HARUN EBU HUSEYIN - YILDIRIM
  Tevhid Rehberi
 
 
 
TEVHİD REHBERİ
Delailu't-Tevhid 
(Akideye dair 50 soru-cevap)
 
te’lif: Muhammed bin AbdulVehhab
tercüme: Heyet
tashih: A. Ebu Ubeyde
 
 
Rahman, Rahim Allah’ın ismiyle
Hamd, ancak ALLAH içindir. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefisleri mizin şerrinden, amellerim izin kötülüğünden O’na sığınırız. ALLAH kimi hidayete erdirirse onu saptıracak, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
ALLAH’tan başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasulü’dür.
       “Ey iman edenler! ALLAH’tan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran: 3/102)
       “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizd en sakının. Adını kullanara k birbirini zden dilekte bulunduğunuz ALLAH’tan ve akrabalık haklarına riayetsiz likten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa: 4/1)
       “Ey iman edenler! ALLAH’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki ALLAH işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim ALLAH’a ve Rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab: 33/70-71)
       Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu ALLAH’ın Kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed’in (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulan lardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.” (Bu Hutbetulhace ismiyle meşhur olan Allah Resulunden sahih olarak nakledilen bir açılış duasıdır.)
Bundan sonra, Şeyh Muhammed bin AbdulVehhab’ın akideye dair 50 soru-cevap şeklinde yazılan bu kısa ve faydalı risalesini istifadenize sunmuş bulunuyoruz. Risalenin başına müellifi tanıtma amacıyla hayatını ve temel düşüncelerini ekledik, bazı yerlerde kısa açıklamalar yaptık ve bunları köşeli parantez ile belirttik, inşeAllah faydalı ve öğretici olur.         
A. Ebu Ubeyde
 
 
 
 
Şeyh Muhammed bin AbdulVehhab’ın hayatı
Muhammed bin Abdulvehhab bin Süleyman bin Ali bin Muhammed bin Raşit Temimi,  miladi 1703'te Riyad'ın kuzeyinde bulunan Uyeyne'de dünyaya geldi.
Henüz on yaşına basmadan Kur'an ve Kur'an ilimlerini, tefsir ve hadis ilimlerini, ayrıca babasından da fıkıh ilmini öğrenmiş, bu arada daha çok Şeyhulİslam İbn Teymiyye ile İbn Kayyım'ın kitaplarını okuyup incelemiştir.
Hac için Mekke’ye bilahare oradan Medine'ye giderek, burada Şeyh Abdullah bin İbrahim'den ilim öğrenmiş, Muhaddis Şeyh Muhammed Hayat Sindi ile tanışmıştır. Sindi, Sahihi Buhari’ye haşiye yazmıştır. Bu alimin ilim meclislerinden çok faydalanmıştır.
Bu arada Basra, Tebriz ve Şam gibi yerleri ziyaret ederek, buraların önde gelen ilim adamlarından ilim öğrenmiştir. Ancak geçim sıkıntısı nedeniyle, "Ahsa" denilen yere tekrar dönüp, alim bir zat olan Şeyh Abdullah bin AbdulLatif'in yanında kalmıştır. Daha sonra da, Necid köylerinden Hureymila'ya giderek burada bulunan ve kadılık yapan babası Şeyh AbdulVehhab'a katılmış, ilminin artmasına vesile olan babasına yardımcı olarak burada kalmış ve selef akidesine davete başlamıştır.
Muhammed bin AbdulVehhab gittiği yerlerdeki insanların, dinin asıl prensiplerine dönmeleri için uğraştı, bid'atlerle hiç durmaksızın mücadele etti. Velilerin takdis edilmesini, onların Allah ile kul arasında vasıtalar tayin edilmesini tenkid etti. Bu arada, türbelerin, mukaddes tanınan mezarların yıkılmasını, bunlara meydan verilmemesini, istedi. Bu uğurda bir çok sıkıntılara maruz kaldı. Fakat sonunda Allah (subhanehu ve teala) dalalet ehline karşı onu üstün çıkardı, başarıya ulaştırdı. Böylece ıslah ve yenileme hareketini yayarak gerçek anlamda ıslahatçı ve müceddit sıfatını almaya hak kazandı.
Uzun ve mücadeleyle geçen bir hayattan sonra Muhammed bin Abdulvehhab, miladi 1791 yılı zilkade ayında Rabbine kavuşmuştur.
 
 
 
 
Temel Düşünceleri:
1. Kur’an’a ve sünnete dönüşün zarureti üzerine durdu. Akide konusunda, Kur’an ve sünnetten doğrudan doğruya ve açık delil bulunmadıkça herhangi bir görüşün kabul edilmemesi için mücadele verdi.
2. Delili anlayıp ona göre hareket ederek Ehli Sünnet ve’l-Cemaat usulünü esas aldı.
3. Tevhid mefhumunun arındırılmasını isteyerek müslümanları (akidede) asrı saadet devrine dönmelerini istedi.
4. Allah (subhanehu ve teala)’nın kendi zatını belirttiği ve resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)’in tesbit ettiği isim ve sıfatları misalsiz,keyfiyetsiz, te’vilsiz tesbit etmek gereği üzerine durdu.
5. Cihad Farizasının ihyası konusunda Şeyh, diyarlar fethedip davayı yayan ve insanların düştüğü şirk hallerinin ortadan kaldıran bir görüş taşıyordu.
6. Cehalet ve geri kalma sebebiyle o zamanlar yaygın olan bid’at ve hurafelerin hemen ortadan kaldırılması taraftarıydı ki, başlıcaları şunlardır:
a.Sahabeden Dirar bin Ezvar’ın kabri olduğu sanılan kabrin ziyaret edilip, müslümanların çeşitli ihtiyaçlarını onun yerine getirmesinin istemesi
b.Yine benzer maksatlarla Ebu Ducare ve Tarfiyye denilen ağaçların ziyaret edilmesi
c.Zeyd bin Hattab’a ait olduğu söylenen bir kubbe ile “Emirin kızının mağarası” denilen yerin medet umulan yerler olarak görülmesi
d.Kabirlerin bina edilmesi, örtü giydirilmesi, aydınlatılması ve bunlara benzer bid’atlar
e.Sufi tarikatlarının aşırılıkları ve önceden olmayan hususların dine sokulması
f.Bir meselenin delilleri bilinmeden Allah’ın dinindenmiş gibi gösterilmesi.
g.Açık delillerin bırakılıp da müteşabih lafızların peşine düşülmesi
h.Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)’in bir hadislerinde helalin açık ve haramın da açık olduğunu, ikisi arasında şübheli şeylerin bulunduğunu belirtmesine rağmen, bu kaideye dikkat edilmeyip her mes’ele hakkında kesin konuşulması gibi buna benzer vesair şeyler…
 
 
 
 
 
Şeyh Muhammed bin AbdulVehhab (rahimehUllah) der ki:
Rahman ve Rahim Allah'ın ismiyle
1.Soru: Her insanın bilmesi gereken üç temel esas nedir?
Cevap: Kulun Rabbini, dinini ve Peygamberi Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)’i bilmesidir.
 
2. Soru: Rabbin kimdir?
Cevap: Rabbim, beni ve bütün alemi vermiş olduğu güzel nimetlerle rızıklandıran Allah (celle ve celaluhu)’dur. Ben sadece O’na kulluk ederim. Bu söylediğime delil Allah’ın şu ayetidir:
“Hamd alemlerin rabbi olan Allah’ahadır.” (Fatiha Suresi, 1. ayet)
Allah’tan başka her şey bu alemin bir parçasıdır, ben de bu alemin bir parçasıyım.
 
3. Soru: Rab ne demektir?
Cevap: Rab, kainatın sahibi olan, kendisine kulluk edilen, bütün her şeyin kendi tasarrufu altında bulunduran ve ibadet edilmeyi hak edendir.
 
4. Soru: Rabbini ne ile bilirsin?
Cevap: Rabbimi kainattaki ayetlerinden (delillerinden) ve mahlukatından bilirim. Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir. Yedi kat gök ve onun içindekiler, yedi kat yer ve onun içindekiler ve bu ikisini arasındakiler O’nun mahlukatıdır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
“Gece ile gündüz, güneş ile ay, Allah'ın âyetlerindendir. Güneşe secde etmeyin; aya da secde etmeyin. Fakat gerçekten Allah'a ibadet ediyorsanız, yalnız O'na secde edin.” (Fussilet Suresi, 37.ayet)
“Rabbınız, şüphesiz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerinde istiva eden, geceyi, kendisini süratle takip eden gündüzle örten, güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan hep Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratma ve emir O'na mahsustur . Âlemlerin Rabbı Allah, ne yücedir.” (A’raf Suresi, 54. ayet)
[İbn Kesir tefsirinde şöyle der: “Allah Teâlâ'nın : ‘sonra da Arş üzerine istiva eden’ayeti sözü hakkında, insanlar bir çok sözler söylemişlerdir ki; burası bunların genişçe anlatılacağı yer değildir. Ancak bu konuda Mâlik, Evzaî, Sevrî, Leys İbn Sa'd, Şafiî, Ahmed İbn Hanbel, İshâk İbn Rahûyeh ve eski, yeni diğer müslüman imamlardan Selefi Sâlihînin yoluna girilmelidir. Bu yol, bu âyetin keyfiyyeti araştırılmadan teşbihe ve ibtâle gidilmeden geldiği (inzal olunduğu) gibi kabul edilmesidir. Müşebbihe'nin zihinlerine hemen geliveren zahir mânâ; Allah için mümkün değildir. Zîrâ yaratıklarından hiçbir şey Allah'a benzemez. “O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. Ve O, Semî'dir, Basîr'dir.” (Şûra Suresi, 11. ayet). Bilakis durum; imamların —ki Buhârî'nin şeyhi Nuaym İbn Hammâd el-Huzâî bunlardandır— söylediği gibidir: Kim Allah'ı O'nun yaratığı şeylere benzetirse; kâfir olur. Kim Allah'ın kendi nefsini nitelediği şeyi inkâr ederse; kâfir olur. Ne Allah'ın ve ne de Rasûlünün Allah'ı nitelemelerinde bir teşbîh (benzetme) yoktur. Kim Allah Teâlâ için açık âyetlerde ve sıhhatli haberlerde vârid olan şeyleri Allah'ın Celâl'ine uygun bir şekilde sabit kabul eder ve Allah Teâlâ'dan eksiklikleri nefyederse; işte o, hidâyet yoluna girmiştir.”]
 
5. Soru: Dînin nedir?
Cevap: Dînim İslâm'dır. İslâm, Allah Teâlâ'ya tam teslim olmak ve yalnızca O'nun emrine boyun eğmek demektir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Allah katında hak dîn, İslâm'dır. Kitap verilenler (yahûdî ve hıristiyanlar), kendilerine ilim geldikten (peygamberler gönderilip kitaplar indirilerek huccet ikâme edildikten) sonra, aralarında kıskançlık (ve dünyalık istekler) yüzünden ayrılığa düştüler. Her kim, Allah'ın âyetlerini inkâr ederse, (bilmelidir ki) Allah'ın hesabı çok çabuktur. (Yapmakta olduklarının karşılığını mutlaka verecektir)." (Al-i İmran, 19. ayet)
"Her kim, İslâm'dan başka bir dîn ararsa,o dîn ondan asla kabul olunmayacak ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır." (Al-i İmran, 85. ayet)
"Bugün size dîninizi kemâle erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için dîn olarak İslâm'ı seçtim." (Maide Suresi, 3. ayet)
       
        6. Soru: İslâm hangi şey üzerine binâ olunmuştur?
Cevap: İslâm dîni, beş rükûn üzerine binâ olunmuştur.
Birincisi: Allah Teâlâ'dan başka hakkıyla ibâdet edilecek hiçbir ilâhın olmadığına ve Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in Allah Teâlâ'nın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek.
İkincisi: Namazı dosdoğru kılmak.
Üçüncüsü: Zekât  vermek.
Dördüncüsü: Ramazan orucunu tutmak.
Beşincisi: Yoluna gücü yettiği takdirde Beytullah'ı haccetmektir.
 
7. Soru: İmân nedir?
Cevap: Îmân: Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve kaderin hayrına ve şerrine inanmandır. Nitekim Allah Teâlâ bu konularda şöyle buyurmaktadır:
"Rasûl (Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)) Rabbinden kendisine indirilene îmân etti. Müminler de (îmân ettiler). Onlardan herbiri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine îmân ettiler.'Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik ve îmân ettik. Ey Rabbimiz! Bizi bağışla. Dönüş(ümüz de ancak) sanadır’ dediler." (Bakara Suresi, 285. ayet)
 
8. Soru: İhsan nedir?
Cevap: İhsan: Allah Teâlâ'yı görüyormuş gibi O'na ibâdet etmendir. Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O seni görmektedir. Nitekim Allah Teâlâ ihsan hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki Allah, (çirkinliklerden ve büyük günahlardan) sakınanlar ve (farzlarını) güzel bir şekilde yerine getirenlerle (yardımı ve tevfikiyle) beraberdir." (Nahl Sûresi, 128.ayet)
 
9.Soru: Peygamberin kimdir?
Cevap:Benim Peygamberim Hâşim oğlu Abdulmuttâlib oğlu Abdullah oğlu Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'dir. Hâşim Kureyş'ten, Kureyş Kinâne'den, Kinâne araplardan, araplar İbrahim (aleyhisselâm)'ın oğlu İsmâil (aleyhisselâm)'ın zürriyetinden, İsmâil (aleyhisselâm) İbrahim (aleyhisselâm)'ın soyundan, İbrahim (aleyhisselâm) ise Nûh (aleyhisselâm)'ın zürriyetindendir.
 
10.Soru: Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) kendisine hangi sûrenin inmesiyle nebîlik verildi, Allah’ın, kendisini insanlığa bir resul olarak gönderdiği, risaletini insanlara iletmesi emri hangi sûre ile tescil edildi?
Cevap: Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) kendisine Alak sûresinin inmesiyle peygamberlik, Müddessir sûresinin inmesiyle de uyarıcı bir elçi (resul) olduğu ve bu görevini yapmasının gerekliliği tescil edildi.
 
 
11. Soru: Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in mucizesi nedir?
Bütün yaratıkların ondan bir sûrenin benzerini meydana getirmekten âciz kaldıkları Kur'an’ı Kerîm, Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in mucizesidir. Onlar arap dili konusunda fasih ve çok kâbiliyetli olmalarına, Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e ve ona imân edenlere düşmanlık etmelerine rağmen yine de Kur'an-ı Kerîm sûrelerinden bir benzerini meydana getirememişlerdir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"(Ey inatçı kâfirler!) Kulumuza (Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e) indirdiğimiz Kur'an'dan herhangi bir şüpheye düşüyor (ve Kur'an'ın Allah katından indirildiğine inanmıyor)sanız, onun benzeri bir sûreyi getirin ve eğer iddiânızda doğru kimseler iseniz (ve gücünüz de yetiyorsa) Allah'ın dışındaki şâhitlerinizi (yardımcılarınızı) çağırın (onlardan yardım isteyin)." (Bakara Suresi, 23. ayet)
Başka bir âyette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammed!) De ki: Bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek için, insanlar ve cinler biraraya gelse ve birbirlerine destek olsalar, yine de onun bir benzerini getiremezler." (İsra Suresi, 88. ayet)
 
12. Soru: Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın resulu olduğuna delil nedir ?
Cevap: Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın resulu olduğuna, Allah Teâlâ'nın şu ayeti delildir:
"Muhammed, ancak bir peygamberdir.Kendisinden önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o (eceli gelir de) ölür veya öldürülürse, dîninizden dönecek (ve peygamberinizin getirmiş olduğu şeyleri bırakacak) mısınız? Sizden kim dîninden dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremeyecektir. (O ancak kendisine büyük zarar verir. Kim de îmânda sebât eder ve İslâm nimetine karşılık olarak Rabbine şükrederse), şüphesiz ki Allah, şükredenleri (en güzel bir şekilde) mükafatlandıracaktır." (Al-i İmran Suresi, 144. ayet)
Başka bir âyette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
"Muhammed, Allah’ın elçisidir. Beraberinde olanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, (namazlarında) rükûya varırken,secde ederken görürsün.Onlar, Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ümit ederler. (Allah'a itaatlerinin) belirtileri, yüzlerindeki secde izindendir. Onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar, filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzer ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah, böylelikle onları (mü'minleri) çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah, onlardan îmân edip salih amel işleyenlere bir mağfiret ve büyük bir ecir (cennet) vâdetmiştir." (Fetih Suresi, 29. ayet)
 
       13. Soru: Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in peygamber olduğuna delil nedir?
Cevap:Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in peygamber olduğuna, Allah Teâlâ'nın şu ayetidir:
"Muhammed, erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. (Ondan sonra kıyâmete kadar peygamber gelmeyecektir.) Allah, (yaptığınız) her şeyi en iyi bilendir." (Ahzab Suresi, 40.ayet)
Bu âyetler, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in peygamber ve peygamberlerin sonuncusu olduğunun delilidir.
[İmam Taberi der ki: “O, Allahın, insanlara gönderdiği elçisi ve peygam­berlerin sonuncusudur. Onunla peygamberlik sona ermiştir. Allah, yaptığınız amellerin ve söylediğiniz sözlerin hepsini bilendir. Ayet-i kerime, Resulullahın son peygamber olduğunu bildiren bir delil­dir. Bu konuyla ilgili olarak birçok mütevatir hadis de bulunmaktadır (bunlardan bazıları):
a."Şüphesiz ki Resulluk ve Nebilik artık sona ermiştir. Benden sonra ne Resul ne de Nebi gelecektir." (Sahihtir,Tirmizi ve Ahmed tahric etmiştir. Şeyh Elbani ‘isnadı sahihtir’ der)
b.“Ben, bütün yaratıkla­ra Peygamber gönderildim. Peygamberler benimle sona erdi.” (Sahihtir, Buhari ve Muslim ittifaken tahric etmiştir.)
c.“…ben peygamberlerin sonuncusuyum.” (Sahihtir. Muslim (Hadis No:1790) ve Ahmed tahric etmiştir.]
      
       14. Soru: Allahu Teâlâ, Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'i niçin göndermiştir?
Cevap: Allah Teâlâ Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'i, insanlarla cinleri yalnızca kendisine ibâdet etsin, kendisine ortak koşmasın ve kendisiyle birlikte başka ilâh edinmesinler diye göndermiştir. Muhammed-(sallAllahu aleyhi ve sellem) de gönderilme sebebine uygun olarak risaletini tebliğ etmiş,insanları çeşitli mahluklara, meleklere, peygamberlere, sâlih kimselere, taşlara ve ağaçlara vs. tapmaktan sakındırmıştır. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Senden önce gönderdiğimiz her peygambere mutlaka: ‘Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk edin’ diye vahyetmişizdir.” (Enbiya Suresi, 25. ayet)
"Şüphesiz ki biz,(geçmişte) her ümmete bir elçi gönderdik (ve ona şöyle söylemesini emrettik:)‘Yalnızca Allah’a ibâdet edin ve tâğûta ibâdet etmekten sakının." (Nahl Suresi, 36. ayet)
 “Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor, Rahmân'dan başka ibâdet edilecek ilahlar (edinin diye) emretmiş miyiz?" (Zuhruf Suresi, 45. ayet)
"Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56. ayet)
Bu ayetlerle Allah Teâlâ'nın insanları ve cinleri yalnızca kendisine ibâdet etmelerinden ve kendisini birlemelerinden başka bir gâye için yaratmadığı, kullarına bunu emretsinler diye de peygamberler gönderdiği böylece açıkca anlaşılmış olmaktadır.
 
       15. Soru: Rubûbiyet Tevhîdi ile Ulûhiyet Tevhîdi arasındaki fark nedir?
Cevap: Rubûbiyet Tevhîdi, Allah’ın fiilleri ile ilgili olan tevhidtir. Yaratmak, rızık vermek, hayat vermek, öldürmek, yağmur yağdırmak, bitkileri yeşertmek ve kâinattaki işleri çekip-çevirmek gibi sadece Allah Teâlâ'ya ait olan fiillerin, sadece O’na ait olduğuna inanmaktır.
[“Esasen bu tür tevhidi Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) zamanındaki
müşrikler, Hıristiyan ve Yahudiler inkar etmemiş, kabul etmişlerdir. Rubûbiyet tevhidini eski zamanda dehrî/maddeci inkârcılardan, günümüzde ise komünist/ateist inkarcılardan başkası inkar etmemiştir.Tevhidin bu türü, beraberinde ulûhiyet tevhidi bulunmadıkça insanın İslam dinine girmesini sağlamaz. Dünyada kanını ve malını korumaya almaz ve ahirette cehennem ateşinden kurtarmaz.” (bknz. Tevhid Kalesi, Heyet)]
Ulûhiyet Tevhîdi, kulların fiilleri ile ilgilidir, dua, sevgi, korkmak, ümit etmek, tevekkül etmek, sığınma, tevbe etmek, dilekte bulunma, adak adamak gibi ibâdetlerin sadece Allah’a yapılmasıdır.
[“Bu, kulların dua, adak, kurban, ümit, korku, tevekkül, istekle yönelme, çekinme ve sığınma gibi işlerini yaparken bu ibadetleri sadece tek olan Allah için yapmasıdır. Bu tevhidin mahiyeti hem eski, hem yeni zamanda müminler ile müşrikler arasında tartışma konusu olmuştur. Peygamberlerin
ümmetlerine getirdiği tevhid işte budur. Çünkü peygamberler, ümmetlerinin zaten inanmakta olduğu rubûbiyet tevhidinin doğruluğunu onaylamışlar, onları ulûhiyet tevhidine çağırmışlardır.” (bknz. Tevhid Kalesi, Heyet)]
 
        16. Soru: Allah Teâlâ'dan başkasına yapılması câiz olmayan ibâdet çeşitleri nelerdir?
Cevap: Şu ibadetler bunlardan sadece bazılarıdır: Dua, yardım dilemek, yağmur dileme, kendisi için kurban kesmek, adak adamak, sevgi, korku, dilekte bulunma, tevekkül etmek, sığınmak, rüku, secde etmek, emirlerine boyun bükme ve tazimde bulunma vs. Allah Teâlâ'dan başkasına yapılması câiz olmayan ibâdet çeşitlerindir ki, bunlar ulûhiyet özelliklerindendir.
 
        17. Soru: Allah Teâlâ'nın yapılmasını emrettiği en büyük emir ve yapılmasını yasakladığı en büyük yasak nedir?
Cevap: Allah Teâlâ'nın yapılmasını emrettiği en büyük emir, yalnızca kendisine ibâdet edilmesi, yapılmasını yasakladığı en büyük yasak ise kendisine şirk/ortak koşulmasıdır. Bu, Allah Teâlâ ile birlikte başkasına yalvarıp-yakarmak gibi herhangi bir ibâdeti Allah ile beraber başkaları için de yapmakla olur.
Her kim, ibâdetlerden herhangi birisini Allah Teâlâ'dan başkası için yaparsa, o kişi ibadet ettiği o şeyi ilah veya rab olarak kabul etmiş demektir. Bir ibadeti yaparken Allah’a başka şeyleri ortak koşan kişinin de durumu aynıdır.
 
 
18. Soru: Her müslümanın öğrenmesi ve ona göre hareket etmesi gereken üç önemli mesele nedir?
Cevap: Her müslümanın öğrenmesi ve ona göre hareket etmesi gereken üç önemli mesele şunlardır:
Birincisi: Allahu Teâlâ bizi yaratmış, bize rızık vermiş ve bizi başı-boş bırakmamıştır. Aksine bize peygamber göndermiştir. Kim ona itaat ederse, cennete girecek, kim de ona karşı gelirse, cehenneme girecektir.
İkincisi: Allahu Teâlâ, ister kendisine yakın bir melek olsun, isterse gönderdiği bir peygamber olsun, ibâdette kendisine hiç kimsenin şirk koşmasına râzı olmaz.
Üçüncüsü: Kim, Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)'e itaat eder ve Allah Teâlâ'yı tevhid ederse/birlerse, en yakın akrabası bile olsa, Allah ve Resulune düşmanlık eden kimseye sevgi ve dostluk beslemesi asla câiz değildir.
 
19. Soru: Allah lafzının manası nedir?
Cevap: , ilâhlığı ve yaratmış olduğu bütün mahlukatın sadece kendisine ibâdet etmesini hak eden demektir.
 
20. Soru: Allah Teala seni niçin yaratmıştır?
Cevap:Allah Teâlâ beni, kendisine kulluk etmem için yaratmıştır.
 
21. Soru: Allah Teala'ya kulluk etmek ne demektir?
Cevap: Allah Teâlâ'ya ibâdet etmek; O'nu tevhid etmek/birlemek ve O'na itaat etmek demektir.
 
22. Soru: Kulluğun sadece Allah Teâlâ'ya yapılacağına dair delil nedir?
Cevap:Kulluğun sadece Allah Teâlâ'ya yapılacağına delil, Allah Teâlâ'nın şu ayetidir:
"Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56. ayet)
 
23. Soru: Allah Teâlâ'nın üzerimize farz kıldığı ilk farz nedir?
Cevap: Allah Teâlâ'nın üzerimize farz kıldığı ilk farz; tağutu inkâr etmek ve Allah Teala’ya iman etmektir. Nitekim Allah Teala bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Dînde zorlama yoktur. Artık hak ile bâtıl (hidâyet ile dalâlet) birbirinden ayırt edilmiştir. O halde kim, tâğûtu inkâr eder ve Allah’a îmân ederse, kopmayan sağlam kulpa sarılmıştır.Allah, (kullarının söylediklerini) hakkıyla işiten ve (onların yaptıklarını ve niyetlerini) iyi bilendir." (Bakara Suresi, 256. ayet)
[Allame İbn Kayyim (rahimehUllah) şöyle der: "(Tağut) İster kendisine ibadet edilen, ister tabi olunan ve isterse itaat edilen olsun kulun haddini aşmasına sebep olan her şey demektir."]
 
24. Soru: Ayette geçen “Urvet’ul-Vuska/Sağlam Kulp" ne demektir?
Cevap: Ayette geçen "Urvet’ul-Vuska/Sağlam Kulp"; "Lâ ilâhe illAllah" demektir. Lâ ilahe illAllah ise bütün sahte ilahları red ederek, sadece Allah’ı ilah olarak kabul etmek demektir.
 
25. Soru: Bu cümlede nefy (olumsuzluk) ve isbat (olumluluk) ifade eden lafızların manası nedir?
Cevap: Nefy, Allahu Teala’dan başka ibadet edilen bütün sahte ilahları reddetmeyi ifade eder. İsbat, tüm ibadetleri Allahu Teala’ya ortak koşmadan, sadece O’na yapmayı ifade eder.
 
 
26. Soru: Nefy ve isbatın delilleri nelerdir?
Cevap: Nefyin delili Allahu Teala’nın şu ayetidir:
"Bir zaman İbrahim, babası ve kavmine demişti ki: 'Ben, sizin (Allah'tan başkasına) ibâdet ettiklerinizden uzağım." (Zuhruf Suresi, 26. ayet)
İsbatın delili ise şu ayettir:
"Ben, yalnızca beni yaratana ibâdet ederim. Zirâ O, beni doğru yola iletecektir." (Zuhruf Suresi, 27. ayet)
 
27. Soru: Tâğûtlar kaç tanedir?
Cevap: Tâğûtların sayısı pek çok olup başlıcaları beş tanedir:
1. İblis (şeytan) (Allah'ın lâneti onun üzerine olsun).
2. Kendisine ibâdet edilen ve buna râzı olan kimse.
3. İnsanları kendisine ibâdet etmeye çağıran her kişi.
4. Gaybi ilimleri veya bu ilimlerden bazılarını bildiğini iddiâ her kişi.
5. Muktedir olduğu halde Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen her kişi de tağuttur.
 
28. Soru: İki şehâdetlerden  sonra amellerin en fazîletlisi hangisidir?
Cevap: İki şehâdetten sonra amellerin en fazîletlisi, beş vakit namazdır. Bilindiği gibi namazların da şartları, rükünleri ve farzları vardır.
[Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: "(Her işte) doğru-dürüst olunuz. Bunu, tam tutup başaramayacaksınız. Biliniz ki, sizin en hayırlı ameliniz namazdır. Ve kâmil mü'minden başkası abdesti muhafaza etmez." (Sahihtir. İbn Mace, Malik, Darimi, Ahmed ve Taberani Mucemussağirde tahric etmiştir. Şeyh Elbani Sahihu İbn Mace hadisin “sahih” olduğunu söyler)]
 
29. Soru: Ölümden sonra dirilmek var mıdır? İnsanlar bir gün yapmış oldukları amellerin karşılığını, kötü amellerinin ise cezasını görecekler midir? Allah’a itaat edenler cennete, O’na asi olanlar cehenneme girecekler midir?
Cevap: Evet. Allahu Teâlâ, cinleri ve insanları öldükten sonra yeniden diriltecek, iyi amellerine karşılık onları mükafatlandıracak ve kötü amellerine karşılık da cezâlandıracaktır.Allah Teâlâ'ya itaat eden cennete, O'nu inkâr eden ve başkasını O'na ortak koşan cehenneme girecektir. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“İnkâr edenler, (ölümden sonra kabirlerinden) kesinlikle diriltilmeyecelerini iddiâ ettiler. (Ey Muhammed! Onlara) de ki: Hayır! Rabbime yemîn olsun ki (kabirlerinizden) mutlaka diriltileceksiniz, sonra da (dünyada) yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu (durum), Allah'a göre çok kolaydır." (Tegabün Suresi, 7. ayet)
Başka bir âyette şöyle buyurulmaktadır:
"(Ey insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (öldükten sonra) sizi tekrar oraya (toprağa) döndüreceğiz ve (hesap ve cezâ için) sizi bir kez daha (diriltilmiş olarak) oradan çıkaracağız." (Ta-Ha Suresi, 55. ayet)
Kur'an-ı Kerîm'de bu konuda sayılamayacak kadar pek çok delil vardır.
 
 
30. Soru: Allah Teâlâ'dan başkasının adına kurban kesmenin hükmü nedir?
Cevap: Allah Teâlâ'dan başkası adına kurban kesen kimse, kâfir ve dînden dönmüştür. Kestiği kurbanın etinden de yenilmez. Çünkü kestiği kurbanda iki şey bir araya gelmektedir:
Birincisi: Kesilen kurban, dînden dönen (mürted)in kestiği hayvan hükmündedir ki âlimlerin ittifakıyla dînden dönenin kestiği hayvanın etinden yenilmez.
İkincisi: Kesilen kurban, Allah Teâlâ'dan başkası adına kesilmiştir. Allah’tan başkaları adına kesilen hayvanların etlerinin yenilmesini Allah haram kılmıştır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"(Ey Muhammed!) De ki:(Allah tarafından) bana vahiy olunan şeyde, (boğazlanmadan ölen) leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki domuz eti, necistir/pistir- ya da Allah'a itaatten çıkarak Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvanın dışında, yiyecek kimseye haram kılınan bir şey bulamıyorum. Kim, (şiddetli açlık sebebiyle) lezzet almamak ve zaruret sınırını aşmamak kaydıyla bu haram kılınan şeylerden yemek zorunda kalırsa, bilsin ki Rabbin (onu) çok bağışlayıcı ve (ona) çok merhamet edicidir." (En’am Suresi, 145. ayet)
 
31. Soru: Şirkin çeşitleri nelerdir?
Cevap: Ölülerden ihtiyaçlarını gidermelerini istemek, onlardan imdat dilemek ve onlara yönelmek gibi şirkin çeşitleri vardır. İşte bu, dünyada var olan şirkin esasıdır. Çünkü ölünün ameli kesilmiş ve sona ermiştir. Ölü, kendisine ne bir fayda, ne de bir zarar vermeye güç yetiremezken, kendisinden imdat dileyen kimseye nasıl güç yetirebilsin?!! Bazı kişiler ölülerden şefaat beklemektedir. Bu durum onların şefaat eden ve şefaat edilen konusundaki cahilliğinden kaynaklanmaktadır. Allah’ın izni olmadan hiç kimse kimseye şefaat edemez. Allahu Teâlâ, kendisinden başkasına yalvarıp yakarmayı ve kendisinden istemeyi şefaat etme izni için sebep kılmamıştır. O'nun iznine sebep olacak olan, tevhîdin kâmil olmasıdır. Allahu Teâlâ'dan başkasına yalvarıp yakaran ve ondan istekte bulunan müşrik ise, bu izne engel teşkil eden bir sebep getirmiştir.
Şirk iki çeşittir:
Birincisi: İnsanı dînden çıkaran şirktir ki buna büyük şirk denir.
İkincisi: Riyâ/gösteriş şirki gibi, insanı dînden çıkarmayan şirktir ki buna küçük şirk denir.
 
32. Soru: Nifâkın (münâfıklık) çeşitleri ve bunların manaları nelerdir?
Cevap:Nifâk iki türlüdür: İtikâdî (inanç ile ilgili) nifâk ve ameli (ameller ile ilgili) nifak.
İtikâdî nifâk: Bu nifâkın ,Kur'an-ı Kerîm'de birçok yerde zikredilmiş, Allahu Teâlâ itikadi nifâk içinde olanların cehennemin en alt tabakasına girmelerini vacip kılmıştır.
Amelî nifâktır. Nitekim Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Dört haslet kimde bulunursa, o kimse hâlis münâfık olur. Kimde de bu hasletlerden birisi bulunursa, onu terk edene kadar onda nifâk hasletlerinden birisi bulunmuş olur: konuştuğunda yalan söyler , söz verdiğinde sözünde durmaz, birine düşmanlık yaptığında facirlik yapar, kendisine bir emânet verildiğinde, emânete ihânet eder.” (Sahihtir. Buhari ve Muslim)
Bu konuda Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)’den rivayet edilen başka bir hadiste şöyledir:
"Münâfığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz ve (kendisine bir şey) emânet edildiğinde emânete ihânet eder." (Sahihtir. Buhari ve Muslim)
Bazı fazîletli âlimler; 'amelî nifâk, İslâm esası ile birarada bulunabilir, lâkin bu nifâk bir kimsede sağlamlaşır ve kâmil olursa, sahibi namaz kılsa, oruç tutsa ve müslüman olduğunu iddiâ etse bile tamamen İslâm dîninden çıkar' demişlerdir. Böyle bir kişinin imanı nifak hastalığından kaynaklanan bu işle mücadele ederek onu zayıflatmaya ve engellemeye çalışır, şayet nifak tamamen insanı kaplamışsa imanın yapacak olduğu bir şey yoktur, böyle bir kişi tam bir münafık olmuş demektir.
 
33. Soru: İslam dininin mertebelerinden ikincisi nedir?
Cevap: İmandır.
 
34. Soru: İman kaç mertebedir?
Cevap: Îmân, yetmiş küsür şûbedir.En yüksek şûbesi, "Lâ ilâhe illallah" sözü, en alt şûbesi ise insanlara eziyet veren şeyi yoldan kaldırmaktır. Hayâ da îmândan bir şûbedir.
 
35. Soru: Îmânın kaç rüknü vardır?
Cevap:Îmânın altı rüknü vardır (bunlar):
Birincisi: Allah Teâlâ'ya îmân etmek.
İkincisi: Meleklerine îmân etmek.
Üçüncüsü: Kitaplarına îmân etmek.
Dördüncüsü: Peygamberlerine îmân etmek.
Beşincisi: Âhiret gününe îmân etmek.
Altıncısı: Kaderin hayrına ve şerrine îmân etmektir.
 
 
36. Soru: İslâm dîninin üçüncü mertebesi hangisidir?  
Cevap: İslâm dîninin üçüncüsü mertebesi, ihsândır. Onun bir rüknü vardır ki o da, Allah Teâlâ'yı görüyormuşçasına O'na ibâdet etmendir. Sen O'nu görmesen bile O seni görmektedir.
 
37. Soru: İnsanlar, öldükten sonra tekrar dirilip yapmış oldukları amellerden hesaba çekilip, yaptıklarının karşılığını görecekler midir?
Cevap: Evet, İnsanlar, öldükten sonra tekrar diriltilecekler ve yapmış oldukları amellerden hesaba çekileceklerdir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır. Bu, Allah'ın kötülük edenleri, yaptıklarıyla cezâlandırması, güzel davrananları da daha güzeli (cennet) ile mükâfatlandırması içindir." (Necm Suresi, 31. ayet)
 
38. Soru:Ölümden sonraki yeniden dirilişi inkâr edenin hükmü nedir?
Ölümden sonraki yeniden dirilişi inkâr eden kimse kâfirdir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"İnkâr edenler, (ölümden sonra kabirlerinden) kesinlikle diriltilmeyecelerini iddiâ ettiler. (Ey Muhammed! Onlara) de ki: Hayır! Rabbime yemîn olsun ki (kabirlerinizden) mutlaka diriltileceksiniz, sonra da (dünyada) yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu (durum), Allah'a göre çok kolaydır." (Tegabün Suresi, 7. ayet)
 
 
39. Soru: Allah Teâlâ insanların ‘yalnızca Allah'a ibâdet edin ve tâğûta ibâdet etmekten kaçının' diyen tüm ümmetlere ayrı ayrı peygamber göndermiş midir?
Cevap: Allah Teâlâ'nın, kendilerine elçi gönderip onlara 'yalnızca Allah'a ibâdet edin ve tâğûta ibâdet etmekten kaçının' diye emretmediği hiçbir topluluk kalmamıştır. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki biz, (geçmişte) her ümmete bir peygamber gönderdik (ve ona şöyle söylemesini emrettik:)‘Yalnızca Allah’a ibâdet edin ve tâğûta ibâdet etmekten sakının." (Nahl Suresi, 36.ayet)
 
 
40. Soru: Tevhîdin çeşitleri nelerdir?
Cevap: Tevhîd üç çeşittir:
Birincisi: Rububiyyet Tevhidi: Kafirlerin de genelde kabul ettikleri bir tevhidtir. Allahu Teala şöyle buyurur:
"(Ey Muhammed! O müşriklere) De ki: Gökten (yağmur yağdırmak) ve yerden (çeşitli bitkiler yeşertmek sûretiyle) size kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim sahip bulunuyor? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü kim çıkarıyor? (Gökte ve yerde bulunan) işleri kim idâre ediyor? (Sana bütün bunları yapan) Allah'tır, diyeceklerdir.O halde onlara de ki: (O'ndan başkasına ibâdet ederseniz) O'nun azabın(a maruz kalmak)dan korkmaz mısınız?" (Yunus Suresi, 31. ayet)
İkincisi: Uluhiyet Tevhidi: Bütün insanlığın ibadeti sadece Allah’a yapmalarıdır. Zirâ ilâh kelimesi, arap dilinde ibâdet için kendisine yönelilen demektir. Eskiden cahiliye Arapları: 'Allah, ilâhların ilâhıdır' derlerdi. Lâkin Allah Teâlâ ile birlikte melekleri, salih kişileri ve birtakım eşyaları, başka ilâhlar edinirler, “bunlar bizim Allah katındaki şefaatçilerimizlerdir” derlerdi.
Üçüncüsü: (İsim ve) Sıfat Tevhidi: Allah Teâlâ'nın sıfatlarını kabul etmedikçe, ne Ulûhiyet Tevhîdi, ne de Rubûbiyet Tevhîdi tamam olur. Kafirler dahi Allahu Teâlâ'nın sıfatlarını inkâr edenlerden daha akıllı kimselerdir.
[İsim ve Sıfat Tevhidi: Allahu Teala'nın kendini Kur'an'da vasfettiği, Rasulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in sahih sünnetlerinde bizlere açıkladığı üzere,
1.ta'til/iptal etmeden,
2.teşbih/benzetme yapmadan,
3.tecsim/cisimlendirmeden,
4.te'vil/değiştirmeden,
olduğu gibi kabul etmektir. Allah (subhanehu ve teala)'nın isim ve sıfatlarının anlamı, sözlük anlamıyla hepimizce bilinen bir gerçektir. Allah (subhanehu ve teala) bize isim ve sıfatlarını Kitabı ve Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem) yoluyla bildirmiş, fakat bunların keyfiyyetini / nasıllığını bize bildirmemiştir. Bizim ta'tili, teşbihi, tecsimi ve te'vili reddetmemizin sebebi Resulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'den böyle öğrendiğimizdendir. İslam nimetinden dolayı Allah'a hamdolsun.]
 
41. Soru: Allahu Teâlâ, bana bir işi (ibadeti) yapmamı emrettiğinde ne yapmam gerekir?
Cevap: Allahu Teâlâ sana bir işi yapmanı emrettiğinde şu yedi mertebeyi yerine getirmen gerekir:
Birincisi: O işi bilmen, onu öğrenmen gerekir.
İkincisi: Allah’ın bu emrini severek yapmalıyım.
Üçüncüsü: O işi yerine getirmeye kesin bir şekilde karar vermen gerekir.
Dördüncüsü: O işin gereğini yerine getirmeliyim (yani onu hayata geçirmen, tatbik etmen gerekir).
Beşincisi: Bu emri benden istenildiği gibi (yani Allah Teâlâ'nın kitabına ve Rasûlullah ((sallAllahu aleyhi ve sellem)'in sünnetine uygun olarak) doğru bir şekilde yerine getirmeliyim.
Altıncısı: O işi boşa çıkaracak davranışlardan sakınman gerekir.
Yedincisi: Bu işi (ibadeti) hiç terk etmeden devamlı yapmalıyım. 
 
42. Soru: Allah’ın tevhidi emredip şirkten sakındırdığını bilen her kişide, bu söz konusu mertebeler mevcut mudur?
Cevap: Maalesef mevcut olmayabilir.
Birinci mertebe: İnsanların çoğu tevhîdin hak, şirkin ise bâtıl olduğunu bilir. Lâkin o tevhîdten yüz çevirir, kimseye de bu konuda sormaz! İnsanların çoğu, Allahu Teâlâ'nın fâizi haram kıldığını bilir, lâkin fâizle alış-veriş yapar, kimseye de sormaz! Yetimin malını haksız yere yemenin haram olduğunu ve ondan güzellikle yemenin helâl olduğunu bilir, lakin yaptıklarının doğruluğunu araştırmadan yetimin malını elinden alır.
İkinci Mertebe: Allah Teâlâ'nın indirdiklerini sevmek ve çirkin gördüklerini inkâr etmektir. İnsanların çoğu, Resulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'i sevmez, aksine ona düşmanlık beslemektedirler. Hatta onun getirdiği emirlerin Allah katından olduğunu bilmelerine rağmen bu emirlere karşı da düşmanlık duyguları beslemektedirler.
Üçüncü Mertebe: Allah’ın emirlerini yerine getirmeye azmetmek, insanlardan bir çoğu da, Allah’ı ve O’nun emirlerini bilip sevmelerine rağmen, dünyalarını değiştirmekten korktukları için, bu inançlarını tatbik safhasına geçirememektedirler.
Dördüncü Mertebe: Amel, insanlardan bir çoğu azmedip amel etmeye başlamaktadır, fakat ilim ehlinden birilerinin kendilerini methettikleri duyunca amel etmede gevşeklik göstermeye başlamakta veya amel işlemeyi terk etmektedir.
Beşinci Mertebe: Amellerde ihlas ve sünnete uygunluk. İnsanların çoğu, bir işi yaptığında onu ihlasla yapmaz. İhlasla yapsa bile, o işi Resulullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in sünnetine uygun olarak yapmaz.
Altıncı Mertebe: Amelleri boşa çıkaracak işlerden sakınmak. Sâlih kimseler, amellerinin boşa gitmesinden korkarlar. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Ey îmân edenler! Seslerinizi, (kendisine hitap ederken) Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin.Birbirinize bağırdığınız gibi, O’na yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gidiverir.” (Hucurat Suresi, 2. ayet)
Bu, günümüzde vukû bulan şeylerin en azıdır.
Yedinci Mertebe: Amellerde sebat gösterme, bir insanın daima doğru olanı yapması ve doğruda sebat göstermesi, hayatın son damlasın da, kötü bir amel işler bir durumdaykan can vermekten korkması gerekmektedir. İşte bu da sâlih kimselerin en çok korktukları noktadır.
 
 
43. Soru: Küfür ne demektir? Çeşitleri nelerdir?
Cevap: Küfür iki çeşittir: Büyük küfür, küçük küfür.
1.Büyük Küfür: İnsanı dînden çıkaran küfürdür ki bu küfür beş kısımdır:
Birincisi: Yalanlama (tekzîb etme) küfrüdür. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Allah’a iftirâ eden ya da kendisine hak geldiği zaman onu yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehennemde kâfirlere barınak mı yok!" (Ankebut Suresi, 68. ayet)
İkincisi: Kişinin Allah’ı ve onun gönderdiklerini tasdik etmesine rağmen Allah ve ayetleri karşısında büyüklenmek suretiyle küfre girmesi. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammed!) Hani biz meleklere; Âdem’e (fazîletini göstermek için) secde edin, demiştik, İblis’in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O secde etmekten kaçındı ve büyüklük tasladı. Böylece kâfirlerden oldu." (Bakara Suresi, 34.ayet)
Üçüncüsü: Şüphe küfrü: Bu zan küfrüdür. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"(Yeniden dirilişi inkâr edip kıyâmetin kopacağından şüphe ederek) kendine zulmetmiş olarak bağına girdi ve şöyle dedi: Bu bağın ebedîyyen yok olacağını zannetmem.Kıyâmetin kopacağını da zannetmem.(Senin iddiâ ettiğin gibi kıyâmetin kopacağı ve) Rabbime döndürüleceğim (farz olunsa bile), hiç şüphe yok ki onun yanında bundan daha hayırlı bir âkıbet bulurum. (Mü’min olan) arkadaşı ona hitaben dedi ki: Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni düzgün bir adam sûretine koyan Allah’ı nasıl inkâr edersin? Fakat ben (derim ki) O Allah, benim Rabbimdir ve ben hiç kimseyi Rabbime ortak koşmam." (Kehf Suresi, 35.-38. ayetler)
Dördüncüsü: Yüz çevirme küfrüdür. Buna delil Allahu Teâla’nın şu ayetidir:
"İnkâr edenler, (Kur’an tarafından) uyarıldıkları şeylerden (öğüt almayıp) yüz çevirirler." (Ahkaf Suresi, 3. ayet)
Beşincisi: Nifâk küfrüdür. Buna delil Allahu Teâla’nın şu ayetidir:
"Bu, şu sebeptendir: Onlar (görünüşte) îmân ettiler, sonra inkâr ettiler. Bu (inkârları) yüzünden onların kalpleri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar." (Munafikun Suresi, 3.ayet)
2. Küçük Küfür: İnsanı İslam’dan çıkarmayan küfürdür. Bu küfür, Allah’ın nimetlerini inkar etme küfrüdür. Buna delil Allahu Teâla’nın şu ayetidir:
"Allah (ibret için) bir beldeyi (Mekke'yi) örnek verdi: Burası huzur ve güven içerisindeydi. Her yerden ona bol rızık gelirdi. Derken onlar Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler (Allah'a şirk koşup O'nun nimetlerine şükretmediler). Allah da yaptıklarından dolayı onları açlık ve korku ile cezâlandırdı” (Nahl Suresi, 112. ayet)
Başka bir ayette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
"O (Allah), size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın (sizin üzerinizdeki) nimetlerini sayacak olursanız, (çok ve çeşitli oluşundan dolayı) onları sayamazsınız.Doğrusu insan, (nefsine) çok zulmeden ve (Rabbinin sayısız nimetlerine) çok nankörlük edendir." (İbrahim Suresi, 34. ayet)
 
 
44. Soru: Şirk ne demektir? Çeşitleri nelerdir?
Bilmen gerekir ki tevhîd, şirkin zıddır. Şirk ise; büyük şirk, küçük şirk ve gizli şirk olmak üzere üç çeşittir.
1.Büyük şirktir ki, bu şirk de dört çeşittir:
Birincisi: Duâ şirki (duâda Allah'a şirk koşma). Allahu Teala şöyle buyurur:
"(Müşrikler) gemiye bindikleri (ve boğulmaktan korktukları) zaman, dîni yalnızca O'na hâlis kılarak Allah’a yalvarırlar. Fakat (Allah) onları kurtarıp sâlimen karaya çıkardığı zaman, onlar tekrar (Allah’a) şirk koşarlar." (Ankebut Suresi, 65. ayet)
İkincisi: Niyet, irâde ve kasıt şirki (niyet, irâde ve kasıtta Allah'a şirk koşma). Allahu Teala şöyle buyurur:
"Her kim, (yapmış olduğu ameline karşılık olarak) dünya hayatını ve süsünü isterse, yapmış oldukları amellerinin karşılığını orada tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir haksızlığa da uğratılmazlar. (Dünyevî mükâfatlarından hiçbir şey eksiltilmez).İşte onlar, âhirette (cehennem) ateşinden başka bir şeyi olmayan kimselerdir. Orada (dünyada) yaptıkları amelleri (kendilerine hiçbir fayda vermeyip) boşa gitmiştir. Yaptıkları ( Allah rızâsına uygun olmadığı için) zâten batıldı." (Hud Suresi, 15.-16. ayet)
Üçüncüsü: İtaat şirki (itaatte Allah'a şirk koşma). Nitekim Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp hahamlarını, hıristiyanlar da rahiplerini (kendilerine hükümler koyan) rabler edin(ip Allah'ın hükümlerini terk etti)ler. Meryem oğlu Mesîh'i (İsâ'yı ilah) edin(ip ona ibâdet etti)ler.Oysa onlara ancak tek ilah (Allah)a ibâdet etmeleri emrolunmuştu. O'ndan başka (hakkıyla ibâdete lâyık) hiçbir ilah yoktur. O (Allah), onların (şirk ve dalâlet ehlinin) ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe Suresi, 31. ayet)
Dördüncüsü: Muhabbet şirki (sevgide Allah'a şirk koşma). Nitekim Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"İnsanlardan kimisi Allah'ın dışında Allah'a denk ilahlar edinirler de onları Allah'ı sever gibi severler. Îmân edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onların ilahlarına olan sevgilerinden) daha büyüktür. (Çünkü mü'minler, bütün sevgilerini Allah'a hâlis kıldılar, o kâfirler ise sevgide Allah'a şirk koştular. Dünya hayatında Allah'a şirk koşarak nefislerine) zulmedenler, keşke (âhirette) azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah'a âit olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu anlayabilselerdi (Allah'ın dışında ilahlar edinip onlara ibâdet etmez ve onlarla Allah'a yakınlaşmaya çalışmazlardı)." (Bakara Suresi, 165. ayet)
2. Küçük Şirk: Küçük şirk ibadetlerde riya/gösteriş yapmaktır. Nitekim Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammed! O müşriklere) de ki: Ben, ancak sizin gibi bir insanım. Bana (Rabbim tarafından), ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor.Her kim, (azabından korkarak ve sevabını ümit ederek) Rabbine kavuşmayı arzuluyorsa, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi ortak koşmasın." (Kehf Suresi, 110. ayet)
[Hafız İbni Hacer şöyle der: “Riyâ; ibadeti insanlara göstermek amacıyla aşikar olarak yapmaktır. İnsanlar bu ibadet dolayısıyla ona övgüde bulunurlar.”]
 
3. Gizli Şirk: Bu şirk çeşitinin delili Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem) şu buyruğudur:
"Bu ümmette şirk, gece karanlığında siyah taşın üzerinde yürüyen karıncanın yürürken çıkardığı ayak sesinden daha gizlidir." (Elbani, Sahihul Cami)
[Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) başka bir hadislerinde bu hastalığın tedavisi için şöyle buyurur: “Sizin aranızda şirk, karıncanın hareketinden daha gizlidir. Sana bir şey söyleyeyim ki onu yaptığında şirkin küçüğü ve büyüğü senden uzaklaşır: “Allah’ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğimden de bağışlanma dilerim” de!”   bknz.Sahihu’l Câmiu’s Sağir (3/233)]
 
 
45. Soru: Kader ile Kaza arasındaki farklar nelerdir?
Cevap:Kader, kök olarak "Kadera" fiilinin masdarıdır. Daha sonra ayrıntılarıyla anlatmak ve açıklamak demek olan "Takdir" anlamında kullanılmıştır. Yine, Allahu Teâlâ'nın kâinatı takdir ettikten sonra, o takdir ettiği şeyin vukû bulmadan önceki hali hakkında kullanılmıştır. Kazâ ise, kâinat hakkında takdir edilen ve ilk kitaplarda yazılı bulunan olayların cereyen ettirilmesi demek olan kevnî hüküm anlamında kullanılır. Kazâ, ayrıntılarıyla anlatmak ve açıklamak demek olan takdir anlamında da kullanılır. Kader, aynı zamanda takdir olunan olayların vukû bulması sonucu kevnî hüküm demek olan kaza anlamında kullanılır.
Kaza, dînî ve şer'î hüküm verme anlamında da kullanılmıştır. Allahu Teala şöyle buyurur:
"Hayır! (Ey Muhammed!) Rabbine yemîn olsun ki, onlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda (hayatta iken) seni, (vefatından sonra da sünnetini) hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve ona tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar.” (Nisa Suresi, 65. ayet)
Kaza, boşluk, bir şeyin tamam olması manasında da kullanılmıştır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Namaz tamam olunca (kılındığı zaman) da, yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lûtfundan rızık arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” (Cuma Suresi, 10. ayet)
Kaza kelimesi bir işi, bir fiili yapma manasına da gelir. Allahu Teala şöyle buyurur:
"(Sihirbazlar, Firavun'a) dediler ki: 'Seni, (Musâ tarafından) bize gelen açık mucizelere ve ve bizi yaratana kesinlikle tercih etmeyeceğiz. O halde (bize) yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin. (Senin bu dünya hayatındaki hükmün ve bize yapacağın şey, dünya hayatının sona ermesiyle bitecek olan azaptan başka bir şey değildir." (Taha Suresi, 72. ayet)
Bu kelime aynı zamanda , ilân etme, haber getirme veya haber bildirme manalarına da gelmektedir:
“İşte o Kitapta, İsrail oğullarına: ‘Yeryüzünde iki defa fesad çıkaracak ve çok kibirlenip isyan edeceksiniz’ diye bildirmiştik.” (İsra Suresi, 4. ayet)
Be kelime ölüm manasına da gelmektedir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Cehennem bekçisine şöyle seslenirler: "Ey Malik! Rabbın bizi öldürsün". O da der ki: Siz burada kalacaksınız". (Zuhruf Suresi, 82. ayet)
Yine bu kelime azabın hasıl olması manasına gelmektedir. Allahu Teala şöyle buyurur:
"Ey yer! suyunu çek; ey gök! sen de tut" denilmiş, su çekilmiş, iş (azap) hasıl oldu (tamamlandı) ve gemi Cûdî üzerine oturmuş; zâlim kavimlere de, ‘uzak olsunlar’ denilmişti.” (Hud Suresi, 44. ayet)
Bu kelime bir şeyi elde etme, onu tamamlama manasına da gelir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Asıl hükümdar olan Allah yücedir. O’nun vahyi sana henüz tamamlanmadan önce Kur'ânı okumakta acele etme; fakat ‘Rabbım, ilmimi artır’ de.” (Taha Suresi, 114. ayet)
Bu kelime ayırma ve hükmetme anlamında da kullanılır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Yeryüzü, Rabbının nuru ile aydınlanır; amel defterleri açılır; peygamber ler ve şâhidler getirilir ve aralarında, kendilerine hiç haksızlık edilmeden adaletle hüküm verilir.” (Zümer Suresi, 69. ayet)
Yine bu kelime yaratma manasına da gelir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Onları (gökleri) yedi gök olarak yarattı.” (Fussilet Suresi, 12. ayet)
Kaza kelimesi bitirme manasına da gelmektedir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Melek de demişti ki: ‘Rabbın buyurdu ki, ‘İnsanlara onu bir delil ve bizden bir rahmet kılmak için böyle yapacağız, bu bize kolaydır.’ Bundan sonra da iş olup bitmişti.” (Meryem Suresi, 21. ayet)
Bu kelime, dini emir manasına da kullanılmıştır. Allahu Teala şöyle buyurur:
"Sizin, Allah'ı bırakıp da tapındığınız şeyler, sizin ve atalarınızın verdiği bir takım isimlerden ibarettir . Allah, onlarla ilgili hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm, yalnız Allah'a aittir, Kendisinden başka hiçbir şeye ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru olan dîn budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmez." (Yusuf Suresi, 40. ayet)
Yine bu kelime, bir ihtiyacın giderilmesi manasına da kullanılmıştır. İki hasım arasında verilen hükme bu iki tarafı mecbur etmek, bir işi eda etmek manalarına da gelir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“(Hac) Menasikini eda edince...” (Bakara Suresi, 200. ayet)
Kaza kelimesi mastar bir kelimedir, bir işin vacibliğine işaret eder, iktiza, yani bir işi sırasına göre yapma manasına gelir.
 
 
46.Soru: Hayır ve şerrin hepsi kader olup, bunların hepsi hepsi Allahu Teâlâ'dan mıdır?
Cevap: Hayır ve şer kaderdendir ve bunların hepsi Allahu Teâlâ tarafından takdir olunmuştur. Nitekim Ali b. Ebî Tâlib (radiyAllahu anh)’tan rivâyet olunduğuna göre, o şöyle der:
“Gargat kabristanında bir cenâzedeydik.Derken Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) geldi ve oturdu. Biz de onun etrafında oturduk. Yanında bir değnek vardı. Başını yere eğdi ve elindeki değnekle yere çizgiler çizmeye başladı. Sonra başını kaldırdı ve şöyle buyurdu: 'Sizden hiç kimse ve dünyaya gelmiş hiçbir nefis yoktur ki, Allahu Teâlâ onun cennet veya cehennemdeki yerini yazmış ve cennetlik veya cehennemlik olduğu yazılmış olmasın.' Ali b. Ebî Tâlib (radiyAllahu anh) dedi ki: Bir adam: ‘Ey Allah'ın Rasûlü! O halde bizim için ezelde takdir olunan şeye dayanıp amel işlemeyi terkedelim mi?' dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kim, saadet ehlinden ise, o saadet ehlinin amelini işlemeye kolaylık bulacaktır. Kim de şekâvet ehlinden ise, o da şekâvet ehlinin amelini işlemeye kolaylık bulacaktır. Amel işleyin. Zira herkes, yaratıldığı şey üzere kolaylık bulacaktır. Saadet ehli, saadet ehlinin amelini işlemeye kolaylık bulacaktır. Şekâvet ehli de, şekâvet ehlinin amelini işlemeye kolaylık bulacaktır.' Sonra şu âyetleri okudu:
"Kim (malının hakkını) verir, (emrine aykırı hareket ederek ve yasaklarından sakınarak Allah'tan) korkar ve (lâ ilâhe illah sözünü) de tasdik ederse, biz de onu (dünyada) en kolaya (onun hoşuna giden amele) hazırlarız. Kim de (hayır yolunda harcamada) cimrilik eder, (cennet nimetlerine karşılık, dünyalık şehvetlerle) yetinir ve (lâ ilâhe illah sözünü) de yalanlarsa, biz de onu en zora hazırlarız." (Leyl Suresi, 5.-10.ayetler) (Hadis için bknz.:Buhari ve Muslim)
[Gargat kabristanında maksat Medine’deki Baki mezarlığıdır, zira vaktiyle bu mezarlık gargat denilen çalılarla kaplıydı.]
 
 
47. Soru: Lâ ilâhe illAllah ne demektir?
Cevap: Lâ ilâhe illAllah; 'Allah'tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur', demektir. Buna delil Allahu Teala’nın şu ayetidir:
“Rabbın kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretti.” (İsra Suresi, 23. ayet)
Âyet-i kerîmedeki {أَلاَّ تَعْبُدُواْ} “ibâdet etmemeniz” sözünde “Lâ ilâhe” anlamı vardır.
{إِلاَّ أِيَّاهُ} “ancak O'na (ibâdet etmenizi)” sözünde ise “illAllah” anlamı vardır.
Bu iki ibarede topluca şu ifade edilmektedir: “Allah’tan başka ibadet edilecek hiçbir hak ilah yoktur.”
 
48. Soru: Allah Teâlâ'nın, namaz ve oruçtan önce kullarına farz kıldığı tevhîd ne tevhididir?
Cevap: Allah Teâlâ'nın, namaz ve oruçtan önce kullarına farz kıldığı tevhîd, ibâdet (ulûhiyet) tevhîdidir. Allah Teâlâ'dan başkasına yalvarıp yakarmamalı O'nu birlemeli ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalısın. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem)'den veya veli bir kuldan yardım istememeli, onlardan medet ummamalı, onlardan kar veya zarar beklememeli, herhangi bir ihtiyacın için onlara yalvarmamalısın. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Muhakkak ki mescidler Allah içindir. Öyleyse Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua (ibadet) etmeyin.” (Cin Suresi, 18. ayet)
[İbn Kesir tefsirinde der ki: “Allah Teâlâ kullarına yalnız ve yalnız kendisine dua (ibâdet) etmelerini, kendisine başkasını ortak koşmamalarını emrederek: ‘Muhakkak ki mescidler, Allah içindir. Öyleyse Allah ile beraber başkasına dua (ibâdet) etmeyin.’ buyurmuştur.” Yine Allame es-Sa’di ayetin tefsirinde şöyle der: “Ne ibadet maksadıyla dua, ne dilekte bulunmak kastıyla dua Allah’tan başkasına yapılmamalıdır, ibadetin en büyük mekanı olan mescidlerin esası, ibadeti Allah’a ihlasla yapmak, O’nun azametinin önünde eğilmek, O’nun izzetinin karşısında boyun bükmektir.”]
 
 
49. Soru: Sabreden fakir mi, yoksa şükreden zengin mi daha fazîletlidir? Sabrın ve şükrün ölçüsü nedir?
Cevap: Sabreden fakir mü’min de, şükreden mü’min de efdaldir. Aralarındaki üstünlük takvalarının üstünlüğü ile olur. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkek bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışıp anlaşmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında sizin en üstün olanınız, Allah'tan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyle bilendir, her şeyden hakkıyle haberdardır.” (Hucurat Suresi, 13. ayet)
Sabrın ve şükrün sınırına gelince, âlimler arasındaki meşhûr görüşe göre sabır; tahammül etmek ve endişelenmemektir. Şükür ise; sana bahşettiği nimetlerle Allah Teâlâ'ya itaat etmen ve şükretmendir.
 
 
50. Soru: Bana neyi tavsiye edersiniz?
Cevap: Sana tavsiyem tevhîdi iyi bilmendir. Aynı zamanda tevhîd ile ilgili kitapları okumanı tavsiye ederim. Zirâ tevhîd ile ilgili kitapları okumak, sana, Allahu Teâlâ'nın, elçisi Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'i onun için gönderdiği tevhîd ve şirkin hakikatini açıklar. Allahu Teâlâ ve elçisi Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) şirki haram kıldığını, Allahu Teâlâ şirki asla bağışlamayacağını, şirk işleyene cenneti haram kıldığını ve şirk işleyenin amelinin boşa gideceğini haber vermiştir. Allah Teâlâ'nın, elçisi Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) araçılığı ile göndermiş olduğu tevhid inancını öğrenerek şirkten ve şirk ehlinden uzaklaşmak kadar daha önemli ve büyük bir iş yoktur.
Bana, Allah Teâlâ'nın indinde fayda verecek olan başka tavsiyelerde bulunurmusunuz?
Sana tavsiye edeceğim ilk şey, Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in Allahu Teâlâ katından getirmiş olduğu dini iyice araştırıp incelemendir. Zirâ Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) Allahu Teâlâ katından insanların ihtiyaç duyduğu her türlü kanunu ve kuralı getirmiştir. Allah Resulu Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) onları Allah Teâlâ'ya ve O'nun cennetine yaklaştıracak olan her şeyi emretmiş, onları Allahu Teâlâ'dan uzaklaştıran ve O'nun cehennemine sokacak olan her türlü şeyden de sakındırıp bunları onlara yasaklamıştır. Allahu Teâlâ, insanlara Peygamberimiz Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)‘i göndererek insanlara gerçekleri açıklamıştır. Bu sebeple insanlar Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in peygamber olarak gönderilmesinden sonra mazeret ileri sürüp özür beyan edemez.
Nitekim Allah Teâlâ Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) ve onun kardeşleri konumundaki diğer peygamberler hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Biz,   Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettiki. Keza İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyetmiş, Davud'a da Zebur'u vermiştik.
Daha önce (kıssalarını] sana anlattığımız peygamberlerle,  anlatmadığımız başka peygamberlere de vahyettik. Allah, Musa'ya da hitabederek (onunla) konuştu.
Keza (gönderilen) peygamberlerden sonra, insanların, Allah'a karşı (özür olarak ileri sürebilecekleri) bir delilleri bulunmaması   için müjdeleyen ve korkutan peygamberler gönderdik. Allah,Azîz'dir, Hakim' dir.” (Nisa Suresi, 163.-165. ayetler)
Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in Allahu Teâlâ katından getirdiği en büyük ve insanlardan yerine getirmelerini istediği en önemli ve en büyük kural, ibâdeti yalnızca Allahu Teâlâ'ya yapmaları ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamaları ve dîni yalnızca Allahu Teâlâ'ya hâlis kılmalarıdır. Nitekim Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ey örtüye bürünen (Muhammed)! kalk ve uyar. Rabbını tekbîr et. (O'nu yücelt).” (Müddessir Suresi, 1.-3. ayetler)
 
{وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ}   (Rabbını tekbir et) ibaresinin anlamı şudur:’Rabbini birlemek, O’na saygı ve hürmet göstermek, ibâdeti yalnızca ihlaslı bir şekilde O'na yapmak ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak' demektir. Bu emir, namaz, oruç, zekât ve hac ibâdetlerden önce emredilmiş olan öncelikli bir emirdir.
 
{قُمْ فَأَنْذِرْ} (Kalk ve uyar) ibaresinin anlamı şudur: 'İbâdette Allah'a ortak koşmaktan insanları uyar' demektir. Bu emir de, zinâ, hırsızlık, riya ve zulüm gibi büyük günahlardan daha önce zikredilmiş bir emirdir.
Tevhid her şeyin aslı, dinin temelidir. Allahu Teala mahlukatı tevhide esasları içinde kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. Nitekim Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ben, cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” (Zariyat Suresi, 56. ayet)
Allahu Teâlâ bu gaye için peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Nitekim Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Biz her ümmete, yalnız Allah'a ibadet etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için bir resul gönderdik.” (Nahl Suresi, 36. ayet)
[İbn Kesir ayetin tefsirinde şöyle der: “İnsanlardan her nesle ve gruba peygamber göndermiştir ki; bu peygamberlerin hepsi de, Allah'a ibâdete çağırmış ve Allah'ın dışındaki şeylere ibâdeti yasaklamıştır. Peygamberler, «Allah'a ibâdet edin ve tağutlardan kaçının.» emrini onlara iletmişlerdir.”]
İnsanlar, tevhid sebebiyle kafir ve müslümanlar diye iki kısma ayrılmışlardır. Her kim, Allahu Teâlâ'ya şirk koşmadan O’na ibadet eder ve öylece Allah’a kavuşursa, cennete girenlerden olacaktır.Her kim de Allahu Teala'ya ortak koşarak O’na ibadet etmişse, bu kişi insanların en çok ibâdet etmiş olanı da olsa cehenneme girecektir.
"Lâ ilâhe illAllah" kelimesinin manası, bir faydayı kazanabilmek veya bir zarardan korunabilmek için sadece ve sadece Allah’a yalvarmak ve sadece O’na tevekkül etmektir.
Bu risale burada sona ermektedir. Allahu Teala’dan bu amelimizi kabul etmesini niyaz ederiz.
Ve dualarımızın ahiri “Elhamdulillahirabbilalemin” dir. Salat Nebi Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) ve cemi sahabesinin üzerine olsun.
 
Son
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol