HARUN EBU HUSEYIN - YILDIRIM
  YAŞAYIŞ ve AHLÂK
 
YAŞAYIŞ ve AHLÂK KONUSUNDA EHL-İ SÜNNET’İN İZLEDİĞİ YOL
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat olan selef-i sâlihin akîdesinin esaslarından birisi de onların iyiliği emredip kötülükten alıkoymalarıdır.[1] Bu ümmetin hayırlı olma özelliğinin bu yolla kalacağına, İslâm’ın en büyük nişânelerinden birisi olduğuna, İslâm cemaatinin korunmasının sebebi olduğuna da îmân ederler. İyiliği emretmek, gücü ve bu konuda maslahat gözönünde bulundurulması kaydıyla  farzdır.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ} [سورة آل عمران من الآية: 110]
"Siz, insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirir ve Allah’a îmân edersiniz."[2]
Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmaktadır:
((مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الإِيمَانِ)) [رواه مسلم]
"Sizden kim bir kötülük (münker) görürse, onu eliyle değiştirsin, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin (ona buğzetsin).Bu ise, îmânın en zayıf halidir."[3]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, emir ve yasaklama işinde bulunurken yumuşaklığa öncelik tanınması, hikmetle ve güzel öğütle dâvette bulunulması gerektiği görüşündedirler.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ} [سورة النحل الآية: 125]
"Rabbinin yoluna (dînine) hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele et."[4]
İyiliği emredip kötülükten alıkoyarken insanların eziyetlerine sabretmek gerektiği görüşündedirler.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
{وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ} [سورة لقمان من الآية: 17]
"İyiliği emret, kötülükten alıkoy, sana isâbet edene de sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir."[5]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, iyiliği emredip kötü-lükten alıkoyarken aynı zamanda cemaati korumak, kalpleri birbirine ısındırmak, sözbirliğini gerçekleştir-mek, ayrılık ve tefrikayı ortadan kaldırmak diye ifâde edilen bir başka esası da gözönünde bulundururlar.
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, her müslümana nasihatta bulunur, iyilik ve takvâda birbirleriyle yardımlaşırlar.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
((اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ، قُلْنَا لِمَنْ؟ قَالَ: لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ)) [ رواه مسلم ]
        "Din nasihattir. Biz: Kime diye sorduk, o şöyle buyurdu: Allah’a, Kitabına, Rasûlüne, müslümanların yöneticilerine ve onların hepsine."[6]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, cuma namazı ve farz namazların cemaatle kılınması, hac, cihad ve            -bid’atçilerin hilâfına rağmen-  iyi veya kötü olsunlar, yöneticilerle birlikte bayramların yapılması gibi İslâm’ın nişânelerinin uygulanmasına dikkat ederler.
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat,  farz namazları edâ etmeye ve bu namazların ilk vaktinde cemaatle kılmaya çok gayret ederler.Namazın ilk vakti, sonun-dan daha fazîletlidir.Namazı huşû ve gönül hoşnut-luğu içerisinde kılınmasını emrederler.Bu ise Allah Teâlâ'nın şu emrinin gereğidir:
{قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ * الَّذِينَ هُمْ فِي صَلاتِهِمْ خَاشِعُونَ} [سورة المؤمنون: 1-2]
"Mü’minler gerçekten felâh bulmuşlardır.Onlar ki namazlarında huşû içerisindedirler."[7]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, geceyi ibâdetle geçirmeyi birbirlerine tavsiye ederler. Çünkü bu, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in izlediği yoldur. Allah Teâlâ, Peygamberine geceyi ibâdetle geçirmesini ve Allah Teâlâ'ya itaat konusunda bütün gayretini ortaya koymasını emretmiştir.
Âişe'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- ayakları çatlaya-cak hale gelinceye kadar geceleyin namaz kılardı. Âişe-Allah ondan râzı olsun- ona:
"Ey Allah’ın Rasûlü! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış olduğu halde, niçin böyle yapıyorsun? deyince, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-: "Allah’a çokça şükreden kul olmayı sevmem gerekmez mi?” diye cevab vermiştir.[8]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, imtihana maruz kaldıkları durumlarda sebât gösterirler.Bu ise belâlara sabretmek, bolluk halinde şükretmek ve ilâhi kaza ve kaderin acılarına rızâ göstermekle olur.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ} [سورة الزمر من الآية: 10]
"Yalnız sabredenlere ecirleri hesapsız verilecektir."[9]
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:
(( إِنَّ عِظَمَ الْجَزَاءِ مَعَ عِظَمِ الْبَلاَءِ، وَإِنَّ اللَّهَ إِذَا أَحَبَّ قَوْمًا ابْتَلاَهُمْ، فَمَنْ رَضِيَ فَلَهُ الرِّضَا، وَمَنْ سَخِطَ فَلَهُ السَّخَطُ )) [ رواه الترمذي وصححه الألباني ]
        "Şüphesiz ki mükâfatın büyüklüğü, belânın büyüklü-ğüne göredir. Şüphesiz ki Allah bir topluluğu sevdi mi o topluluğu belâyla imtihan eder.Kim râzı olursa, onun için de (ilahi) rızâ vardır. Kim de râzı olmayıp öfkelenirse, onun için de (ilahi) öfke vardır."[10]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, Allah Teâlâ'dan belâ vermesini temennî etmez ve istemezler. Çünkü onlar bu belâlara karşı sebât gösterip gösteremeyecekle-rini bilemezler.Ancak onlar, belâlara maruz kaldıkla-rında sabrederler.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
((يَا أَيُّهَا النَّاسُ! لاَ تَتَمَنَّوْا لِقَاءَ الْعَدُوِّ، وَاسْأَلُوا اللَّهَ الْعَافِيَةَ، فَإِذَا لَقِيتُمُوهُمْ فَاصْبِرُوا، وَاعْلَمُوا أَنَّ الْجَنَّةَ تَحْتَ ظِلاَلِ السُّيُوفِ )) [ رواه البخاري ومسلم ]
        "Ey insanlar!Düşmanla karşılaşmayı temennî etme-yin.Allah’tan âfiyet dileyin.Düşmanla karşılaştığınız takdirde ise sabredin. Biliniz ki cennet, kılıçların gölgelerinin altındadır."[11]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, büyük belâlar anında Allah’ın rahmetinden ümit kesmezler.Çünkü Allah Teâlâ ümit kesmeyi haram kılmıştır.Ancak belâ günlerinde pek yakın bir kurtuluş ümidi ve kesin ilâhi yardımı ümit ederek yaşarlar.Çünkü onlar Allah’ın vâdine güvenir ve her zorlukla birlikte bir kolaylığın olduğunu bilirler.Karşılaştıkları büyük belâların sebep-lerini kendilerinde ararlar, kendilerine isâbet eden büyük belâ ve musibetlerin ancak kendi ellerinin kazandıkları sebebiyle gelip çattığı ve yardımın bazen günahlar veya şeriata uymamaktaki kusur sebebiyle gecikmiş olabileceği kanaatindedirler.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ} [سورة الشورى الآية: 30]
        "Başınıza gelen herhangi bir belâ, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder."[12]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, büyük belâlarda ve dîne yardım uğrunda, yeryüzü sebeplerine ve dünyevî aldanışlara güvenmezler. Ancak kevnî sünnetlerden gâfil olmazlar. Allah Teâlâ'dan gereği gibi korkmanın, günahlardan dolayı bağışlanma dilenmenin, Allah’a güvenmenin ve bolluk anında şükretmenin,zorluktan sonra kurtuluşun çabuklaştırıl-ması için önemli sebepler arasında olduğunu kabul ederler.
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, nimete nankörlük etmenin cezâsından korkarlar.Bundan dolayı insanlar arasında Allah’a en çok şükür ve hamd edenlerin, küçük olsun, büyük olsun, her nimete şükretmeye sürdürmeye çalışanların onlar olduğunu görürsün.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
(( اُنْظُرُوا إِلَى مَنْ أَسْفَلَ مِنْكُمْ، وَلاَ تَنْظُرُوا إِلَى مَنْ هُوَ فَوْقَكُمْ، فَهُوَ أَجْدَرُ أَنْ لاَ تَزْدَرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ )) [ روا مسلم ]
        "Sizden daha aşağıda bulunana bakın, sizden daha yukarıda olanlara bakmayın.Çünkü böylesi Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini küçümsememeniz için daha uygundur."[13]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, güzel âhlâkî değerler ve güzel amellerle bezenmeye çalışırlar.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
(( أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا أَحْسَنُهُمْ خُلُقًا، وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ خُلُقًا)) [ رواه الترمذي وصححه الألباني ]
        " Mü’minlerin îmân yönünden en mükemmeli, ahlâkı en güzel olanıdır. Sizin en hayırlınız, hanımlarına karşı ahlâk yönünden en güzel olanınızdır."[14]
Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- başka bir hadiste şöyle buyurmaktadır:
((إِنَّ مِنْ أَحَبِّكُمْ إِلَيَّ وَأَقْرَبِكُمْ مِنِّي مَجْلِسًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَحَاسِنَكُمْ أَخْلاَقًا،وَإِنَّ أَبْغَضَكُمْ إِلَيَّ وَأَبْعَدَكُمْ مِنِّي مَجْلِسًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ الثَّرْثَارُونَ وَالْمُتَشَدِّقُونَ وَالْمُتَفَيْهِقُونَ)) [ رواه الترمذي وصححه الألباني ]
        "Şüphesiz ki içinizde bana en sevimli gelen ve kıyâmet günü konumu itibariyle bana en yakın olanınız, ahlâk yönünden en güzel olanınızdır. Sizden bana en sevimsiz ve kıyâmet günü konumu itibariyle bana en uzak olanınız da, gereksiz yere konuşanlar (gevezeler), avurtlarını şişirerek konuşanlar ve mütekebbirler (büyüklük taslayanlar)dir."[15]
(( مَا مِنْ شَيْءٍ يُوضَعُ فِي الْمِيزَانِ أَثْقَلُ مِنْ حُسْنِ الْخُلُقِ، وَإِنَّ صَاحِبَ حُسْنِ الْخُلُقِ لَيَبْلُغُ بِهِ دَرَجَةَ صَاحِبِ الصَّوْمِ وَالصَّلاَةِ )) [ رواه الترمذي وصححه الألباني ]
        “Mizâna konulacaklar arasında güzel ahlâktan daha ağır hiçbir şey yoktur.Şüphesiz ki güzel ahlâk sahibi, güzel ahlâkı sayesinde çokça oruç tutan ve namaz kılan kimsenin mertebesine ulaşır."[16]
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat Olan Selef-i Sâlih’in Bazı Ahlâkî Esasları:
* İlim ve amelde ihlâslıdırlar. Bu işlerine riyânın girmesinden korkarlar.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{أَلا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ} [سورة الزمر من الآية: 3]
"Dikkat edin, hâlis olan dîn, yalnız Allah’ındır."[17]
* Allah Teâlâ'nın sınırlarına büyük saygı gösterir ve bunlar çiğnendiğinde hiddetlenirler.Allah’ın dîni ve şeriatine yardım için gayret gösterir,müslümanla-rın kutsal değerlerine çokça saygı gösterirler ve onlar için çokça iyilik isterler.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{ذَلِكَ وَمَن يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِن تَقْوَى الْقُلُوبِ} [سورة الحج الآية: 32]
        "Durum öyledir. Her kim, Allah'ın emirlerini yüceltirse, şüphesiz ki bu, kalplerin takvâsındandır."[18]
* Hayır işlerken içleri ile dışları arasında hiçbir fark olmayacak şekilde münafıklığı terketmeye ve yaptıkları amelleri gözlerinde küçük görmeye, âhiret işlerini her zaman dünya işlerinden önde tutmaya gayret ederler.
* Kalpleri incedir, Allah Teâlâ'nın haklarına karşı kusurlu olduklarından dolayı -Allah onlara merhamet eder ümidiyle- çokça ağlar, bir cenâze gördükleri veya ölümü, ölüm gelirken kendinden geçme halini ve kötü bir şekilde dünyadan göç etmeyi hatırladık-ları zaman, çokça ibret alıp ağlar ve kalpleri adeta yerinden oynarcasına ölüme gereken önemi verirler.
* Herhangi birisi Allah Teâlâ'ya yakınlık derece-sinde ne kadar ileri mertebeye gitmişse, alçak gönüllülüğü de o derece fazla olur.
* Gece-gündüz çokça tevbe eder ve mağfiret dilerler. Çünkü onlar itaat hallerinde dahi günahtan kurtulamayacaklarını görürler.Bu sebeple onlar, itaatlerinde huşûnun azlığı sebebiyle Allah Teâlâ'ya, gözetimi altında olduklarını az düşünmeleri sebebiyle  mağfiret dilerler, herhangi bir amelleri sebebi ile kendilerini beğenmeye kalkışmazlar.Meşhur olmak-tan hoşlanmazlar, aksine günahları bir tarafa, itaat hallerinde bile eksiklik ve kusurlarının bulunduğu görüşündedirler.
* Takvâ konusunda işi sıkı tutar, onlardan herhangi birisi takvâ sahibi olduğunu iddiâ etmez ve Allah Teâlâ'dan çok korkarlar.
*Dünyadan kötü bir şekilde göç etmek korkusu ile Allah Teâlâ'dan çokça korkar ve Allah Teâlâ'yı anmaktan gâfil olmazlar.Dünya onlara göre değersiz olup dünyayı şiddetle reddeder ve ihtiyacı karşılaya-cak kadarı müstesnâ süslü -evler yapmaya pek önem vermezler.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
((وَاللَّهِ مَا الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ مِثْلُ مَا يَجْعَلُ أَحَدُكُمْ إِصْبَعَهُ هَذِهِ فِي الْيَمِّ فَلْيَنْظُرْ بِمَ تَرْجِعُ )) [ رواه مسلم ]
        "Allah’a yemîn olsun ki, âhirete göre dünya ancak sizden herhangi birisinin işâret parmağını ne alır diye bakmak üzere şu denize daldırıp, çıkarması gibidir."[19]
* Dîne veya dînin mensuplarına zararı dokunan hataları kabul etmezler.Aksine bu hataları reddeder ve böyle bir söz söyleyen için mazur görülebileceği bir sebep bulmaya çalışırlar. Müslüman kardeşlerinin hatalarını çokça örtmeye çalışırlar.Kendileri adına münakaşaya girmemeye çok gayret ederler. Herhangi birisinin hatasının ortaya çıkmasını sevmez ve insanların ayıplarıyla uğraşmaktansa kendi ayıpla-rıyla uğraşırlar. Başkalarının kusurlarını örtmeye ve sırlarını gizlemeye gayret ederler.
Bir kimse hakkında duyduklarını hiç kimseye ulaştırmazlar.İnsanlara düşmanlığı terkeder ve onları idâre etmeye ve hiç kimseye kötülükle karşılık verme-meye dikkat ederler.Bu sebeple onlar, hiç kimseye düşmanlık beslemezler.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
((لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ قَتَّاتٌ )) [ رواه البخاري ومسلم ]
"Başkasının lafını alıp götüren (dedikoduculuk yapan) kimse, cennete giremez."[20]
* Meclislerinde gıybetin kapısını kapatır ve meclislerini bir günah meclisine dönüşmemesi için gıybet etmekten dillerini alıkoyarlar.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{وَلا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ} [سورة الحجرات من الآية: 12]
        "Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz."[21]
* Çok hayâ, edeb, sevgi, ağırbaşlılık ve vakar sahibidirler.Az konuşur,az güler, çok susar ve hikmetle konuşurlar.Böylelikle bir şeyler öğrenmek isteyenin işini kolaylaştırırlar.Akıllarının kemâlinden dolayı, dünyalık bir şeye sevinmezler.
 Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
((مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَصِلْ رَحِمَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ )) [ رواه البخاري ومسلم ]
        "Allah'a ve âhiret gününe îmân eden, misâfirine ikramda bulunsun. Allah'a ve âhiret gününe îmân eden yakın akrabasına iyilikte bulunsun. Allah’a ve âhiret gününe îmân eden, ya hayır söylesin ya da sussun."[22]
Yine şöyle buyurmaktadır:
(( مَنْ صَمَتَ نَجَا )) [ رواه الترمذي وصححه الألباني ]
"Susan kimse, kurtulur."[23]
* Dövmek, mallarını almak, namusuna dil uzatmak veya buna benzer bir yolla kendilerine eziyette bulunan herkesi çok affedip bağışlarlar.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ} [سورة آل عمران الآية: 134]
"Onlar ki bollukta ve darlıkta harcar, öfkelerini yener ve insanları affederler.Doğrusu Allah, iyilik edenleri sever."[24]
* İblis’e karşı savaşta gaflete düşmezler. Onun hîle ve tuzaklarını, usullerini bilmeye çok gayret eder, abdest, namaz ve diğer ibâdetlerde vesveseye kapılmazlar. Çünkü bütün bunlar şeytandandır.
* İhtiyaçlarından arta kalan mallarından gece- gündüz, gizli-açık çokça sadaka verir ve yiyecek, giyecek ve mal gibi ihtiyaç duyacakları konularda onları gözetmek için arkadaşlarının durumlarını çok sorup araştırırlar.Buldukları takdirde, helâlde israfa gitmezler.
* Cimriliği yerdikleri gibi çok cömerttir, mallarını fedâkarca harcar, yolculuk halinde olsun, mukimlik halinde olsun, kardeşlerini teselli ederler.Böylece asıl maksat olan dîne yardım etme konusunda yardım-laşma ve dayanışma gerçekleşir.Kardeşlere iyilikte bulunmayı, birbirlerini sevindirmeyi çok arzu ederler ve bu konuda kardeşlerini kendilerine tercih ederler.
* Dînî bir mazeretleri olması dışında, misâfire ikramda bulunur ve bizzat kendileri misâfire hizmet ederler.Bununla birlikte kendilerinde kalması, ona yemek yedirmek ve ona hizmet etmekle, gereken iyilikte bulundukları kanaatine sahip olmazlar, onun hakkında hüsn-ü zan beslerler. Yemeği haram olan kimse veya fakirleri dışarıda tutup, sadece zenginleri dâvet eden ya da ziyâfette bir günah işlenmesi hali dışında, kardeşlerinin dâvetine icâbet ederler.
* Büyükler bir tarafa, küçüklerle bile, yakın akraba bir tarafa uzak olanlarla, âlim bir tarafa câhillerle bile, güzel edeple geçinirler.
* İnsanların arasını düzeltmeye çalışırlar. Çünkü bu, hayır kapılarının en güzeli ve iyiliğin zirvesidir.Zirâ  insanların arasını düzeltmekle müslümanlar arasında düşmanlığı körüklemek, kini harekete geçirmek ve aralarını bozmak isteyen şeytanın plan ve amaçlarını bozar.
* Kıskançlığı kabul etmezler.Çünkü kıskançlık düşmanlık ve kin doğurur, îmânı zayıflatır, dünyayı ve dünyada bulunan şeyleri -şer’î bir maksat sözkonusu olmaksızın- sevdirir.
* Anne-babaya iyilikte bulunmayı ve onlara güzel davranmayı emrederler.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{وَوَصَّيْنَا الإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا} [سورة العنكبوت من الآية: 8]
"Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını kesin bir şekilde emrettik."[25]
* Güzel komşuluk ilişkilerini, Allah’ın kullarına karşı yumuşak davranmayı,akrabalık bağını gözet-meyi,selâmı yaymayı,fakir, yoksul, yetim ve yolculara merhametli olmayı emrederler.
* Övünüp, böbürlenmeyi, kendini beğenmeyi, azgınlığı, haksız yere insanlara karşı arsızca davran-mayı yasaklarlar. Her konuda adâletten ayrılmamayı emrederler.
* Şeriatın yapmamızı teşvik ettiği faziletli hiçbir işi küçümseyip hafife almazlar.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
(( لاَ تَحْقِرَنَّ مِنْ الْمَعْرُوفِ شَيْئًا، وَلَوْ أَنْ تَلْقَى أَخَاكَ بِوَجْهٍ طَلْقٍ )) [ رواه مسلم ]
"Kardeşini güleryüzle karşılamak dahi olsa, iyilik adına hiçbir şeyi küçüm görme."[26]
* Kötü zan beslemeyi, sırları araştırmayı, müslü-manların kusurlarının peşine takılmayı yasaklarlar. Çünkü böyle bir tutum, toplumsal ilişkileri bozar, kardeşlerin arasını açar ve fesadı eker. Kendileri için kızmazlar.Çünkü onlar gazabın fıkhını iyi bilirler.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
{الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ} [سورة آل عمران الآية: 134]
"Onlar ki bollukta ve darlıkta harcar, öfkelerini yener ve insanları affederler.Doğrusu Allah, iyilik edenleri sever."[27]
        Ve buna benzer nebevî ahlâkın diğer hususları...[28]

[1] Münkerin değiştirilmesi için bazı şartlar aranır.Bunların bir kaçı:Münkerden uzaklaş-tırmaya çalışan kimse, kendisinden uzak tutmak istediği şeyi bilmeli; bir ma’rufun terk edilip bir münkerin işlendiğinden emin olmalı;münkeri bir başka münker ile değiştirme-meli; bu münkeri değiştirmesi, daha büyük bir münkere götürmemelidir.
[2] Âl-i İmrân Sûresi: 110
[3] Müslim
[4] Nahl Sûresi: 125
[5] Lokman Sûresi: 17
[6] Müslim
[7] Mü'minûn Sûresi: 1-2
[8] Müslim
[9] Zümer Sûresi: 10
[10] Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[11] Buhârî ve Müslim
[12] Şûrâ Sûresi: 30
[13] Müslim
[14] Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[15] Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[16]Adı geçen eser.
[17]Zümer Sûresi: 3
[18] Hac Sûresi: 32
[19] Müslim
[20] Buhârî ve Müslim
[21]Hucurât Sûresi: 12
[22]Buhârî ve Müslim
[23] Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[24] Âl-i İmrân Sûresi: 134
[25] Ankebût Sûresi: 8
[26] Müslim
[27] Âl-i İmrân Sûresi: 134
[28] Selef-i sâlihin yoluna dâvet etmenin hedefi; Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in öğrenciliğini yapan birinci nesle uygun bir nesil inşâ etmektir.Allah Teâlâ, Rasûlünü: “Şüphe yok ki sen çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Sûresi:4) diye övmektedir.Bu yola dâvet etmenin maksadı - her ne kadar itikad birinci ve en önemli esas ise de -yalnızca itikadi konularda uygunluk değildir.Maksat büyük dînimizin bütün emirlerinde onlara uygunluktur.Çünkü bizim insanları kendisine dâvet ettiğimiz selefin yolu zihinde yer alan soyut bir bilgi değildir.Bu yol onların akîde, düşünüş, yaşayış ve ahlâk konularındaki yol ve yöntemlerini kapsar.Mâlesef günümüzde selefin yolunun önemli bir yanını teşkil eden bu konunun gereken önemi, itinayı ve bu doğrultudaki terbiyeyi hakettiği kadarıyla elde etmediğini görmekteyiz.İşte bu sebeple Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem--:“Ben ancak ahlakın üstün değerlerini tamamlamak için gönderildim” diye buyurmuştur. Selef, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e uydular, onun ahlâkıyla ahlâklandılar, onun emirlerini yerine getirdiler. Allah Teâlâ'nın: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz.” (Âl-i İmrân Sûresi:110) buyruğunda dile getirdiği gibiydiler.Bizler eğer kurtulmak istiyorsak, selef-i salihimizin -Allah hepsinden razı olsun- izlediği yolu izlememiz gerekir
 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol