Bazı Tıbbî Tavsiyeler
Dr. Ahmed Abdullah (Allah kendisini korusun) kardeşimi-zin söyledikleri:
Mansûra Üniversitesi’nde çocuk sindirim sistemi ve karaciğer hastalıkları öğretim üyesi .
Allah onu korusun, şunları yazmıştır:
Sağlıklı bir nesil yetiştirmek için baba ve annelere yönelik bazı tıbbî tavsiyeler:
Hak ve sorumluluklarını bilen sağlıklı ve dengeli bir kuşağın eği-timi için onu, küçük yaştan itibaren şu üç hususla koruma altına almak gerekir.
1. Her birine, yetişkinlik sürecine göre dini konularını öğretmek.
2. Değişik hastalıklara karşı onu korumak. Bu da, hastalıkların sebeplerini ve belirtilerini bilmek suretiyle olur.
3. Dünyasıyla ilgili mühendislik, tıp, ziraat vb. hususları öğren-mesi.
Şifayı veren Allah’tır.
İbrahim (‘aleyhis-selâm) şöyle demiştir:
ﭽ ﯰ ﯱ ﯲ ﯳ ﯴ ﭼ
‘Hastalandığım zaman ise, o bana şifa verir.’ (Şu‘arâ, 26/80)
Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur:
(لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ , فَإِذَا أُصِيبَ دَوَاءُ الدَّاءِ بَرَأَ , بِإِذْنِ اللهِ . )
‘Her hastalığın bir ilacı vardır. Bu nedenle, hastalığın ilacı bulunduğu zaman Allah’ın izniyle hasta iyileşir.’
Çocuk hastalıkları, belirtileri ve komplikasyonları bakımından yetişkinlerdeki ben-zerlerinden farklılık gösterirler. Örneğin:
1. Böbrek hastalıkları
2. Mide hastalıkları
3. Karaciğer hastalıkları
Bu konuda söylenecek olanlar ise şu aşamala-ra göre sıralanacaktır:
1. Doğumdan önce anneye yapılacak tavsiyeler
2. Doğum esnasında anneye yapılacak tavsiyeler
3. Çocukluk yaşına kadar yapılacak tavsiyeler
Genel olarak hastalıklar iki şekildedir:
1. Doğuştan olanlar
2. Sonradan edinilenler
Hastalıkların belirtileri:
1. Annenin yakalandığı ve çocuk üzerinde ö-nemli etkisi olan hastalıklar:
a- Ateş yükselmesi, üç günden fazla sürüp beraberinde deri ka-barmaları olduğu zaman: Alman kızamığı.
Çocuk üzerindeki etkileri:
• Beyin hücrelerinde gerileme
• Karaciğerde iltihaplanma
• Şiddetli anemi
b- Gebeliğin son aylarında bulaşıcı karaciğer iltihabı
Hepatit B
Bu durumda çocuk, uzun süre virüs taşıyıcısı olur ve bazen bu, karaciğerde bazı kanser türlerinin meydana gelmesine yol açar.
Bu hastalığı tam da doğum esnasında serum vermek suretiyle te-davi etmek mümkündür.
c- Çok büyük bir zorunluluk ve uzman doktorların kontrolünde olmadığı sürece, gebelik ayları içerisinde ilaç kullanmayı bütünüyle kes-mek.
2. Doğum esnasında önem verilmesi gereken belirtiler:
a- Doğumdan hemen sonra ilk nefes almanın gerçekleşmemesi
b- İlk gün gözde sarılığın belirmesi
c- Yüzde şiddetli solgunlukların belirmesi
d- Doğumdan itibaren en fazla yirmi dört saatlik süre içerisinde idrar ve dışkı çıkardığından emin olunmalıdır.
e- Sürekli kusma
İlk aylarda önem taşıyan belirtiler:
1. Hastalık safrası
Bu safranın belirtileri:
• Kireç renginde dışkı
• Çay renginde idrar
• Derideki kaşıntı nedeniyle sürekli tedirginlik
• Gelişmenin geç olması
2. Normal emzirmeyle birlikte şiddetli ağlama
• Anne sütüne karşı alerji
• Mideden yemek borusuna asit gelmesi
3. Doğumdan itibaren sürekli ishal - anne sütüne karşı alerji
4. Göğüs alerjisi veya nefesin tamamen durması - Mideden ye-mek borusuna asit gelmesi
5. Büyüme ölçütlerinin yaş ile uyumsuz olması
• İç salgı bezleri hastalıkları
• Kötü beslenme- sütün yetersiz olması- hastalıkları
6. Sinir sistemi hastalıkları: Geç yürüme ve geç konuşma
7. Bağırsak rahatsızlıkları
* Bazı tehlikeli belirtiler-idrar miktarında azalma
* Ateş
* Dışkıyla birlikte irin
* Sürekli kusma
8. Sürekli karın ağrıları:
Bunlar bazen organik, bazen de organik olmayan sebeplere bağlı olabilirler. Bu nasıl fark edilir:
• Bu durumun her zaman mı yoksa özellikle geceleyin mi oldu-ğu
• Okul günlerinde mi yoksa tatillerde mi olduğu
• İştahın açık olup olmadığı
9. İdrar yolları iltihaplanmalarının belirtileri:
İdeal değildir:
• İdrar seansları süreklidir
• Karında sancı
10. Bulaşıcı karaciğer iltihaplanması
* Görünen ve sürekli olan belirtiler
* Kortizon ilacı ve beslenmeyle ilgili kötü alışkanlıklar
* B virüsüne karşı aşı
Çocuğun birinci yaşında yapılması sakıncalı olan hususlar:
1. İneksütü verilmemeli
2. Çocuk sürekli bir biçimde yemeğe zorlanmamalı
3. Tatlı yiyecekler az verilmeli
4. Doktora hastalığın tarihini vermede abartı yapılmamalı, hasta-lık dikkatle anlatılmalıdır.
5. Hastabakıcılar gibi, ikinci derecedeki sağlık elemanlarına baş-vurulmamalıdır.
Dr. Ahmed Sittîn (Allah kendisini korusun)’un tavsiye-leri:
Mansûra Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları ve Kalıtsal Hastalıklar Öğretim Üyesi
Yeni doğan çocuğun durumlarıyla ilgili ola-rak şu hususlara dikkat edilmelidir:
• Bebeğin karnı üzerine sargı bezi konulmaması, abartılı bir şe-kilde sarılmaması ve çok elbise giydirilmemesi tercihe şayandır.
• Çocuk, çok sıcak veya çok soğuk havada bırakılmamalıdır.
• Çocuk ağlarken taşınmaya veya sallanmaya alıştırılmamalıdır.
• Ağladığında onu emzirmede, kucağa almada ve sallamada a-cele edilmemelidir.
• Çocuğun sağ tarafa veya karın üstüne yatırılarak uyuması, ba-zen de sırtının hafifçe bağlanması tercih edilir.
• Çocuk şiddetli ışığa veya gürültüye maruz bırakılmamalıdır.
• Yerin havalandırılması, ancak havalandırma yapılırken çocu-ğu soğuk algınlığı ve bronşitten korumak için direkt hava cereyanlarına maruz bırakılmaması gerekir.
• Çocuğu kulak iltihaplanmasından korumak için, anne uyku pozisyonundayken, emzirilmemelidir.
• Emzirme seansları düzenli yapılmalı ve sırf ağlıyor diye emzi-rilmemelidir.
• Emzirdikten sonra gazını çıkartmaya özen gösterilmelidir.
• Akşamları günlük olarak sıcak su banyosu yaptırılmalıdır.
• Üzerindeki ıslak bezlerin alınmasıyla birlikte çocuk kuru ve temiz tutulmalıdır.
• Anne, soğan, sarımsak veya şişkinlik yapan yiyecekler yeme-meli, uyarıcı içecekler içmemelidir.
• Annenin, süt yoluyla dışarıya atılma ihtimali bulunan ilaçlar almadığından emin olunmalıdır.
• Ağlama, aşırı tutukluk, kabız, şiddetli kusma, yüksek ateş ve sinirsel kasılma vs. gibi diğer belirtilerle birlikte olduğu zaman çocuğu, muayene için uzman doktora göstermek gerekir. Bu arada çocuğa, doktor tavsiyesine bağlı olarak, bazı sakinleştiriciler verilebilir.
• Çocuğun ağız iltihaplarını, özellikle de anne memesinin ucuna geçip emzirme sırasında şiddetli ağrılara yol açabilecek doğuştan iltihap-ları tedavi ettirmek gerekir.
• Göbeğin kesilen yerinin temizliğine özen gösterilmelidir.
• Çocuğun gözüne dikkatle bakılmalı ve iltihaplanmalardan ko-runmalıdır. Ayrıca birinci yaşta gözlerdeki şaşılık ve titremenin bazen doğal olabileceği de bilinmelidir.
• Yeni doğan çocuğa, sadece ilk altı saat zarfında ağladığında hafif herhangi bir sıvı gıda verilebilir. Daha sonraları ağladığında ise dü-zenli bir biçimde annesinin memesine bırakılır. Meme ucunun emilmeye elverişli hale gelmesi için, meme henüz sütle dolmamış olsa bile bu ya-pılmalıdır. Böylece, bebek anne sütünün kolostrum adı verilen ilk bölü-münden yararlanmış olur. Bu, miktarı az olmakla birlikte protein, hücre-ler ve yaşamının ilk döneminde çocuğun korunması ve gelişmesine yar-dım eden bağışıklık cisimleri bakımından zengindir.
• Anne sütünün, çocuğun büyümesine yetmediği şeklindeki te-dirginlik ve evhamdan uzak durmak gerekir.
• Anne sütüyle birlikte başka sıvılar vermemeye özen gösteril-melidir. Böylece çocuğun, bunlara alışması ve anne sütünü reddetmesi, dolayısıyla sütün daha da azalması önlenmiş olur.
• Çocuğun dudaklarında anne sütünü emmekten doğan beyaz kabarcıklar normal görülmelidir.
• İlk günlerde bebeğin dışkısında, özellikle sütannesini her e-mişten sonra yumuşaklık bulunması doğal bir durum olup, bu yüzden gerekliliğinden emin olunmadan normal emzirmeyi durdurmaya veya çocuğa yapma sütler ya da antibiyotikler vermeye ihtiyaç göstermemek-tedir. Nitekim buna geçici dışkı adı verilmektedir.
• Doğum günü, bebeğin dışkısının siyah renkte ve çok yapışkan bir şekilde çıkması çok normaldir. Ancak bu durumun ilk yirmi dört saa-tin sonrasına sarkması, özellikle de karında şişkinlik, kusma veya hastalık belirtisi gibi diğer belirtilerin bulunması halinde uzman doktora danışıl-ması tavsiye edilir.
• Yeni doğan çocuğun gözlerinde, bazen de deride özellikle ilk hafta çoğu zaman sarılık görülür. Bu, normal fizyolojik sarılık diye ad-landırılmakta olup doğumun ikinci günü başlamakta ve yedinci veya o-nuncu güne kadar artış gösterdikten sonra, kayboluncaya kadar azalmaya başlamaktadır. Çoğu zaman bunun yanı sıra, yumuşak sarı bir dışkı çık-makta ve bezler, çocuğun idrarıyla sarı bir renge bürünmektedir. Bu, yeni doğan çocuk için normal bir tablodur. Ancak ağır durumlarda, özellikle de dışkının kanlı olması, solgunluk veya ağlama halinde sinirlilik yahut da hastalığa işaret eden diğer bazı olağan dışı belirtilerin bulunması ha-linde, gerekli tahliller yapıldıktan sonra, hemen tedavi edilmesi gerekir.
• Doğumdan birkaç gün sonra, kız çocuklarında bazen meydana gelen kanlı ifrazlar, gayet normal olup doğumdan sonra, vücuttaki dişilik hormonlarının eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu hormon eksikliğinin yol açtığı bu küçük kanama örneği, erginlerin ay adetlerinde tekrarlanmamaktadır.
• Hem erkek hem de kız çocuklarında memelerin şişmesi çok normal olup gebelik esnasında annede var olan dişilik hormonlarının faz-lalığından kaynaklanmaktadır. Bu şişkinlik, vücuttaki söz konusu hor-monların göreceli olarak azalmasıyla birlikte kaybolmaktadır. Ancak ovmak veya sıkmak suretiyle tedavi etme girişimleri yüzünden memeler-de şiddetli iltihaplar meydana gelebilir. Bu gibi durumlarda uzman dok-torlara danışılmasını öğütlemekteyiz.
Normal emzirmeyi korumak ve çocuğu beslemek için şu hususlara dikkat edilmelidir:
• Şimdiki ve gelecekteki hayatlarında aralarındaki bağların güç-lendirilmesi, kanser vd. hastalardan korunmaları gibi hem çocuk hem de anne için taşıdığı yarardan dolayı, anne sütü çocuğa verilebilecek en gü-zel süttür.
• Dışarı çıkması, yumuşaması ve emzirmeye hazır hale getiril-mesi için, gebeliğin son aylarında anne memesinin ovulması ve bazı eg-zersizlere tabi tutulması öğütlenir.
• Doğumdan sonra, çocuğa şekerli sıvıların verilmemesi uygun olur. Çocuk, ağladığında annesinin memesine bırakılmalıdır.
• Anne, belini rahat tutacak bir biçimde oturur ve ucunun ya-rılmaması için, memeyi çocuğun ağzına, hem ucuna hem de çevresine hâkim olabilecek şekilde verir.
• Emzirirken meme sıkılmamalı ve basınç uygulanmamalıdır. Zira bu, memede daha fazla süt toplanmasına yol açar.
• Çocuğa biberon ile yapma veya doğal sütler verilmemelidir. Çünkü bu, annesinin sütünü azaltır ve çocukta şaşkınlık meydana getire-rek annesinin sütünü reddeder hale getirebilir.
• Anne sütünün bazen hafif olduğu için bebeği yeterince besle-yemediği, üzüntü halindeki sütün de çocukta sancıya yol açtığı veya mik-tarca az olduğu şeklindeki yaygın söylentilerden hiç biri, bilimsel ispatı bulunmadığı sürece, herhangi bir esasa dayanmamaktadır. Nitekim çocu-ğun normal yoldan büyümesi ve kilo alması, bu tür söylentilerle çeliş-mektedir.
• Anne sütüyle emzirmenin başlangıcında tekrarlanan yumuşak dışkı nöbetleri görülebilir. Bu durum, ilk aylarda meydana gelmekte olup bazen anne hemen emzirmeyi durdurmakta veya ishale karşı çocuğa bazı sütler veya bu nöbetlerin hastalık ishalinden kaynaklandığı inancıyla de-ğişik ilaçlar vermektedir. Bu, yanlış bir tutum olup annenin bu konuda ikna edilmesi, çocuğun da tartılıp muayene edilmesi ve durumunun takip edilmesi gerekir. Şayet çocuk iyi gelişiyor ve dışkı yumuşaklığı dışında kilo kaybı, kuruluk vd. hastalık belirtilerinden bir şey bulunmuyorsa, bu takdirde çocuğun durumunun iyi olduğundan ve süt emzirmeyi durdur-maya veya başka bir takım ilaçlar vermeye gerek olmadığından emin olmak gerekir.
• Eğer çalışmak gibi, çocuğun geçici bir süre annesinden ayrı kalmasını gerektiren zorunlu bir sebep varsa, bu takdirde çocuğa, doğal emzirmeyi azaltmamak veya durdurmamak için şişe yerine kaşık veya bardakla bir öğünlük gıda verilebilir. Ancak çocuğun çok fazla doygun-luk hissedip emmeyi reddetmemesi için, bu öğünlerin bol şekerli olma-ması gerekir.
• Annenin psikolojik durumunun göz önünde bulundurulması, rahatlatılması ve genellikle bebeğine yönelik olarak var olan tedirginliği-nin giderilmesi gerekir. Yanı sıra, sütün yeterince var olmasını ve azal-mamasını sağlamak için evde psikolojik tepkilerden sakınılmalı ve anne duygusal açıdan güçlendirilmelidir.
• Doğum ve emzirmeyle uğradığı kayıpları telafi etmek üzere, anneye proteinler ve kalsiyum bakımından zengin olan gıdalar verilmeli-dir. Bu, aynı zamanda çocuğun beslenmesi için anne sütünün ideal mik-tarda ve nitelikte olmasını garanti etmek bakımından da gereklidir. Aynı zamanda anne, çocuğa olumsuz etkisi olabilecek veya sütün azalmasına yol açabilecek bir takım ilaçlar veya gebeliği önleyici haplar kullanmak-tan sakınmalıdır. Şayet yapacaksa, söz konusu olumsuzluklardan emin olmak için, uzman doktorla istişarede bulunduktan sonra bunu yapmalı-dır.
• Çocuğu yavaş yavaş sütten kesme, yani çocuğu anne sütü dı-şındaki gıdalara alıştırma uygulamasına ise dördüncü veya altıncı aydan itibaren başlanır. Öte yandan ikinci aydan itibaren çocuğa süt dışında, iştahını zayıflatmaması için fazla miktarda olmamak kaydıyla, şekerle tatlandırılmamış meyve suları gibi sıvılar verilir. Sonra dördüncü aydan itibaren çocuğa nişasta veya pirinç unu, diğer hububat unlarından ve ke-silmiş sütten yapılmış sulu muhallebi ve sebze veya meyve ezmeleri gibi yarı sıvı gıdalar, iki öğün olarak verilir. Bu gıdalar, kıvam ve miktar ba-kımından düzenli olarak artar. Beşinci ayda adı geçen gıdalara yumurta sarısı ve taze peynir, altıncı ayda pişmiş bakla, soyulmuş ve ezilmiş no-hut, haşlanmış ve ezilmiş tavuk ciğeri, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu aylarda ezilmiş etler, tavuk göğsü, balık sırtı ve mercimek eklenirken, onuncu aydan birinci yılın sonuna kadar, yetişkinler gibi normal yiyecek verilinceye dek miktarlar ve çeşitler artırılır.
• Bu öğünler, doğal emzirmenin yerine geçecek şekilde zama-nında verilir. Bu durum şöyle özetlenebilir: Çocuk, ilk dört ila altı aylar içerisinde noksansız bir şekilde anne sütünü emer. Sonra dördüncü aydan onuncu aya kadar süte günde ikişer öğün, on bir ve on ikinci aylarda ise üçer öğün yiyecek eklenir. Birinci yaştan sonra ise normal yiyecekle bir-likte günde sadece iki üç kez emzirilir. Bu yaşta artık normal yiyecekler yemesini sağlayan dişlerinin çıktığı da görülür.
• Bu arada bazı kimseler, çocuğun süt dışındaki yiyecekleri çiğnemede kullanacağı dişleri olduğu halde, en önemli gıdanın anne sütü olduğu inancıyla sadece anne sütü emzirmeye devam etmektedirler. Bazı-ları da, çocuğun sağlıklı büyümesi için gerekli olan yiyecekler vermeksi-zin, kendisine çok uzun zaman süt vererek bu konuda aşırı giderler. Bü-tün bunlar ise, yaygın hatalardan olup daha önce de anlattığımız gibi, çocuğun ilk dört ila altıncı aylar içerisinde diğer yiyecek türlerini yemeye de alışması gerekir. Ancak anne sütüyle birlikte verilecek olan bu yiye-cek türlerinin, miktar ve besi değerleri bakımından dengeli olmasına özen gösterilmelidir. Kayda değer hususlardan biri de, ideal düzeyde yiyeceğe uyum sağlamayıp sadece anne sütü emmek isteyen çocuğu, bazen sütten erken kesmeye de başvurabilmekteyiz.
Çocukların kilo ve iştah yetersizliği durum-larında şu hususlar tavsiye edilir:
• Çocuğun önünde yemeğe yoğunlaşmamak
• İyi yediği zaman çocuğu teşvik etmek
• Çocuğa çok fazla şekerli gıdalar vermemek. Çünkü bunlar, iş-tahını kesebilirler.
• Renkli çocuk torbalarında bulunan yapma renkliler ve kimya-sal maddelerden uzak durulmalı
• Öğünleri düzenli tutmak ve yemekte bir araya gelmeye özen göstermek
• Evdeki genel psikolojik durumu göz önünde bulundurmak ve onu normal dışı tepkilerden uzak tutmak
• Çocuğa, zorlayarak veya güç kullanarak yiyecek vermemek. Çünkü bu, çocukta yiyecekten nefret etme alışkanlığı meydana getirir.
• Çocuğu, bir öğünden yoksun bırakarak uyarmak mümkündür. Çocuk bu yolla yemeğe özendirilebilir.
• Çocuğa, tam acıkma ve kendiliğinden yemek isteme fırsatının verilmesi
• Çocuğun belli bir yaşta bazı yiyecekleri kabul etmemesini a-bartılı bir biçimde önemsememek. Bu yiyecekler, gelecekte kendisine verilebilir.
• Çocuğa, yoğun bir şekilde sıvı veya yarı sıvı yiyecekler ver-memek. Çünkü bu durum, özellikle çocuk ana babasıyla normal yiyecek-ler yediği zaman bağırsaklarda dengesizliklere ve kusmaya sebep olabilir.
• Kesin delil olmadıkça, hastalıklar yiyeceğe bağlanmamalıdır. Çünkü çocuğun, yüksek değerli yiyeceklerden alıkonulması, bağışıklık sistemini zayıflatıp bazı kalıcı hastalıklara yol açabilir.
• Bazı kargaşalara yol açsa bile, çocuğun yemek konusunda ba-şına buyruk hareket etme veya yemekten önce oyun oynama girişimlerine fazla tepki gösterilmemelidir.
• Gereğinden fazla şefkat ve ilgi aksi tesir yapabilir. Şöyle ki, çocuk, ailenin bütün ilgilerinin odağı haline geldiğini ve bütün istekleri-nin ısrarla yerine getirildiğini hissettiği zaman bu, yemek, şunu bunu reddetmek, yiyeceği yere atmak veya sadece şekerli içeceklerle tatlıları kabul etmek şeklinde inatçılığa sebep olabilir.
• Hastalık esnasında çocuğun normal iştahıyla yetinilebilir. Zira hastalığın ilk dönemlerinde iştahta bir yetersizlik olabilir. Bu nedenle çocuğa yemek yedirmede çok ısrarlı davranmak gerekmez. İyileştikten sonra, vücudun hastalık sırasında kaybettiklerini telafi etmek üzere, iştah normal haline döner. Bu süreçte çocuğa, ezme halindeki baklagiller, yağ-sız peynir ve süt gibi proteinler vermek ve onu düzenli olarak daha fazla normal yemeğe alıştırmak gerekir.
• Vücut yapısı ve iştah bakımından çocuklar arasında farklılık olabilir. Bu durumda anne, çocuğunun diğer çocuklardan daha az yapılı veya daha az iştahlı olduğunu düşünerek rahatsız olmamalıdır.
• Anemi, parazitler vd. bazı rahatsızlıkların bulunup bulunma-dığını öğrenip tedavi etmek için çocuğun muayene edilmesi ve tahliller yapılması gerekir.
Çocuğa düzenli ve uysal olmayı öğretmek için şu hususlara dikkat edilir:
• Çocuğun şımarık olması, davranış disiplininin yetersizliğin-den kaynaklanır. Bunun nedeni ise, ya baba ve annenin, sert davranınca çocuğun üzülmesinden endişe etmeleri ya da düzenliliğin nasıl öğretile-ceği konusundaki bilgisizlikleridir.
• Şımarık çocuk güvenli olmayıp aynı zamanda babası ve anne-si dışındaki herkes için korku ve rahatsızlık kaynağıdır. Bu çocuk bütün ihtiyaçlarını elde etmek için her yöntemi dener. Bu yöntemlerin en basiti ise, nefes kesen histerik ağlama nöbetleridir.
• Bu çocuktaki bozuk davranışlar, bazen diğer çocuklarla bir a-radayken, onlara karşı hasımca tutumlar sergilemesi veya uygunsuz hare-ketlerde bulunması şeklinde ortaya çıkabilir. Bazen de bu, okuldaki disip-line uyumsuzluk, yakışıksız sözler, olay çıkartma veya saplantı şeklinde olur.
• Gereğinden fazla disiplin de zararlıdır. Özellikle de çocuklar-daki zihinsel gelişmişlik düzeyi ile uyumlu olmadığı veya dahası başkala-rı karşısında ana-babanın yüzünü ak çıkarmak, çok basit şeyler için uy-sallığa özen göstermek yahut da çocuğa hâkim olamadıkları şeklinde ana-babaya başkalarınca yöneltilecek eleştiri kaygısıyla olduğu zaman söz konusu disiplin daha da zararlı hale gelir.
• Zulmederek sağlanan uysallığın kalıcı olması mümkün olma-dığı gibi, tekrarlanan cezalar da, ana baba ve çocuklar arasındaki ilişkiyi zayıflatabilir. Ayrıca çocuk, çok utangaç ve korkak yetişir. Bu tür bir yaklaşıma karşı çocukların tepkileri, reddediş, pervasızlık veya dikkatsiz-lik şeklinde de olabilir.
• Disiplin, sevgiyle örülmeli ve bu konuda aceleci, yorucu ve sabırsız davranmaktan sakınılmalıdır. Yanı sıra, çocuğun düzeyini aşma-yacak birtakım kural ve kaidelerin de konulması gerekir. Ancak bu kural-lar, çocuğun kavrayabileceği makul nedenlere dayanmalıdır. Böyle çocuk üzerindeki incitici etkisi azalmış olur.
• Çocuğa yönelik uyarı, ses tonunu değiştirmek ve şiddet içer-meyen ve iz bırakmayan hafif bir dokunuş şeklinde olabilir. Zira şiddet, hiçbir yarar sağlamaksızın çocukta aynı duyguya yol açabilir.
• Disiplin, daima tutarlı olmayı ve kararlarda ciddiyetsiz olma-mayı gerektirir. Bu bağlamda özellikle ana baba ile torunlarına olan düş-künlükleri bilinen dede ve ninelerin tavırları arasındaki uyuşmazlıklar, çocukların kişiliklerini olumsuz etkileyebilir.
• Çocuk, ana-babasını sevdiği için disiplini de sevmek duru-mundadır. Aynı zamanda onları örnek almalı, kendilerini hoşnut etmeli, ayrıca ceza veya alay konusu olma korkusuyla değil, fakat iyi bir insan olma arzusuyla onlardan kendisini teşvik etmelerini istemelidir. Nitekim severek ve överek teşvikte bulunmak, çocuğun hal ve hareketlerini güzel-leştirebilir. Aynı sonuç, rüşvet yoluyla değil, adil ödüllerle de elde edile-bilir.
Çocuğun zihinsel yeteneklerini ve eğitim ka-pasitelerini geliştirmek için şu hususlara dikkat edilir:
• Anne, doğumundan itibaren çocuğun öğrenimine ve güzellik-ler edinmesine özen göstermelidir. Örneğin, memeyi ısırdığı zaman ‘ha-yır!’ diyerek memeyi hemen çekmesi gibi. Yanı sıra: ‘üzgünüm’ ‘teşek-kür ederim’ ‘evet’ vb. kelimeler de söylenebilir.
• Çocuk yetişip bir şeyler kavramaya başladığı zaman, önünde ‘babam’ ‘annem’ gibi bazı basit kelimeleri söyleyip devamlı tekrarlarız. Sonra düzenli olarak bu kelimeler artırılırken, çocuğu güldürmek veya avutmak amacıyla da olsa, onları bozuk telaffuz etmekten sakınılmalıdır.
• Çocuk bir şeyi eline alırken, onun adını tekrarlamasını ve ha-tırlamaya çalışmasını sağlamak gerekir. Elindeki şeyi hemen geri vermesi için kendisine işarette bulunmakla yetinilmemelidir.
• Akraba ve komşu adlarının basitleştirilerek işaretle birlikte, çocuğa çok yakın mesafeden tekrarlanması, ancak çocuğun kelimeleri öğrenmede ve tekrarlamada başarısız olmasına yol açacak şekilde kula-ğının zor kelimelerle zorlanıp yorulmaması yerinde olur.
• Doğru konuşmayı öğrenmesi için çocuğu bu yönde etkileyen faktörleri güçlendirmek gerekir. Bu da, çocuğun konuşmada başarılı ol-duğu görüldüğünde, güzel sözlerle onu onaylamak, öpmek veya sevinç ve sevgi göstermek gibi en basit yöntemler kullanmak suretiyle olur. Bu bağlamda çocuğu zorlayarak veya telaffuzunu gülünç bularak alay etmek suretiyle üzmemek gerekir. Çünkü bu durum, çocukta geç konuşma ve öğrenmeye yol açan psikolojik karmaşaya sebep olabilir.
• Çocuğun konuşmada yaşadığı kekeleme gibi zorluklara dikka-tinin çekilmemesi gerekir. Aksine kelimeleri hatırlamasına ve telaffuz etmesine şefkatle yardımcı olunmalı, katılık ve şiddetten tamamen kaçı-nılmalıdır. Yanı sıra, bazı kelimeleri telaffuz etmesine yönelik sürekli alıştırma yapılmalı, adı geçen zorlukları yenmede başarı gösterdiği za-man da her türlü yöntemle çocuk teşvik edilmelidir. Şunu da bilmek ge-rekir ki; konuşmadaki bu zorluk, çoğunlukla çocuğun gelişimine bağlı ve zamanla kaybolan geçici durumlardandır.
• Çocuğun konuşma tarzı hakkında yorumda bulunmamak ge-rekir. Örneğin, akrabalara ve komşulara çocuğun konuşamadığı şeklinde bir takım şikâyetlerde bulunmamak gerekir. Aynı şekilde çocuğun kula-ğında kelimelerin bozuk telaffuzlarını söylememek gerekir. Çünkü bazı kimseler, çocuğun bozuk telaffuzlarını tekrarlayarak bu yolla çocuğun kelimeleri öğreneceğini düşünmektedirler. Oysa bu, büyük bir hata olup söz konusu yanlış telaffuzun ömür boyu çocukta yer etmesine sebep ola-bilir.
• Uygun olan, çocukları aşırı derecede şımartmamak, her türlü isteklerini yerine getirmemek ve ağladıklarında veya sinirlendiklerinde, işin doğru ve yanlış yönlerini anlatmadan onları apar topar hoşnut etmeye çalışmamaktır. Bu çarpık tutum, genellikle dede ve ninelerin torunlarına yönelik terbiye tarzlarında ortaya çıkmaktadır. Çünkü dedelerde torunlara yönelik olarak, fazla şımarmaya yol açan şefkat fışkırmaktadır. Aynı du-rum tek çocukta veya yaşları ilerlemiş olan ana-babalarda da görülebil-mektedir. İşte bu durumlarda çocuğa bazı yerler için ‘hayır!’ kelimesi benimsetilmeli ve bunu uygulamaya titizlik gösterilmelidir. Bir de her türlü arzu ve isteği doğrultusunda çocuğu hemen hoşnut etmeye çalışıl-mamalıdır. Yanı sıra, güzel işler yaptığında teşvik edilmeli, uygunsuz davranışlarda bulunduğu zaman ise, şiddete başvurulmaksızın azarlanma-lıdır.
• Çocuk için sürekli olarak, yararlı oyunlar gibi öğrenme ortam-ları hazırlanmalı ve oyunların adları önünde tekrarlanmalı, bazı düşünce-ler oluşturmak için kendisine iştirak edilmelidir. Ayrıca, çocuğa uygun olan durumlarla uygun olmayan durumlar da kavratılmalıdır. Böylece, çocukta bilgi edinme kapasitesi geliştirilmiş olur. Bir de özel bir görüş oluşturmaya veya başkalarının yanında görüşlerini açıklamaya çalıştığı zaman, teşvik etmeli, küçük olduğu ve bir şey bilmediği gerekçesiyle kendisini alaya almamalı, durdurmamalı ve uzaklaştırmamalıdır.
• Çocuk, küçük düşürücü ve sövgü mahiyetinde bir takım sözler işitmeye maruz bırakılmamalı veya avutucu oldukları gerekçesiyle bu tür sözleri telaffuz etmeye teşvik edilmemelidir. Aksine babasına yönelik sövgülerin kendisine işittirilmesi veya bu tür sözlerin kendisine söyletil-mesi, dili bu çirkin sözlere alıştırılan ve bunları terk edemediği için çev-resindeki herkesin eleştirilerine hedef olan çocuğun geleceğinde sorun haline gelebilir.
• Psikolojik faktörler bakımından çocuk için dengeli bir ortam oluşturmaya özen gösterilmelidir. Bu itibarla, çocukların duygusal yapı-lanmasında etkili olan aşırı üzüntü, şiddet, korku vb. bir atmosferle kuşa-tılmamalıdır. Zira bu, çocuğun psikolojik yapısında, hem eğitilme kapasi-tesi hem de konuşması üzerinde etkili olacak bir bozulmaya yol açabilir.
• Televizyonların şiddet, tahrik ve korku filmleri gibi, bazı programlarının bu konuda yaptıkları derin etkiye de dikkat çekmemiz gerekmektedir. Bu tür programlar, çocuğun ruh ve beden sağlığı için de son derece tehlikelidirler. Nitekim çoğu zaman babalar ve anneler, ço-cukların geceleyin panikleme ve çığlık atma hali yaşadıklarından veya çocuğun bazı tuhaf hareketler yaptığından yahut da yaşıyla uyumlu ol-mayan işler yapmak istediğinden şikâyet ederler. İşte bu gibi durumlarda aile ortamına, çocuğu çevreleyen atmosfere, özellikle de televizyona, çocuğun önünde mutlaka problemlerden, gürültü ve kavgadan arınmış olması gereken ana-baba arasındaki ailevî duruma bakmamız gerekir. Aynı şekilde, baba ve anneden birinin yokluğu nedeniyle, ilgisizlik ve şefkatten yoksunluk da, bazen çocuğun sinirsel ve ruhsal durumu üzerin-de olumsuz bir takım etkilere yol açabilir.
• Çocuğun konuşma veya kavrama sürecinin gecikmesi halinde, duyularının iyi işlediğinden yana rahat olmak gerekir. Örneğin, işitme, görme vs. duyuları teste tabi tutulabilir. Bir de bu duyulardaki herhangi bir bozukluk, çevresiyle olan etkileşmeyi ve verdiği tepkiyi zaafa uğratır. Bu ise, konuşma veya öğrenme gücü kazanmasının yetersiz kalmasına neden olur.
Alerji ve nükseden bronşitlerin varlığı ha-linde şu hususlara dikkat edilmelidir:
• Çocuklar, pek çok defa, özellikle de ilk iki yaşta bronşit nö-betlerine yakalanabilmekte ve bu hastalık, öksürük, nefes alma zorluğu, ateş, kusma ve hırıltı gibi belirtilerle kendini gösterir. Bu durumda ebe-veyn, çocuğu hemen doktora götürür, doktor da hemen hastalığı ‘göğüste hassasiyet’ şeklinde teşhis eder. Bu tabir çoğu zaman ana-babanın zihni-ne takılarak kendilerinde şiddetli bir duygusal ve ruhsal hassasiyete yol açar. Yanı sıra bunun, hem çocuğun geleceğine hem de aile hayatının seyrine olumsuz psikolojik yansımaları olur.
• Burada şunu da belirtmek isteriz: ‘Hassasiyet’ kelimesi, tabir olarak bir miktar doğruluk taşısa da çoğu zaman büyük bir hatanın ifadesi de olabilmektedir. Çünkü küçük çocuğun bütün dokuları, dış etkenlere karşı yetişkin insanların dokularından farklı bir şekilde özel bir hassasiyet taşımaktadırlar. Mesela, sinir sistemi, dış etkenlere karşı yetişkinlerin sinir sisteminden daha fazla hassas olup bu hassasiyet, çocuğun aşırı tep-kisinde ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde çocuğun cildi de, yaşlılarınkin-den farklı özel bir hassasiyete sahiptir. Bu da, çabuk renk değişikliğinde ve haşerelere maruz kaldığında meydana gelen şiddetli iltihaplanmalarda kendini gösterir. Bir de çocuğun bağışıklık sistemi, vücudunu korumak için yeterli olgunlukta değildir. Ayrıca, çocuklarda akciğerleri ve bronş-ları oluşturan kıkırdaklar, kaslar, sinirler, bezeler ve diğer dokuların geli-şimi de tam değildir. Nitekim bu durum, sigara, toprak, hava cereyanları, özellikle de soğuk olup yüksek oranda nemli olanları gibi dış etkenlerin meydana getirdiği şiddetli tepkimelere ve soğuk algınlığı ve grip gibi virüslü iltihaplanmalara yol açmaktadır. Söz konusu etkenlerden özellikle sıcak havadan soğuk havaya geçmek gibi, kaldığı ortamlarda meydana gelen ani değişiklikler, çocuğun periyodik olarak bu tür hastalıklara ya-kalanmasına neden olabilir. Normal olarak, çocuğun yaşı ilerleyip vücut sistemleri adı geçen dış etkenlere karşı direnç gösterebilecek derecede olgunlaştığı zaman bu periyotlar sona ermektedir. Bilimsel olarak solu-num sistemindeki söz konusu durumu ‘çok tepkimeli solunum sistemi’ diye adlandırmak uygun olur. Bu periyotları azaltmak veya onlardan ko-runmak için şu hususlara dikkat çekmemiz gerekir:
• Bu durumdaki çocuklar, ani hava değişikliklerine veya tozla-ra, özellikle de soğuk ve yüksek nem oranına sahip havalara, bu çerçeve-de klima ve vantilatörlere maruz bırakılmamalıdır.
• Sabah erken okula gitmek veya akraba ziyaretlerinden gece geç dönmek gibi, etkenlere maruz kalması kaçınılmaz hale geldiği za-man, çocuğun ağzı ve burnu maske, örtü ve mendil gibi bir şeyle kapa-tılmalıdır.
• Evin başka odalarında dahi içilse, çocuk sigara dumanına ma-ruz bırakılmamalıdır. Çünkü bu, solunum sisteminin iltihaplanmalara maruz kalmasını artırırken, bu iltihaplanmalara karşı direncini azaltmak-tadır. Hatta bunun sigara içmeyenler, özellikle de çocuklar üzerindeki etkisi, bizzat sigara içen şahıs üzerindeki etkisinden fazla olur.
• Solunuma yönelik egzersizlerin yanı sıra, göğüs kaslarını ge-liştirici egzersizler, yüzme gibi sportif çalışmalar ve balon üflemek gibi üfleme egzersizleri yapmak da, bronşları ve göğüs kaslarını güçlendir-mek için faydalıdır.
• Tüy, kıl, kürk, yün, pamuk vs. gibi belli bazı etkenlere karşı alerjinin varlığı, daha önce yakalanmadığı söz konusu nöbetlere (mesela altı yaşından sonra) yakalanmasıyla saptanabilir. Bu saptamayı yapmak üzere, gerekli tahliller yapılmalıdır. Böylece, solunum sisteminde alerjiye yol açan bu tür etkenlere maruz kalmaktan sakınmak mümkün hale gel-miş olur.
• Belli bazı yiyeceklere karşı alerji duymak nadir durumlardan-dır. Nitekim pek çok ilim adamı, yiyecek ile alerji arasında böyle bir ilgi-nin varlığını reddetmişlerdir. Biz de, bu duruma yakalanmaları halinde çocukların bazı yiyeceklerden alıkonulmalarını tavsiye etmeyiz. Çünkü balık, yumurta, süt, çikolata vs. gibi yiyecekleri yasaklamak, çoğu za-man, ömrünün bu aşamasında vücudunun gelişmesi için gerekli olan pro-teinlerin yokluğundan ötürü, çocuğun kötü beslenmesi ve zayıflaması sonucunu doğurabilir. Hatta bu tür yiyecekler, bazen vücuda doğal ge-lişmenin yanı sıra, sözünü ettiğimiz alerjik durumların bazılarına yol a-çabilen mikrobik rahatsızlıklara karşı doğal bağışıklık sistemini de sağla-yabilir.
• Pek çok ilacı, bakteriyel iltihaplanmalardan kaynaklanmadığı sürece, özellikle bu gibi hastalık hallerinde çok miktarda yazılan antibi-yotikleri uzun süreli kullanmamak gerekir. Ağır durumlar ve doktor tav-siyesine uygun kullanımlar hariç, kortizon bileşimlerini de uzun süreli ve aşırı dozda kullanmamak gerekir. Bu tür ilaçlar, hastalığı kontrol altına almayı sağlayabilecek asgarî dozlarda kullanılmalıdır. Bu arada yazılan ilaçların, burundan alınmak suretiyle kullanılması da mümkündür. Zira bu tür ilaçlar, genellikle güvenli olur ve yan etkileri bulunmaz.
Dr. Usâme Fûde (Allah kendisini korusun) kardeşimizin söyledikleri:
Mansûra Üniversitesi’nde Deri ve Zührevî Hastalıklar Uzmanı
Cildiye konusunda annelere bazı tıbbî öğüt-ler:
Her şeyden önce annenin bedensel ve ruhsal sağlığına önem ver-mek, genelde çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığına, özelde de doğum öncesi ve sonrası, deri ve saç sağlığına önem vermenin gerçek başlangı-cıdır.
Çocuğun derisi ve deriye bağlı saç ve tırnaklar, çocuğun beden durumunu ve sağlığını yansıtan ayna mesabesindedir. Bu itibarla annenin yapması gereken, deri, saç ve tırnaklardaki herhangi bir değişikliği takip edip göz önünde bulundurmaktır.
Çocuğun temizliği:
• Anne, çocuğun derisi ve organlarının sağlıklarını iyi korumak için, periyodik olarak banyolarını yaptırmaya önem vermelidir. Bu konu-da en uygun olan ılık su kullanmaktır. Aslında yıkanması, çocuğun soğuk algınlığına yakalanmasının nedeni değildir. Çocuğun üşütmesinin gerçek nedeni, deri ve saçının iyi kurulanmaması veya hava akımlarına maruz bırakılmasıdır. Çocuğu yıkamanın en uygun zamanları, gün ortası veya akşam vaktidir. Bir de yatak odasında ve yıkanma sırasında yapacağı hareketler yüzünden kusmaması için, emzirilmeden önce yıkanması daha iyidir. Bu arada çocuğun yıkanmadan tiksinmemesi için, göze girdiğinde rahatsız etmeyen bazı şampuanlar kullanılabilir.
• Aynı şekilde deride bir takım iltihaplanmaları önlemek için annenin, sürekli olarak çocuğun elbiselerini kuru ve temiz tutması gere-kir.
Kundak bezi yerinin iltihaplanması:
Bu iltihaplanmayı önlemek için yapay liflerden veya kurumayı yahut da hava almayı önleyen başka şeylerden yapılan iç çamaşırlar kul-lanmaktan sakınmak gerekir. Çünkü bu tür çamaşırlar bazen yapay un-surlarının temasından doğan alerji gibi, deriye direkt olarak zarar vere-bilmekte, bazen de yerin az hava almasına, yanı sıra bakteri ve mantarla-rın varlığıyla birlikte buharlaşma zorluğuna sebep olduğundan bu bölge-de iltihaplar meydana gelmektedir.
Bu nedenle, pamuklu bez kullanmak ve ıslandığında onu sürekli değiştirmek gerekir. Islak elbiseleri değiştirirken hafifletici temizlik maddeleri kullanmak da mümkündür.
Deride meydana gelen kabartılar:
Ateş yükselmesine bağlı olarak deride bazı kabartılar meydana gelir:
1. Çiçek hastalığı:
Ateşin yükselmeye başladığı ilk andan itibaren deride kabarcıklar çıkmaya başlar ve çocuğun başına kadar her tarafa yayılır. Bu kabarcık-lar, kırmızı noktalar, sulu kabarcıklar ve sivilceler gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkarlar. Tam iyileşinceye kadar yaklaşık iki üç hafta geçer.
2. Kızıl humma:
Ateşin yükselmeye başlamasının ikinci günü deride kabarmalar olur. Bu hastalığın özelliği, ağız çevresinde ve burun ucunda solgunluk, dilde ise bu organa çilek görünümü veren bir şişme ve kızarma meydana gelmesidir. Bir diğer özelliği de, diz kapağı ve dirsekte kırmızı çizgiler oluşmasıdır. Bu durum, söz konusu karakteristik kabarmalara yol açan bir takım kimyasal toksinler salgılayan tespih taneleri görünümündeki mikroplara yakalanma sonucu meydana gelir.
3. Kızamık
Ateşin yükselmeye başlamasının dördüncü günü deride meydana gelen kabartılar kırmızı lekeler şeklinde olur. Bu, önce yüzde ve kulağın arkasında saç bölgesine yakın yerde ortaya çıkmaya başlar, sonra boyna iner, sonra üç gün içerisinde bütün vücuda yayılır. Kızamıkla birlikte şiddetli bir ateş yükselmesi, soğuk algınlığı, nezle, ter basma, öksürük, aksırma, gözlerde iltihaplanma, yaşarma ve ışıklı ortamlarda bakamama gibi durumlar da meydana gelir. Alman kızamığında ise, önce yüzde beli-rip sonra bir gün zarfında süratle bütün vücuda yayılan kabartılarla birlik-te basit bir ateş yükselmesi, lenf bezlerinde, kafada ve boyunda şişkinlik, ayrıca üşütme ve nezlenin hafif belirtileri görülür. Bu durumda hamile anneleri, Alman kızamığına yakalanmış olanlarla temasta bulunmamaları konusunda uyarmak gerekir. Çünkü hamileliğin ilk üç ayında bu hastalı-ğa yakalanmak, bazen hamile annelerde tehlikeli olumsuz etkilere, ce-ninde bir takım sakatlıklara, hatta düşük yapmaya dahi yol açabilmekte-dir.
Öte yandan ateş yükselmesine bağlı her türlü deri kabarması hal-lerinde, uygun teşhis konulup ardından uygun tedavi yapılabilmesi için hemen doktora başvurmak gerekir.
Bir de ateş yükselmesine bağlı olmayan ve bir takım alerji türleri şeklinde ortaya çıkan deri kabarmaları vardır ki, başlıcaları şunlar-dır:
1. Çocuk egzaması:
Bu, süt emen çocuklarda deride kızarıklık ve iltihaplanma şeklin-de ortaya çıkar. Bazen de, özellikle yanaklarda ve ellerin dış yüzeyinde bazı tanecikler, sivilceler veya baloncuklar çıkabilmektedir. Büyük yaş-taki çocuklarda ise bu egzama, boyun, koltuk altı, apış arası ve dizlerin arka kıvrımlarında, şiddetli kaşıntıyla birlikte meydana gelen iltihaplan-malar şeklinde olur. Tedavisi ise, doktora danışmadan hiçbir ilaç veya merhem kullanmamak koşuluyla kolaydır. Bir de bu süreçte çocukların derisi, hassas ve ince olduğu için, tedavi ve bakımını dikkatli ve incitme-den yapmak gerekir.
2. Kurdeşen:
Bu da, vücudun herhangi bir yerinde şiddetli bir kaşıntıyla birlikte ortaya çıkan kırmızı yumrulardan ibaret olup başka bir yerde çıkmak üzere bir iz bırakmadan çabucak kaybolabilmektedir. Bazen beraberinde göz çevresinde ve dudaklarda şişme de meydana gelebilmektedir. Bu rahatsızlık, çoğunlukla yumurta, balık, mercimek, muz, mango (Hint ki-razı), çilek, çikolata, konserveler ve çocukların alışık oldukları koruyucu maddeler içeren cipsi vb. bütün ürünler gibi yiyeceklerden kaynaklan-maktadır. Kurdeşen hastalığı bazen de sülfat ve türevleri, penisilin ve türevleri gibi diğer bazı ilaçların kullanılmasından kaynaklanabilmekte-dir. Basit durumlarda doktora durum iletildiğinde geleneksel tedavi, anti-alerjik ilaçlar kullanmak ve imkân ölçüsünde sebeplerinden sakınmaktır.
3. Sivilceli Kurdeşen
Bu hastalık, şiddetli kaşıntıyla birlikte, üstünde sulu kabarcıklar, tanecikler veya sivilceler bulunan bir takım kırmızı yumrulardan ibaret olup çoğunlukla kol ve bacaklar ile yüzün yanı sıra, sırtın alt taraflarıyla kemer bölgesinde de ortaya çıkabilmektedir. Hastalık genellikle böcekle-rin ısırması sonucu meydana gelmektedir. Bu nedenle, böceklerin, özel-likle de sivrisineklerin bulunduğu yerlerden uzak durmaya ve sivrisinek-ten korunmanın doğal bir yöntemi olarak cibinlik kullanmaya özen gös-termek, hem küçüklere hem de büyüklere olan büyük zararından dolayı, haşere öldürücü ilaçlar kullanmaktan sakınmak gerekir.
Her halükarda doğru teşhis ve değişik alerji çeşitlerinin, bulaşıcı olan uyuz hastalığından ayırt edilebilmesi için durumun uzman doktora iletilmesi gerekir. Uyuz hastalığı, az yıkanma ve birden fazla aile fertle-rinin aynı yorganın altında sıkışık bir şekilde yatmaları nedeniyle kışın artış göstermektedir. Ancak bazı bulaşıcılar, temizliğe özen göstermeleri-ne rağmen, hassas deri yapısına sahip kimselere bulaşabilmektedir. Bu hastalıkta özellikle ısınırken veya uyurken en şiddetli şekilde kıvrımlı bölgeler ve tenasül organlarında kaşıntı meydana gelir ve hastalık aile fertlerinin büyük bir bölümüne bulaşır. Bu hastalığın tedavisi kolay olup, doktorun tavsiyelerine dikkatle uymak, bütün aile fertlerinin ve temasta bulunulan kimselerin aynı anda ve yeterli bir süreyle tedavi edilmeleri, ayrıca elbise, yatak ve çarşafların özenle kaynatılması veya ütülenmesi yahut da izole edilip temizlenmesi suretiyle yapılır.
4. İsilik:
Esas itibariyle yazın ortaya çıkan bu hastalık, parlak, kırmızı ve ufak bir takım taneciklerden ibaret olup terin deri üzerinde birikip ter bezlerinin gözeneklerini tıkamaları ve gözeneklerin içinde isiliğin oluş-ması sonucu meydana gelir. Çocuk, bunun acısını iğne batırılmış gibi hissederek ağlar. Bu esnada bazen kızamık ve apse gibi istenmeyen du-rumlar da meydana gelebilir. Bu konuda tedaviden daha iyi olan korun-ma, çocukta terlemeyi azaltmaya şu şekilde yardımcı olmakla mümkün-dür:
- Yazın elbiseleri çok hafif tutmak ve yapay liflerden yapılmış o-lan elbiselerin aksine, çocuğun derisi üzerinde meydana gelen teri eme-rek ter gözeneklerinin kapanmasını önlemesi için elbiselerin pamuklu olması
- Aynı şekilde çocuğu günde birkaç defa ılık suyla yıkamanın ya-nı sıra, yeri iyice havalandırmak
- Hiç bir anne, deri gözeneklerini daha da tıkayan ve isiliğin art-masına katkıda bulunan isilik pudrasını kullanmamalıdır.
Bir de:
‘Allah, sözlerin en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bakılmadan tek-rar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitâbın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gö-nülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitâb, Allah’ın, dilediği-ni kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırır-sa artık ona yol gösteren olmaz.’ (Zümer, 39/23) ayetinde buyrulduğu üzere, deri sadece acı, sıcaklık ve soğukluk gibi maddî duyuşun değil, aynı za-manda manevî ve ruhsal duyuşun da merkezidir.
İşte bu nedenle anne, ceninin, doğumdan önce onun karnındayken kendisinin sahip olduğu ruhsal ve sinirsel durumdan etkilenişinin mahi-yetini, bunun ceninin genel sağlığına yansımasını ve derisinde, kıllarında ve tırnaklarında bunu gösteren bazı belirtilerin meydana gelişini gözden kaçırmamalıdır. Bu belirtiler, kılların sinirden sertleşmesi, kurtçuk ve iltihap gibi organik nedenler yokken, anüs ve üreme organları çevresinde meydana gelen kaşıntı, tırnak kemirme ve parmak emme gibi hususlardır. Bazen belirtilerle birlikte uyku bozuklukları, panik, kâbus, olağan dışı ağlama ve diğer bir takım psikolojik olgular da söz konusu olabilmekte-dir.
Dr. Hişâm el-Muşidd (Allah kendisini korusun) kardeşi-mizin söyledikleri:
Kulak Burun Boğaz Uzmanı
Kulak Burun Boğaz Konusunda Annelere Bazı Tavsiyeler:
• Annenin, çocuğu emzirirken başı vücudundan yüksek duracak şekilde biraz eğimli tutması gerekir. Anne, çocuğun orta kulağına süt sızıp burada iltihap meydana getirmemesi için, yatık pozisyonda, mesela pek çok annenin yaptığı gibi, yere yatırılmış olan çocuğu, yanına uzan-mış olarak emzirmemelidir.
• Çoğu zaman, süt emen çocukta yüksek ateş, kusma ve ishal görüldüğünde buna, yanlışlıkla bağırsak enfeksiyonu teşhisi konulabil-mektedir. Ancak dikkatli olan anne, çocuğun sık sık kulağını kurcaladı-ğını fark eder ki bu, çocuktaki rahatsızlığın gerçek sebebine işaret etmek-tedir. Bu rahatsızlık, genellikle orta kulaktaki bir iltihaptan ibaret olur. O zaman anne, onu hemen uzman bir doktora tedavi ettirmelidir.
• Anne, çocuğun kulağında mum veya kahve rengindeki normal salgı dışında irin türü bir akıntı gördüğü zaman, çocuğu yıkarken içine yağ veya vazelinle doyurulmuş pamuk koymak suretiyle kulağına suyun girmesini önlemeli ve bu durum, tedavisi bitinceye kadar devam etmeli-dir.
• Çocukta burun kanaması görüldüğünde, bundan dolayı anne paniğe kapılmamalıdır. Çünkü çoğu zaman durum basit olup ortada te-dirgin olmayı gerektirecek bir neden bulunmaz. Ancak anne, hemen ço-cuğu oturtarak onu, namazda teşehhütte oturur gibi, kafa kısmı üstte, yüz kısmı ise yere doğru eğik duracak bir şekilde tutar. Bazı annelerin yaptığı gibi, onu sırt üstü yatırmaz. Sonra, kanayan deliğin içine bir parça pamuk koyarak, kanama duruncaya kadar üç ila beş dakika süreyle burnu par-maklarıyla dışarıdan hafifçe sıkar. Bu arada başının üstüne soğuk bez koymaya da bir engel bulunmamaktadır.
• Çocukların pek çoğu, kulak ve burunlarına bazı yabancı ci-simler koyar, hatta bu cisimleri yutarlar. Bu durumda annelere şu görev-ler düşmektedir:
1. Buruna sokulan cisimler, genellikle bir bakla tanesi veya her-hangi bir kırıntıdan ibaret olur. Bu durumda anne, çocuğun burnunun dibine biraz acı biber tutar. Çocuk aksırınca da burnun açık deliği sıkılır ve hava basıncının etkisiyle o yabancı cisim dışarı fırlamış olur.
2. Çocuğun yuttuğu ve genellikle madeni paradan ibaret olan şe-yi çıkartmak için de anne, hemen çocuğun iki ayağından tutup baş aşağı tutar ve sırtına hafifçe vurur. Böylece, yutulmuş olan cisim çıkabilir.
3. Yabancı cismin kulağa kaçması veya adı geçen girişimlerin sonuçsuz kalması halinde ise, anne çocuğu bir uzmana götürmeli ve ken-di başına o cismi çıkartmaya çalışmamalıdır. Çünkü öyle bir girişim, cismi içeriye doğru da itebilir.
• Az sayıda da olsa, bazı çocuklar tıbbi müdahale gerektiren bir takım yapısal kusurlarla doğarlar. Zamanlamanın tedavideki öneminden dolayı, annelerin dikkatini bu kusurların en yaygın ve çocuğun sağlığı üzerinde en etkili olanlarına çekiyoruz:
1. Tavşan dudağı: Doğuştan yarık olan bu tür bir dudağı düzeltmek için üçüncü ayda ameliyat yapılır. Şayet aynı zamanda ağzın tavanında da yarık varsa, bu takdirde çocuğun sağlıklı konuşabilmesi için, ameliyatın, genellikle konuşmanın başlangıç yaşı olan on sekizinci ayda yapılması gerekir. Bu arada tedavi bitinceye kadar, çocuk damlatıcı kullanılarak emzirilmelidir.
2. Ağır işitme: Bu, kritik bir problem olup çocuğun ko-nuşmasını olumsuz etkilememesi için, anne erken bir zamanda onu fark edip tedavi ettirmelidir. Öte yandan bu kusura neden olabilen bazı du-rumlar vardır ki, annenin bunu fark etmesini veya en azından meydana gelmesine ihtimal vermesini kolaylaştırabilir. Örneğin; akraba evliliği, doğum süresinin uzaması, çocuğun renginin mavimsi olması, menenjit veya sarı hummaya yakalanması yahut da Garamisin gibi bir takım anti-biyotikler kullanmış olması, bu durumlardan bazılarıdır.
Anne, yetersiz işitme sıkıntısı çektiğinden emin olduğu veya kuş-kulandığı çocuğunu hemen uzman doktora götürüp tedavisini ilaç, ameli-yat veya işitme cihazıyla yaptırmalıdır. Bu arada anne, oğlu veya kızının cihaz kullanmasını yadırgamamalıdır. Çünkü işitme cihazı, tıpkı gözlük gibi olup biri sesi, diğeri ise görüntüyü büyütmektedir. Ayrıca ağır işit-me, Allah’ın takdiri olup onu normal karşılamak inançlı olmanın da ge-reğidir. Kaldı ki şu da kesindir ki, cihaz kullanmak suretiyle de olsa, işi-ten çocuğun durumu, işitmeyen ve bu yüzden konuşamayan çocuğun durumundan iyidir.
Öte yandan her anne, çocukların yanı sıra, İslâm’ın abdestte ön-gördüğü hususa uyan büyükleri de burundaki ve burun sinüslerindeki pek çok rahatsızlıktan koruyabilir. Bu da, burnu üç kez yıkamak, yıkarken de suyu iyice burnun içine çektikten sonra kuvvetle dışarı sümkürmek sure-tiyle olur. Böylece su, burundaki toz ve mikropları yüklenmiş olarak dı-şarı çıkmış olur.