevevi şerhi) Ebu Hureyre r.a.’den.
[16] sahihtir. Tirmizi(2390) Ahmed(5/236-237); Cafer Bin Burkan – Hubeyb Bin Ebi Merzuk – Ata Bin Ebi Rabah – Ebu Muslim el Havlani – Muaz r.a. tarikiyle. İsnad sahihtir. Cafer Bin Burkan güvenilir bir ravi olup, Zühri’den rivayeti zayıf görülmüştür. Burada ise rivayeti Zühri’den değidir. Diğer ravileri de güvenilirdir.
[17] Hasendir. İbni Hibban(2508-Mevarid) Ebu Hureyre r.a.’den. isnadı hasendir. Bu konuda Ömer ve İbni Ömer r.a. rivayetleri de vardır.
[18] Hasendir. Ahmed(2/298) Hakim(1/3,4/168) Begavi Şerhussünne(13/52-53) Ebu Nuaym hilye(7/204) Tayalisi(2495) Bezzar(63-Keşful Estar); Yahya Bin Ebi Süleym – Amr Bin Meymun – Ebu Hureyre r.a. tarikiyle. Saduk ve bazen hata eden Yahya Bin ebi Süleym Ebu Belec el Fezari dışında bütün ravileri güvenilir olup isnadı hasendir.
[19] Sahih ligayrihi. Ebu Davud(4681); Yahya Bin el Haris – el Kasım – Ebu Umame r.a. merfuan tarikiyle. İsnadı hasendir. Ravileri güvenilirdir. El Kasım’ın hadisleri hasendir. Tirmizi(2521) Ahmed(3/438-440); Muaz Bin Enes el Cuheni r.a.’den. tariklerin toplamı ve şahitleriyle sahihtir.
[20] Müslim(2/35) Ebu Hureyre r.a.’den
[21] Sahih. İbnul Mübarek Zühd(712) İbni Vehb Cami(s.36); İbni Lehia – Yezid Bin Hubeyb – Ebu Salim el Ceyşani – Ebu Zerr r.a. tarikiyle. İsnadı sahihtir. Ricali güvenilirdir. İbni Lehia’dan abadile’den biri rivayet ettiği zaman sahihtir.
[22] Sahih. Buhari Edebul Müfred(544) İbni Hibban(2509) Hakim(4/171) Begavi Şerhus Sünne(13/52) ; Mubarek Bin Fudale – Sabit – Enes – Merfuan isnadıyla olup sahihtir. Ravileri güvenilirdir. Mubarek’in tahdis siğası Buhari ve İbni Hibban’ın rivayetlerinde tasrih edilmiştir.
[23] Sahih ligayrihi. Buhari Edebul Müfred(401); Sinan Bin Sad – Enes r.a. – merfuan senediyle, hasendir. Sinan Bin Sad saduktur. Onun dışındaki raviler güvenilirdir. İbni Ömer r.a.’nın hadisi bunun şahididir. Ahmed(2/68) isnadında hıfzı kötü olup muteber bir ravi olan ibni Lehia vardır. Ebu Hureyre r.a. hadisi de bunun şahididir; Ebu Nuaym Hilye(5/202) isnadı zayıftır. Bilcümle şahidleriyle sahihtir. Vallahu a’lem.
[24] Sahih. Ebu Davud(5125) Ahmed(3/150) Hakim(4/171) ; Mubarek Bin Fudale – Sabit el Bunani – Enes r.a. tarikiyle. İsnad sahihtir. Ravileri güvenilirdir. Mubarek, tahdis siğasını tasrih etmiştir. Ayrıca Begavi ŞerhusSünne’de(13/66-67) Abdurrazzak – Mamer – el Eş’as Bin Abdullah tarikiyle rivayet etti.
[25] Buhari(1/56-57-Fethul Bari) Müslim(2/17-Nevevi) Enes r.a.’den. Ebu Avane(1/33) Ahmed(3/206,251,289)
[26] Müslim(2/37-Nevevi) Temimi Dari r.a.’den
[27] her iki hadis de daha önce geçti.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol